;
faizler artacak denilince genişlemeci para politikasından tamamen vazgeçildiği algısının oluşması. Aslında Yeni yönetim ve fed genişlemeci para politikasını yeniden başlatıyor. Aksine büyüme ve enflasyon hedefleri hala devam ediyor. Konuyla ilgili ilk gönderimde belirttiğim gibi sadece bunun yöntemini değiştireceğini söylüyor. Ben bu parayı eskisi gibi kağıt bazlı olarak özel sektöre, bankaya dağıtacağıma(bu yollada tüm dünyaya) , gevşek bütçe ile kamu yatırımları/harcamaları(600 milyar dolar seviyesinde alt yapı yatırımları vs) ve vergi indirimleri ile direkt ABD içine dağıtacağım ve tüketime yansıtacağım diyor.
Eski yöntemde para bankalar kanalıyla yönlendirildiği için halkın/reel sektörün eline tam olarak geçememiş, beklenen ekonomik aktivite sağlanamamış ve iç tüketime(dolayısı ile enflasyona) beklenen etkiyi yaratmamıştır. Aksine bu paralar hisse senedi, tahvil ve gelişmekte olan piyasalara gitmiştir. Mevcut yönetim bu konuda ciddi eleştirilmiştir.
Şimdi yeni yönetim diyor ki, "ben bu parayı büyüme ve tüketim yaratması için yapacağım harcamalar vasıtasıyla direkt ilk elden reel sektöre ve haliyle orada çalışan bireylere de vereceğim, ayrıca harcasınlar diye vergide indireceğim ve aracıyı aradan çıkarıp enflasyonu ilk elden sağlayacağım" diyor. Yani para politikasında klasik yöntemle genişleme yapacağım diyor. Burada ki ana amaçlardan biri eski genişleme yönteminde mevduat müşterisi haline gelmiş reel sektör firmalarını tekrar kredi müşterisi haline getirmektir. Yani mevcutta bitmiş olan parasal genişleme söyleme göre yeniden başlayacak fakat değişik yöntemle. Yani ABD halkı için değişen bir şey yok aksine mevcut durumdan daha fazla refah vaat ediliyor. Fakat bu tipteki genişlemede, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, 2009 da başlatılan genişlemedeki gibi bir refah imkanı ve dolar bolluğu olmayacak. Bu şekilde büyüme ve enflasyon hedeflerine ulaşılacak. Asıl daralma o noktadan sonra olacak. Ayrıca Carry Trade ile gelişmekte olan ülke ekonomilerinden daha fazla dolar emilme olasılığı kalmadığından ilk yöntemi devam ettirmeye ihtiyaç da kalmamıştır.
Fakat burada ki nüans şu; kamu harcamaları için borçlanma yapılacağından, haliyle tahvil faizlerinde artış beklentisi mevcut(Enflasyonist baskı) Buda dolara olan talep demektir. Buna normal sürecinde yapılması planlanan FED artırımları da eklenince piyasa beklentisinin önüne geçiliyor. Doların tüm dünyada hızlı değer artışı ve ABD tahvil getirilerinin artmaya başlaması piyasanın bunu önemsediğini gösteriyor. Bu konuda piyasa henüz yolun çok başında.
Burada faiz konusuna da değinmek gerekir. Başta ABD ve gelişmiş ülkelerde tahvil piyasası çok derin ve önemlidir. Tahvil fiyatlaması ve faizi piyasaya yön veren durumdur. Orada faiz denildiğinde akla ilk gelen tahvil fiyat ve faizlerdir. Kırılgan ve gelişmekte olan piyasalarda ise tahvil konusu tam olarak öne çıkamamış ve anlaşılamamıştır. Bu nedenle faiz denilince akla ilk gelen mevduat/kredi faizleridir.
Politika faizi ile piyasa faizini kontrol etmek bir yere kadar mümkündür. Merkezlerin politika faizi(ayrıca gecelikler) üzerinden piyasayı fonladıkları miktar ihtiyaç duyulan likiditenin çok az bir miktarıdır. Bu nedenle, piyasa eninde sonunda kendi faizini belirler. Bu da tahvil piyasasında ve mevduat/kredi tarafında kendini gösterir. Borç verme faizlerinde yapılan ciddi indirimler piyasada aynı etkiyi yaratmayabilir.
Fed'in uygulamış olduğu parasal genişlemelerin bitişinin özellikle gelişmekte olan piyasalarda ciddi etkileri olmuştur. Parasal genişlemenin biteceğinin ilanı Mayıs 2013'den günümüze gelişmekte olan piyasalar paraları(rand, ruble, real vs) %80-120 civarı değer kaybetmiştir. Bunun büyük bir kısmı da genişlemenin tamamen sonlandırıldığı Ekim 2014 tarihinden sonra gerçekleşmiştir. Sonuç, dışa bağımlılık oranına göre o oranda oluşan enflasyondur. Bu piyasalarda hisse senetlerinde de dolar bazlı ciddi kayıplar oluşmuştur. Yani hisse senedi yatırımcısı, parasının yüzdesel değer kaybı ile endeks yüzdesel değişimi arasındaki fark kadar kadar zarara uğramıştır. (yerel para biriminde para kazanmış gözükse bile) Hisse bazında farklılıklar olabilir.
Bu noktadan sonra ABD'nin izleyeceğini söylediği para politikası sonucu oluşacak tahvil faizleri artışı ve FED'in olası politika faizi artışı/artışları bu değer kaybı eğilimini sürdürebilir. (tabii bu bir süreçtir, bugünden yarına değil) Ayrıca kırılgan piyasalarda son 1 ayda tahvil faizlerinde ortalama %10-15 arası artış olmuştur.(bizim piyasamızda dahil) Bunun anlamı tahvili elinde tutan yatırımcının kısmen sattığıdır. Aynı süreçte Doların bu piyasalardaki degerlenmesine bakarsak, yatırımcının tahvilden çıkıp dolara geçtiği söylenebilir.
ABD dinamikleri ve metodu farklı da olsa benzer bir şekilde 1980 li yıllarda Japonya'nın canına okumuş ve batma noktasına getirmiştir. Ders niteliğinde anlatılır.(konumuzla ilgisi yok sadece paylaşmak istedim
http://www.asyaekonomileri.com/?p=11)
Peki seçimi diğer grup kazansaydı ne olacaktı? Buradaki şahsi fikrim benzer yaklaşım yine uygulanacağıdır. Aktör farklı ama plan aynı olacaktı. Çünkü hastalık ilaca bağışıklık kazanınca ilacı değiştirmek şarttır. Ne kadar nasıl uygularlar, ne etkileri olur yaşayıp göreceğiz.
Son düzenleme : izag; Bugün saat: 03:43.