Rıfat ARAZ Şair-yazar

Anne ve baba tarafından Kafkas Türklerinden olan Araz, 27 Ocak 1949’da Van/ Erciş’te doğdu. İlkokulu Iğdır’da, liseyi Kars ve Ağrı’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. (1976) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarını tamamlayarak Halk Edebiyatı Uzmanı oldu (1992) Yüksek öğrenim öncesi Iğdır, Manisa ve Erzurum’da ilkokul öğretmeni ve idareci olarak çalıştı (1968-72); daha sonra Elazığ liseleri ve Elazığ Eğitim Enstitüsü’nde, Ankara Çubuk Lisesi, Hasanoğlan Öğretmen Lisesinde okul müdürlükleri görevinde bulundu (1976-1988). Halen Ankara’da ikâmet etmekte ve MEB’da Bakanlık Başmüfettiş olarak görev yapmaktadır.

Yazı ve şiirleri Erdem, Bilge ve Bizim Külliye dergileri başta olmak üzere Türk Edebiyatı, (Töre), (Divan), Berceste, Yüz Akı, Türk Dili, Çınar, Anadolu Çınar, Azerbaycan, Yağmur, Somuncu Baba, Altınoluk, Sızıntı, Kümbet, Hazan, Yeni Güneysu, İslamî Edebiyat, Simav, Bizim Ece, Karınca, Maki, Kervan, Hedef, Millî Eğitim, vd dergiler ile Gündüz ve Kurultay gazeteleri ile muhtelif antolojide yer aldı.

İlk şiiri, 1976 yılında Türk Edebiyatı dergisinde yayımlandı. Çınar Kültür ve Sanat Dergisince “Osmanlının 700. Kuruluş Yıldönümü” münasebetiyle düzenlenen Türkiye genelindeki şiir yarışmasında “Yeşeren Dallar” adlı şiiriyle üçüncülük ödülüne; 2000 Yılında İLESAM, Atatürk Kültür Merkezi ve ailesi tarafından Şair Nüzhet ERMAN anısına düzenlenen Türkiye genelindeki şiir yarışmasında “ Ağrı Dağına Sesleniş” adlı şiiriyle birincilik ödülüne; 2002 Yılında Isparta Göller Bölesi Şairler Derneğince açılan Türkiye genelindeki “serbest konulu” şiir yarışmasında “Kan Ağlayan Gül” şiiriyle birincilik ödülüne; 2003 Yılında Kütahya / Simav Anadolu Dergisince açılan Türkiye genelindeki şiir yarışmasında “Bursa’ya Sesleniş” adlı şiiriyle birincilik ödülüne; Kayseri’de yayınlanan Berceste Dergisince, Türkiye genelinde 2005 yılında açılan “Na’t konulu şiir yarışmasında, “Na’t” başlıklı şiiriyle birincilik ödülüne; 2008 yılında İstanbul Kubader Vakfı tarafından Türkiye genelinde düzenlenen “Peygamberimize Adanmış Şiirler” yarışmasında “Seni Andım Efendim” adlı şiiriyle birincilik ödülüne layık görüldü. Türkiye’nin muhtelif illerinde düzenlenmekte olan “Şiir Akşamları”na ayrıca, her yıl Elazığ’da Uluslararası seviyede yürütülen ve XI.’si Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen “Hazar Şiir Akşamları”na Türkiye’den şâir olarak katıldı.

“R. Araz, hecenin bütün kurallarını ve kalıplarını bilen bir edebiyat öğretmeni, bunun yüksek eğitimini almış edebiyat doktorudur. Vezne hakimiyeti, âhenkteki başarısı buradan gelmektedir. Yer yer didaktizmin hissedildiği mısraları görmezden gelerek kendi ikliminde hür kanat çırpışını, his ve hayalini fikir kazanında kaynatışını dikkate alarak denilebilir ki: Şiir, örtülenmiş ifade, söylenmişi söylenmemişe taşıyan söyleyiştir.” (Prof.Dr. Sadık Tural)

“Bu şiirler için, Yediyüzyıl sonra, “ Yûnus Bahçesinde Açan Gül “bile diyebilirim. Sonsuzluğa Adanan Ömür’de, Siyasetten, İdeolojiden, günlük dedikodulardan uzak dingin bir inanmış rûhun insanın rûhuna inşirah veren seslenişleri yer almakta. Bu şiirler insanı mâsivâdan mâverâya doğru huzur dolu, güven dolu, mutluluk dolu, uzun bir yolculuğa çıkarmaktadır. Bu şiirler Çağdaş Türk Edebiyatının Tasavvuf Şiirleridir. Yeni bir dinî ve Tasavvufî hassasiyetin güzel verimleridir. Çağdaşımız olan bir Yûnus Emre’nin şiirleridir. Bu çağın Yûnus’unun ne kadar çok ilim, kültür ve hüner bilmesi, edinmesi gerekiyorsa Rıfat ARAZ’da bunların hepsi hakkıyla bulunmaktadır. Bu bakımdan bu şiirler, tıpkı Yûnus’unkilerde olduğu gibi hem halk, hem de aydınlar tarafından sevilerek okunacak kırattadır. Böylece bugünkü Türk Şiirinin handikaplarından da kendisini kurtarmış görünmektedir.”(Bekir Oğuzbaşaran)

“Araz’ın bütün şiirleri dinî tasavvufî muhtevalıdır. Bir şairin kendini sınırlı bir konuda yoğunlaştırmasının, şairlik açısından hem olumlu hem de olumsuz yönleri olabilmektedir. Olumlu yönü, üzerinde çok durduğu konuda okuya okuya, yaza yaza profesyonelleşmesidir. Olumsuz yönü ise tekrara düşmek… Araz’da bu iki durumla da karşılaşmak mümkündür.

Araz’ın şiirinde her şey olduğu gibi söylenmiyor. Eski şiirimizin mazmunu ile modern şiirin sembolü diyebileceğimiz unsurlar devreye giriyor. Şiir de zaten bu şekilde, örtülü olduğu zaman bir estetik değer kazanıyor…” (Vedat ALİ TOK)

Rıfat Araz, şiiri ilahî bir menzile ulaşma çabası olarak görür. Bu menzile ulaşmak için çıktığı yolculukta yalnızdır şâir, yedeğinde sadece şiiri vardır. Bu nedenle şiirlerindeki kararlı çıkış, sığ sulardan çıkış değildir. O mısralarını derinlerden süzerek, karmaşık olanı imbikten geçirerek bize yerli yerinde bir duruş ile sunar...”( Ömer KAZAZOĞLU)

“Rıfat Araz’ın Şiiri, kendi şiiridir. Kendisini çeşitli yayın organlarında okumuş ve kendi duygularıma yakın bulmuştum. Onu, Nât yarışmasındaki şiiriyle daha bir sevdim. Çünkü taklidi yoktu. Bu yarışmaya, kendi duygu harmanındaki mahsulü toplayıp göndermişti… Yedi jüri üyesi de ona birincilik vermişti. Bu, bir şair için az bir başarı değildir. Bazen şiirini iki defa okurum, bu onun şiirinden aldığım hazzın işaretidir. Rıfat Araz, aslında böyle takdim ve tanıtma yazılarına ihtiyaç duyacak bir şair değildir. Onun, şiiriyle ayakta duracağına ve yarınımızın gönül coğrafyasında yerini alacağına inanıyorum…”( Muhsin İlyas SUBAŞI)

“Rıfat Araz’ın şiirlerini okurken insan, sanki yıllardır suya hasret kalmış toprağın coşkusunu yaşıyor. Çoğu insanın diline peleseng ettiği “şiir iklimi” ibaresi olsa olsa işte budur diye düşünüyorum. Bu özelliğiyle Rıfat Araz’ın edebiyatımızda hak ettiği yeri alacağına da şüphem yoktur.” (Doç. Dr. Doğan KAYA)

Rıfat Araz inançlı, gelecek için baktığı nokta veya noktaların netliğiyle ilgilenen bir imza. Bu netlikleri görebilen bir şair…”(Prof.Dr. Dr. İsa KAYACAN)

“…Şiirlerini okurken “İlahi Aşk” ateşinin bir ruhu nasıl tutuşturduğuna ve o ruhun vecd halindeki söyleyişine tanıklık ederiz. Araz’ın şiiri, Allah’ı tanımanın, bilmenin ve o varlığın önünde secde etmenin şiiridir. Bu coşkunluk ve aşkla söylediği şiirinde, kâinatın her zerresinde Yaratıcı’ nın isimlerini okur, O’nun nurunun akislerini görür.Araz, şiirinde biçime de oldukça önem vermektedir. Özellikle hece ölçüsünü, ahenk unsurlarını kullanmadaki ustalığı gözden kaçmayacak kadar incelikle ortaya konmuştur. (Taner NAMLI)

“ARAZ’ın şiiri dinî-tasavvufî motifler taşıyor. Onların çoğu bir na’t, bir münâcât lezzetinde… Okudukça tad aldık, okudukça arşa kanatlandık. Araz, sonsuzluğu şiirlerinde âdeta bir mazmun olarak kullanmış. Her şeyin bir sonu varken o bize sonsuz olanı, ebedî olanı sezdirmeye çalışmış. Her dem var, her dem diri olanı; bakî olanı yani… hem de öyle-böyle yarım ağızla değil; gönülden bir sevgiyle, sevdayla, aşkla!.” .(R.Mithat YILMAZ)

Günümüzün madde iklimine mânâ cemreleriyle düşen, karanlık odalara ve kilitli kapılara ilahî nuru müjdeleyen, Allah’tan gelen ilhâmı ilim potasında eritip yaratandan ötürü sevdiği insanların gönüllerine arz eden Rıfat Araz’ın şiirini okumak, bir nevî dünyâ kafesinin tellerini aralayarak mânevîyâta ulaşmaktır.” (Senem GEZEROĞLU)

Rıfat ARAZ, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) ile Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) üyesidir.

ESERLERİ:

Harput’ta Eski Türk İnançları ve Halk Hekimliği, Atatürk Kültür ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi ANKARA 1995;

Umut İkliminde (Şiirler),TÜRDAV.A.Ş; P.K.882.Sirkeci/ İSTANBUL 2001; İndeks Kitabevi Ankara 2007, İkinci Baskı.

Sonsuzluğa Adanan Ömür (Şiirler),Kültür Ajans Yayınları, Konur Sokak 66/9 Bakanlıklar / ANKARA 2004; İndeks Kitabevi Ankara 2007, İkinci Baskı

Şiir İncelemeleri, Alp Yayınları, AKARA 2005 (621 sayfa)

Bir Yürek Yıkanır.(Şiirler); İndeks Kitabevi Ankara 2007

Basılacak Olan Eserleri :

Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler ve İncelemeler.

Yakındasın A Sevgili (Şiirler)

Vuslât Çağrışımları (Şiirler)


Rıfat ARAZ’a Ait Dinî Tasavvufî Şiirler



GÖR…

Ey gönül, çektiğim aşk denen derdi;
O benlik dağını sel alsında gör!..
Bir can oda düştü, bin can yeşerdi;
Sevdânın rengini gül alsın da gör!..

Bu dertte usûl var, ar var, adap var;
Kulluk var, çile var, hesap, kitap var;
Ölmeden ölümü duyan azap var!..
Nefsin bu menzilde yol alsın da gör!..

Ömrüm dile düşmüş gider göçümde;
Niyâzım âh eyler ağlar suçumda!..
Bir himmet ocağı tüter içimde;
Gönül dost elinden el alsın da gör!..

Müptelâ olmuşum Mecnûn adına;
Ney gibi dağlandım vuslât oduna!..
Düşmüşüm bir aşkın istidâdına;
Leylâ’yı elinden çöl alsın da gör!..

Yakup aşk elinden böyle mi yanar?
Yusuf’un hasreti dert olup kaynar!..
Bildim ki başımda bir âlem döner;
Zamanın seyrini hâl alsın da gör!..

Takdir böyle yazdı tedbir sınadı;
Kimi ‘nasip’ dedi kimi kınadı!..
Bu aşkın yüzünden aklım bunadı;
Emanet yükünü kul alsın da gör!..




YÂ RAB…

Senden geldim dönüş sana;
Koyma beni, bana Yâ Rab!..
Bir aşk tattım senden yana;
Böyle yandım cana Yâ Rab!..

Senden seni istedim ben;
Bu duamı çok görme sen!..
Bu can denen koca evren;
Sığmaz oldu tene Yâ Rab!..

Kul neylesin bu hikmete;
Gül yansımış her sûrete!..
Gönül bakmaz bu servete;
Bu şöhrete, şana Yâ Rab!..

Sensin bende beni bilen;
Tesbih ile kalbe dolan!..
Arzdan, arşa her var olan;
Sen’i söyler Sana Yâ Rab!..

Varım sırdır mâ’rifette;
Nûrun yansır hakikatte!..
Bu aşk ile bu halvette;
Doldum günden güne Yâ Rab!..

Akıl ne’tsin bu efkâra;
Aşk sarılmış aşk esrâra!..
Saldın özge bir diyâra;
Düştüm yönden yöne Yâ Rab!..



BİLDİM BENİ...

Garip kulum yokta, varda;
Ezildikçe bildim beni!..
Kader denen bir esrârda;
Çözüldükçe bildim beni!..

Ne sınır var ne bir boyut;
Gönül dolan, yağan bulut!..
Nefsi saran korku, umut;
Sezildikçe bildim beni!..

Baş koymuşum gelen emre;
İmân nûru sığmaz ömre!..
Her amelim hayra, şerre;
Yazıldıkça bildim beni!..

Hayat ölüm, ölüm dirim;
Nefsim yerde sürüm sürüm!..
Nesimî tek yanan derim;
Yüzüldükçe bildim beni!..

Ebet günüm ezelim var;
Sekiz cennet menzilim var!..
Haram içre helâlim var;
Süzüldükçe bildim beni!..

Budur yüküm, yolum, yönüm;
Bende gider ilkim, sonum!..
Nefes nefes her bir günüm;
Derildikçe bildim beni!..




İRFÂNA DÜŞTÜM

Ma’nâ âleminde, vefâ yolunda;
Aşk ile elendim bir cana düştüm!..
Gönül vecde geldi cezbe hâlında;
Derdime gül bastım, dermâna düştüm!..

Gurbet, gam bendini bende mi kurdu?..
Mevlâ’m emaneti sırtıma vurdu!..
Her katrem ‘hû’ dedi, duruldu, durdu;
Kaynadım, çağladım devrâna düştüm!..

Duydum can özümde ney’in zârını;
Özünden ayrılmış buldum varını!..
Başımda gördükçe nefsin dârını;
Ölmeden hesaba, mizâna düştüm!..

Ömrüm, kula döndü bir hak uğruna;
Hasret odu düştü gülün bağrına!..
Girdim ibret ile âlem seyrine;
Hayretten süzüldüm, hayrana düştüm!..

Ey gönül, dost için yüzümüz var mı?
İhlâs ocağında, közümüz var mı?..
Bu sesler, ahenkler özge diyâr mı?
Bir aşkın elinden mestâne düştüm!..

Takvâyla inceldi bu içli sözüm;
Edep dergâhında, tutuştu közüm!..
Bir zikrin nûruna kandıkça özüm;
Sınandım irfandan, irfana düştüm!..




TÖVBEKÂR OLDUM

Yâ Rab bu aşk bende, benimle her an;
Aşk ile can buldum, canda var oldum!..
Bu zorlu nefsime neyledi zaman?..
Bazen kışa döndüm, kâh bahar oldum!..

Tevhîdin nûruyla, var ettin canı;
Ufkuna nakşettin eşsiz fermânı!..
Tedbirden, takdire dönen her sonu;
Tefekkür ettikçe tövbekâr oldum!..

Kader levhâsında, ince bir sır var;
Bir ömre sığmadı, aşk denen esrâr!..
Âlemi sardıkça bu derin efkâr;
Yanmış ney misâli, âh u zâr oldum!..

Ezelden ebede bu şevk, bu heves;
Firdevs’den, Mevâ’dan, Naim’den bir ses!..
Kutsal emanete yüklü her nefes;
Dal, budak saldıkça, lalezâr oldum!..

Hüzün tezgâhında, süsledin gülü;
Yardın, pâk eyledin mümin gönülü!
Sebepler içinde her tevekkülü;
Sezdikçe hem gizli, aşikâr oldum!..

Yâ Rab yakın sensin, ben benden uzak;
İçimde, iç içe binlerce tuzak!..
Ey gönül geç nefsi, benliği bırak;
Kim demiş âlemde bahtiyâr oldum?!..




VUSLAT DEDİ

Yâ Rab kulum, geldim sana;
Aşk yazıldı bu fermâna!..
Bir çilede yana yana;
‘Sabır’ dedi, oldu gönül!..

Nasıl diner bu dert, bu gam?
Hüznüm artar her bir akşam!..
Sekiz cennet, makam makam;
‘Umut’ dedi, doldu gönül!..

Nefsim arza atmış ağı;
Sökülmez mi hırsın bağı?..
Bu gurbetin, hasret çağı;
‘Biter’ dedi, daldı gönül!..

Ten, aşk ile mâ’rifette;
Can neylesin hakikatte!..
Bir ilahî adalette,
‘Hesap’ dedi, soldu gönül!..

Hakk’tan aldı, halka verdi;
Nefsi, yerden yere serdi!..
Şükür, gizli sırra erdi;
‘Hikmet’ dedi, bildi gönül!..

Budur ömrün ayı, yılı;
Yüküm nerde, neyle dolu?..
Tefekkürde bulup yolu;
‘Vuslât’ dedi, güldü gönül!..




BİLMEM

Aşkın ile bir hoş oldum;
İlki bilmem, sonu bilmem!..
Neye baksam, seni buldum;
Yönü bilmem, yanı bilmem!..

Her hâl ile yandı yürek;
Dağ yükümde bin bir emek!..
Ömür bir çark, zaman elek;
Ten öğünür, canı bilmem!..

Safta döndü, doldu gönül;
Müptelâdır güle bülbül!..
Budur, böyle erkân, usûl;
Sevgimiz var, kini bilmem!..

Yâ Rab, sende her kararım;
Gönül arar, ben ararım!..
Ötede mi ilkbaharım?..
Dünü bilmem, günü bilmem!..

Tâ ezelden bu hâldayım;
Sana gelen bir yoldayım!..
Bir bîçâre akıldayım;
Malı, mülkü, şanı bilmem!..

Menzil menzil, kubbe kubbe,
Sebep, bağlı bir sebebe!
Ne sevdâdır iner kalbe;
Unuttum ben, beni bilmem!..




İNCİNSEN DE
İNCİTME SEN…

Gönül, yüz dön kin gütmekten;
İncinsen de incitme sen!..
Dost bîzârdır incitmekten;
İncinsen de incitme sen!..

Nûr nefesin aşk dolanda,
Gülün yanmaz od alanda!..
Sözün başa dert olanda;
İncinsen de incitme sen!..

Can olur mu candan ırak?
Geç ağyârı, sen sana bak!..
O yan çıkan nefsi bırak;
İncinsen de incitme sen!..

Sen ki terki terk eyledin;
Günü dünden berk eyledin!..
Tâ elestte ne söyledin?..
İncinsen de incitme sen!..

Sendedir arz, arş-ı a’lâ;
Böyle yazmış Kadir Mevlâ!..
Bir hikmettir bu dert, belâ;
İncinsen de incitme sen!..

Ma’rifettir hakkı yaymak;
Hatır almak, hatır saymak!..
Sana düşmez gönül koymak;
İncinsen de incitme sen!..



VUSLÂT YAKARIŞLARI

Yâ Rab, bir aşk verdin bana;
Yanıp durdum Sen’den yana!..
Canı kurban dedim Sana;
Rahîm Sen’sin, rahmet Sen’in!..


Ezel ebet devletin var;
Her zerrede, kudretin var!..
Ne tükenmez servetin var;
Rezzâk Sen’sin, nimet Sen’in!..

Benden yakın oldun bana;
Hangi yüzle dönem Sana?!..
Akıl yetmez bu devrâna;
Kâdir Sen’sin, kudret Sen’in!..

Gelen gider, giden gelmez;
Can Sen’indir bu can ölmez!..
Onca sırrı çözen olmaz;
Hakîm Sen’sin, hikmet Sen’in!..

Şükrü bulduk varlık ile;
Sabrı gördük darlık ile!..
Edep derdik erlik ile;
Rahmân Sen’sin, izzet Sen’in!..


Kalp, adınla Sen’i okur;
Okudukça bir aşk dokur!..
Elimdedir verdiğin nûr;
Samed Sen’sin, himmet Sen’in!..




YAZMIŞ…

Kadir Mevlâ’m bu sevdâyı;
Damar damar öze yazmış!..
Gül eylemiş hoş edâyı;
Kalbe giden ize yazmış!..

Kula vermiş cümle varı;
Vecde salmış vefâdârı!..
Edep, erdem, namus, arı;
Tesbih eden söze yazmış!..

Cana sunmuş emâneti;
Duyan tatmış adâleti!..
Bir ibrette bin hayreti;
Gönül denen köze yazmış!..

‘Sabır’ demiş bende bana;
Aşk odunu sermiş cana!..
Nefsi atmış bir cihâna;
Ömrü çoğa aza yazmış!..

Gün müsâvi olmaz güne;
Günü almış dünden öne!..
Bu hikmeti döne döne;
Hakkı gören göze yazmış!..

Bilmiş gönül âlemini;
Öyle çalmış kalemini!..
Ömrün o son gül demini;
Yaza, kışa, güze yazmış!..




KULU GÜLDÜR…

Girdim gönül bahçesine;
Elifi gül, dalı güldür!..
Gül sarılmış gecesine;
Siyahı gül, alı güldür!..

Gonca gonca gül çözülür;
Damar damar gül süzülür!..
Gül okunup gül yazılır;
Sohbeti gül, dili güldür!..

Umut umut havası gül;
Kâ’be’si gül, Mevâ’sı gül;
Sekiz cennet sevdâsı gül!..
Halveti gül, hâli güldür!..

Ayet ayet gül derilir;
Secde secde gül verilir!..
Her gönüle gül serilir;
Menzili gül, yolu güldür!..

Gül rengiyle güler zaman;
Gül zikriyle döner devrân!..
Gül aşkıyla dolar kovan;
Peteği gül, balı güldür!..

Âlem, güle sarılmaz mı?
Gül kastına varılmaz mı?..
Güle kurban verilmez mi?
Kulluğu gül, kulu güldür!..