Küresel Isınma Tuzağı

Raci Durcan - www.kriter.org
Sabah kalktığımda ilk yaptığım iş pencereden dışarı bakıp ne kadar kar yağdığını gözlemek oluyor. Bununla da yetinmiyor, şehirlerası telefon görüşmelerinde muhatabıma havanın yağışlı olup olmadığını sorma ihtiyacı hissediyorum. Hemen herkes durumdan memnuniyetsizlik izhar ediyor, eski kışların kalmadığından yakınıyor. Susuzluk ve kıtlıkla karşı karşıya kalmak fikri hepimizin zihnine yerleşdi.

İklimlerin değiştiği ve bundan en fazla Kuzey Amerika'nın etkileneceğini bundan iki yıl önce öğrenmiştim.

Daha önce yazan olmuş mudur bilmiyorum ancak, ben Akşam Gazetesi yazarlarından Serdar Turgut'tan öğrenmiştim. Amerika'nın Ortadağuyu işgal nedenini açıklamak için yazmıştı.

Herkes petrol için ABD'nin Ortadoğuya geldiğini düşünürken, Kuzey Amerika'nın ikliminin değişerek buz tutarak yaşanmaz hale geleceğini; bu nedenle ABD nin başka yerleşim bölgeleri aradığını öğrenmek benim açımdan ilgi çekici olmuştu.

Amerika'nın petrol kaynaklarına sahip olmak amacıyla bölgeye geldiğini söyleyenlerden daha mantıklı bir izah tarzıydı.

Kuzey Buz Denizindeki buz kütlelerinin eriyerek Gulfstream akıntısına yol açtığını ve bunun da Amerika kıtası ikliminde ne kadar önemli rol oynadığını öğrenmiş oldum.

Ardından vizyona giren The Day after Tomorrow ‘Yarından Sonra' adlı film olayın üzerine tuz biber ekti.

ABD, iklim değişiminin ardından kabaran okyanusun altında kalarak yok olacağını bu filmle Dünya'ya ilan etmiş oluyordu. Dünya'yı ateşe boğan ve insani hiçbir gücün diş geçiremediği ülkenin böyle bir doğal afetle tarihten silinmesi bana da ilahi adalete uygun göründü.

Konuya dikkat veren ilk kişilerden olduğumu sanıyorum. Bu mevzuyla ilgili çevremdekilerle konuştuğumda kimsenin üzerinde edeceği iki kelime dahi çıkmazdı. Aradan geçen iki sene gibi kısa bir süre zarfında iklimlerin değişerek büyük bir kuraklık ve şiddetli doğal afetler yaşanacağını, buna da otomobillerin yaktığı petrolün neden olduğunu bilmeyen kalmadı.

Şimdi sokaktan geçen her on kişiden dokuzu sorduğunuzda, size bu yönde bilgi verecektir. Önlem alınmadığı takdirde insanlığı büyük bir felaketin beklediğini söyleyeceklerdir. Eh! insanlığı tehdit eden bir tehlike olur da Amerika durur mu?

Tabii ki gözler ona çevrilecek, onun bir adım atarak dünyayı kurtarması istenecektir.
TV de klasik filmler gösteren bir kanalda izlediğim ve Rus yapımı olduğunu öğrendiğim Ramses adlı filmden çok etkilendim.

Mısır tahtına geçen genç Ramses'e piramitlerin gizli odasına saklanmış Mısır hazinesinin yeri usulen gösterilir. Yeni kral Ramses, bu hazinelerin ancak acil durumda kullanılabileceğini öğrenir. Ne zaman, hangi durumda kullanılabileceğine sadece rahipler karar vermektedir.

Gün gelip Mısır kıtlıkla karşı karşıya geldiğinde Ramses halkını korumak için bu hazineyi kullanmak ister. Fakat rahipleri ikna edemez..

Ramses'in hazineyi gizlice piramitten dışarı çıkarmak için görevlendirdiği kişiler suikaste uğrar. Böylece aralarındaki çatışma günyüzüne çıkar.

Ramses, rahipleri halkına şikayet eder. Halk rahipler alayhine ayaklanır, tapınağın önünde toplanır. Birazdan öfke halindeki halk kapıları kıracak ve belki de rahipleri linç edecektir. Kralın ordusu ve en güvendiği komutanları da oradadır.

Nihayet baş rahip yüksekçe bir yere çıkarak halka konuşma yapar. Halkın derhal tövbe ederek kendilerine bağlılıklarını ilan etmesini; aksi taktirde güneşin ışığını ebediyen söndüreceğini ilan eder.

Krala bağlı komutan buna inanılmamasını ister. Halk halen krallarının arkasındadır.

Bunun üzerine rahip ellerini kaldırıp dua etmeye başlar. Bir müddet sonra Güneşin parlak ışıkları sönmüş, gündüz vakti dünya geceye dönmüştür. Halk dehşet içinde secdeye kapanır, rahiplerinden özür diler, tevbe ederler. Başr Rahip lütfen kabul eder ve tekrar dileğini Tanri Ra'ya ileterek Güneşin eskisi gibi parlak ışıklarını yeryüzünden esirgememesini sağlar.

Şimdi halk rahibin arkasında ve kralın karşısındadır. Ve Ramses böylece iktidarın gerçek sahiplerine yenilir.

Rahiplerin bu zekice oyunlarıyle kralı altetmeleri dikkat çekicidir. Bizde eski insanların birşey bilmez, ota, ite tapan cahiller olduğuna dair genel bir kanaat vardır. Bunun da etkisyle rahiplerin bu kadar kurnazca toplumu yönlendirebilmeleri hayli tuhafıma gitmişti.

Gerek Mısır, gerek yüksek uygarlık kurmuş diğer kadim medeniyetlerde Gök bilimleriyle din adamlarının niçin bu kadar yakından ilgilendiklerini şimdi anlamıştım. Binlerce yıldır izledikleri ve çetelesini tuttukları güneş tutalmasının zamanını bilmek hayati bir zafer kazandırmıştı.

Bu türden bahisler Kuranda da hikaye edilir.

Hz. Yusuf'un tabir ettiği bir rüya, yedi bolluk yılından sonra yedi kıtlık yılının geleceğine işaret kabul edilerek tedbir alınmış, Mısır bu zor yılları kolayca atlatmıştır.

Bilgi her zaman güçtür.

Günümüzde de bilgi sahipleri Dünyamızı istedikleri gibi şekillendirmiyorlar mı? Rahiplerin binlerce yıldır gözledikleri ve çetelesini tuttukları göksel olaylara dair bilgi, zamanında kullanılınca semeresini vermişti. Bu gelenek batıda Rönasans dönemine kadar sürdü.

Ancak bundan sonradır ki, din adamlarının bilgilerinin kadük kaldığı, dünyayı açıklamaya yetmediği anlaşıldı. Böylece bilim adamları, din adamlarının sultasını yıktılar. Şimdi dünyada bilim adamlarının egemenliği söz konusudur.