.
2008 ve sonrasıTürk Hükümeti AB ile “uyum sağlamayı” hazırlattığı bir kitapçıkla uyum işlemini takvime bağlamıştır. Bu, gelecek Hükümetleri de külfet altına sokan bir gelişmedir. Bu takvime göre Türkiye, 2008 sonuna kadar, AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması yaptığı hükümetlerle benzeri anlaşmalar yapmayı kabul etmektedir. AB’nin “Kıbrıs” addettiği Rum idaresi ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalamış olduğu bilinmektedir. Böylelikle, 2008 yılının sonuna kadar, ek Protokol Meclisten geçmemiş olsa da, Türkiye “Kıbrıs” denilen Rum Hükümetini tanımış olacak ve KKTC ile doğrudan ticaret yapamayacaktır. Dolaylı şekilde, KKTC’nin defterini dürmek ameliyesidir bu!
Kıbrıs’ta Rum lideri Papadopullos “Kırmızı çizgilerimizden taviz yok” diyor. Bizimkilerde de “kırmızı çizgi” diye bir şey yok. Papadopullos’un “kırmızı çizgileri” gayet nettir: Üniter devlet; Türk askeri ve Türkiye’den gelenler Anadolu’ya; Rum göçmenler eski yerlerine; Garanti Anlaşmasına gerek yoktur, AB üyeliği yeterlidir; Demokrasi uygulanmalıdır; (yani Kıbrıs Türkleri azınlık olduklarını kabul etmelidirler) AB normları ve BM kararları uygulanmalıdır; (yani meşru hükümet oldukları kabul edilmelidir) Kıbrıs meselesi 1974’de başlayan bir işgal meselesidir, işgal kalksın, mesele halledilir!
Bu safsatayı AB ve ABD desteklemektedir. Garantör İngiltere de!
ABD’nin temsilcisi müsteşar yardımcısı Bryza açık konuşmuştur: “Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirsin; (yani Rum idaresini tanısın, limanlarını ” Kıbrıs “ bayrağı taşıyan gemilere ve uçaklara açsın) önerilerini Rumların kabûl edebilecekleri bir şekle soksun; Kıbrıs meselesi Türk askerinin varlığından ve mal mülk meselesinden kaynaklanmaktadır; KKTC’ni tanımayacağız!”
Yine ABD’den Annan Planı yapımcılarından Weston da “Annan Planına evet diyen Kıbrıs Türkleri bundan böyle ayrı egemenlik, ayrı devlet isteyemez” yorumunu getirmişti. Ne Weston’a, ne de Bryza’ya Türk hükümetinden, partilerinden, Meclisinden “Sen ne diyorsun?” diye bir ses geldi. KKTC Hükümeti de suskunluğunu korudu. Tek ses Sn. Cumhurbaşkanı Sezer’in Sn. Talat’ı kabulünde dünyaya duyurduğu “milli formül” ü hatırlatan gür sesi oldu: “Kıbrıs’ta iki eşit, egemen, kendi kaderini tayin hakkı olan HALK ve bunların DEVLETLERİ vardır... Kıbrıs üzerinde dengeler vardır. Bunları içermeyen bir anlaşma yapılamaz” !
Ancak KKTC Hükümeti ve Cumhurbaşkanı “Gambari formülü” nün peşinde. İki toplumlu, iki bölgeli federasyona fit olacaklarını açıklayıp durmaktadırlar. Türk hükümeti de Gambari formülünü desteklediğini açıklamıştı. Hâlâ bu destek devam ediyor mu? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” görüşmesi başlasa da, sonuç alınamayacağıdır. Sonuç alınabilmesi için Bryza’nın dediği gibi önerilerimizi Rumların kabul edebilecekleri şekle sokmamız, yani teslim olmamız gerekecektir.
Bu gidiş ileriye değil, geriye gidiştir. Türk Hükümetinin AB için hazırladığı uyum kitapçığı Kıbrıs konusunda endişelerimizi daha da artırmıştır.