YÜZÜNÜ ARADIM, GEÇTÝM

(yitirdiðin her þeyde kazandýðýn bir þey var; kazandýðýn her þeyde biraz yitirdiklerin. bu yüzden birileri hep ýsýnýp dururken dinmez üþümelerin...)

ben de benim olmayan þeylerle varým; benim olan zaten benimse, olmayan þeylerle... varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede?

birbirini tekrarlayan günlerin yaslý boðuntusunda nedir aradýklarý insanlarýn? bu koþuþturmada, bin telaþla! herkes birileriyle bir mutluluk düþü kuruyor; o düþle ýslanýyor, o düþle uyuyup uyanýyorlar; sonra düþleri de yakýyor günler. bu kez yeni bir düþ daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! bütün düþleri yakýyor günler.

yaþam yanýltmanýn, insanlar yanýlmanýn ustasý oldukça yine yeni düþler deniyor ve deneniyorlar...

iþte her düþün peþine bir þarkýyý takýyorlar. düþ gidiyor, peþisýra þarký da. bir de(n) paramparça oluþunu görüyorlar düþlerin. her düþle bir þarkýyý yakýyorlar... þarkýlar yakýyorlar; þarkýlar onlarý yakýyor sonra.

/Ýnsan,
insanýn diyalektiðine tükürüyor; insaný yakýyorlar!/

bunlarý düþünüyorum ve akýp gidiyor günler siyah beyaz resimler hýrçýnlýðýnda. sormuþtun ya, iþte her þey ortada, her þey! önce kuþlarý vurdular orada, paramparça parçalarý bir yana; bir bir savruldu yangýnlarýn ortasýna kanatlarý da! ben soluk soluða dýþarýdayým, seni buldum... seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni!

her þey sürdü yine, her þey! baktým daha durmuþ da uzayýn rengini demliyor asalak dünya; baktým ki daðlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyuyordu kadýnlar o esmer uykularda. oysa seni vurmuþlardý, seni, orada!

sonra gelip geçen her sabahla öyle susadým ki yüzüne yokluðunda... yüzünü özledim, yüzünü, anlasana!

“anlasana” diye yazdým ve üç nokta koydum yanýna, ama boþuna, boþuna; “boþuna!” diye yazdým ve kalkýp dýþarý çýktým. saat 0.5’i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; aðaran günün teninden saðanak dökülüyordu.
yüzünü aradým...
yüzünü aradým: kalan kuþlar sen bu kentteymiþsin gibi uçuyorlardý. insanlar kalabalýk ve kabarýktý; silahlarý ellerine, tetikleri parmaklarýna göre seçiyorlardý.

uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göðümüz bile kalmadý iþte!

yüzünü aradým gökyüzünde...

yüzünü aradým: sabahýn tenine birer birer daðýlýrken iþçiler; yüzünü aradým rastgele atýlýrken kahve önlerine iskemleler. günler siyah beyaz resimler hýrçýnlýðýnda ve ben burada bir eski çað enkazýnda!

kýzlar, boyanýp kuþanýp kýz kýza dansederken düðünlerde, yüzünü aradým, kendi olan yüzünü düðünlerde... sonra gelinler korkularýný atmýþlardý eþiklere; yorgunluktu sonrasý iþte, yüzünü aradým gelinlerde...

yüzünü aradým, geçtim...

geçtim: þarkýlarý paramparça görmekten, bu satýrlarý yazmaktan geçtim! oysa hep kalemimle deðil, bir gün kanýmla kýpkýzýl yazmak istedikleri vardý benim de; onlarý henüz yazmamýþ olmaktan geçtim... çalýþma masamdan kalkarak elimdeki fincaný duvara çarpýp paramparça etmekten geçtim!


geçtim: sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarýnýn kokularýndan, yol boyu uykularýný alamamýþ köpeklerin korkularýndan; siyah ýþýklardan, çoðalan çocuklardan, azalan aðaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan...

“iyiyim, saðol, sen nasýlsýn”lý merhabalardan; aðýr aðýr yayýlan çöp kokularýndan, farlarýný kapamayý unutmuþ taþýtlardan, feodal þatolardan ve yasalara yelkovanlýk yapýp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan!
hýzla kirlenen bir dünyadan hýzla geçtim...
geçtim: sensizliðin tahriþ olmuþ sýzýlarýndan, eksoz homurtularýndan, cami avlularýndan, düþleri iðdiþ ******lardan, yasadýþý iþ yapan yasa memrularýndan... ellerini çaldýrmýþ ellerime bakmaktan geçtim; sensizliðe inanmamaktan...

sis kaplamýþtý kenti; daðýlsa sanki bir ..k varmýþ gibi! sisleri yarýp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kýzdým, daðýttým, sana küfürler ettim... bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim!

gökyüzü tümünü de aðýr aðýz izledi; gökyüzünün renginden geçtim...

sonra yeni kuþlar üþüþtü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattý iþte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üþüyor muydun yine?

üþüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her þey ortada, her þey! bak, kimin temiz bir göðü varsa kirletip býrakmýþlar avuçlarýna... bu yüzden insanlar elleri ceplerde çýkýyorlar sabahlara. coþkular deprem, sevinçler sýtma...

söyle senin yüzün nerede, yüzün?
nerede baþlar bir aþk ve biter, nerede? nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen!

nerede, yüzün nerede?

sonra çýkýp bu kentin uðultusuna çarpýyorum; bu kent de uðultusunu bana çarpýyor, çarpýþýyoruz, kimseler görmüyor...

bir sorudur: “kurtarýcýlar iþgâlci olabilir mi? ya da iþgâlciler kurtarýcý?” sonra oturup yüreklerden damlayan terin hesabýný tutuyorum... hesabýný kimselerin bilmediði bahçelerin dudaðýnda kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin... karacadaðlý bir çocuðun kan çýbanýnýn, þemdinlili bir aðýdýn, kasrik’ten esen poyrazýn, peru’da bir balýkçýnýn ve botan’da yakýlan köy evlerinin...

öyle acý ki her þey unutmak istiyorum! kendimi bir menekþenin rengine, bir gülüþe k(atýp) unutmak! unutma düþüncesini bile unutmak!
yitirmiþtim o aþkýn kimliðini, hükümsüzdü... hükümsüze hükümlü bir aþký unutmak istiyorum... sonra asker çocuklarý, mapus çocuklarý, ayyaþ babalara sitemsiz çocuklarý, yitirilmiþ çocuklarý...

uçarý bir çocukluðu yitirmiþ benim de yüzüm; yüzüm, zamansýz ihtilallerde. ihtilalleri tutun çocuklar erken yaþlanmasýnlar!
yarayý tutun, yarayý! güçleri öpüþtürün, gökyüzünü dönüþtürün; yoksa ölünür alnýnda günün! ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum!

eski yoldaþlarýn gözbebeklerinde kaynayan bir düþün düþüþünü unutmak! unutmasam, ben de kalemimi kendim için kýracaðým!

biz kapkara gecelerin göðünde küçük, ak noktalardýk; bir düþünün, ne aklýklar gizler gece; ne aklýklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklýðýmýzý büsbütün örtecek kadar...

örtülüþünü
usulca
aklýðýmýzýn
unutmak istiyorum...

iþte bundan, coþkuyu sevmiyorum artýk öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalýk ve kabarýk kalýn, saðolun, yalnýzlýk iyi, yalnýzlýk iyi...

yalnýzdým, üþüyordum ey özlem! beni bir gün belki bu özlem öldürecekti. ölecektim bir gün erken, belki kederden. yakýn o gün! beni yakýn! savrulup aksýn küllerim dicle nehrinden...

akýp geçerken günler siyah beyaz resimler hýrçýnlýðýnda, sormuþtum ya, iþte her þey ortada, her þey!

/ben ölürüm; daðlar ve güller yine akraba.../

artýk gün doðunca bütün daraðaçlarýný kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! her þey bu kadar güzelken, böyle bir yanýyla sýð yaþanana, boðulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliðe figüranlýk etmekten býk-týýýýýýýým!

ya kuþlar?
sahi, ne demek ister kalan kuþlar?

Yazar : YILMAZ ODABAÞI