Toplam 7 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 7 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: İnsan ve hayvan zekası arasında ne fark var?

  1. #1
    Operasyoncu Misafir

    Standart İnsan ve hayvan zekası arasında ne fark var?

    İnsan ve hayvan zekásı arasında ne fark var? Zeki hayvanlarla ilgili birbirinden ilginç öyküleri zaman zaman büyük bir merakla izliyoruz. Matematikten anlayan attan tutun da felsefe yapan gorile kadar ne ararsanız var. Televizyon ve daha sonra internetin ortaya çıkmasıyla birlikte birbirinden akıllı hayvanlarla ilgili haberler tüm dünyada, sanatçı dedikoduları kadar hızlı yayılmaya başladı.

    Bilim hayvanların zihinsel yetilerini gerçi çok araştırıyor, fakat bilim adamlarının elde ettikleri sonuçlar o kadar "çılgın" değil. Buna rağmen yine de yeterince sürpriz var. Kaliforniya Üniversitesi Deniz Memelileri Enstitüsü’nde yaşayan fok Rocky, 90 kadar sembolü aklında tutabiliyor. Hatta bunları belli gruplara göre sınıflandırmayı bile öğrenmiş. Üstelik bir fok için üçgen, otomobil veya muz gibi resimlerin hiçbir anlamı yok. Rocky buna rağmen özelliklerin değişebileceğini de kavramış. Yani aynı topun bazen küçük bazen de büyük olabileceğini biliyor.

    Uzun yıllardan bu yana Rocky ile birlikte çalışan psikolog Ronald Schusterman’a göre bu yetenekler, dilin koşulu. İnsanlar sadece bu düşünce sürecini yerine getirebildikleri için gerçek topu, "top" sözcüğüyle tanımlayabiliyorlar.

    Bununla birlikte hiçbir bilim adamı "gelişkin" hayvanlarda, bilinçli bir düşünme yetisinin varlığından söz etmez. Birçokları, "kurnazlığı" çağrıştırdığı için "zeka" yerine "kavrama" veya "idrak kabiliyeti" sözcüğünü tercih ediyor.

    Çıkmaz yol mu?

    Hayvanların zihinsel iç yaşamlarıyla ilgili tartışma adeta bir çıkmaz yola saplanmış gibi. Zihinsel durumları ve yetileri ya da duyguları anlatan terimlerin hiç biri bilimsel olarak tanımlanamamıştır.

    Kelimelerin anlamı sürekli değişmekte. Zeka (intelligence) genelde sorunları çözme ve bağlantıları görme yetisi olarak açıklanmakta.

    Fakat her problem düşünülerek çözülmüyor, hayvanlarda zekayı yansıttığı sanılanların bir çoğu genlerinde programlanmıştır. Ayrıca zekanın farklı biçimleri söz konusu. Teknik görevlerde, sosyal görevlerden farklı yetenekler gerekli. İnsanlar arasında da mesela yabancı dil öğrenmekte zorlanan matematik dahileri vardır.

    Konu, işin içine "bilinç" de girince iyice bulanıklaşmakta. Sözlüklere göre bilinç, düşünce veya anı gibi zihinsel koşullar gerektirmekte. Fakat bilinç için de aslında bağlantılı bir açıklama var sayılmaz. Alman nörobiyolog Andreas Kreiter, bilinç kelimesinin arkasında hatalı bir konseptin bulunduğunu söylüyor ve bilinç belki de belli bir bilgi işlem tipinin bir yan ürünüdür diyor.

    İmkansız olan

    İnsanın kendisini bir hayvanın yerine koyabilme imkansızlığına dikkat çeken bilim adamı Amerikalı filozof Thoman Nagel idi. Mesela bir yarasa gibi yaşamanın ne olduğunu asla tahmin edemeyiz.

    Sadece rutubetli bir ortamda baş aşağı sarkarak yaşamanın bizim için hiç de dayanılır bir durum olmayacağını bilebiliriz. Dahası başka bir insanın bilincini bile öğrenemeyiz sadece hissedebiliriz. Fakat yine de tüm insanların bir iç dünyaya sahip oldukları kabul edilmekte.

    Yarasalar, yönlerin, ses yansımalarına göre bulunduğu bir dünyada yaşıyorlar. O halde yarasanın bir ultrason bilinci mi var? Köpekler idrar koklayarak yaşadıkları bölgenin sosyal topografisini çıkarabiliyorlar. Buna göre köpeklerde idrar kokusu bilincinin bulunduğunu söyleyebilir miyiz?

    Hayvan olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek isteyenler, algılamalarındaki farklılıkları kavramalı. Yarasalara, köpeklere sorulanları sormak imkansız. Bu, körlerin önüne kağıda basılı bir zeka testi koymak gibi olurdu.

    Bochum’daki Ruhr Üniversitesi nöro ve davranış biyologu Guido Dehnhardt, fokların duyu dünyasını araştırıyor. Bizimkinden bir milyon kez duyarlı olan koku duyusu sayesinde havadaki en küçük orandaki dimetil sülfiti bile koklayabiliyorlar foklar.

    Fokların yeteneği

    Yosunlar, minik planktonların besinidir, bunlar ise balıkların besini oluşturur. Foklar da balıklara bakarak planktonlarla beslenmeyi öğrenmişler. Foklar ayrıca suyun toz içeriğine göre en ince nüansların tadını bile alabiliyorlar. Bu foklar açısından büyük bir avantajdır, çünkü fokların besinleri genelde okyanus sularının üst üste bindiği sınır bölgelerinde yaşıyor. Ayrıca foklar, tuzun mesajlarını gayet iyi okuyabiliyorlar.

    Hayvanların diğer canlılarla iletişim kuramamaları, içteki yaşama bakışı engellemekte. Foklar, suyun içinde insanlar dünyasında var olmayan izleri kaydediyorlar.

    Şöyle, son derece duyarlı bıyıklarıyla, bir balığın suda bıraktığı titreşimleri üç dakika sonra bile algılayabiliyorlar. Bir fok olmanın nasıl bir şey olduğunu insanlar, bedenen bile hayal edemezler. Bir fokun duyuları algılayış şekli bile bu kadar farklıyken, iç deneyimi ve bilincine nasıl yaklaşabiliriz diyor uzman.

    Ama buna rağmen fokların da bilincin bir ön safhasına sahip olduğundan emin. Mesela bir hayvanat bahçesindeki bir havuzda yaşayan fokların hepsi erkek olmasına rağmen, farklı kişiliklerden bile söz edilebilir, diyor Dernhardt. "Her hayvan görevlere farklı yaklaşıyor ve bireysel stratejiler geliştiriyor".

    Bir tür bilinç var

    Hayvanların "bir tür bilince" ya da en azından "basit ön biçimine" sahip olduklarına İsviçreli zoolog Heini Hediger de inanıyor. Hatta primat araştırmacısı biraz daha ileriye giderek şöyle diyor:

    "Eğer bilinç, kişinin kendi davranışları ve kararları üzerine düşünmek demekse, o halde hayvanlar buna muhakkak sahipler" diyor. Nörobiyolog Andreas Kreiter, ise hayvanlardaki bilincin insandan farklı olduğunu, insan ve hayvanın ortak yönlerinin spesifik olmayan korku, acı, doyum ya da iyi hissetme gibi temel duygular olduğunu vurgulamakta.

    Doğabilimciler, diğer canlıların beyninde tam olarak nelerin yaşandığını bulamadıkları için tartışma, filozoflar arasında da hararetli bir şekilde sürmekte.

    Descartes, hayvanları belli bir mekanizmaya göre işleyen saat gibi tarif etmişti, ancak bu tanımlamayı kabul eden kalmadı artık. Günümüzde örneğin John Searle gibi filozoflar, insan ve hayvan bilinci arasında bir sınır koymanın doğru olacağını savunuyorlar.

    Bilincin en basit formu olan kendi bedeninin farkında olma yetisinde bile farklı bulgular elde edilmiş. Avusturyalı hayvan psikologu Heini Hediger, her yıl düşüp, yeniden büyümesine rağmen, geyiklerin, boynuzlarının genişliğini bildiklerini ama buna karşın kafalarında ömür boyu taşıdıkları boynuzlardan birinin kırılması halinde antilopların bunu fark etmediklerini saptamış.

    Ulusal karakter?

    Bize çok yakın olan türlerde bile hayvanlar hakkında kesin açıklamalarda bulunmak neredeyse imkansızdır. Bertrand Russel, Amerikalı ve Alman bilim adamlarının çalışmalarını okuduktan sonra alaylı bir şekilde hayvanların, gözlemleyenin ulusal karakterine uygun bir biçimde davranmadıklarını söylemişti. Amerikalıların deney hayvanları inanılmaz bir gayret sarf ederken, Alman araştırmacıların hayvanları, hareket etmeden oturuyor ve problemi nasıl çözeceklerini düşünüyorlardı.

    Bir davranışın bireysel bilişsel süreçlerle mi işlediği yoksa Descartes’in saati gibi otomatik olarak mı çalıştığını bulmak çok zordur. Karmaşık davranış biçimleri, genelde kalıtımda programlanmıştır. Bunlar rastlantısal olarak oluştuktan sonra evrimsel rekabet sürecinde kalıcı olarak kalıtıma işleniyorlar diyor bilim adamları.

    Nasıl bir zeka

    Hormonlar veya çevresel bir uyarı istediğinde, bu davranışlar otomatik olarak yerine getirilmekte. Mesela karıncalar ölü hemcinslerini yuvalarından dışarı taşırlar. Hijyen açısından aslında gayet mantıklı bir davranış. Fakat bu işi yaparak tamamen robot gibi davranıyorlar.

    Bilim adamları, normalde yalnızca ölü karıncalarda salgılanan bir asidi, canlı karıncanın üzerine döktüklerinde, karıncaların canlı olan hayvanı da dışarı taşıdıklarını görmüşler. Bu gibi davranışlardan yola çıkan davranış biçimcisi Conwy Lloyd-Morgan, bugün bile geçerliliğini koruyan bir ilkeyi formüle etmişti: Refleks ya da içgüdü gibi daha "kolay" açıklamalar dururken, hayvansal davranışlar zeka olarak yorumlanmamalı. Akıllı bir davranışın mutlaka bilinçli olarak yerine getirilmesi gerekmiyor.

    Münster Üniversitesi’nden Norbert Sachser de mesela sincapların kışa hazırlık olsun diye yiyecek depolamalarını, genetik bir programa bağlıyor. Kimi bilim adamları bunu "ekolojik zeka" olarak açıklayarak, Wolfgang Wickler gibi şu iddialı soruyu soruyorlar:

    Zeki olmak için gerçekten beyne ihtiyaç var mı? Ve buna yanıt olarak da arıların dansından, böceklerdeki alet kullanımına kadar minik beyinlerle ne kadar zor davranışların yerine getirildiğini gösteriyorlar. Ancak "ekolojik zeka" tezini destekleyenler yine de bunların planlı ya da refleksle gerçekleştiğini iddia etmek yerine, evrimsel süreçlerin, bilinci gerektirmeyen çözümler getirdiğini kanıtlamaya çalışıyorlar.

    Neresi içgüdüsel?!

    Tabii bireysel zihinsel yetiler ve zeka programı arasındaki farkı görmenin kolay olmadığı istisnalar da var. Mesela bilimsel adı İndicatoridae olan bal kuşu, arı larvalarıyla beslenir. Kuş, arılar tarafından korunan yuvaya ulaşamadığı için buraya girmenin yollarını arar.

    Çözüm şudur: Kanatlarını çırparak ve tiz bir şekilde öterek balla beslenen bir porsuk türünü baştan çıkarak yuvaya gitmesini sağlar. Porsuk kovanları parçalayarak balı yer ve artanı da kuşa bırakır. Bunun içgüdüsel bir davranış olduğunu söylemek zor diyor uzmanlar. Kaldı ki kuş bu stratejisini insan da uygulayabiliyor. Örneğin bir arıcı, çalı bıçağıyla ağaca vurduğunda da kuş uçup geliyor.

    Ve benzer davranışları bilim adamları şebeklerde de gözlemlemişler. Yavru şebek, yetişkin bir şebeğin çıkardığı kökleri elde etmek için sanki canı yanıyormuş gibi avazı çıktığı gibi bağırır.

    Yavrusunun sesini duyan anne şebek koşa koşa gelir ve sözde yavrusuna zarar veren şebeği kovalar. Böylece yavru şebek lezzetli köklere kavuşur. Bunun bir rastlantı olduğunu söylemek imkansız çünkü, uyanık maymun bu davranışı sürekli tekrarlıyordu diyor bilim adamları. Burada ilginç bir şekilde maymunun yalana başvurduğu görülmekte. Maymun yalan söylemesini biliyorsa, düşünebilir de.

    Peki fark ne?

    Peki bu durumda insan ve hayvan arasında ne gibi fark kalıyor geriye? Mizah olabilir mi? Fakat Hediger bazı hayvanların mizah anlayışı ya da en azından başkalarına gelen zararlara gülmek gibi davranışlar sergilediklerini görmüş.

    Bilim adamı Kenya’daki Milli Parkı’nda bir step şebeğinin vahşi köpeklerle nasıl dalga geçtiğini anlatıyor. Köpek sürüsü bir akasya ağacının gölgesinde uyumaya çalışırken, şebek ağacın tepesinden atlayarak köpekleri rahatsız ediyordu. Şebeğin her atlayışında köpekler, maymunu yakalamak için yerlerinden kalkıyor ama maymun yeniden ağaca çıkıveriyordu.

    Maymun aynı şeyi beş altı kez tekrarladıktan sonra yabani köpekler, hayvanın peşinden gitmekten vazgeçmişler. Burada şebeğin amacının sadece köpekleri kızdırmak olduğunu anlamak için bilim adamı olmak gerekmiyor. Başkalarını kızdırabilmek için hayvanın, kendisini başkasının yerine koyma yetisine sahip olması gerekiyor.

    Bir ekonomi anlayışıyla ilgili gözlemler de bilinçli davranış için kanıt olabilir aslında. Jersey hayvanat bahçesindeki orangutanlar ilginç bir şekilde bakıcılarla bir tür alışveriş sistemi geliştirmişler.

    Eşyaya değer biçme

    Ziyaretçiler kafese, şemsiye, anahtar, kamera ve vb gibi eşyalar düşürdüklerinde, maymunlar bunları yakından incelemek için topluyorlar. Bakıcı bu eşyaları geri alabilmek için onları yiyeceklerle ödüllendirince, maymunlar kısa bir süre sonra eşyalar için belli bir değer biçmeye başlamışlar.

    Mesela bir çocuk eldiveninin karşılığı iki tane kuru üzüm, anahtar ise bir muz değerinde olmuş. Bu davranışı sergileyen maymunlar, kendilerini bit pazarında alışveriş yapan insanlar gibi mi hissettiklerini anlatabilseydiler ne iyi olurdu.

    Bazı zoologlar ve filozoflar bu yetinin yokluğunu insan ve gelişkin hayvanlar arasındaki fark olarak açıklıyorlar. Konuşamayan canlılar belli bir zeka seviyesini asla ulaşamazlar.

    Bu tezin en ateşli savunucularından biri de Noam Chomsky. Dilbilimci, evrensel gramerin tüm insanlarda doğuştan var olduğunu ve insanların bu sayede konuşmayı hızlı bir şekilde öğrendiklerini ve yaratıcı bir dil geliştirdiklerin söylüyor.

    Chomsky aslında bu iddiasıyla haksız da sayılmaz. Bilim adamları maymunlara konuşmayı öğretmek için on yıllar boyu uğraşsalar da hiçbir zaman düşünce alışverişini yansıtan bir diyalog ortaya çıkmamıştır. Yani Chomsky’nin dediği gibi maymunlar yaratıcı bir dil geliştirememişti.

    Yetenek tek yönlü ve değişmez mi


    Sorun sadece dil de değil. Guido Dehnhardt, yunuslara üçgen, daire ve dörtgen arasındaki farkı öğretmek için üç ay boşu boşuna çabaladığını anlatırken, nörobiyolog Andreas Kreiter de Rhesus maymunlarına optik sinyalin yer değiştirmesinden sonra öğrendikleri bir görevi yeniden öğretmesi gerektiğini söylüyor. Oysa insanlar bildikleri bir şeyi yeni bir düzenlemede tanımakta hiç zorlanmazlar.

    Tüm doğanın postlu ve tüylü Einsteinlarla dolu olduğuna dayanan ünlü bir kurgu, büyüleyici olabilir belki ama neredeyse hiç gerçek bir yanı yoktur.

    Tamam bazı kargalar yeme ulaşmak için alet yapabiliyorlar, bazı ahtapotlar ve fareler ise karmaşık labirentlerde hayatta kalabilmek için belli başlı görevleri yerine getirebiliyor, ama tüm hayvanların yetenekleri yine de tek yönlü ve değişmezdir. Hem zaten doğa gerçekten de dahilerle dolu ise niçin sadece insan bu kadar gelişebilmiştir?

    Zeka ve öğrenme yetisi aynı şey değil, diye açıklıyor Andreas Kreiter. Hayvanları doğru yerde yakaladığınızda, arı bile inanılmaz konumlamaya yetisiyle şaşırtıcı davranışlar sergileyebilir. Ama bu tür tek yönlü beceriler için reflekslerin bağlantısı yeterlidir.

    Zihinsel duvar mı var

    Evrim dehasının iş başında olduğu yerde, zekaya ve bilince gerek duyulmaz bile. O halde insan ve hayvan arasında zihinsel bir duvar mı söz konusu? Gerçi memelilerin duygulara sahip oldukları kesin diyen Norbert Sachser da önemli farklılıkların bulunduğuna inanıyor. Mesela şempanzeler sadece o anda kendisine yarayacaklarla uğraşıyorlar.

    Ancak Leipzig Max-Planck Evrimsel Antropoloji bilim adamlarının bir süre önce Science dergisinde yayımlanan araştırmaları ilginç bir şekilde orangutanların ve şempanzelerin bile plan yaptıklarını gösteriyor. Hayvanlar, saatler sonra işlerine yarayacak bir aleti 14 saat kadar önce yanlarına almayı öğrenmişler.

    Sachser, insan ve hayvan arasındaki genel farkın alınan kararlardaki özgürlük derecesi olduğu kanısında. İnsan, evrimsel liyakatine karar verebiliyor. Mesela çocuk yapmama, sarhoş olma ya da uç sporlar yapma gibi seçimler yapabilmekte.

    Oysa bir hayvan her zaman evrimin üreme kuralını yerine getirmek için çabalar hatta bu uğurda acı ve ölümü bile göze alır. Başka bir seçimi yoktur. Bilincin varlığıyla ilgili soru sadece gelişkin omurgalı hayvanlar için geçerli olabilir. Solucanlar ya da salyangozlar için günümüzde de Descartes’in saat modeli pek hatalı sayılmaz.

    Aslan konuşsaydı


    Ama kim bilir belki kendi kavrama yeteneğimiz yetersiz olduğu için omurgasız hayvanlardaki kavrama yeteneğinin de yetersiz olduğunu düşünüyoruzdur.

    Z.Wissen’de yer alan araştırma yazısına göre (04/2006) "Hayvan olmak nasıl bir şey" sorusu daha uzun bir süre sadece hipotezler ve teorilerle yanıtlanabilecek. Ayrıca Ludwig Wittgenstein’ın diğer canlıların sübjektif deneyimlerini anlamamanın imkansız olduğu kanısı da bir süre geçerliliğini koruyacaktır. "Bir aslan konuşabilseydi, bizler onu zaten anlayamazdık" demişti Wittgenstein.

    Yoksa bilim adamları olaylara gereğinden çok daha karmaşık mı yaklaşıyorlar? Norbert Sachser, çocuklara tavuklar ve köpeklerle ilgili bir film göstermiş: Bakıcılar çitin önüne yem koymuşlar. Tavuklar çitin arkasından yeme ulaşmak için boşu boşuna çabalarken, köpek bir iki metre ilerdeki açıklıktan çıkarak yeme ulaşır. Çünkü köpekler, çocuklara göre düşünebiliyorlar. Kim bilir belki de olay bu kadar basittir? !

  2. #2
    Operasyoncu Misafir

    Exclamation Japonlar ağır işçi robot üretti

    Japonlar, çok zorlu şartlar altında çalışabilen insanımsı robot-işçi üretti. 1,60 metre boyundaki "HRP-3" adlı robot, tornavidayı insan gibi kullanıyor, kumlu yamaçta yürüyor.



    Japonlar, çok zorlu şartlar altında çalışabilen insanımsı robot-işçi üretti. Bilim-kurgu filminden çıkmışa benzeyen 1,60 metre boyunda 68 kilo ağırlığındaki "HRP-3" adlı robot, kumlu yamaçta hareket edebiliyor, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında çalışabiliyor.
    "HRP-3", aralıksız 2 saat yürüyebiliyor, tornavidayı insan gibi hareket ederek gayet başarılı şekilde kullanabiliyor. Robot, 42 eklemi sayesinde insan vücudunun yapabileceği birçok hareketi yapıyor. Robotun 2010'a doğru satışa çıkarılması planlanıyor. Yaklaşık 95 bin avroya satışa sunulması beklenen robotun en büyük müşterisinin, inşaat firmaları olacağı sanılıyor.

  3. #3
    Üyelik tarihi
    11.Mart.2007
    Mesajlar
    527
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Depremi 20 Saniye Önceden Biliyorlar

    Japonya'da, önümüzdeki Ekim ayından itibaren depremi 20 saniye önceden haber veren bir sistem devreye girecek.

    Yeni teknoloji sayesinde cep telefonlarından, radyo ve televizyonlardan deprem alarmını duyacak olan Japonlar, bu süre içerisinde önlemlerini alabilecek. Japon Meteoroloji Ajansı'nın geliştirdiği, dünyada ilk defa hayata geçirilen 'Erken Uyarı Sistemi', depremin ilk patlama dalgasını tespit ediyor ve asıl sarsıntıya neden olan ikinci dalgaya kadar olan 10-20 saniye arasında insanlara kaçmaları için süre veriyor.

    Hükümet, Ağustos ayından itibaren itibaren acil yardım personellerine, inşaat sektörü çalışanlarına ve tren operatörlerine yeni sistem ilgili bilgi sağlamayı planlıyor. İnsanların alarmları duyduktan sonra paniğe kapılmadan sağlıklı hareket edebilmeleri için, Japonya hükümeti bilgilendirme seminerleri gerçekleştirecek. Meteoroloji Ajansı, insanların alarmı duyduktan sonra sakin olmalarını, binadan kaçmak yerine masaların altına girmelerini ve asansörleri kullanmamalarını tavsiye ediyor. Ajansın yetkilileri, uyarıları alabilmesi için gerekli donanımları yapılmış yeni cep telefonlarının da bu yıl bitmeden satışa sunulacağını söyledi. Japonya'da meydana gelen depremleri yüzde 20'si richter ölçeğine göre 6 ve üstünde ölçülüyor.

    Japonya'nın orta kesimini vuran 1995'deki Richter ölçeğine göre 7.3 büyüklüğündeki depremde, 6 bin 400'den fazla kişi ölmüş, yaklaşık 100 milyar dolarlık hasar meydana gelmişti. Ülkenin kuzey kesiminde 2004'te meydana gelen Richter ölçeğine göre 6.8 büyüklüğündeki depremde de yaklaşık 40 kişi yaşamını yitirmiş, 300'den fazla kişi yaralanmıştı.

  4. #4
    Operasyoncu Misafir

    Standart Yüzyılın deneyi başladı

    Yüzyılın deneyi başladı


    Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı "Büyük Hadron Çarpıştırıcısı" (LHC), 13,7 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen Büyük Patlama'dan hemen sonraki başlangıç şartlarını oluşturarak maddenin sır perdesini aralayabilmek amacıyla faaliyete geçirildi.


    Aralarında Türklerin de bulunduğu 5 binden fazla fizikçi ve mühendisin 10 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı proje, son yılların en büyük bilim projesi olarak gösteriliyor.

    LHC, Fransa-İsviçre sınırında, Cenevre yakınlarında, yerin 100 metre altında 27 kilometrelik dairevi bir tünel olarak inşa edildi.

    Ne aranıyor?

    Deney başladıktan sonra, tünel çevresinde bulunan 4 büyük algılayıcıdan ikisi Atlas ve CMS, Higgs bozonunun izini sürecek. Bu parçacığın diğer bazı parçacıklara kütle kazandırdığı düşünülüyor. Bu deneyde Higgs bozonu tespit edilemezse teorik fizik "alt üst" olabilir.

    Bugün ilk ışın huzmesi için 100 milyar protonluk paketler hızlandırıcıya atılacak. Birincisinin tersi istikamette olacak şekilde ikinci demetin devreye sokulmasıyla çarpışma başlayacak. Ancak çarpışmanın bugün gerçekleştirilmeyeceği belirtiliyor.

    İlk safha başarılı

    "Büyük Hadron Çarpıştırıcısı"yla yapılan deneyin ilk aşaması başarıyla tamamlandı.

    Proje ekibinin lideri Lyn Evans, yer altındaki 27 metrelik tünelde protonlar harekete geçirilerek yapılan deneyin ilk safhasının tamamlandığını açıklarken, projeye katkıda bulunan bilim adamları deneyin tamamlanışını şampanya
    patlatarak kutladı.

    CERN tarafından yapılan deneyde ilk ışın huzmesi için 100 milyar protonluk paketler hızlandırıcıya atıldı. Saat yönünde yapılan ilk deneyden sonra, saat yönünün tersi istikamette olacak şekilde ikinci demet devreye sokulacak ve nihayetinde iki ışın huzmesinin farklı yönlerde harekete geçirilmesiyle "büyük patlama"dan hemen sonraki koşullar yaratılmaya çalışılacak.

    California Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Ünel de, "Bugün CERN'de saat yönünde dönen proton demetini daha az enerjiyle ve daha az proton sayısıyla başarıyla attırdık. Protonlar detektörün içinden geçti ve detektörün içinde bıraktığı izleri gördük ve bu bizi çok heyecanlandırdı" dedi.

    Bugün ilerleyen saatlerde diğer yöndeki proton demetinin halkada döndürüleceğini anlatan Ünel, bu demetlerin birbirinden bağımsız olduğunu dile getirerek, "Akşam saatlerinde bu iki demeti birbiriyle çarpıştırmayı deneyeceğiz. Bu, düşük enerji seviyelerinde olacak. Yani 0.450 Tera elektron volt ya da trilyon elektron volt (TeV) seviyelerinde" diye konuştu.

    Enerjinin 7 TeV seviyesine çıkmasının ardından ATLAS ve CMS deneylerinde yeni hızlandırıcı üzerinden 10-15 yıl veri toplamanın planlandığını ifade eden Ünel, "Bu aşamadan sonra hızlandırıcı daha da güçlendirilecek ve deneyler daha da hassas hale getirilecek" dedi.

    Bugünkü aşamayla hemen sonuca ulaşmanın beklenemeyeceğini vurgulayan Gökhan Ünel, "Düşük enerjide yani 1 TeV seviyesinde bugün başlatılan çarpıştırmaların Ekim ayı içinde 5 TeV seviyesine çıkması hedefleniyor. 5 5 TeV yani kademeli olarak 10 TeV seviyesine ulaşıncaya kadar, Aralık ayına kadar elimizden geldiğince veri toplayacağız. Aralıkta 2 ya da 3 hafta, yılbaşı tatili nedeniyle deney durdurulacak. Ondan sonra istediğimiz enerjiye ulaşmak için çalışmalara yeniden başlayacağız" diye konuştu.

    Hawking destek veriyor

    Bazı bilim adamlarının, protonların çarpışmasının dünyayı tehlikeye atacağını söylemelerine karşın, Stephan Hawking gibi ünlü fizikçiler, bu endişelerin yersiz ve deneylerin son derece güvenli olduğunu belirten CERN'e destek verdi.

    "Karanlık madde"nin de anlaşılmasını sağlaması düşünülen projeye 80 ülkeden 5 bin kadar fizikçi ve mühendis imza attı.

    "Kainata bakışımızı değiştirebilecek"

    Kısaca LHC olarak anılan laboratuvarı inşa eden Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu (CERN) Genel Müdürü Robert Aymar, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın "dünya görüşümüzü ve kainata bakışımızı değiştirebilecek sonuçlar üreteceğinden emin olduğunu" belirtti.

    CERN Müdürü Aymar, Higgs'den başka bilinenlerden çok daha ağır, çok daha fazla sayıda parçacık bulunacağını düşünüyor ve "Biz bu parçacıklara karanlık madde diyoruz" dedi.

    Aymar'a göre, LHC kainatın yüzde 23'ünü oluşturan bu karanlık maddenin "ne menem birşey" olduğunun anlaşılmasını sağlayacak.

    Bilim adamlarına göre, evrenin yüzde 4'ü bildiğimiz maddeden meydana geliyor, kalan bölüm ise karanlık enerjiden ibaret.

    LHCb adı verilen üçüncü algılayıcı ya da gözlem istasyonu, Büyük Patlama anında maddeyle eşit miktarda olduğu düşünülen antimaddenin nereye gittiğini bulmaya çalışacak.

    Alice algılayıcısı da kurşun iyonlarının çarpışmasıyla ilgilenecek ve kainatın ilk mikrosaniyeleri sırasında, daha protonlar oluşmadan ortaya çıkan "kuark ve glüon çorbasını" bir lahza için de olsa yeniden yaratmaya çalışacak.

    Dört temel soru

    Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD, Hindistan, Rusya ve Japonya'nın da iştirak ettiği 3,76 milyar Avro'luk proje, minik parçacık fiziğinin yıllardır kafa patlattığı dört büyük soruya cevap bulmaya çalışacak. Bu sorular şunlar: Higgs bozonunu bulmak, süpersimetrinin sırrını ortaya çıkarmak, madde ve antimaddeyi anlamak ve Büyük Patlamadan hemen sonra saniyenin binde birindeki sürede ortaya çıkan şartları yeniden yaratmak.

    -Higgs bozonu: İstikrarsız karaktere sahip parçacığa, adeta "ilahi parçacık" gözüyle bakılıyor, zira birçok araştırmacı bu parçacığı teorik olarak inceledi, ama şimdiye kadar hiç kimse onu göremedi. Bozon, onu 1964 yılında "tümdengelim" (dedüksiyon) yöntemiyle ortaya çıkaran İngiliz fizikçisi Peter Higgs'in adını taşıyor. Bozonun varlığını deneyle kanıtlamak, parçacık fiziğinde bilinenleri özetleyen "standart modelin" eksik halkasını bulmak anlamına gelecek.

    Higgs bozonu, kütlenin nasıl kazanıldığının anlaşılmasını sağlayacak. Bazı parçacıkların niçin kütleden mahrum olduğu da böylelikle anlaşılabilecek.

    -Süpersimetre: Bu kavram, son yılların en esrarengiz keşiflerinden biriyle ilgili. Şöyle ki, görünen madde evrenin sadece yüzde 4'ünü oluşturuyor. Kainatın yüzde 23'ü karanlık madde, kalan yüzde 73'ü de karanlık enerjiden teşekkül ediyor. Bu konunun aydınlatılması; karanlık maddenin, "nötralino" adı verilen süpersimetrik parçacıklardan oluştuğunu gösterebilecek.

    -Madde ve antimaddenin esrarı: Enerji maddeye dönüşürken, bir parçacık ve zıt kutuplu elektrik yüküne sahip bir yansıması, bir başka deyişle antiparçacığı oluşuyor. Parçacık ve antiparçacık bir araya gelecek olursa birbirlerini yok ediyor ve enerji ortaya çıkıyor. Mantık, madde ve antimaddenin evrende eşit miktarda bulunması gerektiğini söylese de, antimadde nadir bulunuyor.

    -Büyük Patlamadan sonra saniyenin binde birindeki şartları yeniden oluşturmak: O sırada madde, kuark ve glüonlardan oluşan bir çeşit "yoğun ve sıcak çorba" olarak ortaya çıktı. Çorba soğuyup yoğunlaşırken, kuarklar; protonlar, nötronlar ve diğer kompozit parçacıkları oluşturdu. LHC, ağır iyonları birbirleriyle çarpıştırarak bir anlık da olsa, Güneş çekirdeğindekinden 100 bin kat daha yüksek sıcaklık elde etmeye çalışacak. Bu çarpışmalar sırasında kuarklar ortaya çıkacak. Araştırmacılar, serbest kalan kuarkların maddeyi oluşturmak için ne şekilde ve nasıl birleştiklerini gözlemleyebilecek.

    Sonssuz küçük ve sonsuz büyük


    -LHC çarpıştırıcısı "hadron" ailesinden hidrojen protonlarını, ışık hızının yüzde 99,999'uyla 27 kilometrelik tünele fırlatacak.

    -Yerin 100 metre altında saniyede 1 milyar proton çarpışması meydana gelirken, yer üstündeki 3 bin bilgisayar saniyede 100 kadar çarpışmayı analiz edecek. Toplanacak veriler, değişik ülkelerde CERN'le bağlantılı araştırma merkezlerine anında iletilecek.

    -Tünel dünyanın en soğuk "buzdolabı" olacak, zira süper iletken mıknatısları eksi 271,3 dereceye kadar soğutuldu. Eksi 273,15 mutlak sıfır kabul ediliyor.

    -Tünel boyunca sıralanan dört çarpıştırıcı devasa boyutlarda. En büyükleri Atlas, 25 metre çapında, 46 metre boyunda bir silindir. Ağırlığı 7 bin ton kadar. 3 bin kilometreyi bulan kablolarla sarmalanmış halde. Silindirin yerleştirilebilmesi için, 300 bin ton taş ve toprak kazıldı, 50 bin ton beton döküldü. Atlas, bir yıl içinde, dünyanın en büyük kütüphanesi olan Kongre Kütüphanesindeki 3 milyar kitaptakinden 160 kat fazla veri toplayacak.

    -Proton huzmesi, 10 saatte tünel içinde 10 milyar kilometre kadar yol almış olacak ki, bu, Yer'den Neptün'e gidiş geliş mesafesine eşit. Tam yoğunluğa erdiğinde, her proton huzmesi, saatte 1600 kilometre hız yapabilen bir otomobil
    için gerekli enerjiyi üretir hal gelecek.

    -Çarpışmalar 14 "tera elektron volt" enerji ortaya çıkaracak. Bu, çok yoğun enerji demek. Bu sayede bir an için de olsa, Güneş'tekinden 100 bin kat fazla sıcaklıklar elde edilebilecek.

  5. #5
    Operasyoncu Misafir

    Standart Göz almayan uzun far - Türk Mucidi

    Göz almayan uzun far

    Eski Saadet Partisi milletvekilli ve göz doktoru Doç. Dr. Turhan Alçelik'in kazaları önlemek için geliştirdiği, 'karşıdan gelen sürücüyü rahatsız etmeden 100 metre uzağı aydınlatan far', İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen 34'üncü Uluslararası Buluşlar Fuarı'na sunulan 1000'e yakın buluş arasından teknik jurinin birincilik ödülüne layık görüldü. Far, Romanya başarı ödülünü de aldı.

    Cenevre'deki fuara Türkiye'den AGİT Firması, biri otomobil farı ve diğeri genel aydınlatma armatürü olmak üzere iki bölümden oluşan özel bir aydınlatma sistemiyle katıldı. Normal otomobillerde farlar 35-50 metreyi gösterirken, 100 metre uzağı aydınlatan, enerji tasarrufu da sağlayan AGİT'in farı teknik jüri tarafından birinci seçildi.


    İlham kaynağı kaza Firma sahibi 21'inci dönem SP Giresun Milletvekili Doç. Dr. Turhan Alçelik, 12 yıldır konu üzerinde çalıştığını ve farın patentini resmen aldığını söyledi. Göz hastalıkları uzmanı olan Alçelik, hastanede acil serviste görev yaparken Sakarya ve Tunceli'de yaşanan iki kazanın ardından, ışığın göz alma etkisini yok etmek için bu sistemi geliştirmeyi kafasına koymuş. Araştırmaları 2002'de Birleşmiş Milletler'in dikkatini çeken Alçelik, BM'nin otomobil aydınlatması standartları belirlediği fotometri değerlerine sadık kalarak göz kamaştırmadan daha uzağı aydınlatan sistemi geliştirmiş.

    Farı ilk olarak Türkiye'de Tofaş'ın imal ettiği Fiat otomobillerde kullanacağını, yurtdışından da devamlı teklif aldıklarını belirten Alçelik, aydınlatma armatürleri konusunda da İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile temasa geçtiklerini, metro ve tünellerde bu sistemin kullanılmasına yönelik projelerinin hazır olduğunu söylüyor. Alçelik, "Çalışmalarım sırasında hükümet ve bakanlıklardan istekte bulunmama karşın hiç yardım ve teşvik görmedim, üzüldüm" dedi.

    Son yılların en önemli icatlarından birine eski bir milletvekili imza attı. 20. dönem Giresun milletvekili Turhan Alçelik’in göz kamaştırmayan far sisteminin ekonomik değeri milyar dolarlarla ifade ediliyor. Türkiye’nin tarihinde ilk kez Birleşmiş Milletler’e taşıdığı teknik proje, Dr. Turhan Alçelik’in 11 yıllık çalışmasının ürünü. BM’nin bütün dünyada ‘mecburi standart’ olmasına karar verdiği buluş, patent alınabilmesi durumunda bütün motorlu araçlarda kullanılacak. Kore Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında kendisine özel yapılan sunumda hayranlıkla izlediği göz kamaştırmayan far sistemi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da gündeminde. Bu projeye BM’ye bağlı Uluslararası Patent Enstitüsü tarafından ‘geçici koruma’ sağlandı.

  6. #6
    Üyelik tarihi
    08.Ocak.2008
    Mesajlar
    742
    Teşekkür / Beğeni

    Post

    çok güzel bir buluş olmuş.önemli bir etken gece kazalarını etkileyen.
    tabi bu tür bilim adamlarımızla bizim devletimizin ilgilenmemesi her zaman bizi üzen bir durum.umarım bu konulara en yakın zamanda bütçe ayıracak duruma gelebiliriz.

  7. #7
    Üyelik tarihi
    12.Haziran.2007
    Yaş
    51
    Mesajlar
    1,375
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Turhan Alçelik
    Helal olsun sana,inşallah bol para kazanırsın bu işten...

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Benzer Konular

  1. Zookeeper (Hayvan Bakıcısı)
    Konu Sahibi stockbroker Forum Vizyondaki Filmler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 22.Eylül.2011, 18:48
  2. Mortgage ile konut kredisi aralarındaki fark nedir?
    Konu Sahibi cicisler Forum Gayri Menkul Borsası
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 17.Eylül.2011, 22:49
  3. Mutfakta erkek var!
    Konu Sahibi JAKO Forum Hayatın İçinden...
    Cevap: 4
    Son Mesaj : 04.Kasım.2009, 22:55
  4. Cevap: 0
    Son Mesaj : 31.Mart.2009, 11:25

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193