Toplam 7 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 7 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Köse yazarlarindan Alinti

  1. #1
    Üyelik tarihi
    13.Mart.2007
    Mesajlar
    613
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Köse yazarlarindan Alinti

    YÖK’ün katsayı ile ilgili son kararı, yıllardan beri üzerinde tartışılan bir konuyu bitirdi. Meslek liselerinde okuyanların önünü kapatan katsayı sayısı, sadece ve sadece İmam Hatip Lisesi (İHL) memurlarının bürokrasinin belirli noktalarına gelememeleri, örneğin kaymakamlıktan başlayan sürece katılamamaları için yaratılmıştı. İmam Hatiplileri kontrolde tutalım derken, diğer Meslek Okulu mensupları da cezalandırıldı. Ben bu açıdan baktığımda, katsayı kararının doğru bir adım olduğuna inanıyorum.
    Ancak, şimdi de laik kesimlerde bir korku yaşanıyor.
    Acaba, yeni alınan bu karar ile İHL’lerinin artık önü açıldı mı ? Bundan böyle bu liselerden çıkanlar kolaylıkla bürokraside yükselip Devleti kontrol altına alacaklar mı ?
    Bugün Türkiye’nin Başbakanı İmam Hatip Lisesi mezunu.
    Bugün Çankaya başta olmak üzere, hemen hemen bütün bakanlıklar ya İHL’li veya aynı dünyayı paylaşan kişiler tarafından yönetiliyor.
    İmam Hatiplerin, Genel Meslek Okulları içindeki oranı 0.9. Yaygın eğitim içindeki oranı da,resmi rakkamlara göre 0.7.Ancak bu okulların Türk bürokrasisine dindar kadrolar yetiştirme açısından büyük bir tehlike oluşturacağını söyleyen ve kaygı duyanların sayısı da hiç az değil.
    Türkiye’de 458 İmam Hatip Lisesi var.
    Ortalama 143 bin öğrencisi var.
    Din Okulu dememek için , Meslek Okulu adı altında açıldılar. Gerekçe, aydınlık ve iyi eğitilmiş İmam yetiştirmekti. Ancak bir süre sonra bunun bir kandırmaca olduğu anlaşıldı. Zira bu okullardan yılda ortalama 13 bin öğrenci mezun oluyor. Mezunların yüzde 54’ü kız. Yani İmamlık mesleğine giremeyen kesim. Geriye kalan 46 oranındaki erkek sayısı da (yaklaşık 6 bini) ülkenin ihtiyacı olan 3 bin imam sayısının çok üstünde.
    O zaman neden 458 lise var ?
    Gereğinden fazla değil mi ?
    Neden bu okulları gerçek amaçlarına göre , yani gerçek bir İmamlık Mesleği için yeniden düzenlemiyoruz ?
    Şunun adını koyalım. İHL’ler din okulları mı, yoksa Meslek Lisesi mi ?
    Bunun adını koyar ve gerçek nir meslek lisesi konumuna sokarsak, o zaman katsayının kalması herhangi bir sakınca yaratmaz. Bir kesimi kaygılandırmaz. Ancak, benim dediğim dediktir, diyorsanız, o zaman başka...
    Kuzey Irak'ta ilk büyük demokrasi sınavı...
    Birçoğumuz küçümsüyor, ancak Kuzey Irak Kürdistan Bölgesinde yarın ilk gerçek Demokrasi sınavı yapılacak. Hem Bölge Başkanlığı, hem de Parlamento seçimleri var.
    Benan Kepsutlu, yıllar boyunca Kanal D adına bölgeye gidip gelmiş bir gazeteciydi, şimdi TRT adına Kuzey Irak’ta görev yapıyor ve bana yolladığı notlara bakınca, kendi kendime hayretler içinde kalıyorum.
    Yarın bazılarımızın beğenmediği Kürt Bölgesinde yepyeni bir dönem başlayacak. “İlk” lerle dolu bir sayfa açılacak. Bizler sürekli olarak, Kuzey Irak’ın zenginleşmesinden veya bağımsızlığından korkup “Aman, bunlar böyle giderse, bizim Kürtlerin de kanı kabarır” deriz. Oysa, asıl şimdi korkmamız gerekecek bir sürece giriyorlar. Eğer Demokrasiyi gerçekten yerleştirebilirlerse, işte o zaman bizim Kürtler için çekim merkezi oluşturacaklar.
    Yaşanacak ilk’leri, Kepsutlu’nun notlarına da bakarak şöyle özetleyebilirim:
    - Eskiden iki Ağa vardı. Biri Barzani (KDP), diğeri Talabani (KYB). Kürdistan bölgesinin Başkanını da Parlamento seçerdi. Şimdi, halk seçecek ve bu defa 5 aday var. Mesud Barzani’nin en güçlü rakibi ise, Halo İbrahim Ahmet.Talabani seçimlere katılmıyor. Halo İbrahim Ahmet, onun kayınbiraderi ve Talabani oylarını arkasına alan kişi.
    - Eskiden halk sandığa gitmezdi. Şimdi, cep telefonlarına gelen mesajlarla, yarın nerede oy kullanacaklarını öğrendiler bile…
    - Yarın, Parlamento seçimleri de yapılacak ve ilk defa her parti kendi listesiyle girecek.Eskiden Barzani ve Talabani’nin ortak listelerine girebilenler oy alırlardı. Şimdi 111 sandalyeli Meclis için 24 ayrı liste yarışacak. İçlerinde en iddialı yeni isim “Neşirvan Mustafa’nın Değişim Gurubu” Hem Barzani’ye, hem de Talabani’ye açıkça kafa tutuyor.
    - Bu seçimlere ilk defa Türkmenler de kendi listeleriyle ve bağımsız giriyorlar. Eskiden,KYB veya KDP’ye ilişip Meclise girmeye çalışırlardı.
    - Bizi üzecek diğer bir “ilk” de, çıkarılan son yasayla,parlamentosunun yüzde 30’unun kadın kontenjanına ayrılmış olması. Adaylar da kendi listelerinin yüzde 30’unu kadınlara ayırmak zorunda kalacaklar.
    Bu seçimlerin neden bizi üzmesi gerektiğini bilmem anlatabildim mi ?
    Aslında üzülmemek, tam aksine sevinmek gerekir. Zira Kuzey Irak Kürdistan Bölgesinde Demokrasi ne kadar gelişirse,bize daha olumlu yansır. Demokrasinin geçerli olduğu komşuluklardan zarar gelmez. Bazen itişip kakışsak dahi, sonunda sağduyu kazanır.
    Mehmet Ali Birand - Posta
    mabirand@e-kolay.net
    Borsacıların ve borsanın yeni adresi
    [url] www.keyborsa.com[/url]

  2. #2
    Üyelik tarihi
    13.Mart.2007
    Mesajlar
    613
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    EKREM DUMANLI


    Ayakta kalacak gazete(ci)ler listesi


    Geçen hafta bu sütunda 'Tasfiye olacak gazete(ci)ler listesi' yayınlamıştık. Ana başlıklar şöyleydi: Hakaret ederek gazetecilik yapanlar, bilgiye dayalı gazetecilik yapmayanlar, yalan yazmayı alışkanlık haline getirenler, kendini yenileyemeyenler, gazeteciliği tekebbürle yapanlar, gazeteciliği 'businessman' olarak icra edenler. Şahsîleştirmeden yaptığımız bu listede isim verme yerine vasıfları sıralamayı tercih etmiştik. Aslında yazı bugünkü yanlışlardan yola çıkarak yakın gelecekte gazete(ci)leri bekleyen tehlikeye işaret ediyordu. Bozulanlar oldu, darılanlar çıktı, hatta endişeye kapılana bile rastlandı. Kabil-i hitap olmayan, ne dememi bekliyordu ki 'yalana devam, tekebbüre devam, hakarete devam vs.' gibi bir laf mı bekliyorlardı? İllüzyon bitti. Hem bu mesleği adam gibi yapmayanların bu meslekte kalıcı olma gibi bir niyetleri olamaz ki! Her neyse.
    Affınıza sığınarak bu hafta da yeni bir liste yapmak isterim. Bu da geleceği kucaklayacak gazete(ci)ler listesi. Tabii ki herkes bir gün bu mesleği bırakacak; dolayısıyla meseleye kişisel kaprislerle yaklaşmak doğru değil. Önemli olan, hangi gazete(ci) tiplerinin gelecek on yıllarda hayatta kalma hakkına sahip olduğunu yakalayabilmektir. Müsaadenizle uzun listenin hülasasını sizlerle paylaşmak istiyorum:
    DAİMA DOĞRU PEŞİNDE KOŞAN VE DOĞRUYU YAZANLAR:
    Gazete(ci)lerin asıl sermayeleri doğruluktur, dürüstlüktür. Bu sermaye, bilgi kirliliğinin toplumu esir alacak hale geldiği bugünlerde daha da önem kazandı. Yalan dolanla bir yere gelenlerin tepetaklak devrileceği günler çok yakın. Çünkü yalancının mumu yatsıya kalmadan sönüveriyor; sönecek de.
    Daha ötesi de var: Bir bilginin özünde doğru olması da yetmez; o doğru bilginin abartılarak verilmesi bile bir meslek hatasıdır. Çünkü abartı da gerçek üzerinde yapılan bir çeşit tahrifattır. 'Mübalağa zımni (gizli) bir yalandır' sözü meslek ahlâkı içinde kulaklara küpe olacak kadar paha biçilmez bir muhkem kaziyedir.
    Gazetecilikte bilgi hatası olmaz mı? Tabii ki olur. Ancak sehven yapılan (kasten değil! Kasten yapılırsa iftira edilmiş olur.) hataların düzeltilmesi evrensel standartlara bağlıdır. Her gazetede düzeltmeler (corrections) bölümünün bulunması şarttır. İcap ediyorsa her gün; değilse ihtiyaç duyuldukça; üstelik hep aynı yerde hatalar düzeltilmeli ve hatadan dolayı okurdan özür dilenmeli. 'Biz yazarız; mağdur mahkeme mahkeme dolaşıp kendini aklasın' mantığıyla yapılan gazetecilik çağ dışı kalmıştır.
    HERKESİN KONUMUNA SAYGI DUYANLAR:
    Hiçbir ülkede bizdeki kadar halkını aşağılayan, onu dövmeyi bir maharet sayan mağrur gazeteci tipi yoktur. Maalesef bu hoyrat bakışın özünde halkın inancını içine sindirememe gibi bir talihsizlik de yatmaktadır. Kendini gazeteci olarak tanıtan bazı kişilere göre halk kime oy vereceğini bilmez, nasıl yaşaması gerektiğine karar veremez, dostunu düşmanından ayırt edemez... Bu nedenle halkın tercihini daima yanlış görür, hatta halkın sevdiği herkesten nefret ederler. Bu nedenle lakap uydururlar, yalan yanlış bilgilerle insanların özgürlük alanlarını daraltmaya yeltenirler.
    Bu, hastalıklı bir gazete yaklaşımıydı; alternatifsizlik içinde bir zaman sürdürüldü. Artık bu yolun sonuna gelindi. Herkes, 'öteki'nin hayat tarzına, inanç ve değer manzumesine saygı duymaya mecbur. Kimsenin haddine değil ki falan partiye oy verdi diye insanlara 'Bidon kafa' diyebilsin. Bu saatten sonra hiç kimse başını örttüğü için bir hanımefendiye hakaret amacıyla 'Sıkma baş' diyemez; tıpkı başını açan bir hanımefendiye hakaret amacıyla en küçük bir söz söylenemeyeceği gibi. Modern hukuk, iki insanlık suçunu gündemimize taşıyacak; taşımak zorunda: Ayrımcılık (discrimination) ve nefret suçu (hate crime). Gazete(ci)ler de bu iki suçu işlememek için tir tir titremek zorunda. İnsana saygı bunu gerektirir çünkü. Sorumlu yayıncılık bunu gerektirir çünkü... Zaten başkasına saygı duyan kendine saygı duymuş demektir; başkasına saygısızlık yapan kendisine karşı saygısızlık yapmaktadır...
    DEMOKRASİYE YÜREKTEN BAĞLI OLANLAR:
    Hiçbir mazeret demokrasinin kesintiye uğramasını, cuntacılığın meşru kılınmasını, halk iradesinin askıya alınmasını haklı gösteremez. Türk medyasında güçlü bir faşizm geleneği var maalesef. Sağcılık, solculuk, ulusalcılık, laikçilik gibi kılıflar içinde e diktatorya özleyenlerin sayısı hiç de az değil. Yüzlerce el bombası yakalatan, LAW silahları, suikast planları vs. bulunan örgütlere bile sempatiyle bakmak dünyanın neresinde rastlanabilir bir hadise? Bizde koca koca adamlar cuntacıların gönüllü avukatlığını yapıyor. Niçin? Çünkü halkın demokratik yolla seçtiği hükümetlerin bir şekilde alaşağı edilmesini (bu arada gerekirse Silahlı Kuvvetler'in devreye girmesini) meşru görüyor da ondan. Hâlbuki sandıkla gelen sandıkla gider. Demokrasinin en temel geleneği budur.
    Bu ülkede nasıl yürüyor işler? Muhtıra verilir, medya alkış tutar, yargı yetkisini aşarak Meclis'in yetkilerini gasp etmeye kalkar; medyadan coşkun bir tezahürat yükselir, darbeciler cuntacılar suçüstü yakalanır; medya 'Ne var bunda canım' havasında vahim hadiseleri örtbas etmeye yeltenir. Bu böyle devam ettirilebilir mi? Tabii ki hayır! Cumhuriyet'imizin ve demokrasimizin bütün kazanımları halk tarafından bu kadar içselleştirildikten sonra medyanın antidemokratik yollardan medet umması tabii ki beyhude bir gayrettir...
    DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE DESTEK VERENLER:
    Çok sesli, çok renkli bir dünyada yaşıyoruz. Daha da renklenecek dünyamız. Farklı düşünceler, farklı öneriler, farklı projeler çıkacak karşımıza. Sivil toplum kuruluşları (ama gerçekten sivil olan ve psikolojik harp daireleri tarafından yönetilmeyen kuruluşlar) daha etkin hale gelecek. Bireyin hakları genişledikçe bireylerin örgütlenme bilinci de artacak. Şiddet ve cebir içermeyen çalışmalar, toplumdaki çok sesliliğe yeni boyutlar katacak.
    Daha açıkçası düşünce özgürlüğü yetmeyecek; çünkü düşünmek zaten özgürlüğü kısıtlanamayan bir eylem. Onca baskıcı rejim geldi de insanların düşünmesine engel olabildi mi? Olamaz! Çağımızda düşünce özgürlüğünün ötesi talep edilmekte; yani ifade özgürlüğü esas alınmakta. İnsanlar inandıkları fikirleri rahatlıkla dile getirecek. Tabii ki bu yapılırken başkalarının hukukuna riayet edilecek; ancak bu asırda yaşayan herkes şu sosyal gerçeği içine sindirecek: Hiç kimse tek tip insan ya da tek tip toplum önerisini bir başkasına dayatamaz. Medya, bu konuda da büyük hatalar yaptı ve halen de yapıyor. Lakin artık bu mantık iflas etti. Çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi içine sindiremeyen medya, toplumdaki özgürlük paylaşım bilinci altında ezilecek...
    KENDİNİ AŞANLAR, ÇAĞI YAKALAYANLAR:
    Gazetecilik, bazı insanların gururunu haddinden fazla okşayabiliyor. Görünme duygusu, beğenilme arzusu, takdir edilme talebi gibi beklentiler, zaman içinde psikolojik bir rahatsızlığa da dönüşebiliyor. İnsan kendi asli mahiyetini unutunca hayatın anlamını da yitirir; mesleğin getirdiği ağır sorumluluğu da. Maalesef bu ülkede gazetecilik bazen 'Küçük dağları ben yarattım' yanılgısıyla yapılıyor. Hal böyle olunca insanlar, kendi gölgelerinin esiri haline gelebiliyor. Benlik duygusu firavunları bile geride bırakacak kadar şişirilen insanların toplumsal gerçekleri görmesi, onu yüreğinde duyması mümkün mü? Tabii ki hayır. Toplumdan tamamen tecrit olmuş bir fantezi grubuyla sürekli fitne fesat kaynatmak, sürekli dedikodu üretmek, mesleğini şerefiyle yapanlara çamur atmak ve bataklığa saplanıp kalmak gazetecilik sayılabilir mi?
    Kendini beğenen, başkasını beğenmez. Bütün hadiseleri kendi egosu üzerine kuranların doğru bir tahlil yapması da mümkün değildir; kendilerini yenilemesi de. Zaman hızla geçiyor. Gelecek yıllar, kendine tapınan kişileri sorumlu olmaya mecbur kılacak. Sadece teknolojik gelişmeleri takip etmek yetmez; zihniyet itibarıyla hakperestliğe, dürüstlüğe, kadirşinaslığa değer vermeyen gazeteciler silinip gidecek. Modern toplum sorumluluk şuurunu dayattıkça fantezici ekibin 'kafe gazeteciliği' de iğrenilecek bir tarz haline gelecek...
    SÖZÜN ÖZÜ:
    Kızmaya, küsmeye, alınıp darılmaya gerek yok. Dünya değişiyor; Türkiye de aynı hızla değişim içinde. Toplum, denetim ve eleştiri hakkını daha etkin kullanacak. Haliyle daha özgürlükçü, daha saygılı, daha kaliteli bir medya talep edecek. Bu talebi karşılamayanlar yok olup gidecek! Bu gerçek söylendiğinde panik ve endişeye kapılanlar, aynaya bakma yerine 'küfretmeye devam' derlerse akıbetleri çok hazin olacak. Bir an önce mesleğin namusuna, ciddiyetine, mesuliyetine dönmek gerekiyor. Bu gerçeğe sırt çevirenlerin ayakta kalma hakkı da yok, şansı da...
    Borsacıların ve borsanın yeni adresi
    [url] www.keyborsa.com[/url]

  3. #3
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Mesajlar
    387
    Teşekkür / Beğeni

    Standart


    Türkeş ile Kabe'de silahlı tavaf
    12 Eylül 2009 Cumartesi 10:55
    (internet haber)

    Alparslan Türkeş'in sağ kolu Yaşar Okuyan bilinmeyenleri anlattı. Bazı fotoğraflar basında ilk kez yayınlanıyor.

    12 Eylül 1980 darbesinin 29. yıldönümü. MHP eski Genel Sekreteri Yaşar Okuyan uzun yıllarını birlikte geçirdiği anılarını Akşam'a anlattı.

    Deniz Güçer'in "12 Eylül sırları" başlığıyla yayınlanan yazı dizinde Türkeş'in bugüne kadar bilinmeyen bazı sırları ve fotoğraflarına yern veriliyor.

    Okuyan elinde sopayla Türkeş'in evinin önünde nöbet tuttu

    "14 yaşındaydım. Harçlıkları dedemden alıyordum. Yaz kızlarla gezip tozuyordum keyfim yerinde. Dedem bir gün beni çağırdı: 'Her sabah bir Tercüman bir süt bir ekmek alıp Türkeş'e götüreceksin' dedi. Hoşuma gitmedi tabi. Ama işin ucunda harçlık var. Her sabah bisikletimle paketi Türkeş'e götürmeye başladım. Kibarca teşekkür etti, başımı okşadı. Sonra beni bir gün çağırdı ve tam bir saat anlattı. Türkiye'yi anlatıyor bana Türkeş. Ertesi günü aynen. Üçüncü gün ben de öyle bir his oluştu ki, 'Türkeş çok mühim adam, ona kötülük yapabilirler' dedim. Akşam elime bir sopa aldım, evden kaçıp bütün gece Türkeş'in kapısının önünde nöbet tuttum. Başına bir şey gelmesin diye."

    Başbuğ Yalova'da nasıl gizlice nikahlandı?

    "Evlilik hazırlıklarını gizlice yürütme kararı aldık. Adres belli oldu: Yalova'da gizli nikah kıyılacak. Dedem Rasim Koçal'ın Cumhuriyet Caddesi'ndeki evini ayarladık. Hatırladığım kadarıyla Rasim Koçal, dayım, Turan Koçal, Mehmet Doğan, Fatih Akkülah da vardı. Seval Türkeş Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi. Ben Sevval hanımla daha önceden tanışıyordum. Çanakkkale organizasyonuna katılmıştı. Türkeş beyin Seval hanımla tanışmasını sonradan öğrendik. Öğrenciler arasında liderlik yapabilecek 50 kişi seçiyorduk. Onlara Türkeş on gün süreyle özel eğitim veriyordu. Türkiye'nin meseleleri, uluslararası ilişkiler gibi. Seval hanım o gruplardan birinin içindeydi. Öyle tanışmışlar. Kimle evlenecek derken Seval çıktı. Şaşırdım tabii."


    "Nikahta Seval hanımın bir arkadaşı ile kardeşleri de vardı. Gizlice Yalova'ya geldik. Belediye başkanını çağırdık. Ama o gün enteresan bir şey oldu. Nikahtan hemen önce Yalova'da yürüyordum bir baktım Namık Kemal Zeybek. Telaşlandım. 'Eyvah öğrendiler' dedim. Ama tesadüfen gezmeye gelmiş. Derin bir oh çektim ve sonra nikah ve dini nikahı kıyıldı. Türkeş'in şahidi yanılmıyorsam. Faruk Akkülah Seval hanımın şahitliğini de Rasim Koçal yaptı. Türkeş heyecanlı mıydı bilemem. Öyle görünmüyordu. Nikah sonrası yemek yendi. Sonra karanlıkta arabalarına bindirdik ve Ankara'ya gönderdik. Duyulunca tabii ki kıyamet koptu. Türk Ocakları karıştı. Epey bir laf yedik ama sonra herkes kabullendi."

    Kabe'de görenlerin gözleri yuvalarından fırlıyordu

    "Türkeş'in hac foıtoğrafları şimdiye kadar hiç yayımlanmadı. Hacca beraber
    gittik. Türkeş'e bir şey olur korkusuyla gizlice silahla gittim. Kabe'nin içinde silahla dolaşmak kesinlikle yasak cezası ölüm. Nereden bileyim almışım yanıma. Bir ara Kabe içinde kaydı aldım ihramın altına soktum. Görenlerin tabi gözleri fırlıyor. Kabe'nin içini Türkeş'le beraber temizledik. O süpürge hala bizim ailededir. Son tavaftan sonra çıkınca mutlaka tıraş olmamız gerekiyor. Türkeş'in saçı da orada kesildi. "


    Silahlı saldırı
    Bu sırada tehditler alan Okuyan 1975'ten sonra koruma polisiyle gezmeye başladı. Üç sefer saldırıya uğradı. Bir seferinde Fen Edebiyat Fakültesi'nde üzerlerine ateş açıldı ve Yusuf İmamoğlu isimli partili hayatını kaybetti
    ALLAH'TAN BAŞKA TÜM OTORİTE SAHİPLERİNİ VETO EDİYORUM.

  4. #4
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Mesajlar
    387
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    “Fil ormanda yola çıkmış…

    Karınca pusuya yatmış…

    Niye?

    çelme takmak için tabi…”

    Matruşka bebekler…

    İç içe geçmiş şeyler…

    Eveleme geveleme mevzular…

    Yuvarlama hesaplar…

    Ucu açık müzakereler…

    “Yemekteyiz” geyiğine seyirler…

    Derken sayın seyirciler!

    Geldik malumu ilana…

    Sürüleştirerek sürümden kazanma, niyetiyle evdeki hesabı çarşı pazarlığıyla,

    “al takke ver külah” mevzuya dönüştürenler niyetlerini faş ettiler.

    Açılım…

    Peki neyin açılımı?

    Yufka, açılımı olmadığı kesin.

    Peksimet desek hiç değil.

    Ne o zaman bu velvele hezeyanı?

    Adı üstünde hezeyan işte…

    Post modern tanımlamayla “konsept” diyorlar bu duruma…

    Birleşenler, manasında yorum söz konusu olunca “konjektür” hükmü tartışma da diyebiliriz.

    Biliyorsunuz gündem geyiğine sazan yazılmak isteyenlerin kayıt yaptırmak için sunumlaştırdıkları “sıvı” deklarasyonu jargon testiyle kıyaslanınca alt yapı üst yapıya tesir kılınıyor…

    Böylece durum “aciliyet” arz ederken “arz ederim de” kimlikleşiyor.

    İşte böyle anlayacağınız “açılım” denilen şey bir arz etme halidir…

    Peki kim kime neyi arz ediyor?

    Soru cevap muhataplığında ufkunuz, dünle bu gün arası bir birleşende seyirleşmiyorsa bir şeyleri atlıyorsunuz demektir.

    O zamanda size söylenecek söz “Lafın tamamı ya aptala ya çocuğa anlatılır” olacaktır.

    “Aptallık derken”…çözümlemesi kaçınmacı öğrenmede uyarı işaretini öngörüyle özdeş kılar…

    Hani, “Maksat üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi” anlam okumasında niyet hasiliyetinin maksadını kavrama hali var ya… Buradan okuma yaparak “açılım” derken geyiğine tekerleme yaparak, “kapatalım abi” duruşuyla zurnacının karşısında limon yeme marifeti hâsıl edebilmek…

    Marifeti böyle bir duruş muzipliğiyle mizansen kurgu gerçeğinde mizaha dönüştürürsek, “çok komiksiniz” latifesine de somut figürler kazandırmış oluruz.

    Sakın ha somut figürleri karıştırıp figüranları, “Başoğlan” yerine geçirmeyin…

    Böyle bir hataya düşünce “yuvarlama” hesabının size hiçbir faydası olmaz.

    Açılım senaryosunun “Başoglanı” Barak Obamadır!

    Filmin figüran kadrosunun kabarık ve fazla olması taktik icabıdır…

    Yemeyenlere gargara sosu için itinayla hazırlanmıştır.

    Soslama adına toslama esprisi olsun diye araya bir reklam katma ihtiyacı hâsıl oldu.

    Davulun sesini boğabilir, lirin tellerini gevşetebilirsiniz, ama bir bozkurt’a ulumamasını kim buyurabilir?




    Alişan Satılmış
    alinti
    ALLAH'TAN BAŞKA TÜM OTORİTE SAHİPLERİNİ VETO EDİYORUM.

  5. #5
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Mesajlar
    387
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    İzmir'e değil Kandil'e gitsin!



    9 Eylül'de konser vermeye hazırlandığı İzmir'in işgalden kurtuluşu etkinlikleri öncesi Sezen Aksu'ya soğuk duş...

    Başbakan Erdoğan'ı telefonla arayara Kürt açılımına destek veren sezen Aksu'ya soğuk duş...

    İzmir'in işgalden kurtuluşunun 87. yıldönümü nedeniyle 9 Eylül Çarşamba Çarşamba günü Gündoğdu Meydanı'ndan konser vermeye hazırlanan Sezen Aksu'yu, "Dünya Türk Olsun" adlı grup topa tuttu..

    İZMİR'E DEĞİL KANDİL'E GİTSİN

    Sezen Aksu'yu eleştiren ve Kürt açılımına karşı olan kişilerin bu konsere gitmemesi gerektiğini dile getiren grup başkanı Birol Şeker, "Kürt açılımının içinin neyle doldurulacağını bilmeden ve özellikle DTP'li milletvekillerinin "Açılımın yolu İmralı'dan geçer" demesine rağmen bu açılıma destek veren Sezen Aksu'yu kınıyoruz" dedi.

    Sezen Aksu'nun Kürt açılımını destekleyerek İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu'nun anlamına ters düşecek şekilde açıklamalar yaptığını söyleyen Birol Şeker, "Sezen Aksu halka malolmuş bir sanatçıdır. Böyle ülkenin geleceği, birlik ve beraberliğiyle ilgili konularda bu kadar rahat konuşması bizi üzdü. Sezen Aksu İzmir'in kurtuluşunu kutlamak için İzmir'e geleceğine gitsin Kandil'deki teröristlere konser versin" diye konuştu.


    internethaber
    ALLAH'TAN BAŞKA TÜM OTORİTE SAHİPLERİNİ VETO EDİYORUM.

  6. #6
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Mesajlar
    387
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Atatürk`den Kürt acilimina yanit:









    Atatürk'ün azınlıklar meselesine yaklaşımıyla ilgili bugün de çalışmamız gereken bir ders niteliği taşıyor.. İşte o yazı...
    Ne Mutlu Türküm Diyene
    Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
    - Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
    - Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
    - İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
    İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
    - Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
    İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
    - Ne oldu böyle?
    - Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.
    Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
    - Paşam, bahçenin durumu nedir?
    - Azınlıkları söküp attım İsmet.
    İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş:
    Atatürk:
    - İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene"
    sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
    Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı.
    ALLAH'TAN BAŞKA TÜM OTORİTE SAHİPLERİNİ VETO EDİYORUM.

  7. #7
    Üyelik tarihi
    16.Eylül.2009
    Mesajlar
    5
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    günaydınlar

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193