Foruma bugün kayıt oldum ve bu ilk yazım .Hayırlısı olsun.
Alıntıdır..Ama çok önemli bir yazıdır.
Bugünkü Türk eğitimi emperyalist etkiler altındadır:
Bugün dünya ulusları arasında, bağımlılar, bağımsızlar
ve yarı bağımlılar diye bir sınıflama yapmak mümkündür.
Türkiye; 1919'da bir ulusal kurtuluş savaşı verdiği ve bundan
yengiyle çıktığı halde, bünyesindeki feodal ilişkileri arıtamadığı,
ve dış ilişkilerinde Mustafa Kemal'in «tam bağımsızlık
» ilkesinden, Mustafa Kemal'den sonra pek çok ödün
verdiği için, hızla gelişen yeni sömürgecilik ağları içine düşmüştür.
Bundan dolayı bugün «yarı bağımlı» ülkeler arasında
yer almaktadır.
Türkiye'nin bağımlı bulunduğu ülke ABD'dir. Öteki
kapitalist ülkelerin de Türkiye üzerinde emperyalist etkileri
vardır, ama ABD başta gelmektedir. ABD, Türkiye'nin
ekonomisine, politikasına, savunmasına, eğitimine, kültürü -
ne, doğrudan doğruya, yada dolaylı olarak kanşabilmektedir.
Bu karışma, kredi, teknik yardım, uzman, paktlar ve
pek çok proje uygulamalarıyla olmaktadır. Bunların çoğu,
hükümetlerarası ikili anlaşmalara dayandırılmaktadır.
Türk eğitim ve kültürü üzerindeki ABD etkileri, konuyu
ayrıntılarıyla bilmeyen bir Türk'e anlatıldığı zaman, şok
etkisi yaratmaktadır. Daha 1924'te bir rapor vermek üze-
re Türkiye'ye gelen Colombia Üniversitesi Pedogoji Profesörü
John Dewey, bizim köy eğitimini Türkiye temelli taamda
kalacak, endüstrileşmeye yönelmeyecek biçimde dü -
zenlememizi öğütlemiştir. Böylesi elbet, endüstrileşmiş ABD'
nin sermaye ve ticaret çıkarlarına çok uygundur. ABD
bizim ancak hafif metal ve montaj endüstrisine kadar çıkmamıza
razıdır. Bu yüzden 1949 — 1965 arasında bize
1386 tarım bursuna karşılık sadece 164 endüstri bursu vermiştir.
Türkiye tarımcı, hem de kuru tarımcı kalacak! Bu
isteği açıkça ifade eden Amerikalı uzmanlar da çıkmıştır.
John Dewey'in raporu, ancak Atatürk'ün ölümünden sonra,
1939'da basılmıştır. Türk eğitiminde Amerikancı akımlar
da, 2. Dünya Savaşından sonra, Marchall Plânı ve
Truman Doktrini uygulamalarıyla canlanmıştır. Her alanda
olduğu gibi, Millî Eğitimde de kilit noktalarını ABD'de
«staj görmüş», orada «intensive cours» larla beyinleri yıkanmış
elemanlar ele geçirmişlerdir. Bununla da kalınmamış,
önce ICA, sonra AID adıyla Ankara'ya yerleşen Amerikan
Yardım Örgütü, bu kilit noktalarına birden çok sayıda
ABD uzmanı da yerleştirmiştir. Amerikalı uzmanların
yönetim ve denetiminde, sadece eğitim alanında 20'den
fazla proje uygulanmıştır. Bu projeler içinde bir ülke eğitiminin
ulusallığını kaldıracak kadar sakıncalı olanlar vardır
: Türk eğitim planlanması, Okul programlarının geliştirilmesi,
Ticaret öğretimi, Mesleki - teknik Öğretim, Halk
eğitimi, Tarım eğitimi, Öğretmen yetiştirme, Beslenme eğitimi,
Radyo ile eğitim, Garış Gönüllüleri projesi... bunlardandır.
26 Şubat 1946 Kahire Anlaşmasından hareketle Türkiye'de
27 Aralık 1949 Anlaşması gereğince bir komisyon
kurulmuştur. Bunun adı : «Türkiye'de Birleşik Devletler
Eğitim Komisyonu» dur. Bu Komisyon, «T. C. Hükümeti
tarafından sağlanacak paralarla finanse edilecek eğitim programının
idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş
bir teşekkül olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik
Devletleri Hükümetleri tarafından» tanınmıştır.
Bu anlaşmanın 5. maddesine göre «Komisyonun 4'ü
T. C. vatandaşı ve 4'ü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı
olmak üzere 8 kişiden oluşmaktadır. Bunlara ek olarak
ABD, Türkiye'deki diplomatik heyetinin başı komisyonun
başkanıdır. Ve alınan, alınacak olan kararlarda oy hakkına
sahiptir.
Komisyon karar ve davranışlarında ABD Dışişleri Bakanına
karşı sorumludur. Komisyon, tıpkı Amerikan askerî
üstlerinde olduğu gibi : «Türk Hükümetinin himayesinde,
her türlü Türk denetiminin dışında, Türk Eğitimi
hakkında araştırma yapması, bilgi toplaması, gerekli Amerikan
memurlarını uzman ve araştırmacı olarak okul, üniversite
ve Bakanlıklara yerleştirmesi ve benzeri faaliyetlerini
kolaylaştırmak amacını sağlamak için getirilmiştir.»
Türk Hükümetine bu komisyonun çalışmalarını kontrol
ve denetleme hakkı dahi verilmemiştir. Türk vatandaşı olarak
komisyona atanan 4 üyenin Amerika Hariciyesince kabul
edilir kişiler olması doğaldır.
Ulusal eğitimde, eğitim plânlamasından öğretmen ye -
tiştirilmesine ve programların geliştirilmesine kadar yabancıların
karışması, akıl alacak işlerden değildir. Bu yüzden
bugün, örneğin okul programlarımız toplum ve ülkenin gerçek
ihtiyaçlarından ve ulusal çıkarlara uygunluktan alabildiğine
uzaklaşmıştır. 1962 yılında Amerikalı uzmanlarla geliştirilen,
1968 yılında aynı uzmanlarla bir sefer daha gözden
geçirilen' İlkokul Müfredat Programı'nı bir örnek olarak
ele alalım. Eski programdan Bağımsızlık, Dev -
letçilik, Lâiklik, Devrimcilik, Fransız devrimi, Reform
hareketleri, Halkın aydınlatılması, Ulusal ekonomi, Devletin
vatandaşlara karşı görevleri... gibi konular çıkarılmış, yeni
programa, Unesco, Nato günü, Demokrasi, Dinsel bayramlar...
gibi konular eklenmiştir. Amerika ile ilgili konular
genişletilmiştir. Böylece Türk toplumunun muhtaç olduğu,
uyanık, üretici, bağımsızlıktan yana, devrimci insan
yetiştirme amacı yerine, Amerikaya bağlı, toplum ve ülke
çıkarlarının pek farkında olmayan, geleneklere bağlı ve
genel olarak tüketici insanlar yetiştirilmesi amacına yöneîinmiştir.
Türkiye'nin «tüketim toplumu» haline getirilmesi,
ABD'nin ticaret, ekonomi ve politika çıkarları için çok elverşlidir.
Buna, Amerika kaynaklı filmler, foto romanlar,
vur kır edebiyatı da eklendiğinde, tasarlanan ve uygulanan
plânın ciddiliği daha iyi ortaya çıkar.
Türkiye'nin bütün ikokullarında uygulanan ve süttozu,
yağ, peynir, un gibi maddelerle desteklenen Beslenme
projesinin yıkıcı etkileri daha fazladır. Beş milyondan
fazla ilkokul öğrencisi, ABD'nin üretim artığı bayat gıda
maddeleriyle beslenirken, çok sayıda zehirlenme olaylarıyla
karşılaşılmıştır. Eğitim ve kültür etkilerinin derinliği de
hesaba katılırsa, bu projelerin yarattığı manevi zehirlenmenin,
görülen maddi zehirlenmelerden çok daha feci olduğu
anlaşılır. «Beslenme maddelerimizi bile bize ABD veriyor!»
kanısının sürekli olarak beş milyondan fazla körpe Öğrenciye
kazandırılması, ulusal kimliğin bozulmasına yol açar.
Bütün bu etkilemelerin genel amacı, ABD'nin ekonomi ve
politika alanındaki çıkarcı girişimlerine kitlelerin kafasında
uygun bir ortam* hazırlamaktır ve Türk eğitimindeki ABD
projeleri bunu fazlasıyla gerçekleştirmektedir.
Böyle bir afetle savaşan öğretmenlere karşı, çoğunluğu
karacahil olan halk kışkırtılmakta ve sık sık «Amerika gitsin
de Rusya mı gelsin?» sorusu ortaya atılmaktadır. ' Halbuki
Türkiye öğretmenleri, ulusal bağımsızlığı vazgeçilmez bir
ilke olarak benimsemişlerdir. Ayrıca öğretmenler, eğitim ve
kültürde içe kapanıklığı da savunmuyorlar. Elbet dış ilişkiler
yoluyla, yardımlaşma ve etkileşme kaçınılmaz derecede ge -
rekli ve faydalıdır. Ancak, bunların tek yanlı olmaktan çok,
karşılıklı olması ve baskı biçimine dönüşmesinin mutlaka
önlenmesi gerekmektedir.
Alman ve Belçika uzmanlarının, özellikle mesleki teknik
öğretimin kurulmasındaki etkileri de Türk eğitimine zararlı
olmuştur. Özellikle Türk tarımının ihtiyaçlarıyla ilgisi
sağlanmadan, .alabildiğine işbölümüne dayalı ve Türkiye ihtiyaçlarından
hayli yukarı düzeyde kurulan ve bir «politeknik
» nitelikten yoksun olan mesleki teknik öğretim kurum -
lan, buralardan yetişen «kalifiye» işçi ve teknikerlerin yurt
dışına, özellikle sistemin alındığı Almanya ve Belçika'ya işçi
olarak gitmesine yol açmıştır. Bir teknik okul öğrencisinin
yıllık gideri 23.000.— TL. dır. Sanat Enstitüsünü bitirenlerin
bugün % 62'si yurt dışında işçi olarak çalışmaktadır. İçerde
kalanların da çoğu polislik, garsonluk, otel kâtipliği ve
ilkokul öğretmenliği gibi işlere dağılmışlardır. Büyük şehirlerdeki
tamirhanelerde bile sanat enstitüsü mezunlarına çok
seyrek olarak rastlanmaktadır. Halbuki bunlar teknik alanlarda
çalıştırılmak üzere yetiştirilmişlerdi. Bu yüzden bugün
toplum, bu okullara öğrenci vermemektedir.