Yatırımcı, Türkiye'yi güvenli liman olarak görüyor, ayağımıza pranga vurmayalım

Geçen haftanın son iki günü yargıda yaşananlar Borsa'da korku tüneli etkisi yaptı.
Dünya piyasalarının kritik bir dönemeçten geçtiği günlerde birçok Avrupa ülkesinin kredi notunun düşürüldüğü bir ortamda yatırımcılar için güvenli bir liman olma özelliğine kavuşan Türkiye, yargı gerginliği ile adeta prangalandı. Yerli ve yabancı yatırımcılar bir yandan kredi not artırımı ve beklenenden iyi gelen bilanço etkisiyle alım yaparken bir yandan da yargı-siyaset geriliminin giderek büyüyeceği endişesi ile satışlar yaptılar. Hafta sonu riski taşımak istemeyenler kredi not artışı haberlerine rağmen yeni haftayı görmek istediler. Piyasalar üzerinde 2008 yılında çok olumsuz bir etki yapan ve 4 ay yaprak kıpırdamamasına yol açan kapatma davasını hatırlayan yatırımcılar haklı olarak endişelendiler.

Türkiye bir yandan ekonomik politikaları kredi derecelendirme kuruluşları tarafından takdir edilecek bir ilerleme kaydederken bir yandan da paranoyalarla uğraşmaya devam ediyor.

Uluslararası piyasalarda 2010 yılında kritik dönemeçler var. Reel piyasalardaki toparlanmaların devamı için önemli çabalar sergileniyor. Birçok gelişmiş ülke bütçe açıklarındaki büyük gedikleri biliyor ve bu nazik ortamda dikkatli adımlar atmaya çalışıyor. Türkiye IMF'siz geldiği bu noktada halen iyi bir konumda. Ancak bizim ülkemizin bir şanssızlığı ne kadar ekonomik önlemler alırsanız alın ne kadar fedakârlık yaparsanız yapın aklınızın bir ucunda kurumsallaşmış paranoyaların varlığı. Yatırımcılar hep bu endişelerle 'yarın ne olacak?' sorusuyla kafasını yastığa koymak zorunda kalıyor.

Bunun temel sebebi demokrasiyi içine sindiremeyen Türkiye'yi kendi dar vizyonunda görmeye çalışan bir grupla Türkiye'nin hızlı ilerlemesini frenleyen dışarıdan kurulan mekanizmanın işbirliği. AB hedefi işte bu yüzden Türkiye için çok önemli. AB şemsiyesi altına girecek Türkiye artık bu paranoyalarla uğraşmayacak, AB de Türkiye gibi büyüyen bir devi ortak alarak kırılganlığına son verecek bir lokomotife sahip olacak.

Bir yandan gelişmişliği ve modern dünya modelini tercih ediyorum diyeceksiniz bir yandan da AB'ye girmeyi bölünme olarak algılayacaksınız. Dar görüşlü ve dışarıdan kurgulu mekanizma aslında gelişmiş ve daha modern bir Türkiye'yi değil kendi komutasında zayıf bir ülke istiyor.

Geçen hafta iyice gerilen ve yön belirlemeye çalışan piyasalar önümüzdeki haftaya kredi not artışının moraliyle girecek. Zira yatırım yapılabilir ülke kategorisine bir adım yaklaşan Türkiye piyasaları yeni haftaya bu beklentilerle girecektir. Ancak yükselişin endeks bazında devam etmesi yine dış borsalardaki olumlu havanın devam etmesine bağlı kalacaktır. Endeksin 53 bin puanı aşması bankalardaki yükselişle gerçekleşti. Banka hisselerine gelecek kâr satışları 53 bin puanda kalmasını zorlaştırabilir. Endeksteki olası yatay harekette hisse bazı yükselişler haftaya damgasını vurabilir.

2010 yılı olağan genel kurullarının yaklaşmasıyla düşük sermayeli ve büyük fiyatlı hisselere muazzam bir ilgi var, özellikle çimento şirketlerinin 2000 yılındakine benzer bir yükseliş yaşayabileceğinden bahsetmiştik. Gerçekten de inanılmaz bir yükseliş dalgası yaşandı geçen hafta. Önümüzdeki haftada bu hisselere dönük çılgın hareketler ilgi çekici olabilir. Sermaye artırımlarına bu denli ilgi olması ve hızla yükselen bu çeşit hisselerin domino etkisi yaşatması, yatırımcılar tarafından ilgiyle izleniyor. Fiyatı büyük, sermayesi düşük hisselerin genel kurul kararları sonrası tersine hareket yapacağı unutulmamalıdır. Yüksek sermaye artışı kararı verecek şirketler önümüzdeki günlerde bilançoların açıklanmasının ardından şirketlerin yönetim kurulları tarafından bu yönde alınacak karar sonrası ortaya çıkacaktır.

Ancak hemen hatırlatalım; bazı şirketler 10-12 yıldır aynı sermaye ile devam ediyorlar. Sermaye artırımında bir zorunluluk yok. Kredibilitesini artırmak isteyen şirketler sermaye artışına gidiyorlar. Önümüzdeki hafta endeksi değil, hisselerdeki hareketleri takip edin.

Euro/dolar paritesi 9 ay öncesine döndü

Gerek ABD'nin sıkılaştırma politikalarının başlayacağına yönelik endişeler gerekse AB ülkelerindeki finansal sıkıntılar hafta içinde Euro/dolar paritesini 1,3444 seviyesine kadar geriletti. Parite en son 15 Mayıs 2009 tarihinde 1,34 seviyesini test etmiş daha sonra sırasıyla 1,43 ve en son Kasım 2009'da 1,51 seviyelerine kadar yükselmişti. 25 Kasım 2009'dan bu yana küresel likidite şartlarının sıkılaştırılmaya başlanacağı endişeleri, Yunanistan, İrlanda, Portekiz hatta İtalya gibi ülkelerin sanıldığından da büyük borçlulukla karşı karşıya olmaları sebebiyle yeni kredi not indirimlerinin gündemde olması Euro'nun zayıflamasında temel etken olarak gözükmekte. Geçen hafta salı günü bir araya gelen AB Maliye Bakanları'nın toplantısından detaylı bir yardım planı çıkmadı. Yunanistan'a 16 Mart'a kadar yeni önlemleri açıklaması için süre verildi. Bu karar sonrası parite 1,38'e kadar çıkmıştı ki bu defa FED'in iskonto faizlerini 0,50 puandan 0,75 puana kadar yükselttiği haberi geldi. Bu kararın ardından Yunanistan'ın kredi notu düşürüldü ve parite bir kez daha 1,34 seviyesine indi. Sonuç olarak orta vadede dolar güçlenmeye devam edecek gibi görünüyor. Ancak kısa vadede 1,34 aşağı kırılmadığı sürece 1,38-1,42 seviyelerine doğru tepki yükselişi yapması ihtimali gözüküyor. Önümüzdeki hafta gerek ABD gerekse Euro bölgesinden gelecek büyüme ve enflasyon verileri parite üzerinde etki yapacaktır.

21 şubat 2010 pazar