fahi78....
Taksim/Gezi dalgası, itkisel eylemin diğer bütün alanlarında olduğu gibi, Elliott dalgalarına uygun olarak ve Fibonacci matematiğini izleyerek devam ediyor. Dalgaların bundan sonraki olası seyrini incelemeden önce, kitle psikolojisini ve Taksim/Gezi dalgasının arkaplanını yeniden gözden geçirelim:
Kitlesel eylemler neden Elliott dalgalarını izleyerek yükselir ve neden belli zamanlarda zirveye ulaşarak düşüşe geçer?
İnsan zihni algıda seçicidir. Zihin, herhangi bir anda maruz kaldığı binlerce sinyalin küçük bir kısmını bilinç, geri kalan hepsini bilinç altı ile algılar. Kalabalık ve gürültülü bir cafe’de arkadaşınız ile sohbet ederken bilinç düzeyinde algıladığınız, genellikle sadece arkadaşınızla konuştuklarınızdır. O esnada caddeden geçen araçların gürültüsü, diğer insanların konuşmaları, cafe’de çalan müzik, uzaklardan gelen vapur ve martı sesleri, havadaki koku, hava sıcaklığı ve nem, içtiğiniz çayın lezzeti gibi tüm diğer uyaranlar ikincildir. Bu ikincil uyarılar, beyninize sinyaller gönderir, ancak hiç birine özellikle dikkat etmezsiniz. Diğer taraftan bu uyaranların her biri psikolojinizi şu veya bu ölçüde etkiler. Bu sinyallerden biri güçlenirse, ya da siz bilinçli bir şekilde dikkatinizi bu sinyallerden birine yöneltirseniz, algınızın yeni odağı bu sinyal olur. Örneğin cafe’de çalan müziğin sesi yükselir veya siz özellikle müziğe dikkat ederseniz, artık arkadaşınızla sohbetiniz ikincil hale gelir. Araçlardan biri ya da bir kaçı yüksek sesle korna çalarsa, yan masanızda oturanlar seslerini yükseltirse, hava rahatsız edici ölçüde soğuk ya da sıcaksa, çayınıza her zamankinden fazla şeker attıysanız dikkatinizin odağı değişir.
Bu değişim iki türlü sonuç doğurabilir; Ya geçici olarak dağılan dikkatinizi yeniden toplar, eski duruma dönersiniz, ya da yeni odağınıza yönelir, yeni bir durum yaratırsınız. Cafe örneğinde,
1) ya araçların gürültü seviyesi düşer, yan masada oturanlardan rahatsız olduğunuz için başka masaya geçer, çayınız aşırı şekerli olduğu için yeni bir çay söyler, hava koşulları değiştiği için giyiminizi değiştirir ve sohbete devam edersiniz,
2) ya da cafe’den kalkar gidersiniz.
Birinci durumda dikkatinizi dağıtan sinyal “düzeltme” etkisi yapmıştır. Sohbetinize, dolayısıyla ana dalganıza geri dönersiniz. Sohbetinizin ilerleme aşamalarına bağlı olarak “düzeltme” bazen güçlendirici (ikinci dalga), bazen de zayıflatıcı (dördüncü dalga) etki yaratmıştır. Ana dalganız, kendi kalıbını (beş dalga) tamamlayana kadar devam eder.
İkinci durumda ise, dikkatinizi dağıtan sinyal “değiştirme” etkisi yaratmıştır. Siz ya bu sinyali takip ederek yeni bir dalga yaratırsınız (örneğin yan masanızda oturanlarla kavga etmeye başlarsınız, “kavga” sizin yeni gerçekliğiniz olur), ya da bu sinyali takip etmez, ancak cafe’yi de terk ederek, başka bir duruma taşınırsınız (örneğin arabanıza binip evinize gidersiniz). Her iki durumda da sinyal, önceki durumu bitirici bir etki yaratmıştır.
Taksim/Gezi örneğinde, 30 Mayıs günü pek çok insan için “ana trend” başka idi. SBS, LGS sınavları, öğrencilerin karne heyecanları, yaz tatili planları, takımların transfer politikaları gibi konular ana gündemi oluştururken, birdenbire Taksim Gezi parkından bir sinyal yükselmeye başladı. Bu sinyal (daha önceki pek çok benzerleri gibi) geçici ve “düzeltme” etkisi yaratan bir sinyal olarak kalabilirdi; Kalmadı. Çünkü, bir önceki “dalga”, kalıbını tamamlamış ve artık düşüşe geçmişti. Taksim Gezi parkından gelen sinyal yeni bir dalgayı tetikledi ve bu dalga bir Fibonacci süresinde, 21 günde itkisel bir kalıbı izleyerek yükseldi.
Artan, hem de dramatik bir hızla artan sayıda insan sokaklara çıktı, evlerinin balkonunda tencere-tava çaldı, twitter mesajları attı, daha çok haber seyretti, Taksim Gezi parkını tartışmaya başladı.
Bu süreçte dalga, sadece gündemi değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda kalıcı olma ihtimali çok yüksek bir davranış değişikliği de yarattı. Bu değişiklik, uzun yıllar boyunca devam eden bir kalıpsal davranışın değişimi anlamına da geliyor.
1980′ler boyunca yükselip, 2010′ların başında zirve yapan dalga, bireyci, muhafazakar, spekülatif kazanç peşinde, çevreye ve topluma karşı ilgisiz ve duyarsız, özgürlüğü en dar anlamıyla yorumlayan ve kabul eden bir prototip yaratmıştı. Genel toplumsal algı ve kurumlar da bu prototip davranışlarına göre şekillenmişti.
Prototipin değişmekte olduğunun sinyali Amerika’dan, Avrupa’dan, Hindistan’dan, Orta Doğu’dan ve Latin Amerika’dan çok güçlü bir şekilde geliyordu. Dünyanın diğer bölgelerinde de yeni prototipin ortaya çıkması sadece bir zaman meselesiydi. Yerel dalgalar kalıplarını tamamladıktan sonra baskın davranış biçimi değişecekti. Taksim/Gezi dalgası, bu anlamda tetikleyici sinyal oldu.
Uzun sürmüş dalgaların en sonunda ulaşılan konsensus her zaman hatalıdır. Çünkü dalgalar insan zihnini ve algısını kemikleştirir. Değişim ve değişimin sonuçları genellikle öngörülemez. O güne kadar ilerleyen dalganın aksi yönündeki her dalga düzeltme etkisi yapmış, yükselen dalga yoluna devam etmiştir. “Dönüştürücü” dalga geldiğinde de, öncekiler gibi düzeltme etkisi yapacağı, önceki trendin kaldığı yerden devam edeceği varsayılır.
Bir dalganın “dönüştürücü” dalga olup olmadığı nasıl anlaşılır?
Trend değişimi yaratan dalgaların üç temel özelliği vardır:
1) Dönüştürücü dalgalar itkisel kalıplar halinde ilerler. Bu dalgalar büyüme ve yayılma eğilimindedir. Önce küçük derecelerde itkisel kalıplar oluştururlar. Bu küçük dereceli dalgalar, büyük derecede de itkisel kalıplar oluşturmaya başlar. (Kalıp)
2) Dönüştürücü dalgalar kısa zamanda önceki dalganın önemli bir kısmını geri alır. Başka bir deyişle, dalga çok kısa zamanda ve büyük bir momentumla yükselir. (Zaman-Büyüklük-Hız)
3) Dönüştürücü dalgalar kendi prototiplerini, alt-kültürlerini, dillerini, gündemlerini hakim kılarlar. (Dalga karakteristiği)
Taksim/Gezi dalgasını incelediğimizde bu dalganın,
1) Olağanüstü bir hızla büyüdüğünü ve bir kaç yüz direnişçiden milyonlarca insana ulaştığını,
2) Önceki dalganın son bir kaç senede inşa ettiği anlayışı, algıyı, söylemi bir ay içinde ters yüz ederek bütün büyük kentlerin meydanlarına, caddelerine, sokaklarına, üniversitelerine, parklarına yayıldığını,
3) Kendisini kırmızılı ve siyahlı kadın, çArşı taraftar grubu, duran adam, redhack, Vendetta maskesi, Atatürk resimli Türk bayrağı gibi semboller, çok güçlü ve etkili bir mizah anlayışı, farklı ve yaratıcı sloganlarla ifade eden bir karakteristiğe büründüğünü görüyoruz.
Taksim/Gezi dalgasının bir özelliği daha var ki, bu özellik dalgayı diğer pek çok kitlesel eylemden ayırıyor:
Milyonlarca insanın şu veya bu şekilde katıldığı kitlesel eylemler, doğaları gereği homojen değildirler. İçlerinde pek çok unsur barındırırlar. Bu eylemlere katılanlar, kitlesel eylemin şehveti içinde öfkelerini, coşkularını, sevinçlerini, serüven duygularını gerçekleştirme imkanı bulurlar. Eylemcilerin hepsi politik aktivist, özgürlük savaşçısı, direnişçi ya da çevreci değildir. Bazıları da bu eylemlerin içinde, kızdığı komşusuna, mahalle esnafına, patronuna, öğretmenine, özetle kişisel husumet beslediği birilerine karşı öfkesini yöneltme imkanı bulur. Bu nedenle bu yaygınlıktaki bir dalganın her zaman aşırılıklara savrulma ve yozlaşma ihtimali vardır.
Taksim/Gezi dalgası bu anlamda, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan protesto eylemleri ile karşılaştırıldığında hala sağduyunun ve barışçıl unsurların hakim olduğu bir dalga olarak yükseliyor. Ancak son dönemde gelen bazı sinyaller, özellikle bundan sonraki aşamada bu dalgaya “galeyan” psikolojisinin hakim olabileceğini gösteriyor ki, ciddi bir risk doğmuş demektir.
Her dalga, kaçınılmaz olarak kendi karşıtını yaratır. Taksim/Gezi dalgasının yükseldiği ilk günden itibaren de böyle oldu. Şu veya bu nedenle ve şu veya bu biçimde tepkisini göstermek isteyenler, direnişçilere karşı, bazen şiddete yönelerek tepki verdiler. Tepkilerin çoğu bireyseldi. Gürültüden rahatsız olanlar, kargaşa içinde ya da bilfiil saldırıya uğrayanlar, serüven duygusunu bu eylemlerin içinde değil, karşısında durarak yaşamak isteyenler, bu eylemleri toplumsal barışa ve istikrara tehdit olarak görenler de karşıt pozisyon tuttular. Taksim/Gezi direnişçilerinin “lobilerin kuklaları” olduğu düşüncesi ne kadar abartılıysa, bu eylemlere tepki gösterenlerin “örgütlü paramiliter şiddet yanlıları” olduğu düşüncesi de aynı ölçüde abartılı.
Taksim/Gezi dalgası, içine çekerek, ya da karşıt pozisyona iterek daha fazla insana yaygınlaşarak büyüdükçe, “onlar ve biz” anlayışını hakim kılarak galeyan psikolojisi yaratabilir. 6 Temmuz günü, elinde sopa ve palayla protestocu kovalayan bir kaç kişinin öfkeli esnaf değil, “milis” olduğu düşüncesinin hemen kabul görmesi ve bu kabul üzerine oturtulan abartılı retorik, ciddi bir tehlike sinyalidir.
Taksim/Gezi dalgası, Türkiye’de pek çok çevre ve kurumun değişime zihinsel hazırlıksızlığını göstermesi bakımından da çarpıcıdır. Buna benzer bir hazırlıksızlık, sona ermekte olan dalga yükselmeye başladığında da yaşanmıştı. 1980′lerin başlarında yükselen neo-liberal küreselleşme dalgası, yeryüzünü 30 yılı aşkın bir süre içinde dramatik ölçüde değiştirmek üzereyken pek çok çevre ve kurum, dünyanın 1960 ve 70′lerde olduğu gibi devam edip gideceğini zannediyordu. Neo-liberal küreselleşme dalgası, bir kaç on yıl içinde geçmişe ait ne varsa hepsini silip süpürdü, yepyeni davranış ve ilişki biçimleri, yepyeni bir prototip yarattı. Bugün yükselen dalga da zaman içinde aynı etkiyi yaratacaktır. Bundan daha önemlisi, neo-liberal küreselleşme dalgası, yüzyıllardır ilerleyen bir dalganın Elliott Dalga Prensibi’nde “Cycle Beş” olarak etiketlenen son aşamasıydı. Şimdi yükselen dalga daha büyük dereceli ve neo-liberal küreselleşme dalgasından çok daha büyük değişimler ve ciddi sonuçlar yaratma potansiyeline sahip.
Taksim/Gezi dalgasının yanında (hatta içinde) ya da karşısında pozisyon tutanların bu dalgayı sonuçlarıyla beraber doğru anladıklarına dair pek az sinyal var.
Bu tip “dönüştürücü” dalgalar ilk kez ortaya çıktıklarında, baskın paradigma içinde değerlendirilir ve mevcut ilişkiler sistemi içinde yorumlanır. Mevcut ilişkilerin dışında ve dönüştürücü nitelikleri ya görünür değildir, ya da apaçık görünür olduğu halde, kemikleşmiş inanç nedeniyle anlaşılamaz. Bu dalgaları siyasi iktidar kendisine karşı, muhalefet kendi yanında ya da yedeğinde değerlendirir. Ticari ya da finansal pozisyonlar açısından bu dalgalar, şu veya bu yönde tutulacak pozisyonlar için yeni bir fırsat olarak algılanır. Akademik çevreler, bu dalgaları bir önceki dalganın parametreleri ile sınıflandırır. Magazin dünyası bu dalgaların içinden belli figürleri, ya da kareleri seçerek magazin gündemi oluşturur. Kanaat önderleri bu tip dalgaların ahlaki, politik, ekonomik, sosyolojik niteliğini kendi ezberine göre yorumlar. Yayıncılık dünyası, bu dalgaların okunmaya, görülmeye, izlenmeye değer unsurlarını seçmeye çalışır. Sonuçta ortaya körlerin fili tarif etmesine benzer kopuk kopuk izlenimler, eski anlayışa uydurulmaya çalışılmış ezber şablonları, tüketilmek üzere paketlenmiş ürünler çıkar. Dönüştürücü dalgaların bunların hepsinden daha büyük ve kapsamlı, devasa bir değişimi tetikleyen ilk sinyal olduğu, çok daha sonra anlaşılır.
Taksim/Gezi dalgasının bir parçası olduğu, küresel dalganın özelliklerine bakalım:
Sosyal medya kavramı ve paylaşım siteleri ilk kez ortaya çıktığında, mevcut ilişkiler sistemi, sosyal medyayı ve paylaşım sitelerini kendi amaçlarına uygun bir unsur olarak değerlendirmişti. Politikacılar daha yaygın ve hızlı propaganda, ticari kuruluşlar sınırlar ötesi pazarlama, finansal kuruluşlar global ölçekli spekülasyon, yayıncılık dünyası daha yaygın bir izleyici kitlesine ulaşma imkanı bulduğunu düşünmüştü. Sosyal medya ve paylaşım siteleri, kısa bir süre içinde mevcut ilişkiler sistemine alternatifler yaratmaya başladı. Şimdi interneti terbiye etmenin yolları aranıyor.
İsveç ve Almanya’da Korsanlar Partisi, Finlandiya’da Gerçek Finler, Yunanistan’da SYRIZA gibi partiler ortaya çıktığında, bu partilerin iktidarın, ya da muhalefetin oylarını bölen marjinal fraksiyonlar olduğu, ikili parti sisteminin devam edip gideceği düşünülmüştü. Bu partiler oy oranlarını arttırmaya başlayıp, yerel ya da ulusal başarılar kazandıkça mevcut siyasal ilişkiler içinde tanımlanması çok güç siyasal arayışların başladığı anlaşıldı.
Dünyanın dört bir yanında meydanlara ve parklara çadırlar kurulup “işgal” eylemleri başladığında, bu eylemleri sıradan protesto dalgaları olarak görenler, bu eylemlerin seçim kampanyaları ve oydaşmaya dayalı temsili demokrasinin dışında, doğrudan demokrasiye yönelik arayışlar olduğunu yeni yeni kavrıyorlar.
Takas pazarları oluşturanların, parasal ilişkilere dayalı bir dünyadan kopuk naif meczuplar olduğunu düşünenler şimdi, gitgide büyüyen bu pazarları klasik ekonomi şemalarına tehdit olarak algılıyorlar.
Aslında yukarıda küçük bir kısmı sıralanan bu arayışların hepsi, geçmiş yüzyıllar boyunca kemikleşmiş bir anlayışın çok dışında, yepyeni mekan, zaman, sosyalleşme, hatta daha ileri giderek insan tanımlarına ihtiyaç duyan girişimlerdir ve önümüzdeki on yıllar boyunca yükselecek bir dalganın ilk ve öncü nüveleri kabul edilmelidir.
Bu arayışların hepsi, basitçe karşıtlıklarla tarif edilmesi olanaksız, çok daha kapsamlı, öncekinden radikal biçimde farklı bir dünya talebinin bir sonucu. Bu talep, ülkelerden, ülkelerdeki yönetimlerden, hakim siyasal programlardan bağımsız olarak yükseliyor. Eski dünyanın tüketici, müşteri, seçmen, izleyici, okur olarak tanımladığı bu insanlar artık istatistiklerin sayısal yığınları değil, kendi yaşamlarına müdahil bireyler olmak istiyorlar.
Buradan Taksim/Gezi dalgasına geri dönersek … 2013 yılı Mayıs ayının son günlerinde birdenbire yükselmeye başlayan dalga, Facebook’ta hayranı olduğu ünlülerin resimlerini paylaşan ergenleri, akşamları oturup 3. sınıf sitcom’lar seyrederek can sıkıntısını gidermeye çalışan gençleri, ofislerde, fabrikalarda sıkıcı ve duygusuz hiyerarşiler içinde bunalan çalışanları, televizyonda bir diziden diğerine zaplayarak ömür geçiren ev kadınlarını, emekli maaşına yapılacak zammı dört gözle bekleyen emeklileri meydanlara, caddelere, sokaklara, balkonlara döktü. Bu insanlar, takvim Haziran’a döndüğünde bambaşka ilişki biçimleri, kendilerine yönelik bambaşka bir bakış, hayata karşı bambaşka bir duruş keşfettiler. Lideri, bayrağı, değişmez sloganı, silahı, şiddeti olmayan bir dalganın parçası oldular. Her biri kendi deneyimlerini ve serüvenini yaşıyor. Her biri kendi hikayesinin kahramanı. Kahramanı oldukları bu deneyimleri heyecanla paylaşıyor, zenginleştiriyorlar. Bir taraftan da çok güçlü bir mizahla her şeyi alaya alıyorlar. Onlar artık bambaşka bir dünyanın insanı.
Taksim/Gezi dalgasının, duygusal trendin bir diğer gösterge alanı olan borsa endeksi ile karşılaştırmalı dalga kalıbını göstermiş, 21 günlük dalganın zirveye yaklaştığını ve sönmek üzere olduğunu tespit etmiştim. Daha sonraki 21 günde dalga geri çekildi, duran adam ve park forumları gibi daha pasif eylemlerle düzeltme yaptı. Bu hafta sonu dalga yeniden kıpırdandı. Bu esnada borsa endeksi kayda değer bir tepki veremedi ve grafik üzerinde gösterdiğim üç olasılığa açık bir kalıp oluşturdu.
Dalgaların bundan sonraki seyri, bir büyük derecede oluşacak kalıplara bağlı. Eğer Haziran ayında oluşan kalıplar, daha büyük derecedeki itkisel kalıpların ilk aşaması ise, şiddetli ve momentumlu “üçler” başlayacaktır.
Gücümüzün 1/10'unu geçen pozisyonlar....riski.....yükseltir.....diye düşünüyorum.....