Toplam 7 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 7 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Dr. Tevfik Aksoy

  1. #1
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Dr. Tevfik Aksoy

    Morgan Stanley analisti Tevfik Aksoy
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  2. #2
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Ekonomi ve tavuk oyunu

    Ekonomi ve tavuk oyunu

    Amerikan filmlerinde sıkça gördüğümüz tavuk oyununu gerçek hayatta sıkça görür olduk. Son olarak Yunanistan örneğinde olduğu gibi. Yunanistan, Avrupa'ya ‘Yardıma muhtaç değilim' dese de önlem paketi genişletildi. Bence tavuk oyunları bu sene çok sık oynanacak. Umarım biz sadece televizyondan takip ederiz.

    Son günlerde çıkan ve yakında açıklanacak olan makro veriler sanırım biraz kafa karışıklığına sebep olacak. Belki piyasa profesyonelleri için değil ama ekonomiyi gazete ve diğer medya araçlarından takip edenler için birbiriyle çelişen bir dolu haber ve bilgi var. Enflasyon ile başlayalım: Beklenenden daha da yüksek gelen şubat enflasyonu yüzde 1,45 gibi dikkat çekici bir oranda gelince yıllık enflasyon da yeniden çift haneye çıktı. Evet, bunda yüzde 5 gibi anormal derecede yüksek gelen gıda fiyatlarının büyük rolü vardır ancak Merkez Bankası tarafından manşet enflasyonun hedeflendiği bir ortamda bunun göz ardı edilmesi mümkün değildir. Önümüzdeki dönemde enflasyonun yüksek seviyede kalacağı ve gıda fiyatlarında ani düşüşler meydana gelmediği sürece sene sonundan önce düşmeyeceği sanırım herkes tarafından kabul edilmekte. Nitekim, Merkez Bankası Başkanı Sayın Durmuş Yılmaz da enflasyonun bir süre daha yüksek seyredeceğini ve dördüncü çeyrek ile beraber inişe geçeceğini belirtti. Bunun üzerine piyasalar reaksiyon verdi ve ikincil piyasada tahvil faizleri senenin en yüksek seviyelerine çıktı. Açıkçası ben reaksiyonun tam olarak neye verildiğini anlamadım. Daha doğrusu emin değilim. Sayın Yılmaz'ın enflasyonun yüksek seyredeceğini söylemesine mi, yoksa sene sonunda düşeceğini belirtmesine mi? Kanımca Sayın Başkan'ın söylemi doğrudur ve Merkez Bankası'nın enflasyon değerlendirme notunda da belirttiği üzere; "Enflasyondaki asıl düşüşün ise yılın son ayları ile 2011 yılının ilk aylarında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir."

    Geç reaksiyon korkusu
    Sanırım piyasayı ve analistleri tedirgin eden şey, söylemin enflasyon konusunda hâlâ biraz fazla iyimser olduğunu düşünmesi ve sanki ne olursa olsun Merkez Bankası'nın harekete geçmeyebileceği ya da geç reaksiyon vereceği düşüncesidir. Ben aynı fikirde değilim ve bir noktada reaksiyonun geleceğini düşünüyorum.
    Bu arada gelen son enflasyon verileri ışığında ve kısmen artışa geçmiş olan petrol fiyatları, kurdaki hafif değer kaybı ve bir noktada enerji ile ilgili zamların yapılacağı beklentisiyle sene sonu enflasyon tahminimi yüzde 8,1'e yükselttim. Daha önceki tahminim de şu an piyasa beklentilerinin üzerinde ve yüzde 7,7 seviyesindeydi. Bir de üretim ve büyüme ile ilgili verilere bakalım: Pazartesi günü sanayi üretim rakamları açıklanacak. Yıllık büyümenin sanayi üretiminde yüzde 18-19 civarında gelmesi şaşırtmasın. Daha önce de belirttiğim gibi bu sanki çok hızlı büyüyormuşuz hissini de vermesin. Onun analizini de veriler sonrasında yaparız. Aynı şekilde, son açıklanan otomobil satış verilerine göre de şubat ayında satışlar yıllık yüzde 43 gibi müthiş bir yükseliş gösterdi. Bunun da sebebi Şubat 2009'daki satışların son beş senenin en düşük seviyeye inmiş olmasıydı. Henüz otomobil satışlarının normalize olduğunu düşünmüyorum ve faizlerin çok çekici seviyeye inmiş olmasına rağmen taşıt kredilerinde devam eden düşüş de sanırım bunun en iyi göstergesi.

    Piyasalarda algının rolü
    Amerikan filmlerinden bilirsiniz. Gençler yolun iki yanında toplanır ve aralarında belli bir mesafe olan iki araba içindeki iki genç adam karşı karşıya beklerken birbirlerini tehdit edercesine boş viteste gaza basar. Daha sonra tam orta mesafede hazır duran kız işaret verince arabalar tam gaz birbirlerine doğru yaklaşır. Çarpışmaya çok yakınken gençlerden biri direksiyonu kırar ve oyunu kaybeder ama hayatta kalır. Yol kenarındaki gençler oyunu kazanan genç adamı (esas oğlan) tebrik eder. Buna İngilizcede "game of chicken" yani "tavuk oyunu" derler. Aslında doğru çeviri "korkak oyunu"dur, zira İngilizcede tavuk aynı zamanda bir korkak sıfatıdır. Bunu neden anlattım? Çünkü ekonomi ve piyasalar bilime ve tekniğe ne kadar dayalı hareket etseler de çoğu zaman oyun teorisi, risk alma veya algılama ve belki de en önemlisi işin bilimden ziyade sanat kısmının ortaya çıktığı durumlarda yön alırlar. Bahsettiğim bu oyunun gerçek hayatta örneklerini sık görür olduk.

    iki oyuncu da kaybedebilir
    Özellikle son aylarda Avrupa'da ortaya çıkan ve Yunanistan ile bütün dikkatlerin yeniden riskler üzerine yoğunlaşması sonucunda bir "tavuk oyunu" oynandı. Hem de bir değil defalarca oynandı diyebiliriz. Önce Yunanistan ufak bir paket açıklayıp kimseye muhtaç olmadığını söyledi; Avrupa Birliği rahatsız oldu ve bunun üzerine "Yardım yok" dedi. Daha sonra bir adım daha atıldı ve önlem paketi genişletildi. Uzun lafın kısası Yunanistan geçen günlerde 5 milyar euroluk tahvil satmayı başardı ve ortalık yeniden yatıştı. Ama unutmayalım; adrenalin alışkanlık yapar. Bence tavuk oyunları bu sene boyunca oldukça sık oynanacak. Önemli olan oyunun sonunda birinin kazanması ve birinin kaybetmesi. Pek sık rastlanmasa da iki oyuncunun da kaybettiği durumlar olabilir, hatta seyirciler de yaralanabilir. Umarım biz sadece televizyondan takip ederiz

    6/3/2010
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  3. #3
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Yüksek enflasyon, düşük büyüme olur mu

    Yüksek enflasyon, düşük büyüme olur mu

    Geçen yıl yaşanan kriz sırasında, Türkiye dahil neredeyse bütün ülkelerin ortak deneyimi enflasyonun tam anlamı ile çöküşüydü. Toplam talep, özellikle iç talebin uzun süre zayıf seyri ile herhangi bir enflasyonist baskı yaşanmaması, para otoritelerini sadece finansal sistemin sağlığı konusunda önlemler almaya mecbur bıraktı. Aşırı parasal genişlemenin sonuna gelindiği, birçok gelişmiş ülke para otoritesi tarafından dile getirildi. Hatta İsrail başta olmak üzere Avustralya, Norveç gibi bazı merkez bankalarının faiz artırımına başlaması sonrasında, Amerika ve Avrupa'dan gelen zayıf veriler ve Yunanistan kaynaklı riskten kaçınma çabası sırasında faiz artırımlarına ara verildi. Gelişmekte olan ülkeler tarafında da Çin ve Brezilya tarafından munzam karşılıkların artırılması sonrası, en son Malezya politika faizlerini yükseltti. Bu ve benzeri önlemleri ileride ek faiz artırımlarının takip edeceğine şüphe yok. Burada ana motivasyon, reel büyümenin artacağı beklentisi ve ekonomide aşırı ısınmayı önleme çabası. Yani enflasyon korkusu.
    Türkiye'de durum farklı mı
    Farklı ama şimdilik. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen günlerde, ocak ayı sanayi üretim rakamlarını açıkladı. Buna göre yıllık artış uzun süredir beklenen büyümeyi müjdelercesine yüzde 12,1 gibi bir oranı gösteriyordu. İlk bakışta yüksek bir büyüme gibi görünse de beklentilerden daha düşük geldiği için bir miktar hayal kırıklığı yarattı. Örneğin benim tahminim yüzde 18 seviyesindeydi. Ancak, asıl hayal kırıklığı yaratması gereken bu değil. Çünkü çalışma günleri ve mevsimsel düzeltme sonrasında çıkan aylık büyüme, sadece binde 3,6 seviyesindeydi. Bu oranın yıllıklandırılmış hali de yüzde 3,7 veriyordu. Bir başka hayal kırıklığı da Aralık 2009 için daha önce binde 7 "büyüme" olarak açıklanan sanayi üretim artışının revizyona uğraması ve binde 6,3 "gerileme" şeklinde değiştirilmesiydi. Açıkçası, son iki aydır gelen veriler büyümeyle ilgili heyecan verici bir gelişmenin olmadığını göstermekte. Bu resme geçen yazılarda dikkati çekmeye çalışmıştım.
    Bu sene için yüzde 4 olarak tahmin ettiğim büyüme oranının sadece bir aylık veri ve iki buçuk aylık gözlemle fazlaca sapacağını düşünmüyorum ve şu an için herhangi bir tahmin değişikliği yapmıyorum. Ancak özel sektör kapasite kullanım oranının aralık ayında yüzde 69,5 seviyesinde kalışı, yavaş artan kredi stoku, tüketici güvenindeki zayıflık ve enflasyon verilerinde talep kaynaklı herhangi bir işaretin olmayışı, şu an için büyüme üzerindeki risklerin aşağı yönlü olduğunu gösteriyor.

    Merkezin işi zor
    Yukarıda bahsettiğim gibi ekonomide canlanma işaretlerinin bu kadar zayıf olduğu, dış taleple ilgili belirsizliklerin yüksekliği ve en önemlisi enflasyonun en azından 6-9 ay kadar daha düşmeyecek oluşu, Merkez Bankası'nın işini oldukça zorlaştırıyor. Merkez Bankası parasal sıkılaştırmaya gitse, yani faiz artırsa ya da munzam karşılıklar ile oynasa, belki de büyüme önündeki riskleri artırmış ya da tetiklemiş olacak. Gerçekte öyle olmasa bile bundan sorumlu da tutulacak. Ayrıca faizlerin yükselmesi durumunda yeniden Türk Lirası'nın değerlenme problemi baş gösterebilecek ve her ne kadar enflasyon açısından olumlu olsa da ihracatçılar tarafından eleştirilecek.
    Diğer yandan, eğer Merkez Bankası uzun süre bekler ve enflasyon şu veya bu şekilde yüksek seyrine devam ederse de hem kredibilite açığı (yani Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi ve piyasanın enflasyon tahminleri arasındaki fark) artacak hem de bekleyişler kanalı ile enflasyonu besleyecek bir mekanizmaya olanak tanımış olacak. Bir yandan da petrol fiyatları ve gıda gibi tamamen kontrolü dışındaki gelişmeler enflasyon üzerinde risk teşkil etmeye devam ediyor.

    Mart enflasyonu kritik
    Pazartesi günü Merkez Bankası tarafından açıklanan beklenti anketi çıkana kadar hem 12 hem de 24 ay sonrası için enflasyon beklentilerinin enflasyon hedefine bir ölçüde yakın olduğunu görmekteydik. Ancak yeni açıklanan rakamlara göre, yıl sonu enflasyon beklentileri benim kötümser tahminim olan yüzde 8,1 seviyesinin de üzerine çıkmış durumda. Burada sevinilecek tek nokta, uzun vadeli enflasyon tahminlerinin bir miktar daha düşük oluşu ve piyasanın Merkez'in söylemine bir ölçüde hak vermesi. Ancak, bunun kalıcılığı konusunda önemli kuşkularım var. Bu yüzden Merkez Bankası'nın düşük büyüme dinamikleri ile yüksek enflasyon arasında zor bir dönemden geçtiğini söylemek mümkün. Her açıdan mart ayı tüketici enflasyonu büyük önem taşımakta ve gıda fiyatlarının burada önemli bir rolü olacak. Bu konu ile ilgili bir analizi de gelecek yazıda aktaracağım.

    10/03/2010
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  4. #4
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart IMF'ye alternatif: Mali Kural

    IMF'ye alternatif: Mali Kural

    Herhangi bir kuralın etkin olabilmesi için yasal yapısının sağlam olması, bağlayıcılığının bulunması ve bir kurul veya kuruluş tarafından değerlendirme ya da gözetiminin yapılması gerekmekte.

    Hükümetin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile stand-by görüşmelerini sonlandırması, politik bir seçim olması yanında IMF'nin de zaten gecikmiş olan 4. madde gözden geçirmesini bir an önce başlatıp sonlandırma isteği ile birleşiminin sonucu oldu. Uzun zamandır piyasanın gündemini meşgul eden, analizlere gölge düşüren, hatta risklerin arttığı durumlarda bile "En kötü durumda IMF var; para gelir" dedirtip risklerin tam olarak fiyatlanmasını engelleyen bir çıpa da şimdilik yok oldu.

    Tekneyi yerinde tuttu
    Aslında hükümet için tam anlamıyla bir "bedava opsiyon" olan sanal stand-by çıpası neredeyse 18 ay esen kuvvetli rüzgârda tekneyi yerinde tuttu. Hiç maliyeti olmadan bunu başarabilmek kolay değil ve bu açıdan yetkilileri kutluyorum. Fakat rüzgâr şu an azalmış olsa da zaman zaman yeniden bastıracak ve her an temkinli olmakta fayda var. Bundan sonra IMF'nin gerçekleştireceği 4. madde gözden geçirmesi sonucunda yayımlanacak olan raporda çok faydalı bilgiler yer alacak. Özellikle mali politikanın gidişatı, borç dinamikleri, çeşitli içsel ve dışsal şoklara karşı borcun ne şekilde etkileneceği ve kırılganlık rasyolarını bir de IMF gözüyle görmüş olacağız. Şimdi Türkiye kendi yolunda ilerleyeceğine göre ve önemli bir çıpadan vazgeçtiğine göre buna alternatif ve güvenilir yeni bir çıpa temin etmek durumunda.

    Tek alternatif Mali Kural
    Sanırım bir süredir üzerinde çalışılan ve önümüzdeki aylarda yasalaşması beklenen Mali Kural, eldeki en iyi ve belki de tek alternatif. Uygulanacak olan Mali Kural'ın henüz detaylarını, daha doğrusu formülün parametrelerini bilmiyoruz. Örneğin hedeflenecek bütçe açığı gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) oranı ne olacak, trend büyüme oranı ne seviyede varsayılacak ve hedeften uzaklaşma durumunda hangi hızda düzeltme yapılması programlanacak bunu yakında öğrenince daha sağlıklı yorum yapma olanağına kavuşacağız. Fakat kanımca bunlar daha ziyade detay ve belli bir oranda hata payı ile de olsa borcun milli gelire oranını önce sabitleyecek daha sonra da düşürecek şekilde işleyecektir. Eğer beklenen sonuçlar alınamazsa kural değişikliği ya da parametrelerin revizyondan geçmesi mümkün ve bunun örneklerini başka ülkelerde görüyoruz.

    Bağlayıcılığı bulunmalı
    Bence burada asıl önemli olan Mali Kural'ın varlığı ve hükümetin (ve bundan sonra kurulacak hükümetlerin) keyfi harcama imkânlarının kısıtlanarak mali politikalara olan güven yanında, piyasa nezdinde mali politikaları uygulayıcının kredibilitesini artırması. Uzun bir süredir üzerinde çalışılan ve çeşitli kesimlerin görüşlerinin alınması sonrasında son şeklini alacak olan denklemin ihtiyaca cevap vereceğinden neredeyse eminim. Ancak herhangi bir kuralın etkin olabilmesi için yasal yapısının sağlam olması, bağlayıcılığının bulunması ve bir kurul veya kuruluş tarafından değerlendirme ya da gözetiminin yapılması gerekmekte. Hatta bazı ülkelerde (örneğin Şili gibi) söz konusu kurullar hükümetten tamamen bağımsız koşullarda çalışmakta. Mali Kural konusunu ilerideki yazılarda daha detaylı irdelemek sözünü vererek bir örnekten bahsetmek istiyorum: İsrail.
    İsrail ekonomisi yakından takip ettiğim ekonomiler arasında. Geçen yıllarda oldukça hızlı büyüme gösterip Amerika ve Avrupa'nın resesyona girmesi ile 2009 yılında çok düşük bir büyüme oranını ancak yakaladı. Hatta ekonomi geçen yılın ilk iki çeyreğinde küçülerek resesyona girdi fakat hem para politikası hem de mali politikaların uyumlu çalışması ile resesyon çok kısa ve oldukça sığ oldu. Parasal tarafta İsrail Merkez Bankası krizin başında faiz oranlarını gecelik yüzde 0,5 gibi sıfıra yakın bir orana kadar düşürdü. Reel faiz eksi yüzde 3 seviyesine indi. Bütün bunlar olurken ve krizin tam orta yerinde genel seçimler yapıldı. Gözler hemen mali politikalara döndü ve acaba harcama tarafında ne gibi bir sorun çıkacak diye beklenmeye başlandı. Sonuçta seçimden koalisyon çıkmakla kalmayıp uzun bir süre yönetimin yerine oturmaması yüzünden 2009 bütçesi bile tam olarak yapılamadı; 2008 bütçesinde belirlenmiş olan harcama limitleri 2009'da aynen devam ettirildi.

    80 ülkede Mali Kural var
    İsrail'de bir Mali Kural var ve yasaya göre herhangi bir sene harcamaların reel olarak yüzde 1,7'den fazla artması kural ihlaline giriyor. Ancak, resesyondaki bir ekonomide mali politikanın hiçbir şekilde esnekliğe uğramaması mümkün değil. İsrail'de de sonunda bu yapıldı (yasama yoluyla) ve çözüm olarak 2009-10'u kapsayan iki senelik bir bütçe hazırlandı. İlk sene için harcama limiti yükseltildi ama ikinci sene kısıldı. Resesyonun kısa sürmesi ile bütçe açığı limitlerin oldukça altında kalındı ve kredibilite arttı. Hatta sonuç o kadar başarılı oldu ki hükümet geçen hafta yeniden iki yıllık bütçe ve yeni bir Mali Kural'ın parlamentoya sunulması için kabineden onay aldı. Bu ve benzeri Mali Kural uygulaması olan kaç ülke var dersiniz? Tam 80.

    13/03/2010
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  5. #5
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Bu kadar oynaklıkla tahmin yapmak zor

    Bu kadar oynaklıkla tahmin yapmak zor
    17.03.2010

    Hem yüksek oynaklık gösteren hem zaten yüksek olan hem de tüketici sepeti içinde önemli ağırlığa sahip bir gıda grubunun, manşet enflasyonu sadece yukarı çekmekle kalmayıp, tahmin edilmesi çok zor bir hale getirdiği açıktır.

    Güncel politik durum ve genel gidişat, bölgemizdeki jeopolitik riskler gibi büyük resim ile ilgili konular dışında bence bu senenin üç önemli temasından biri enflasyon. Diğer iki temanın hâlâ büyüme ve mali kural olacağını düşünüyorum. Büyüme konusunda yazacak çok şey olacak ve yakında açıklanacak olan 2009 yılı reel büyüme oranı ile önümüzdeki haftalarda iyice belirgin hale gelecek olan ilk çeyrek büyüme tahminleri, bu sene için oldukça önemli fikir verecek. Geçen sene sonu veya ocak başına göre büyüme konusundaki tahminlerin giderek düşürüleceğini düşünüyorum. Diğer bir tema da mali kural olacak. Henüz son şeklini almamış olan mali kuralın yakında belirmesi ile sağlıklı bir değerlendirme yapabileceğiz.

    Oynaklık çok yüksek
    Enflasyona dönersek, şubat ayında ortaya çıkan yüksek oranın gıda yüzünden olduğunu herkes gibi ben de belirtmiştim. Ancak bu, sadece şubat ayı için değil oldukça uzun bir süredir devam etmekte olan bir sorunun devamı niteliğindeydi. Bu konuda Merkez Bankası'nın yaptığı bir çalışma en son yayımlanan Enflasyon Raporu'nda da detaylı bir şekilde irdelendi. Gıda, özellikle işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yüksek artış yanında söz konusu fiyatlardaki yüksek oranlı oynaklığın (yani standart sapmanın) da oluşu, Türkiye'de manşet enflasyonun tahminini diğer ülkelere göre daha da zor hale getiriyor. Bunun başlıca nedenleri arasında yüksek fiyat oynaklığının yanında gıda grubunun enflasyon sepeti içindeki payının da yüksekliği geliyor. Merkez Bankası'nın yaptığı bu çalışmadan esinlenerek ve diğer ülkelerle yapılan karşılaştırmayı biraz daha genişleterek benzer bir egzersizi de çalıştığım kurumda replike ettik.

    Türkiye açık ara önde
    Doğal olarak sonuçlar aşağı yukarı aynı çıkmakla beraber yaptığımız analizde diğer ülkelerin fiyatlama konusundaki iç dinamiklerini biraz daha irdeledik. Ne gelişmekte olan ne de gelişmiş ülkeler bazında hiçbir ekonomi Türkiye'nin gösterdiği aşırı fiyat oynaklığını ya da işlenmemiş gıda fiyatlarındaki dikkat çekici yükselişi ile karşılaştırılacak bir durum göstermiyor. Gıda fiyatlarının 2009 sonu itibariyle gösterdiği artış açısından Ukrayna az farkla Türkiye'nin önünde giderken oldukça büyük bir fark sonrasında Rusya, Romanya ve Güney Afrika Türkiye'nin gerisinden geliyor. İşin ilginç olan ve rastlantı olmayan yönü, Güney Afrika dışındaki diğer ülkeler, yani Ukrayna, Rusya ve Romanya'da gıda grubunun tüketici sepeti içindeki payı Türkiye'den bile daha yüksek; oran Ukrayna'da yüzde 50 iken Rusya'da yüzde 38. Durum böyleyken bir de detaya indiğimizde Türkiye'nin işlenmemiş gıda fiyatları açısından diğer bütün ülkeler ile açık ara birinci geldiğini görüyoruz. Türkiye'de işlenmemiş gıda fiyat enflasyonu yüzde 22 civarındayken en yakın takipçimiz yüzde 5 seviyesinde.

    Gereksiz artışlar önlenmeli
    Çoğumuz için şaşırtıcı olmamakla beraber bir alt detaya inildiğinde de 2009 sene sonu itibariyle et fiyatlarının yüzde 35 civarında artış göstererek istatistikleri altüst ettiğini görüyoruz. Endeks içinde yaklaşık olarak yüzde 4,5 oranında bir ağırlığı olan et fiyatlarının enflasyonu yaklaşık 1.5 puan yükselttiğini görüyoruz. Bütün bu dezavantajlar yetmiyormuş gibi bir de Türkiye'de işlenmemiş gıda fiyatlarının oynaklığının diğer bütün ülkelerin üzerinde olduğunu söylemekte fayda var. Bunun anlamı şu: Hem yüksek oynaklık gösteren hem zaten yüksek olan hem de tüketici sepeti içinde önemli ağırlığa sahip bir grubun (gıda), manşet enflasyonu sadece yukarı çekmekle kalmayıp, tahmin edilmesi çok zor bir hale getirdiği de açıktır. Buradan çıkarılacak iki önemli sonuç vardır: Birincisi, gerek mikro bazda gerekse uygulama bazında alınacak idari tedbirlerle et fiyatları aşağı çekilmeli, aynı zamanda tarladan markete giden süreçte gereksiz fiyat artışlarının önü kesilmelidir. Bu konuda hükümetin bir çalışma içinde olduğunu birkaç ay önce duymuş olmamıza rağmen henüz somut bir sonuç çıkmamıştır.

    Faiz değişikliği çare değil
    Et fiyatları konusunda fiyat düşüşü için yapılabilecek kısa vadeli ve geçici çözümler olabilir ancak bu herkes için optimal olmayabilecektir. Ayrıca, Rusya'nın Türkiye'den beyaz et ithaline başlamış olması da et fiyatlarının düşüşünü biraz yavaşlatabilir. İkinci önemli sonuç ise Merkez Bankası ile ilgilidir. Yukarıda bahsettiğim gibi yüksek oynaklığı olan ve endekste fazlaca ağırlığı bulunan bir alt grubun manşet enflasyonu çok etkileyeceğinden dolayı tahmini güçleşmekte ve politika faizlerinin değiştirilmesi de istenen etkiyi göstermemektedir. Bu durumda enflasyonun yüksekliği için Merkez Bankası'nın yapacağı çok fazla bir şey yoktur. Zaten, şu sıralar Merkez Bankası'nın da yaptığı iletişim yoluyla beklentileri kontrol altına almaya çalışmaktır. Asıl hareketin iç tüketimin fiyatlar üzerinde baskı yaratmaya başlaması ile beraber geleceği beklenmektedir.
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  6. #6
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Devalüasyon da nereden çıktı

    Devalüasyon da nereden çıktı
    20.03.2010

    İhracatın gayri safi yurtiçi hasılaya oranı (GSYİH) ya da ihracat ve ithalat toplamının GSYİH'ye oranı bize bir ekonominin dışa ne kadar açık olduğu hakkında önemli bir bilgi verir. Bu oranı kullanarak ülkeler arasında dışa açıklık açısından bir karşılaştırma yapabiliriz. İhracatın GSYİH'ye oranı üzerinden gidersek, Türkiye sadece bölgedeki ülkeler ile karşılaştırıldığında dışa en kapalı ülke olarak dikkat çekmekle kalmayıp, Uluslararası Para Fonu (IMF) rakamlarına göre bakıldığında da dünya ortalamasının altında kalıyor. Aynı hesabı ithalatı da katarak yaparsak durum biraz değişiyor ancak enerji ithalatına ne kadar bağımlı olduğumuz gözönüne alındığında; bu, fazla da şaşırtıcı olmasa gerek.

    İhracat eksi etki yapıyor
    Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Ukrayna, Polonya, Romanya, Rusya ve Güney Afrika ile karşılaştırıldığında, Türkiye'de ihracatın GSYİH'ye oranı açık ara en düşük seviyede. Buna karşın ithalat fazlaca yüksek ve ihracatın önemli bir kısmı ithal girdilere bağımlı. Bunun en basit sonucu şu: İhracatı artırarak büyüme ve istihdamda anlamlı artışlar elde etmek o kadar da basit değil. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'nde ihracatın GSYİH'ye oranı yüzde 60 seviyesindeyken, Türkiye'de bu oran yüzde 20'nin altında. Doğal olarak ihracatın bize göre çok daha önemli olduğu bu ülkelerde kurlar konusunda neredeyse obsesif davranan para otoritelerinin davranışları anlaşılabilir. Aynı şeyi Türkiye için söylemek mümkün değil. Genelleme yapmak çok doğru olmasa da Türkiye'de büyümenin güçlü olduğu dönemlerde net ihracat (yani ihracatın büyümeye olan olumlu katkısından ithalatın olumsuz katkısı düşüldüğü zaman çıkan sonuç) artı değil, eksi etki yapıyor.

    Devalüasyon bir işe yaramaz
    Geçenlerde Türkiye'de devalüasyonun tartışılması gerektiği tezini ortaya atan bir köşe yazarı, ne amaçla böyle bir konuyu yeniden gündeme getirdi bilmiyorum ama kesin inancım odur ki Türkiye'de devalüasyon olmaz ve olsa da hiçbir ise yaramaz. Devalüasyon, tanım icabı yapılması neredeyse imkânsız olmakla beraber, teorik olarak yapıldığını varsaysak bile getireceği zararlar yanında tartışmalı olarak faydaları da çok sınırlıdır. Devalüasyon önerisinin ciddiye alınacağını sanmıyorum ama eğer gündemde yer alması durumunda detaylarına girmek sözünü vererek şu önermeleri yapmayı doğru buluyorum:
    1- Yukarıda da bahsettiğim gibi, ihracat artışı Türkiye'de net olarak büyüme getirecek diye bir kural yoktur.
    2- İhracat artışı devalüasyon ile değil, dış talepteki artış ile olur.
    3- Türkiye'de kurun aşırı değerlendiği 2002-2007 döneminde ihracattaki artış çok güçlü olmuştur.
    4- Hiçbir ülkenin parasını devalüe ederek dış ticaretini kendi lehine çevirmesine diğer ülkeler izin vermez. Örneğin Çin Yuanı'nın aşırı değersiz oluşu karşısında Amerika'nın uzun zamandır dile getirdiği şikâyeti bir adım ileriye götürerek çeşitli yasal önlemler alma noktasına getirmiştir.

    Kendi ayağına kurşun sıkmak
    5- Enflasyon hedeflemesi yapılan bir ülkede devalüasyon yaparak kendi ayağına kurşun sıkacak bir merkez bankası düşünülemez.
    6- Yabancı yatırımcının Türkiye'de doğrudan yatırım yaparken dikkate aldığı kriterlerden biri de döviz kurundaki stabilitedir.
    7- Devalüasyon sonrasında ithal girdi maliyetlerindeki artışın üretime ve satışlara olan negatif etkisi büyümeye negatif etki edecektir.
    8- Türkiye'de özel sektörün dış borcu (her ne kadar bir kısmı kendi kendine borç olsa ya da yabancı varlıklara sahip olunsa da) yüksektir ve devalüasyon sonrasında yerli para cinsinden maliyeti aşırı derecede artacaktır. Türkiye'de devalüasyon tarzı eski moda uygulamaların devri çoktan geçmiştir. Umarım bu konuya bir daha değinmek zorunda kalmayız.
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  7. #7
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Faizlerin uzun süre düşük kalması nedir, neye bağlıdır?...

    23 MART 2010 SALI
    Faizlerin uzun süre düşük kalması nedir, neye bağlıdır?...
    Reel faizlerin negatif seyretmesini ekonomide kaynak kullanımının (kapasite ve işgücü) çok düşük düzeylere inmesine bağlıyor ve kalıcı olarak görmüyorum. Buna kısaca normalleşme diyebilirim. Türkiye’de para politikasının normalleşmesi açısından itici (hızlandırıcı) ve çekici (yavaşlatıcı) faktörler arasındaki savaş devam etmektedir. Fed’in mesajlarının oluşturduğu algılama şu an için önemli çekici faktörler arasındadır. ABD’deki faiz artırımlarına yönelik beklenti ileri doğru ötelendikçe politika faizimizde veya uzun vadeli faizlerimizde yukarı yönlü baskı dengelenmektedir. Diğer önemli çekici faktörler ise; sanayi üretiminde gözlenen yavaş toparlanma ve kapasite kullanım oranlarının halen düşük seyretmesi, işsizlik oranlarının yüksek kalmasıdır. Ayrıca, son dönemde bütçe performansında gözlenen iyileşmenin ve bu durumun hazine borçlanmalarına yansımasının çekici faktörlere eklendiğini söyleyebiliriz. İtici faktörler arasında ise başı yüksek enflasyon çekmektedir. Bu faktörlere, enflasyonun olumsuz etkilemeye başladığı enflasyon beklentileri de eklenmiştir. Diğer önemli itici faktörler ise; kredi piyasasında gözlenen olumlu gelişmeler ve dış borçlanma imkanlarındaki düzelmedir. Finansal göstergelerden, TL’nin yabancı paralara karşı değerinin istikrarlı seyretmesi normalleşme açısından nötr etkide bulunmaktadır. Buna karşılık, kredi ve tahvil faizlerinin düşük kalması enflasyon beklentilerindeki kötüleşmeyi bir ölçüde dengelemekte, normalleşme açısından bir etkisi olmasa da, enflasyon şoku altındaki Merkez Bankası’nın vermesi gerekli olabilecek tepkisini (söylem veya eylem) büyütme potansiyeli taşımaktadır. Bir diğer deyişle, enflasyon beklentilerinin yükseldiği ve hedeflerin üzerine doğru yöneldiği bir ortamda, orta-uzun vadeli faizlerin ters bir yönelime girmesi Merkez Bankası açısından çok rahatlatıcı olmayacak, aksine getiri eğrisine müdahale etme ihtiyacını öne çıkarabilecektir.

    Merkez Bankası’nın 18 Mart tarihli Para Politikası Kurulu toplantısı kararına ilişkin kısa notta, normalleşmenin başlangıç zamanlaması için kritik önemde olan, “faiz oranlarının uzun bir süre düşük düzeylerde tutulması gerekeceği” yönündeki kritik mesaj korunurken, “ekonomide kaynak kullanım oranının bir müddet daha düşük düzeylerde kalacağı” cümlesinin çıkarıldığı gözlenmiştir. Ayrıca, “küresel ekonomide toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizliklerin devam ettiği” ifadesinin de kaldırılmış olması, Merkez Bankası’nın parasal duruşunu kademeli olarak sıkılaştırmaya devam ettiğini göstermiştir. Diğer taraftan, enflasyonun Mart ayında tek haneli seviyelere düşeceği, bir müddet hedefin belirgin şekilde üzerinde dalgalı bir seyir izledikten sonra yılın son çeyreğinden itibaren geçici etkilerin kalkmasıyla tekrar düşüş sürecine gireceği ve 2011 yılının ilk aylarında hedeflerle uyumlu seviyelere gerileyeceği belirtilmiştir. Para politikası kararları açısından daha önemli olan çekirdek enflasyonda öngördüğüm yükselişe (% 4’den en az % 5.5’e) hazırlamak açısından da, temel enflasyon göstergelerinin geçtiğimiz yıl uygulanan vergi indirimlerinin oluşturduğu baz etkisiyle özellikle Mart ve Nisan aylarında artış göstereceği, ancak hedefin altında seyretmeye devam edeceği vurgulanmıştır. Merkez Bankası’nın mevcut duruşu için acil çıkış kapısı ise karar metnine eklenen yeni bir cümleyle (genel fiyatlama davranışlarında bozulma gözlenmesi halinde, para politikasının Enflasyon Raporu’ndaki baz senaryoda öngörülen duruşa kıyasla daha erken sıkılaştırılmasında tereddüt edilmeyeceği) sağlanmıştır. Böylece, hem bir ay daha fiyatlama davranışlarının gözlenmesi için zaman yaratılmış hem de uzun süre düşük faiz gibi bağlayıcı bir söylem için belirli bir esneklik elde edilmiştir.
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Benzer Konular

  1. Neyzen Tevfik
    Konu Sahibi yagmur Forum Tanınmış Şairler ve Şiirleri
    Cevap: 35
    Son Mesaj : 18.Nisan.2009, 04:46
  2. Tevfik Güngör
    Konu Sahibi simurg Forum Ekonomi Yazarları
    Cevap: 2
    Son Mesaj : 08.Temmuz.2007, 00:29

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193