Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 123 SonuncuSonuncu
Toplam 25 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 10 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Servet YILDIRIM

  1. #1
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Servet YILDIRIM



    'Herşey geçti' diyebilmek için erken

    18.08.2007 / Servet Yıldırım / Yorum


    Trend mi değişiyor, yoksa yıllardır şişen piyasalar bir düzeltme sürecinden mi geçiyor? Batılıların deyimiyle geçen hafta piyasalardaki bir milyon dolarlık soruydu bu. Herkes bu sorunun yanıtını aradı ve hâlâ arıyor. Doğruyu öngörebilen çok büyük paralar kazanabilir çünkü son haftalarda piyasalarda yaşananlar bir trend değişikliği değil de bir düzeltmeyse önümüzdeki kısa ve orta vadede “iyi kâr fırsatları var” demektir. Bu düzeltmenin ardından ucuzlayan varlıklardan bazıları, piyasalar tekrar ralliye başladığında yatırımcısına iyi paralar kazandırabilir. Peki ya bu bir düzeltme değil de bir trend değişikliğiyse ne olacak?
    Amerikan Merkez Bankası dalgalanmanın önüne geçebilmek için piyasaların kendisinden beklediğini yaparak harekete geçti. Önce piyasaya likidite pompaladı. Bu da yetmeyince iskonto faiz oranını yarım puan indirdi. Bu arada bir de açıklama yaparak “finans piyasası koşulları bozuldu ve sıkı kredi koşulları ve artan belirsizliğin ekonomik büyümeyi sınırlandırma potansiyeli mevcuttur” dedi. İşte bu açıklamanın içinde trend değişimi riskinin ne kadar yüksek olduğu var. Çünkü Amerikan ekonomik büyümesinin yavaşlaması demek dünyada ekonomik yavaşlama demektir. Dünyadaki ekonomik yavaşlama ise trend değişimi demektir. Eğer ABD ve dünya ekonomileri belirgin bir şekilde yavaşlarsa global piyasalar gelecek birkaç yılda son birkaç yılda olduğundan daha farklı bir tablo çizecektir. Piyasa deyimiyle boğa piyasası yerini ayı piyasasına bırakacaktır. Bu tablo da hem bizim gibi yükselen hem de ABD gibi yükselmiş piyasaların ve ekonomilerin aleyhine olacaktır. İşte bu nedenle Fed enflasyon gibi bir endişesi olmasına rağmen bu kadar süratle harekete geçip önce piyasaları nakde boğdu, ardından iskonto borç verme faiz oranını yarım puan indirdi.

    Piyasa ikna olmazsa kayıp sürer
    Fed’in dünkü hareketi piyasaları rahatlatan bir hareket ama aynı zamanda durumun ciddiyetini de gösteren bir hareket. Fed’in açıklamasından sonra artık son bir haftalık harekete hiç kimse kolay kolay düzeltme diyemez. Eğer piyasa Fed’in kaygısını görüp herşeyin düzeldiğine ikna olmazsa önümüzdeki hafta da aşağı yönlü hareketin devam ettiğini görebiliriz. Dolayısıyla “Fed harekete geçti herşey bitti” diyebilecek konumda olduğumuzu sanmıyorum. Bir süre daha bekleyip görmek gerekiyor. Özellikle bizim gibi piyasaların fon kaynağı olan carry trade’in çözülüp çözülmediğini görmek gerekiyor. Bu nedenle geçen hafta son 10 yılın en sert haftalık düşüşünü yaşayan Asya piyasalarının önümüzdeki hafta ne yapacağını izlemek gerekiyor. Fed şimdilik “gerektiği kadar hareket etme” kararında olduğunu ortaya koydu ve bunu dillendirdi. Gereken hareket bundan daha da ötesi olabilir mi? Bunu önümüzdeki hafta göreceğiz. Çünkü Fed’in işi de kolay değil. Bir tarafta enflasyon gibi öngördüğü aralığın üstünde seyreden bir belası var, diğer tarafta 2008 yılında yapılacak seçimler öncesi yavaşlama ve hatta daralma riskiyle karşı karşıya bulunan bir ekonomi var.

  2. #2
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Brezilya "yatırım'a yaklaştı biz hala spekülatifiz

    Brezilya "yatırım'a yaklaştı biz hala spekülatifiz25.08.2007 / Brezilya ve Türkiye yatırımcılar tarafından aynı kategoride değerlendirilen ve benzer özellikler gösteren iki ülke olarak görülürler. Geçmişte bu ülkelerden birine karşı yatırımcıların algılamalarını değiştirecek bir gelişmenin diğerine bakışı da aynı yönde etkileyebildiğini görmüştük. Ama son dönemde Brezilya ile Türkiye arasındaki fark Brezilya lehine artıyor. Bunun en son adımı da bu hafta atıldı. Moody’s Brezilya’nın Ba2 olan tahvil notunu Ba1’e yükseltti. Böylece Brezilya tahvilleri “yatırım yapılabilir” kategorisinin bir basamak altına kadar yükseldi.
    Çok büyük ihtimalle 2008 yılındaki bir kademelik artışla birlikte Brezilya’nın ihraç edeceği tahviller “yatırım yapılabilir” kategorisine ulaşmış olacak. Bizim notumuzdaki en son artış ise bundan yaklaşık iki yıl önce olmuştu. 2005 Aralık ayında B1 olan derecemiz Ba3’e yükseltilmişti. O günden bugüne hala aynı nota sahibiz. Aşağı yukarı bizim Ba3’e yükseldiğimiz sıralarda (bizden iki ay kadar önce) Brezilya’da B1’den Ba3’e yükselme mutluluğunu yaşamıştı. Ama onların mutluluğu daha sonra da devam etti.

    IMF ile yolu ayırdı

    Hem kredi notundaki değişmeler hem ekonomideki göstergeler ortaya koyuyor ki ekonomideki serüvenlerimiz hem zamanlama hem de algılama olarak birbirine benzeyen Brezilya’nın performansı bizden daha parlak olmuş. Onlarda da 2002’de radikal bir iktidar değişikliği oldu. Solcu İşçi Partisi iktidara geldi, bizde ise AKP. Global piyasa koşulları her ikisine de bu süreçte yardımcı oldu ama Brezilya daha iyi bir görüntü çizdi. O da bizim gibi IMF destekli programlar yürütüyordu ama daha sonra krediye dayalı ilişkilerine son vererek, yoluna IMF desteği olmadan devam etme kararı aldı.
    Ardından IMF’ye olan borcunu vadesinden önce ödedi. Bu arada yabancı yatırımcıların önünü açmak için bazı vergi düzenlemeleri yaptı. Tüm bu adımlar ve dış dengesinde verdiği fazlalık Brezilya’nın kredi notundaki artışı hızlandırdı. Türkiye’nin borç yapısı ve yüksek dış açıkları ise onu Brezilya ile aynı adımları atmaktan alıkoydu. IMF’ye “hoşçakal” diyemedik, erken borç ödeme operasyonuna giremedik.

    Ufukta artırım yok

    Sonuçta her ne kadar uluslararası yatırımcılar tarafından aynı kategoride ele alınsak da Brezilya bizden farklı hale geldi. Bizim borç rasyolarımız ve dış kaynak girişine olan bağımlılık derecemiz, sanayimizin ithal bağımlılığı kredi notumuzun düşük kalmasına neden oldu. Burada kredi kuruluşlarına kızmanın da anlamı yok. Kredi kuruluşlarının değerlendirmelerinin eksik ya da yanlış olduğu öne sürülebilir ve bu iddialar kısmen haklı da olabilir.
    Ancak sonuçta bir derecelendirme kuruluşunun görevi bir ülkenin ya da firmanın borç ödeme kabiliyetine ilişkin tüm gelişmeleri izlemek ve değerlendirmektir. Borç ödeme kabiliyeti ise ülkenin makro ekonomik durumundan borçlanma maliyetlerine kadar pek çok şeyden etkilenir.
    Bu noktada dış kaynak girişine aşırı bağımlı olan bir ekonominin notunu dünyadaki global finansal istikrarının sıklıkla sarsıldığı bir dönemde artırmak zor bir adım gibi görünüyor. Şu an için ufukta bir not artışı görünmüyor.

  3. #3
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart 2008 zor yıl olabilir

    2008 zor yıl olabilir08.09.2007 / - Yazar Seçiniz / Haber
    Ağustos ayında yaşanan dalgalanmanın ekonomik temeller üzerindeki etkisi bundan sonra hissedilmeye başlanacak. Bu durumda bizim gibi dış kaynak girişine bağımlı olan ekonomilerin biraz daha dikkatli olması gerekiyor.


    Son 4-5 yılda olduğundan daha farklı bir döneme giriyoruz. Uluslararası koşullar son beş yılda olduğu gibi bize yardımcı olmayabilir. Böylesi bir döneme girerken meseleyi ABD Merkez Bankası'nın (FED) ya da Batılı merkez bankalarının bir sorunu olarak görmememiz gerekiyor. Bizim de yapmamız gerekenler var. Reformları ve bütçe disiplinini atlamamamız gerektiğini neredeyse artık hepimiz biliyoruz. Bunun da ötesinde yapılması gerekenler var. Mesela Hazine borçlanırken itfaları belli bir tarihe yığmaktan kaçınmalı. Oysa son açıklanan veriler gösteriyor ki 2008 yılının Temmuz ayı yüklü ödemelerin olduğu bir ay. Temmuzda nasıl bir uluslararası konjonktürle karşı karşıya kalacağımızı şimdiden kestirmek zor ama olumsuz bir hava olasılığı da artıyor.

    Tedirginlik sürüyor

    Global piyasalarda ağustos dalgası büyük ölçüde yatıştı. Piyasalar ağustosta verdiklerinin bir kısmını geri aldılar, ama görülüyor ki yatırımcılar ve piyasa oyuncuları korkuyu kolay kolay atamayacaklar. Her ne kadar Amerikan para ve ekonomi otoriteleri emlak piyasasında yaşanan sorunun ve daralmanın ekonominin diğer taraflarına yansımayacağını söyleseler de kimse Amerika’nın önümüzdeki dönemde bir durgunluk yaşamayacağından tam olarak emin olamıyor.
    Bu tedirginliği her alanda görüyoruz. Mesela Japon para birimine bakalım. Hâlâ 1 dolar 115 yen dolayında seyrediyor. Oysa temmuz ayında 1 dolar verip 120’nin üzerinde yen alınabiliyordu. Çünkü Türkiye gibi yüksek reel faizin verildiği piyasalardaki cazip getirilerden faydalanmak isteyenler için ellerindeki yeni bozdurup daha yüksek gelir getiren diğer paralara, mesela Türk Lirası'na geçiyorlardı. Aylardır dilimize doladığımız “carry trade” sayesinde bizim gibi piyasalara bu yolla kaynak yağarken Japon Yeni de değer kaybediyordu. Sonra ortalık karıştı, yatırımcılar ürktü ve tekrar başlangıç para birimi olan yen satın almaya başladılar. Haliyle yen değer kazandı.
    Aynı şekilde Amerikan hazine bonoları da tedirginliğin sürdüğünü gösteriyor. Dünya borsaları ağustosta dalgalanmaya başlayınca riskli enstrümanlardan kaçan yatırımcılar güvenli liman arayışı için Amerikan hazine kâğıtlarına yöneldiler. Böylece Amerikan hazine bonolarının faizi geriledi. Mesela yüzde 5’in üzerinde olan 10 yıllık ABD tahvillerinin fiyatı artan taleple yükseldi ve getiriler yüzde 5’in altına indi. Altın fiyatlarındaki artış da bu tedirginliğin bir parçası.

    IMF ve FED farkı

    Makro ekonomik veriler de tedirginliği besliyor. IMF son dalgalanmanın ardından daha önceki büyüme tahminlerinde aşağı yönlü revizyon yapma ihtiyacı duydu. En büyük revizyon da ABD ekonomisine ilişkin tahminlerde yapılacak. Oysa ABD Merkez Bankası bu hafta açıkladığı ünlü “Bej Kitap”ta piyasadaki dalgalanmalardan kaynaklanan olumsuzlukların ekonominin genelini etkilemediğini, emlak sektörünün hissedilir derecede zarar gördüğünü, ancak diğer sektörler üzerinde sınırlı bir etki yarattığını iddia etti. Ama IMF, FED ile aynı görüşü çok fazla paylaşmıyor. Aynı şekilde OECD de ABD ve Avrupa ekonomilerinin bu yıl daha önce öngörülenden daha yavaş bir hızla büyüyeceğini düşünüyor. Bu arada belirtelim IMF’ye göre ağustos dalgalanmasının ekonomik büyüme hızları üzerindeki olumsuz etkisi çok büyük ölçüde 2008 yılında hissedilecek.
    Bu tahminlerden de görülüyor ki borsalardaki kısmi toparlanmaya rağmen “bu iş atlatıldı” denilemiyor. Aksine dalganın ekonomik temeller üzerindeki etkisi bundan sonra hissedilmeye başlanacak. Bu durumda bizim gibi dış kaynak girişine bağımlı olan ekonomilerin biraz daha dikkatli olması gerekmiyor mu? Mesela IMF'nin olumsuzluğun en fazla hissedileceği yıl olan 2008’in ortasına yüklü iç borç itfası yığacak şekilde borçlanmak yanlış değil mi?

  4. #4
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Faiz iniyor ama kur yükselmiyor17.11.2007 / Servet Yıldırım / YorumMerkez Bankası üzerindeki “mahalle baskısı”nı biliyorsunuz. Faiz indiriminde yavaş davrandığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Aslında son günlere özgü bir mesele de değil bu. Yaklaşık dört yıldır Merkez Bankası ile mahalle arasında bu tartışma sürüp gidiyor. Merkez Bankası'nın derdi malüm: Enflasyon. Yasa ona fiyat istikrarını sağla diye emretmiş, o da uğraşıp duruyor.
    Mahallenin derdi ise kur. Aşırı değerli Türk lirası nedeniyle zor anlar yaşıyor ve Türk lirasının böylesine değerlenmesinin sorumlusu olarak Merkez Bankası'nın faiz indiriminde yavaş davranmasını görüyor. Oysa Merkez Bankası faizleri ile döviz kuru arasındaki ilişki şu ana kadar hiç de sanıldığı gibi yürümedi.

    Mekanizma farklı çalıştı
    İşin teorisine göre Merkez Bankası faizleri indirdiği zaman yerli para cinsinden aktiflerin getirilerinin de inmesi beklenir. Bu durumda yabancı para ve yabancı para cinsinden aktiflere ilgi artar. Yani döviz talebi canlanır. Sonuçta yerli para değer yitirir. Oysa bu mekanizma bizde 2002 yılından bu yana farklı yönde çalıştı. Piyasada Merkez Bankası'nın borç veren değil, borçlanan konumda olması gibi Merkez Bankası faizleri ile piyasa faizleri ve kur arasındaki ilişkiyi zayıflatan birçok nedeni burada sıralayabiliriz. Ama biraz daha eskiye gidelim önce. Merkez Bankası faizleri 2002 yılında kademeli olarak indirmeye başladığında faizler yüzde 57 dolayındaydı. Kur ise 1.70 YTL civarındaydı. Faizler 2006 baharında yüzde 13,25’e kadar geriledi. Yani tam 44 puan gibi hiç de küçümsenmeyecek bir oranda indi. “Türk lirasına ne oldu?” derseniz? O da hiç küçümsenmeyecek bir oranda değerlendi ve 1.30 YTL'ye kadar geriledi. Sonra 2006 Mayıs ayındaki dalgalanma ile faiz tekrar yükseldi, aynı anda YTL de değer kaybetti. Sonra YTL değerlenmeye başladı. Faizlerden biraz arkadan gelmekle birlikte inmeye başladı. Eylül ayından bu yana olan faiz indirimlerinde de aynı şekilde YTL’nin değer kaybetmek bir yana değerlendiğini görüyoruz.

    Para park edecek yer arıyor
    Dolayısıyla teori işlemiyor. Peki ne oluyor? Merkez Bankası faiz indirdikçe piyasaya ekonominin gidişi ile ilgili olumlu sinyal veriyor. Piyasa ve özellikle getiri avcısı yabancılar bu sinyali doğru algılayıp, Türkiye’ye karşı duydukları güveni tazeliyorlar ve ülkeye döviz girişi hızlanıyor. Hızlanan döviz girişi ise YTL’nin değerlenmesi sonucunu doğuruyor. Yani asıl belirleyici olan faizin seviyesi değil bekleyişler oluyor.
    Çünkü son beş yıldaki konjonktür bunu gerektiriyor. Bu dönemin özelliği likidite bolluğu. Bu likidite kendisine park edecek yüksek getirili alanlar bulmak zorunda. Bunu bulabileceği önemli piyasalardan biri de bizim gibi yükselen piyasalar.

    Faizde % 13 kritik sınır
    Eğer o piyasa ekonomisi çok belirgin bir yanlış yapmıyorsa ve ekonomik temelleri az-çok sağlamsa bu para bolluğunda iyi bir kazanç kapısı olabiliyor. Faiz her ne kadar gerilese de yine de klasik gelişmiş piyasaların üzerinde. Bu durumda faiz düşüşünü olumlu bir sinyal olarak algılayıp daha fazla kaynakla o piyasaya girmekten başka yol var mı?
    Var ama bunun da bir seviyesi var. Faizler belli bir noktaya ininceye kadar biz teorideki etkiyi değil, bekleyişlerin yarattığı etkiyi görmeye devam edebiliriz. Yani faiz indikçe YTL değerlenmeye devam edebilir. Bu seviye ise diğer piyasalardaki faizlerin düzeyine bağlı ama şu anki şartlarla konuşursak faizler yüzde 13’ün altına inmedikçe biz indirimlerin YTL’nin değer kaybına yol açmadığını görmeye devam edebiliriz.

  5. #5
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart 2007 iyi bir yıl olmadı 2008 de zor geçebilir



    2007 iyi bir yıl olmadı 2008 de zor geçebilir

    29.12.2007 | Servet Yıldırım |



    Bu yıl ekonomi öngörülenden daha az büyüdü, enflasyon beklenenin çok daha üstüne çıktı ve cari işlemler dengesi ise planlanandan fazla açık verdi. 2008'de likidite bolluğunda da daralma bekleniyor. Bu, 2008’de hayatı bizim için biraz daha zorlaştıracak.



    Geçen yılın sonunda, “2006 iyi bir yıl olmadı, 2007 daha da zor olabilir” demişiz. Yıl sonuna geldik ve gördük ki bu yıl ekonominin performansı açısından tahmin edildiği gibi iyi bir yıl olmamış. YTL’nin aşırı değerli olması ekonominin gerçek performansına ilişkin yanıltıcı bir rol oynuyor, ancak temel büyüklükler itibariyle “ekonomi yönetimi yılın başında ne hedeflemiş, yıl sonunda ne olmuş” diye baktığımızda gerçek resmi biraz daha iyi görebiliriz. Öyleyse bakalım:

    Başarısız bir tablo


    Hedef
    Gerçekleşme
    Sapma (Yüzde)
    Büyüme
    5%
    4%
    -20
    TÜFE yıl sonu
    4%
    8,50%
    112,5
    İhracat (Milyar $)
    95
    107
    12,6
    İthalat (Milyar $)
    149.7
    168
    12,2
    Dış Tic.Açığı (Milyar $)
    54.7
    61
    11,5
    Cari İşlemler Açık (Milyar $)
    30.4t
    38
    25

    Bu rakamlar gösteriyor ki bu yıl ekonomi öngörülenden daha az büyümüş, enflasyon öngörülenden çok daha yüksek olmuş ve cari işlemler dengesi ise planlanandan daha fazla açık vermiş. Buna ek olarak işsizlik oranı geçen yılın üzerinde kalmış. Ve tüm bunlar aşırı değerli bir Türk lirası ile gerçekleşmiş. Bu tablo genel olarak başarısız bir tablodur.

    Topu Merkez'e attılar
    Başarısızlığı açıklayacak faktörleri de az çok biliyoruz. Hem cumhurbaşkanının, hem de meclisin yenilendiği bir yılda hükümetin harcamaları artırması ve politikaları gevşetmesi zaten beklenen bir gelişmeydi. Bu anlamda hep farklı olduğunu iddia eden AKP hükümeti de önceki hükümetler gibi seçim öncesi seçim ekonomisi reaksiyonunu gösterdi. Cari işlemler açığı ve bazı sektörlerdeki sorunları Para Politikası'nın bir sonucu gibi göstererek, topu zaten enflasyon hedeflemesinde başarısız olan Merkez Bankası'na attı. Oysa dünyanın her yerinde cari işlemler açığı başta olmak üzere tüm ekonomik göstergelerdeki olumsuzlukların birinci dereceden sorumlusu hükümetlerdir.
    Yukarıdaki tablo 2008 ve izleyen yıllara ilişkin bazı riskleri içeren bir tablodur.
    Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği'nden (TÜSİAD) İstanbul Sanayi Odası’na kadar iş dünyasından birçok kuruluşunun tepe yöneticilerinin büyümede görülen yavaşlamaya ilişkin uyarıları bu risklerden dolayıdır. Aynı şekilde Türk mallarının uluslararası pazarlarda rekabet gücünü kaybetmekte olduğu uyarıları da arttı. Özellikle kurun birçok sektörü zorladığını biliyoruz. Ama Harvard’dan Dani Rodrik’in dediği gibi Türkiye’nin kura müdahale lüksü olmadığını da biliyoruz. Eğer YTL’nin yabancı paralar karşısında değeri rekabetçi bir düzeyde tutulabilseydi sanayide kârlılık en az beşte bir oranında daha yüksek olabilirdi ama bu noktada ekonomi yönetiminin elini bağlayan enflasyon gibi bir neden var. Oysa AKP hükümetinin elinde iyi bir fırsat vardı. Güçlü bir meclis çoğunluğu ile geçen son beş yıllık iktidar döneminde ciddi bir sanayi politikası oluşturulabilirdi.

    Dalgalanma krize çevirmez
    Finansçılar son beş yıla damgasını vuran ve bizim gibi ekonomiler için hayatı kolaylaştıran likidite bolluğunun da eskisi gibi olmayacağını ve dış finansman maliyetlerinin bu nedenle biraz daha artabileceğni söylüyorlar. Bu, 2008’de hayatı bizim için biraz daha zorlaştırabilecek bir faktör. Ancak tüm bunlara rağmen 2008’de Türkiye ekonomisi krizin uzağında görünüyor. Ani piyasa dalgalanmaları olabilir ama bu oynaklıkların kriz boyutuna varması beklenmiyor.

  6. #6
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Resesyon olacak ama uzun sürmeyecek

    Resesyon olacak ama uzun sürmeyecek

    26.01.2008 | Servet Yıldırım | Haber



    Davos'a katılan CEO'ların ve iktisatçıların ağırlıklı görüşü ABD'de olası bir resesyonun uzun sürmeyeceği yönünde. Dolar önümüzdeki aylarda euro karşısında biraz daha değer kaybedebilir ama yılın geri kalanında güçlenebilir.

    Başlıktaki iddia Davos'ta çarşamba günü başlayan Dünya Ekonomik Forumu'na katılan CEO'ların ve iktisatçıların ağırlıklı görüşünü yansıtıyor. İsviçre'nin bu dağ kasabasında CNBC-e'nin hafta boyunca konuştuğu Forum katılımcıları arasında ABD ekonomisinin bir resesyona girmeden bu krizi atlatacağına inananlar var. Yani Amerikan ekonomisi önceki yıllara göre daha düşük olmakla birlikte yine de büyüyecek. Bu tahmini paylaşanlar arasında bizim merkez bankamızın başkanı Durmuş Yılmaz, UNDP başkanı Kemal Derviş ve 1 Temmuzda Coca Cola CEO'luğunu devralacak Muhtar Kent de yer alıyor. Örneğin Kemal Derviş'e göre ABD ekonomisi sıfıra yakın bir oranda da olsa büyümesini sürdürecek. Ancak özellikle ekonomistler bir resesyonun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar. Hatta bazılarına göre Amerikan ekonomisi aralık ayından bu yana fiilen resesyonda. Bu kötü haberdi. Bir de iyi haber var: "Resesyon olacak" diyenlerin önemli bir bölümü bunun geçmişteki bazı derin resesyonların aksine çok uzun süreli olmayacağını düşünüyorlar.


    Yeni önlemler gelebilir

    Hatta bu yıl içinde resesyonun olup, toparlanmanın başlayacağı bile senaryolar arasında. ABD'de başkanlık seçimlerinin yapılacağı ve istatistiklere göre seçim yıllarında da derin bir ekonomik durgunluk yaşanmadığı akla getirildiğinde Roubini gibi iktisatçıların ya da Soros gibi yatırımcıların dillendirdiği türden uzun süreli bir resesyon senaryosu çok itibar görmüyor. Bu kanıyı güçlendiren önemli bir adım ise her ne kadar piyasalar çok itibar etmese de Bush'un 150 milyar dolarlık kurtarma paketi. Eğer bu paket gelmezse emin olun ki yeni bir paket daha devreye sokulacaktır. Yeter ki ABD ekonomisi seçim yılında resesyona girmesin, girecekse de uzun süre kalmasın. Tabii eğer böylesi bir toparlanma olacaksa bunun pariteler üzerinde de etkisi olacaktır. Doların yıl sonu itibariyle şu andaki değerinin üzerinde olmasına yol açabilir. Aslında uzunca bir süredir böyle bir beklenti içindeydim.


    Dolar toparlanabilir

    Bu hafta izlediğim Dünya Ekonomik Forumu'ndaki tartışmalar bu kanımı daha da güçlendirdi. Dolar önümüzdeki haftalarda ya da aylarda euro karşısında biraz daha değer kaybedebilir ama yılın geri kalan döneminde Amerikan ekonomisindeki toparlanma beklentileri ve ABD'deki yavaşlamanın Avrupa'ya ve dünyanın geri kalan bölümündeki gecikmeli etkileri nedeniyle üç yıldır karşısında zayıf bir konumda olduğu euro karşısında güçlenebilir.

    Davos'taki tartışmalardan edindiğim iki izlenimi tekrar özetlemek gerekirse ABD ekonomisinde uzun süreli bir resesyon olasılığı çok fazla görülmüyor ve dolar euro karşısında yılın geri kalan dönemlerinde toparlanabilir.

    Peki Türkiye'ye ilişkin Davos'ta neler konuşuldu? Bu yılki gala gecesini özel sektör girişimiyle Türkiye'nin üstlenmesi dışında Türkiye Davos'ta önemli bir gündem maddesi değildi. Ne Çin kadar konuşuldu, ne Körfez kadar analizlere konu oldu. Oysa geçmiş yıllarda Türkiye'nin önemli gündem maddelerinden biri olduğu yılları hatırlıyoruz.

  7. #7
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Krize açıkta yakalanma korkusu

    16.02.2008 | Servet Yıldırım | Yorum





    Global ekonomilerde ilginç gelişmeler oluyor. Biz de haftalardır bu gelişmelri yazıyor, çiziyoruz. Tabii bu makro gelişmelerin bir de mikro etkileri var ki onu da firmaların davranışlarından gözleyebiliyoruz. Bu ortamda firmalarda son dönemde artan eğilim her an bir terslik çıkacakmış gibi hazırlık yapmak. Aylar süren görüşmelerden sonra Koç Holding Migros'u kimine göre iyi kimine göre ise düşük olarak nitelenen bir fiyatla BC Partners tarafından kontrol edilen Moonlight Capital'e satma kararı aldı.
    Koç Holding CEO'su Bülent Bulgurlu, buradan gelecek para ile grubun açık pozisyonunun kapatılacağını söyledi. Koç Grubu 4.1 milyar dolarlık Tüpraş alımının finansmanı nedeniyle dışarıdan borçlanmak zorunda kalmıştı. Haliyle önemli boyutta da döviz pozisyon açığı taşımak zorunda kalmıştı. Eminim 2006 ortasındaki o sert global dalgada doların kurunun 1.70 YTL'nin üzerine tırmandığı günlerde Holding yöneticileri sıkıntılı anlar yaşamıştır.
    Açıkla yakalanmak risk
    Aradaki bu tip sıçramalara rağmen geriye dönüp bakıldığında Türk firmaları açık pozisyon taşımak nedeniyle çok fazla acı çekmediler, hatta mutlu bile oldular. Ancak bundan sonraki dönem geçmiş beş yıldan biraz daha farklı olacak gibi görünüyor. Dünyadaki mevcut kredi krizinin önümüzdeki dönemde ne şekil alacağını kimse bilmiyor. Bizim gibi ekonomilerin bu dalgadan nasıl etkileneceği de muamma. Ama derecesi ne olursa olsun olumsuz bir etki olabileceğini en yetkili ağız bile söylüyor. Son 3-4 yıllık dönemde ciddi bir değerlenme hatta aşırı değerlenme içinde olan Türk lirasının aynı seyri önümüzdeki dönemde sürdürüp sürdürmeyeceği de belirsiz.
    İşte böylesi önemli belirsizliklerin olduğu bir ortamda daha sert bir olumsuzluğa yüksek döviz borcu ve pozisyon açığı ile yakalanmak ciddi bir risk. Bu riski göze alan birçok firmanın 2001 krizinde başına gelenler de aslında hafızlardan henüz silinmiş değil. Böylesi bir durumda yüksek döviz açığı olan grupların kur riskinden kurtulmaya çalışmaları doğal bir reaksiyon olmalı. Ben Koç'un tavrını böylesi bir reaksiyon olarak görüyorum.
    Paran varsa büyürsün
    Bir de döviz açık pozisyonu bir yana fazla döviz likiditesi olanlar var. Oyak Bank'ı satarak nakdi kasasına koyan Oyak'ın CEO'su Coşkun Ulusoy Hürriyet'ten Vahap Munyar'a diyor ki, "Bütün dünya krizde kıvranırken, biz elimizde 3.5 milyar dolar nakit ile dolaşıyoruz. Yurtdışında bazı görüşmeler yaptım. 3.5 milyar dolar nakdin farkını daha iyi gördüm." Oyak şimdi dünya çapında bir alım ya da yatırım yapmak için fırsat kolluyor. Çünkü kredi krizinin yaşandığı dünyada elindeki nakdin gücünün Oyakbank'ı sattıkları günkü gücünün üzerinde olduğunu biliyor.
    Çalkantılar ve krizler hem fırsattır, hem de tehdit. Eğer krize elinizde nakit ile girerseniz, çok uygun fırsatlar yakalayıp krizden büyüyerek çıkarsınız. Eğer krize nakit sıkışıklığı ve açık pozisyon ile yakalanırsanız krizden çıkamama olasılığı bile var. Bu herkesin bildiği bir doğru. Peki firmaları adım atmaktan alıkoyan ne? O da "ya kriz olmazsa" düşüncesidir. Eğer siz krize göre firmanızı konumlandırır, ama kriz olmazsa o zaman kaçırdığınız imkanlar ve fırsat maliyeti nedeniyle bir bedel ödemek zorunda kalırsınız.

  8. #8
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Kriz bitmiş diyorlar, hemen inanmayın

    Kriz bitmiş diyorlar, hemen inanmayın

    22.03.2008 | Servet Yıldırım | Yorum


    Wall Street'te finansal krizin sona ermekte olduğuna inanların sayısı her geçen gün artıyor. Belki hala çoğunluk "kriz var" diyenlerden oluşuyor ama sayıları gözle görülür bir şekilde azalıyor. Hemen hatırlatalım, son bir yıl boyunca birçok defa "Kriz ya da dalgalanmanın sonuna geldik" diyenler oldu ve her defasında yanıldılar. Kriz biraz daha derinleşti. O nedenle bu defa da ciddi bir yanılma payları olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Nitekim salı günü New York Borsası'nda görülen toparlanmanın ardından çarşamba günü gelen düşüş "kriz bitti" diyenlere şüpheyle bakılması gerektiğini doğruluyor. Peki "kriz bitticiler"in temel argümanları ne?
    ABD borsası çökmedi
    En önemli neden Bear Stern gibi dünyanın önde gelen yatırım bankalarından birinin batma noktasına gelmesine rağmen borsanın çökmemesi ve aksine yukarı yönlü hareketine başlaması. Çünkü bırakın krizi normal zamanlarda bile böylesine bir batış haberi piyasalar için ciddi şok olup, fiyatları hızla aşağı çekerdi. Gerçi bu batışın farklı bir yanı da yok değil, çünkü ardında dev bir kurtarma operasyonu yatıyor. Yine de Bears Sterns hikayesinin olabilecek en ucuz şekilde atlatılması Wall Street'te pek çokları tarafından krizin artık dip noktayı gördüğü ve toparlanmanın başladığı şeklinde yorumlanıyor.
    Yine geçen haftanın son günü yabancı ajanslardan birinde, MarketWatch'da, yeralan benzer bir yorum vardı. Yorumu yapan Punk Ziegel adlı kuruluşun analistlerinden Dick Bove. Özetle, "Müjde ey yatırımcılar. Finansal kriz sona erdi. Sizin için ucuzlamış fiyatlardan bankacılık sektörü hissesi almak için oldukça uygun fırsatlar var. Böyle fırsatlar insanın ayağına kolay kolay gelmiyor. Eğer alırsanız kazanırsınız" diyor. Tabii ben Bove'un sözlerini kendimce özetledim ama inanın bu kadar açık olmasa bile aynı anlamda sözler sarfediyor Bow müşterilerine gönderdiği notta.
    Hasarlar bilinmiyor
    Yetmedi ardından hazine kağıtları dışındaki enstürmanları teminat olarak kabul edeceğini açıkladı ve elindeki milyarlarca dolarlık toksik kağıtları piyasada kullanamadığı için zorda olan finans kuruluşlarını rahatlattı. O da yetmedi, iskonto penceresinden yatırım bankalarının da yararlanmalarını sağladı. Yetmedi, iskonto oranını düşürdü. O da yetmedi, gösterge faizi hızla aşağı çekti. Yani ne gerekiyorsa yaptı ve daha da önemlisi yatırımcıları daha gereken ne varsa yapılacağına ikna yolunda önemli adımlar attı.
    Bence finansal kriz bitti demek için henüz erken. Hala birçok finans kuruluşunun bilançosundaki hasarlar net olarak bilinmiyor ama Bear Sterns olayı gösterdi ki FED ve Amerikan yönetimi büyüklerin batmasına izin vermeyecek. Ancak yeni şoklar ve buna bağlı yeni piyasa hareketleri görülebilir. Bu arada bir ayrım yapmak şart. Bu yazıda sözü edilen finansal krizin dibinin görülüp görülmediğidir. ABD ekonomisinin durgunluğa ya da resesyona girip girmediği ve bu resesyonda dip noktanın görülüp görülmediği farklı bir konu. O konuda da diyecek çok söz var ama başka bir yazıya

  9. #9
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Dünyada enflasyon artıyor

    29.03.2008 | Servet Yıldırım | Yorum

    Japonya neredeyse yıllarca eksi enflasyonla yaşadı ancak son dönemde o da enflasyon endişesine kapılan ülkelerden biri oldu. Cuma günü şubat ayı enflasyon rakamı açıklandı ve görüldü ki Japonya'da enflasyon son 10 yılın en yüksek seviyesine yükselmiş. Yıllık enflasyonun geldiği yüzde 1'lik seviyeyi bizim yüzde 9 ile karşılaştırdığımızda çok düşük gelebilir ama Japonya'ya kendi içinde bakmak en doğrusu. Böyle bakılınca görülüyor ki, Japonya'da enflasyon bir süredir artış eğiliminde aynı diğer onlarca ülkede olduğu gibi.

    devamı...
    http://www.referansgazetesi.com/habe...511&YZR_KOD=98

  10. #10
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Petrol, dolar ve pirinç

    23.04.2008 | Servet Yıldırım | Yorum



    Piyasalarda son günlerde asıl hareket petrolde yaşanıyor. Ham petrol fiyatları sık sık rekorlar kırıyor. Hafta başında 117.83 dolarla rekor kıran ABD ham petrolü 117 seviyesinin üzerinde tutunmaya devam ediyor. Brent petrol de 114.86 dolarlık varil fiyatının civarında seyrediyor. Piyasa profesyonelleri arasındaki düşünce dolardaki düşüş duruncaya ya da dünya petrolünün üçte birini kontrol eden kartel konumundaki OPEC üretimi ciddi bir şekilde artırıncaya kadar fiyatlardaki yukarı yönlü hareketin devam edeceği şeklinde. Şu anda 118 doların hemen altında seyreden ABD hafif petrolünün fiyatı koşullarda bir değişme olmazsa çok uzak olmayan bir gelecekte 125 dolar seviyesini de görebilir.


    Fiyat ikiye katlandı

    Böylece bir zamanlar çok abartılı bulunan tahminler de birer birer gerçekleşiş oluyor. Mesela 100 dolar aşılması zor ve önemli bir seviye olarak görülüyordu. Kolayca aşıldı. 115 dolar seviyesi iyi bir psikolojik sınır olarak algılanıyordu ama o da kolayca aşıldı. Aynı şeyler önce 125 dolar ve ardından 150 dolar gibi bir zamanlar abartılı bulunan seviyeler için de geçerli olabilir. Son hareketle fiyatlar bir yılda neredeyse tam iki katına çıkmış oldu. Peki bu tırmanışın durması için ne gerekiyor. Petrole güçlü bir talep var. Bu talep sadece bugünün konusu değil. Son 5-6 yıldır piyasalar bu talebin baskısı altında bulunuyor. Özellikle Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya gibi yükselen piyasa kategorisinde yer alan ve hızlı büyüyen ekonomilerden gelen bir talep bu. Görünen o ki bu ülkelerde, özellikle Çin ve Hindistan'da talep bir anda kesilmeyecek.


    Tek çözüm güçlü dolar

    Arz tarafında ise OPEC üretim artışına sıcak bakmıyor. OPEC'e göre fiyatlardaki artışın ana nedeni arz-talep dengesizliği değil. Yani arz artsa bile fiyatlar yumuşamayacak. OPEC'e göre suçlu hedge fonların ve diğer yatırımcıların yaptığı kâr amaçlı spekülatif hareketler ve düşük rafinaj kapasitesi. O halde geriye bir tek doların değer kazanması kalıyor. Bunun için de haftalardır konuştuğumuz gibi ABD Merkez Bankası'nın (FED) ağustosta başladığı faiz indirim sürecine bir son vermesi gerekiyor. Aslında FED de son zamanlar bunun, yani faiz indiriminde frene basmanın sinyallerini veriyor. Bazı FED bölge başkanlarının son bir haftada yaptığı açıklamalar bu yöndeydi. FED bu ay sonunda yapacağı toplantıda belki bir çeyrek puanlık indirim daha yapabilir ama anketlere göre bu son indirim olabilir. Ve ondan sonra FED durur. Eğer bu senaryo tutarsa, o zaman petroldeki tırmanışın da son bulduğunu görebiliriz. Bu noktada akla petrol için makul fiyat seviyesinin ne olduğu sorusu geliyor.


    Pirinç bin dolara ulaştı

    Makul olan aslında zamana göre değişiyor. Bundan bir yıl önce makul için 40-50 dolar aralığından bahsediyorduk, ama şimdi piyasa 80-85 dolar dolayını konuşuyor. Bu, bir anlamda ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir şey. Daha önce çok yüksek bulunan 80-85 dolar aralığı fiyatları 117 doların üzerine taşıyan son hareketinin ardından makul bir seviye olarak görülmeye başlandı. Aslında sadece petrol değil diğer emtialarda doların değer kaybından etkileniyor. Önce metaller bu hareketten olumsuz etkilendi, altın, platin gibi emtialar rekor seviyelere yükseldiler. Ardından gıda maddeleri payını aldı. Örneğin buğday, mısır ve tabii ki son günlerin popüler ürünü olan pirinç. Bundan 1-1.5 ay önce ton başına 300 dolar dolayında olan pirincin uluslararası piyasalardaki fiyatı 1.000 doları buldu.

    Geçmişe baktığımızda görüyoruz ki, ne zamanki petrol fiyatları tırmanmış pirincin fiyatı da ona paralel bir seyir izlemiş. Çünkü üretim maliyeti enerji nedeniyle artmış. Mesela 1970 başlarındaki OPEC petrol krizi sırasında pirincin ton fiyatı bugünkü fiyatlarla 1.300-1.400 doları görmüş. Bugün hala bu seviyenin altındayız. Sadece pirinç değil diğer gıda maddelerinin fiyatlarında da artış var. Mesela kırmızı mercimek son bir yılda yüzde 130, bulgur yüzde 100, makarna yüzde 100, fasulye yüzde 60'ın üzerinde artmış.


    Eski seviyelere dönülmez

    Hemen kötümser olmayalım. Bu yıl dünya hububat rekoltesinde yüzde 2,6'lık bir artış bekleniyor. Bu artış fiyatları yumuşatır mı? Yumuşatabilir ancak kimse 2007 başlarındaki seviyelere dönülmesini beklemiyor. Bu hafta pazartesi günü NTV ekonomi yayınında konuştuğumuz Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis de şu andaki fiyatların aşırı yüksek olduğunu ve yakın zamanda düşüşün başlayacağını düşünüyor ancak o da eski normal seviyelerin artık görülmeyebileceğini söylüyor. Dünyadaki pek çok profesyonelin de aşağı yukarı aynı görüşte olduğunu görüyoruz. İşte galiba bu nedenle Birleşmiş Milletler açlık sorununa karşı patates gibi hem kolay yetişen hem besleyici değeri yüksek yeni ürünlere yönelinmesini teşvik ediyor.

Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 123 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193