Toplam 8 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 8 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Bir bebeğin yarım kalan öyküsü...

  1. #1
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Bir bebeğin yarım kalan öyküsü...

    Bir bebeğin yarım kalan öyküsü...

    5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.

    Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.

    19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

    23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hĢlĢ daha var değilmişim… Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!

    27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?

    2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.

    12 Kasım: Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.

    20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım…

    25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

    10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var… Anneme benziyorum galiba…

    13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız…. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..

    24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… Hiç duymadığım bir şey bu… Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?

    28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne... Anne… Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Anneciğim… Anne… Anne… An…

    Ah! Kürtajınız ta-mamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun !..

  2. #2
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart ölümcül hastalık

    ölümcül hastalık

    Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
    Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.

    B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse
    otomatik olarak çıkar:

    K: Ölüm.

    B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir,ama bundan
    sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi? Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde devam ederim:
    Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

    K:Hayır

    B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?

    K:Var.

    B:Yarın?

    K:Evet.

    B: 30 yıl sonra?

    K: Olabilir.

    B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini bili yor musunuz?
    Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç
    bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:

    B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

    K: Yoktur hocam.

    B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? Katılımcılar
    burada rahatsız olmaya başlarlar.

    K: Hocam konuyu değiştirsek?

    B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

    K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

    B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin
    gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular,
    tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun
    boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni
    gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

    B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin
    varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip
    tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

  3. #3
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Alıntı Yeşil Zeytin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    ölümcül hastalık

    Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
    Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.

    B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse
    otomatik olarak çıkar:

    K: Ölüm.

    B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir,ama bundan
    sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi? Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde devam ederim:
    Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

    K:Hayır

    B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?

    K:Var.

    B:Yarın?

    K:Evet.

    B: 30 yıl sonra?

    K: Olabilir.

    B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini bili yor musunuz?
    Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç
    bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:

    B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

    K: Yoktur hocam.

    B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? Katılımcılar
    burada rahatsız olmaya başlarlar.

    K: Hocam konuyu değiştirsek?

    B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

    K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

    B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin
    gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular,
    tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun
    boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni
    gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

    B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin
    varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip
    tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
    Gerçekten güzel ....
    Malesef hayatın hengamesi içinde bir takım kaygılar içinde bir takım rollere göre yaşamaktayız. Bazan hayatın gerçek anlamını kavramakta zorlandığımı ve zorlandığımızı düşünüyorum. Bu yaklaşım hayatı bir kez daha anlamlardı bizim için...
    Herkese hayatta , "keşke" lerin olmadığı bir yaşam dilyorum.;)

  4. #4
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart 10 Milyon Verir Misin Baba!!!

    10 Milyon Verir Misin Baba!!!

    Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.

    Çocuk babasına, "Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun" diye sordu ...

    Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin işin değil" diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk "Babacım lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi.

    Adam "İllâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi.

    Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu.

    Adam iyice sinirlenip, "Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat" dedi.

    Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.

    Adam sinirli sinirli "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü.

    Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı..." Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı... Yatağında olan çocuğa, "Uyuyor musun" diye sordu.

    Çocuk "Hayır" diye cevap verdi... "Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi...

    Çocuk sevinçle haykırdı, "Tesekkürler babacığım..." Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı.

    Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.

    Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun..? Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok..." diye kızdı.

    Çocuk "Param vardı ama yeterince yoktu" dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı; "İşte 20 milyon... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım..?"

  5. #5
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Seneler neler ögretir?

    Seneler neler ögretir?

    YAS 5
    Anne ve babamin birbirlerine bagirmalarinin beni ne kadar korkuttugunu
    ögrendim.
    YAS 7
    Mesrubat icerken gulersem ictigimin burnumdan gelecegini ogrendim
    YAS 12
    Bir seyin degerini anlamanin en iyi yolunun bir sure ondan yoksun
    kalmak oldugunu ogrendim.
    YAS 13
    Annemle babamin elele tutusmalarinin ve opusmelerinin beni daima
    mutlu ettigini ogrendim.
    YAS 15
    Bazan hayvanlarin kalbimi insanlardan daha fazla isittigini ogrendim.
    YAS 18
    Ilk genclik yillarimin keder, saskinlik, istirap ve asktan ibaret
    oldugunu ogrendim
    YAS 24
    Askin kalbimi kirabilecegini ama buna deger oldugunu Ogrendim.
    YAS 33
    Bir arkadasi kaybetmenin en kestirme yolunun ona odunc para vermek
    oldugunu ogrendim.
    YAS 36
    Onemli olanin baskalarinin benim icin ne dusundukleri degil, benim
    kendi hakkimda ne dusundugum oldugunu ogrendim.
    YAS 38
    Esimin beni hala sevdigini, tabakta iki elma kaldiginda kucugunu
    almasindan anlayabilecegimi ogrendim.
    YAS 41
    Bir insanin kendine olan guveninin, basarisini buyuk oranda
    belirledigini
    ogrendim.
    YAS 44
    Annemin beni gormekten her seferinde sonsuz mutluluk duydugunu
    ogrendim..
    YAS 46
    Yalnizca minik bir kart gondererek bile birinin gonlunu
    aydinlatabilecegimi ogrendim.
    YAS 49
    Herhangi bir isi yaptigimdan daha iyi yapmaya calistigimda, o isin
    yaraticiliga donustugunu ogrendim.
    YAS 50
    Sevgi, evde uretilmemisse, baska yerde ogrenmenin cok guc olabilecegini
    ogrendim.
    YAS 53
    Insanlarin bana, izin verdigim bicimde davrandiklarini ogrendim.
    YAS 55
    Kucuk kararlari aklimla, buyuk kararlari ise kalbimle almam
    gerektigini ogrendim.
    YAS 64
    Mutlulugun parfum gibi oldugunu, kendime bulastirmadan baskalarina
    veremeyecegimi ogrendim.
    YAS70
    Iyi kalpli ve sevecen olmanin, mukemmel olmaktan daha iyi oldugunu
    ogrendim.
    YAS 82
    Sancilar icinde kivransam bile baskalariina basagrisi Olmamam
    gerektigini ogrendim.
    YAS 90
    Kiminle evlenecegin kararinin hayatta verilen en onemli karar
    oldugunu ogrendim.
    YAS 95
    Ogrenmem gereken daha pek cok seyler oldugunu ogrendim.

  6. #6
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Sevginin Sadece Sözünü Edenlerle, Onu Yaşayanlar Arasinda Ne Fark Vardir??

    Sormuşlar ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü
    edenlerle, onu yasayanlar arasında ne fark vardır?"
    "Bakın göstereyim" demiş ermiş.
    Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar icinde
    sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
    Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş.
    "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
    Bunun üzerine "şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe."
    Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıltılı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
    "Buyurun" deyince her biri uzun boylu kasıklarını çorbaya daldırıp, sonra karsısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri
    diğerlerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
    "İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymamış düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz bunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil veren kazançlıdır her zaman..."

  7. #7
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart 7 Gerçek

    Budist rahipler, artık yetiştiğini düşündükleri bir öğrencilerini, yola çıkmadan önce çağırdılar. Başrahip öğrenciye tek bir soru sordu:

    * "20 yıldır buradasın, neler öğrendin?"

    "Yedi gerçek öğrendim" dedi öğrenci.

    * "Yirmi yıldır buradasın, sadece yedi gerçek mi öğrendin?"

    "Evet, yedi gerçek öğrendim..."

    * "Say" dedi başrahip, "birincisi..."

    "Dostluklar ikiye ayrılır: Kalıcı dostluklar ve geçici dostluklar. Hayatta bir zorluk ortaya çıktığı anda bozulan dostluklar daha çoktur, kalıcı dostluklar çok azdır..."

    * "İkincisi" dedi başrahip.

    "İnsanların çoğunluğu kalplerini ve beyinlerini geçici değerlere ayırmışlar. Bu değerler uğruna kendi gerçek niteliklerinden taviz vermekten, kötü şeyler yapmaktan çekinmiyorlar..."

    * "Üçüncüsü" dedi başrahip.

    "İnsanlar, amaçlarına ulaşmak için birbirlerini ezmekten çekinmiyorlar. Oysa başkasına kötülük yaparak elde edilen her şeyin geldiği gibi ellerinden gideceğini anlamıyorlar..."

    * "Dördüncü" dedi başrahip.

    "İnsanlar gerçekte bir anlamı ve önemi olup olmadığını hiç düşünmedikleri fakat değerli ve anlamlı saydıkları şeyler yüzünden birbirlerine zarar veriyorlar... Bu şekilde hayatı birbirlerine zehir etmeye alışmışlar."

    * "Beşinci" dedi başrahip.

    "Herkes yanlışın nedenini, başarısızlığın nedenini başkalarında arıyor."

    Kimse, başına ne geldiyse aslında kendi yüzünden geldiğini anlamıyor, kendi suçunu, yanlışını kabul edip düzeltmiyor..."

    * "Altıncı" dedi başrahip.

    "İnsanlar helal lokmanın ve bölüşmenin değerini bilmiyor. En lezzetli lokmanın helal lokma olduğunu unutuyorlar. Vicdanları ve mideleri arasında kaldıkları zaman midelerini tercih ediyorlar..."

    * "Yedinci" dedi başrahip.

    "İnsanlar bir şeye dayanmadan yaşama gücünü bulamıyorlar. Bu yüzden çoğu zaman anlamsız şeylere sarılıyor, güveniyorlar. Asıl sarılmaları ve güvenmeleri gereken belki de tek duygunun sevgi olduğunu anlamamakta ısrar ediyorlar..

  8. #8
    Üyelik tarihi
    23.Aralık.2007
    Nereden
    ist
    Mesajlar
    20
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    BEŞ MAYMUN kafese beş maymun koyarlar ortayada bir merdiven ve tepesinede iple muz asarlarher bir maymun merdivene çıkarak muza ulaşmak istediginde dışardan üzerine soguk su sıkarlar her bir maymunaynı denemeye giriştiginde çok soguk suyla ıslanır......bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırıl sıklam ıslanırlarbir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diyer maymunlar tarafından engellenmeye başlar.....suyu kapatıp maymunlardan birini dışarı alıp yerine yeni bir maymun koyulur ilk yaptıgı iş muzlara ulaşmak içinmerdivene tırmanmak olur fakat diyer 4 maymun buna izin vermez ve yeni gelen maymunu döverler ... daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni maymunla deyiştirilir ve merdivene ilk yaptıgı atakta dayak yer .bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur. ıslak maymunlardan üçüncüsüde deyiştirlir en yeni gelen maymunda ilk atagında cezalandırılır diyer dört maymunda yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bi fikirleri yoktur .son olarak en baştaki ıslanan maymunların 4 ve 5 inciside deyiştirilir.tepelerinde bir salkım muz oldugu halde artık hiç biri muzlara yaklaşmamak tadırlar nedenmi burada işler böyle gelmiştir ve böyle gider. İŞTE BU NOKTA ŞİRKET POLİTİKALARININ BAŞLADIGI YERDİR ---- HINÇAK-----

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193