Geçen birkaç hafta içinde aşağıdaki yazıyı ele almış ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Genelkurmay Başkanı'nın ekonomik konsept ile ilgili çok önemli ifadeler ortaya koyduğunu belirtmiştim. Bu noktada bu yazıdan bazı alıntılar yapmak istiyorum. Genelkurmay Başkanı’nın geçtiğimiz hafta yaptığı konuşma seçim telaşı içine girmiş Türk kamuoyunda yeterince sorgulandı mı? Soruya algılamanıza göre, fazla bile sorgulandı veya hayır, detaylar algılanmadı, gibi cevaplar verebilirsiniz. İzin verirseniz yapılan açıklamada ekonomik anlamda çok önemli bulduğum bölümlerden yola çıkarak bazı tespitlerimi sizlere aktarmak istiyorum.

Amacım 'Genelkurmay Başkanı ne kadar önemli şeyler söyledi' demek değil, 1946’dan bugüne uluslararası finans kapitalin elinde oyuncak olan ekonomik sistemimizin, ilk defa devletin içinden çıkan bir refleks ile ekonomik güvenlik kavramı eşliğinde yeniden sorgulanma yoluna girilmiş olması. Tekrar etmek istiyorum: Bugüne kadar laiklik kavramı dışında devletin ekonomik dinamiklerine karışmayan, hatta seçilmişlerin yaptıklarına bazı kavramlara dokunmadıkları sürece ses çıkarmayan kurumların, 1923-1946 sonrası dönemde ilk defa "sistemin tümü sorgulanmaz ise güvende olamayız" mesajı vermeleri çok önemli.



Devlet reflekssiz kalmadı


Bu noktada geriye dönmek ve ilk devalüasyon ile tam manipülasyona açık hale kademe kademe getirilen Türk ekonomik sisteminden, daha doğrusu ortaya çıkan temel çelişkiden bahsetmek istiyorum. 1946 sonrası ortaya çıkan soru çok net: Türk ekonomisinin ana unsuru ne? Üretim mi? Yoksa sıcak para akışı ile belli bir süre genleşen ve bir süre sonra kendi üstüne kapanıp halkın varlıklarını transfer eden yapı mı?

Sonuç 1: Yukarıda aktardığım dinamikler ve bazı kavramlara dokunulmadığı sürece devletin kurumlarının reflekssiz kalması durumu Genelkurmay'ın son açıklamaları ile 1946’dan bugüne ilk defa değişti. Bazı kavramlara dokunulmadıkça ortaya çıkmayan devletin bir bölümü ilk defa Genelkurmay Başkanı’nın son iki konuşmasında değindiği ekonomik güvenlik ve yabancı unsurların ekonomik manipülasyonları gibi kavramlar ile konseptin değiştiğini çok net ortaya koydular.



Ekonomik model değişmeli


Sonuç 2: Bu değişimin anlamı çok açık. Askerin de müdahil olacağı bir ortamda Türkiye 1946’dan beri içine düştüğü temel ekonomik model çelişkisinde yeni bir arama-tarama eşiğine doğru itilecek. Bu noktada aklınıza şu soru gelebilir: Sorgulamanın başlaması yapının değişeceği anlamına gelir mi? Haklısınız, çok kısa vadede gelmez fakat sadece bazı kavramlara odaklanan ve devletin ana reflekslerini temsil eden kurumlardan biri olan Silahlı Kuvvetler'in ekonomik güvenlik kavramını ortaya atması büyük bir değişime veya en azından büyük bir değişime yol açabilecek sorgulamaya doğru itileceğimizi gösteriyor.

Son söz: 2003 yılının ilk 6 ayı içinde dolar kuru 1.7 YTL seviyesini ve üstünü test etti. 2007 yılın ilk 6 ayı içindeyiz ve kur 1.3 YTL seviyesine doğru geriliyor. Bu süre içinde geçen 4 yıllık süreçte Türkiye dünyanın en yüksek faizini veren Hazine bonolarının neredeyse tamamını sıcak para arz edenlere sattı. Doların yüzde 20-25 arasında değer kaybettiği bu yapıya, YTL bazında kazanılan faizi de ekleyin ve lütfen şu soruya cevap verin: Sıcakçıların kâr ettiği aradaki fark nereden karşılandı? Cevap çok açık: Bizim olması gerekenlerin başkalarının cebine girmesiyle. Umarım, yıllardır anlatmaya çalıştığım kavramlar Genelkurmay’ın ekonomik güvenlik kavramının da ivmesiyle daha fazla yayılır ve varlıklarımızı transfer eden var olan sıcak para tabanlı modelden bir an önce kurtulabiliriz.”



Bir dinamik yıkılıyor

Değerli dostlar, bu yazıyı yazdığım saatten bugüne gelinen nokta: Oyakbank’ın tamamı yabancılara satıldı. Son 48 saattir telefonum susmuyor. Tasfiye edilen Türkiye fikrinden korkan ve sarılacak elde kalan son dal olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni gören birçok Türk vatandaşı, hayatını hiçe sayarak savaşan personel, yakınlarını şehit veren cesur insanlarımız sürekli arayarak hayal kırıklıklarını belirtiyorlar. Söyledikleri çok açık: Hepimiz şoktayız, hepimizin canı yanıyor, daha da acısı bizim canımız yanarken ulusalcı söylemleri her zaman varmak istedikleri nokta için tehlike görenler, yaşananlar üzerine şimdi zil takıp oynuyorlar.

Sonuç 1: Güngör Uras iki gündür Milliyet gazetesinde net olarak ortaya koyuyor: Oyak bu satışa, Coşkun Ulusoy’un yaptığı hatalar sonucu geldi. Yola kırmızı-beyaz tişörtler giyip çıkan, ihale sürecinde salondakilere slogan attırmaya kadar işi vardıran Ulusoy’un hesap bilmezliği yüzünden Türk kamuoyu, tarihinin en büyük psikolojik darbesini aldı. Sorun sadece bankanın satılması değil. Türk insanı inandığı, güvendiği, geleceğinin garantisi olarak gördüğü bir dinamiğin, bir şahsın hataları sonucu yıkılmasını, yok olmasını seyrediyor. Türk insanına karşı yürütülen psikolojik harekâtta kazanılan bu safhayı inanın kimse beceremezdi. Ulusoy’u kutlamak gerekli.

Sonuç 2: Dünden beri telefonlarım susmuyor. Özellikle bu ülke uğruna savaşırken şehit düşmüş canlarımızın aileleri, akrabaları arıyorlar. O insanların içinde bulundukları durumu, yıkılmışlıklarını duymanız, görmeniz gerekli.



Satmayın, halka açın

Son söz: Buradan Oyak yönetimine sesleniyorum. Oyakbank’ın satışı gibi Türk halkının psikolojik dinamiklerini etkileyecek bir olay sadece para ile değerlendirilemez. Bu hareket tamamlanırsa Türk halkına karşı yıllardır yürütülen psikolojik harekâtın dahi veremediği bir zarar ortaya çıkacak. Sizlere net bir tavsiyem var: Türk halkının bankalarda ve sistem dışında bugün itibariyle 80 milyar doların üzerinde birikimi var. Satışı iptal edin, Ulusoy’u görevden alın ve gelin bankanın tamamını yabancılara satılan fiyat üzerinden halka açalım. Aynı maddi giriş sağlanacağı gibi değeri milyarlarca dolarla ölçülemeyecek bir adım Türkiye adına atılmış olur.