Ersan Özer
ersan@itiraf.com
Telefon sapığım İhlas Holding
Evde iki telefon var. Biri benim odamda, diğeri salonda.
Geçen ay. Günlerden pazartesi. Yazıyı 4 gibi teslim etmem gerekiyor. Fakat saat 3'ü geçmiş, gündemde ilgi alanlarımdan yana dişe dokunur bir mevzu olmadığı için hala ne yazsam derdindeyim.
Telefon çaldı. Mustafa Bey arıyor diye yüreğim hop etti.
Gazete bazen bir sebepten erken basılıyor. Kesin onu haber verecek. Yandığımın resmidir! Vesikalık değil. Dev poster ebatında.
Ahizeyi kaldırdım.
'İyi günler beyefendi.'
Tıslayarak: 'İyi günlerrrr.'
'İhlas Araştırma Merkezi'nden arıyorum. Birkaç soru soracaktım.'
Bu ne yahu! Zaten sinirim tepemden sırıkla atlayıp öte tarafa geçmek üzere. Bu ne?
'Telefonumu kimden aldınız?'
'Veritabanımızda kayıtlı. İhlas mağazalarından bir şey satın almışsınız demek ki.'
'Yoo. Almadım. Alsam da bu numarayı vermem. Telefonumu nereden buldunuz?'
'Eeee... Bizde... Bizde kayıtlı.'
'Mümkün değil. Rehberde bile yok. Başka bir yerden almış olmalısınız.'
'Beyefendi. Biz... Biz şöyle yapıyoruz. Mesela 504'ü baz alıyoruz. 11 11, 11 12, 11 13 şeklinde çeviriyoruz. Size de böyle ulaştık.'
Şimdi, 'Burası çalışma odam. Mütemadiyen yazı yazıyorum. Hele de daralmışsam cezai ehliyeti olmayan bir adam haline geliyorum' desem İhlasçı arkadaşın bir kulağından girip diğerinden çıkamadan örs-üzengi kemikleri civarında kalacak.
O yüzden anlayacağı dilden konuştum.
'Bakın benim babam emekli albay. Teyzemin oğlu zabıta. İçeride bebek uyuyor. Yan komşum 6 milyarda bir rastlanan bir hastalıktan komada yatıyor. Ayrıca cüzdanımda da Kağıthane İlçe Emniyet Müdürü'nün kartviziti var. Bir daha bu numarayı aramayın!'
'Çat!'
Çat ha? Bir de çat!
Hem telefonumu rastgele bulup ara, üstüne de çat!
Sinirden masanın kenarını ısırdım. Diş izleri o günden hatıra kaldı.
Taş yok mu taş
Dün sabah. Günlerden çarşamba. Gündem yüklü mü yüklü. Dolayısıyla panik yok. Hangisini yazsam derdindeyim.
Telefon çaldı. Saat daha çok erken. Gazeteden olamaz. Açtım.
'İyi günler beyefendi.'
Neşeli bir sesle: 'İyi günleeeer.'
'İhlas Araştırma Merkezi'nden arıyorum. Birkaç soru soracaktım.'
Anaaaaa! Gözüm direkt masadaki diş izlerine gitti.
'Kardeşim siz beni daha önce de aramıştınız.'
'Normaldir çünkü numaranız veritabanımızda kayıtlı.'
Bu sefer doğru. Belli ki sırayla çevirdikleri numaralardan yanıt alınca bilgisayara giriyorlar.
Konuşmanın devamını aktarmayacağım. Aksi takdirde, bundan sonra hakkımda pek hayırlı şeyler düşünmeyebilirsiniz.
Şu kadarını söyleyeyim, siz anlayın:
Ben telefonu kapatırken İhlasçı genç, 'Taş yok mu lan taş!' diye bağırıyordu.
ABD'deki durum
Şükürler olsun ki Amerikalılar'ın başında bela olan 'telefonla pazarlama' bizde yaygın değil.
İhlas tekil bir örnek. En azından bana başkası rastlamadı.
ABD'de ise bununla bir türlü baş edemiyorlar. Sürekli yeni yasalar çıkıyor. Hükümet en son 'do-not-call database' diye bir şey yaptı. Yani 'aramayın veritabanı'.
Eğer pazarlama veya araştırma şirketlerinin sizi telefonla rahatsız etmesini istemiyorsanız numaranızı oraya giriyorsunuz.
O firmalar da birini arayacağı zaman önce 'do-not-call database'i kontrol ediyor. Numara orada varsa arayamıyorlar. Ararlarsa da cezayı yiyorlar.
Gerçi artık İhlas'tan korkmayın. Çünkü tartıştığım çocuk benim numaramı silerken o sinirle bütün veritabanını uçurmuş olabilir.
Bu da halkıma naçizane bir hizmetim olsun.