Yorumlar
[Yorum - Mustafa Armaðan]
Resmî tarihin Sultan Vahdettin saplantýsý
1918 þartlarýnda Ýngilizleri tutmayan var mýydý ki, Hürriyet gazetesinde yer alan bir köþe yazýsýnda(1), Mondros Mütarekesi'ni ve Ýngiliz himayesini kabullendiði için Sultan Vahdettin'e hain yaftasý yapýþtýrýlabiliyor?
Açýn bakýn, Mondros'ta Ýngiltere ile aramýzda rica minnet çöpçatanlýk yapan General Townshend'in hatýralarýný, Ýngiliz gemileri kasým ayýnda Çanakkale'den nasýl birer 'kurtarýcý prens' olarak girmiþlerdir, hayretle görürsünüz. Hadi onu bulamadýnýz diyelim, bari tarihçi Orhan Koloðlu'nun 1918 yýlý üzerine yazdýðý kitabýndaki(2) basýn taramasýný okuyun ve zamanýn PTT'sinin Mondros Mütarekesi'ni kutlamak için tam 22 bin serilik bir posta pulu çýkardýðýný hayret ve ibretle görün.
O zaman Mustafa Kemal Paþa'nýn Ýstanbul'da kendi parasýyla çýkardýðý Minber gazetesinde iþgalci Ýngilizlerin tebrik edilip alkýþlandýðýný da, 17 Kasým 1918'de ayný gazetede çýkan söyleþisinde "Ýngilizlerden daha hayýrhah (iyiliksever) bir dost olmayacaðý" mesajýný verdiðini de, ertesi gün çýkan Vakit gazetesinde ise "Britanya hükümetinin Osmanlýlara karþý olan iyi niyetlerinden þüphe etmediðini" söylediðini ve dahi "muhataplarýmýzla [yani Ýngilizler, Fransýzlar vd.] anlaþmak lazýmdýr" dediðini de hatýrlamamýz gerekmez mi?
Ya Mustafa Kemal Paþa'nýn 11-13 Ekim 1918'de Halep'ten Vahdettin'e çektiði telgraftaki ilginç teklifleri... Þöyle diyordu padiþahýn yaveri Naci (Eldeniz) Bey adýna gönderdiði telgrafta: Müttefiklerle olmadýðý takdirde ayrý olarak ve mutlaka barýþý saðlamak lazýmdýr ve bunun için kaybedilecek bir an bile kalmamýþtýr. (Orijinali: "Müttefiken olmadýðý takdirde münferiden behemahal sulhü takarrur ettirmek lazýmdýr ve bunun için fevt olunacak bir an dahi kalmamýþtýr.")(3)
Peki, bütün bu belgeler bilinip dururken birilerinin kalkýp da "Mütareke hükümlerine sonuna kadar riayetkâr davranmalýyýz" þeklindeki tavrý nedeniyle Vahdettin'in hain ilan edilmesini anlamak gerçekten de mümkün deðil.
Karabekir'in hatýratýnda Vahdettin
Fazla uzaða gitmeye gerek yok. Kâzým Karabekir'in bile yakýlan kitabý Ýstiklal Harbimizin Esaslarý'nýn ilk baskýsýnda (1933) Sultan Vahdettin'le son görüþmesine dair hatýralarý, kitabýn sonraki baskýlarýnda açýkça sansüre tabi tutulmuþ deðil midir? Halbuki Vahdettin, 11 Nisan 1919 günkü görüþmesinde, birkaç gün sonra Trabzon'a giderek yeni görevine baþlayacak olan General Kâzým Karabekir'e dönüp, "Paþa, ben ve millet sizlerden ümitliyiz... Hayýr dualarým ve niyâzlarým sizinle beraberdir" demiþ, Karabekir Paþa da kendisine þöyle cevap vermiþti: "Kumandan ve asker evlatlarýnýzla bütün millet zât-ý þahaneleri etrafýnda bir kalp ve bir kafa gibi toplanabilir þevket-meâb."
Üstelik Karabekir Paþa dýþarý çýkýnca onu heyecanla bekleyenler arasýnda bir tanýdýk da vardýr kapýnýn önünde: Fahri Yaver-i Hazret-i Þehriyari Mustafa Kemal Paþa.
Hemen Karabekir'e sorar: Neler konuþtunuz? Karabekir, Padiþah'ýn kendisini hayýr dualarla yolculadýðýný anlatýnca Mustafa Kemal Paþa þu anlamlý tespiti yapar oracýkta:
Sen Erzurum'a yerleþince vatanýn üç uç noktasýnda üç temel dayanak noktasý teþekkül ediyor. Ne yazýk ki, Ýstiklal Harbimizin Esaslarý'nýn 1951 ve sonraki yýllarda yapýlan baskýlarýnda bu ve benzeri türden Vahdettin'i 'beraat ettirici' nitelikteki ibarelerin itinayla temizlendiðini hayretle görürüz. Eh, Karabekir'in kitaplarýnda durum buysa gerisini varýn, siz düþünün.
Mustafa Kemal'in yukarýdaki sözüne dönelim tekrar. Ne demek istiyor?
Gayet açýk bence: Vahdettin ve Ýstanbul hükümeti daha önce Cafer Tayyar Paþa'yý Edirne'ye, Ali Fuat Paþa'yý Ankara'ya gönderdikten sonra üçüncü büyük kozunu oynamýþ ve Karabekir Paþa'yý Erzurum'a tayin ettirmeyi baþarmýþtýr.
Böylece direniþin Edirne, Ankara ve Erzurum ayaklarý tamamlanmýþ, sýra bunlarý toparlayacak ve organize edecek bir genel müfettiþliðe gelmiþtir ki, bir ay sonra bu göreve olaðanüstü yetkilerle padiþahýn yaveri olan Mustafa Kemal Paþa atanacak ve 15 Mayýs 1919 günü yine Vahdettin'le görüþtükten sonra dördüncü ve merkezÎ ayaðý oluþturmak üzere Samsun'a doðru yola çýkacaktýr. Nitekim bu görüþmeyi sonralarý Falih Rýfký Atay'a anlatan Atatürk, Vahdettin'in kendisine, "Þimdiye kadarki baþarýlarýnýzý unutun, asýl þimdi yapacaðýnýz hizmet hepsinden mühim olabilir. Paþa, Paþa, devleti kurtarabilirsin" dediðini nakletmemiþ miydi? Öyleyse soralým: Bizzat Karabekir ve Atatürk'ün aðzýndan yaptýklarý anlatýlan Vahdettin nasýl hain olabiliyor?
Ýngiliz gizli belgeleri ne diyor?
Son olarak Ýngiliz gizli belgelerine bir göz atalým. Aslý Britanya arþivlerindeki gizli yazýþmalara göre, iþgalci Ýngilizler, þimdi de 'esir padiþah'ý Samsun'a çýkmýþ bulunan Mustafa Kemal Paþa aleyhine konuþmaya zorlamaktadýrlar.
Ne var ki, Vahdettin kendilerine, Mustafa Kemal Paþa'nýn ancak Ýtalya'nýn birliðini saðlayan millî kahramanlarý Garibaldi kadar "haydut" kabul edilebileceðini, onun yurtseverliðinden kuþku duymadýðýný, dahasý ona saygý ve hayranlýk hissetmemenin güç olduðunu söylemiþtir.(4) Ýngilizler de bu sözleri resmen kayýtlara geçirmiþler. Vahdettin'in ifadelerinin Ýngilizce çevirisi þöyle: "It is absurd to label the Nationalist Movement as the tyranny of a set of non-Turkish brigand and patriot in much the same sense that Garibaldi was, and is difficult not to respect and admire him."
Bir baþka belge ise gerçekten þaþýrtýcý. 14 Kasým 1918 günü, bir gün önce Ýstanbul'a gelip Pera Palas'ta ikamete baþlamýþ olan Mustafa Kemal Paþa, Ýngilizlerin Daily Mail Gazetesi'nin muhabiri G. Ward Price'ý aracý yaparak General Harrington'la görüþmek ister. Price, Pera Palas'ta yaptýðý görüþmeyi hatýralarýnda þöyle aktarýyor:
"Mustafa Kemal, yapmak istediði bir teklif için Britanya resmi makamlarýyla nasýl temas edeceðini" bildirmemi rica etti. "Bu harpte yanlýþ cephede savaþtýk, dedi, eski dostumuz Britanyalýlarla asla kavga etmek istemezdik... Biliyoruz, partiyi kaybettik... Anadolu'nun Müttefik Devletler tarafýndan iþgal edileceðini tamamen biliyordum... Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoþnutsuzluk gösterilmemesi gerektir."
Kim kahraman, kim hain?
Anadolu'da Ýngiliz idaresinden o kadar da rahatsýzlýk duyulmamasý gerektiðini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki Ýngiliz idaresinde bir vali olarak çalýþmaya hazýr olduðunu gazeteci aracýlýðýyla iþgalci yetkililere þöyle iletecektir:
"Eðer Ýngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile iþbirliði halinde çalýþmak ihtiyacýný duyacaklardýr. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceðim münasip bir yerin mevcut olup olmayacaðýný bilmek isterim..."(5)
Türk Tarih Kurumu'nun çevirtip bastýðý bir kitaptan alýndý bu çarpýcý sözler. Þimdi söyleyin bakalým, Ýngilizlerle iliþki kurmak vatan hainliði sayýlabilir miymiþ?
Kaldý ki, kimin hain, kimin kahraman olacaðýna gazete köþelerinden yahut meclis kürsüsünden karar verilemez; hatta mahkemeler bile buna karar veremez. Bunun kararýný kamuoyunun vicdaný ve "tarih" denilen o acýmasýz yargýç verirse verir.
Hem Fransýzlar þu General Petain'in hain mi kahraman mý olduðuna 60 küsur yýldýr karar verebildiler mi? Adam üstelik vatanýný Almanya'ya gerçekten peþkeþ çektiði ve iþgalcilerle düpedüz iþbirliði yaptýðý için Ýkinci Dünya Savaþý'ndan sonra herkesin gözü önünde yargýlanýp idama mahkûm edildiði halde bugün dahi onun bu þekilde davranmakta haklý olduðunu düþünen Fransýz vatandaþlarý azýmsanmayacak sayýdadýr. Dahasý, bu bir rejim sorunu deðildir Fransa'da; bir tarih sorunudur. Ne diyelim, darýsý bizim Vahdettin'in baþýna.
En iyisi son sözü, bir ara bakanlýk da yapmýþ olan Hüseyin Cahit Yalçýn'a býrakmak. Bakýn yakýn tarihimizdeki hain-kahraman düellosu hakkýnda bu tecrübeli kalem ne ibret-âmiz laflar söylemiþ:
"Ýzzet Paþa kabinesinde mütarekeyi [Mondros'u] imza eden Rauf [Orbay] Bey, bugün âdeta vatan haini oluyor. Çünkü Halk Fýrkasý'ndan çýkmýþtýr. Ýzzet Paþa kabinesinde mütarekeyi kabul eden ve imza etmesi için emir verenler arasýnda bulunan Fethi [Okyar] Bey ise bugün Millet Meclisi Reisi bulunuyor. Çünkü, henüz Halk Fýrkasý'na mensuptur. Bu ne mantýktýr, bu ne ölçüdür, bu ne mutaassýp fýrkacýlýk [particilik] hissidir?"(6) Tarih yalan söylemez; ama ona yalan söyletilebilir. Tabii yatsýya kadar...
1) Bkz. Tufan Türenç, "Tarih yalan söylemez: Vahdettin haindir", Hürriyet, 14 Kasým 2007. 2) Orhan Koloðlu, 1918: Aydýnlarýmýzýn Bunalým Yýlý, Ýstanbul 2000, Boyut Kitaplarý, s. 190. 3) Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 2, Ýstanbul 2003, Kaynak Yayýnlarý, s. 232. 4) Bkz. S. Ramsdan Sonyel, Turkish Diplomacy 1918-1923, Londra 1975, s. 154, dipnot 1'den aktaran: Yalçýn Küçük, Türkiye Üzerine Tezler 5, Ýstanbul 1992, Tekin Yayýnevi, s. 249-250. 5) Price'ýn Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazýþmalar) adlý kitabýndan (1957, sayfa 104) aktaran Gotthard Jaeschke, Kurtuluþ Savaþý ile Ýlgili Ýngiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Ankara 1991, Türk Tarih Kurumu Yayýnlarý, s. 98. 6) Aktaran: Rauf Orbay, Yakýn Tarihimiz, cilt IV, Ýstanbul 1962, s. 180.
MUSTAFA ARMAÐAN
27 Kasým 2007, Salý