Sayfa 3 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123
Toplam 25 adet sonuctan sayfa basi 21 ile 25 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Servet YILDIRIM

  1. #21
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Resesyondan çıkış zamanı mı

    15.08.2009 | Servet Yıldırım | Yorum



    Müjde! Resesyon sona erdi; en azından Avrupa'nın en büyük iki ekonomisi için bunu söyleyebiliriz. Almanya ve Fransa'dan son gelen ikinci çeyrek büyüme rakamları bu ülkelerde resesyonun sona erdiği şeklinde yorumlandı. Euro değer kazandı, hisse senetleri ve emtia fiyatları yükseldi. Elbette işin bir de "ama" boyutu vardı. Piyasalar bu "mutlu haber"in şoku ile coşmaya hazırlanırken, Almanya Ekonomi Bakanı Guttenberg "Sakin olun, abartmayın" türünden bir açıklama yaptı. Avrupa'nın en büyük iki ekonomisi olan Almanya ve Fransa'da gayrisafi yurtiçi hasıla ikinci çeyrekte bir önceki üç aya göre yüzde 0,3 büyüdü. Bunlar bizim için önemli rakamlar. İki önemli ihraç pazarımızda durgunluk dönemi sona eriyor. Gel de heyecanlanma. Bu arada Euro bölgesinin tamamının yüzde 0,1 daraldığını da belirtelim.

    ABD'lilerin tüketecek hali yok
    Alman ekonomi bakanının dediği gibi bu toparlanmaya rağmen Almanya ekonomisi "Hala geçen yıl krizin başladığından hemen önceki noktanın çok uzağında." Üstelik Alman ekonomisinin yakın ilişki içinde olduğu Hollanda, Belçika, İngiltere ve İtalya ekonomileri hala resesyondalar. Kısacası Avrupa'dan bizim için olumlu haberler var ama zaman alacak, yavaş olacak.
    Amerika'ya gelince piyasalar tek kelimeyle "tarifsiz duygular" içinde. Bir taraftan baktığınızda krizden çıkışın başladığını görüyoruz. Diğer taraftan bakınca "Roubini haklı galiba. Bu ekonomi birkaç dip daha yapar" diyorsunuz. Artık herkesin duymaktan sıkıldığı meşhur "bardağın yarısı boş" durumu yani. Boş tarafındaki en çarpıcı gösterge perakende satışlar verisiydi. Salı günü açıklanan perakende satışlar beklentilerin aksine geriledi. Kampanyalarla canlı tutulan otomobil satışları hariç tutulduğunda düşüş daha da belirginleşiyor. Demek ki, Amerika'da tüketicilerin hala tüketecek hali, mecali ve iştahı yok.

    Çıkış yavaş ve sancılı olacak
    Aslında bu gelişmenin şaşırtıcı olmaması gerekir çünkü bu krizin işsizlik olarak maliyetinin en yüksek olduğu ekonomilerden biriydi Amerikan ekonomisi. Sadece geçen hafta işsizlik maaşı alabilmek için başvuranların sayısı sürpiz denecek boyutta artarak 558 bine yükseldi. Ülkenin çalışabilir nufusunun yaklaşık yüzde 10'u işsiz. İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir ekonomide tüketim olur mu? Bir zamanlar servet ve gelir kaynağı olan emlak piyasasının çökmesini de buna eklediğinizde Amerika'daki perakende satışların düşük seyretmesini anlamak mümkün. Roubini'nin "W" ya da Deutsche Bank analistinin "UUU" tipi bir seyir olmasa bile krizden çıkışın yavaş ve sancılı olacağının göstergesi bu rakamlar. Yani kısacası, Amerikan ekonomisinde imalat sanayiinde teşvik paketleriyle başlayan toparlanma önümüzdeki çeyreklerde hizmetler sektörünü de yansıyacaktır. Ama "normale dönüş" aynı Avrupa'da olduğu gibi uzun bir zaman alacaktır.

    Japony'da büyüme bekleniyor
    Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Japonya'da da durum farklı değil. Japon ekonomisinin dört çeyrek arka arkaya daraldıktan sonra bu yılın Nisan-haziran döneminde yüzde 1 büyüdüğü tahmin ediliyor. Fakat bu büyümenin çok büyük ölçüde hükümetin sağladığı teşvik paketleri sayesinde sağlandığını, yani hormonlu bir büyüme olduğunu herkes biliyor. Ülkedeki deflasyonist baskının sürdüğünün en iyi göstergesi yine geçtiğimiz hafta açıklanan toptan eşya fiyatlarıydı. Yüzde 8,5'lik rekor düşüş Japon ekonomisinin hükümet müdahalesi olmadan kolay kolay düzelemeyeceğini ve normale dönüşün oldukça uzun zaman alabileceğini gösteriyor.

  2. #22
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Altın rallisinin ardındaki neden

    07.11.2009 | Servet Yıldırım | Yorum



    Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) 403 ton altın satacağını eylül ortasında herkes öğrenmişti. Bu hafta ise bu altının yarısını Hindistan'ın alacağını öğrendik. Ve bir anda altının ons fiyatı 1100 dolara yaklaştı. Gerçekten de Hindistan'ın 200 ton altın satın alması bu etkiyi yaratacak nitelikte bir gelişme miydi? Normalde IMF ya da merkez bankaları altın satarsa bu, fiyatları aşağı çekici bir gelişme olarak algılanır. Bu nedenle Avrupa'daki merkez bankaları piyasaları rahatsız etmemek için 1999'dan bu yana satacakları altına üst sınır getiren bir anlaşma yapıyorlar. IMF'nin altın satacağı haberi de geçmişte fiyatları aşağı çekici etki yapmıştı. Peki bu defa ne oldu da ters yönde etki yaptı?

    Çin'in talebi karşılanamaz
    Görünürdeki neden Hindistan'ı diğer merkez bankalarının izleyeceğiydi. Yani başta Asya'dakiler olmak üzere birçok merkez bankasının döviz rezervlerini çeşitlendirmek için portföylerinde altına daha fazla yer verecekleri gibi bir endişe ortaya çıktı. Bu merkez bankalarının özelliği yüksek rezervlere sahip olmaları. O kadar fazla rezervleri var ki; mesela sırf Çin iki trilyon doların üzerindeki rezervinin tamamıyla altın almaya karar verse yeryüzünde Çin'in talebini karşılayacak kadar külçe altın bulunamaz. Ancak merkez bankalarının altına hücum edeceği gibi geniş çaplı bir eğilim olmasını beklemiyorum. Şu ana kadar da bu yönde bir sinyal gelmedi. Dolayısıyla bu hikâyenin altı çok güçlü değil. Ama buna rağmen altındaki yükselişi açıklayacak daha başka ve elle tutulur gerekçeler yok değil.

    Güvensiz hava altına yarıyor
    Altın güvenli liman olarak bilinir. Ne zaman bir yerde güven kaybolmuşsa orada altına yöneliş başlamıştır. Ve bir yılı aşkın bir süredir mali piyasalarda güven ortadan kayboldu. Bakmayın toparlanma hikâyelerine hâlâ güvenin tekrar tesis edildiğini söylemek mümkün değil. Düşünün küresel ekonominin lokomotifi olan ABD'de her hafta birkaç banka batıyor. Amerikan KOBİ'lerine finansman sağlayan en büyük kuruluş olan CIT iflasını istedi. Tam toparlandık derken yeni bir batış hikâyesi ve yeni dip tahminleri yapılıyor. Bu haftaki tartışmaları hatırlayın. Önceki tahminleri nedeniyle adı guruya çıkan Roubini "varlık balonu"nun en geç bir yıl içinde patlayacağını öngördü. Nobel ödüllü Joseph Stiglizt, Amerikan ekonomisinin büyümesinin mucize olacağını düşünüyor. Bu ortamda güvenin yeniden oluşması çok zor. Ve bu hava altına yarıyor. Fiyatlar yukarı çıkmak için sadece bir neden arar. Bu defa neden, IMF'nin Hindistan'a yaptığı altın satışı oldu. Başka bir ortamda aynı satış nedeniyle altın fiyatının düşmeye başladığını görebilirdik.

    1500 dolara gider mi
    Bu hafta CNBC-e'deki yayınıma konuk olan İstanbul Altın Borsası Başkanı Osman Saraç da aynı düşüncede. "Dünyada 3000 tonluk altın arz ve talebi var. 200 ton önemlidir ama tek başına altın talebine etkide bulunmaz" diyor Saraç. Gelinen noktada altın 1100 dolara dayandı. Ancak kısa vadede kâr amaçlı satışlar görebiliriz. Özellikle yıl sonunda defterlerini bağlayacak olan fonların kâr amaçlı satışlarıyla gerileme olsa bile bin doların altına inilmesi çok zor. Kısa süreli düzeltmenin ardından ise tekrar yukarı çıkış tahminleri daha ağırlıklı. Mesela Osman Saraç, "Kâr realizasyonları dışında gelecek bir yılda altının düşeceğini sanmıyorum" diyor ve 1500 dolar tahminini yapıyor. Analistler 1500 dolara giden yolda önce 1100 ve ardından 1200 doların deneneceğini düşünüyorlar.
    Referans

  3. #23
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart İtalya yeni Yunanistan olur mu

    İtalya yeni Yunanistan olur mu

    Avrupa, Yunanistan'ı borç krizinden kurtarmaya çalışırken şimdi de yeni bir tartışma başladı. İtalya yeni Yunanistan olur mu? Hemen fikrimi söyleyeyim: İtalya, kolay kolay Yunanistan olmaz. Eğer olursa işte o zaman felaket olur. Hem bizim için hem de Avrupa için bu durum içinden çıkılması çok zor bir durum olur. Bizim için zor olur; çünkü İtalya, Türkiye için bir Yunanistan değil. Hem bu ülkeyle yaptığımız ticaret hem de Türkiye'deki İtalyan yatırımları Yunanistan'ın çok üzerinde.

    Sıkıntıyı biz de yaşarız
    Dolayısıyla İtalya'nın yaşayacağı bir sıkıntıyı değişik kanallardan biz de ciddi şekilde hissederiz. Avrupa için zor olur çünkü İtalya, Euro Bölgesi'ndeki en büyük üçüncü ekonomi. Yunanistan vakasında olduğu gibi öyle "Adaları satsınlar, borçlarını ödesinler" geyikleriyle hafife alınabilecek bir durum olmaz. İtalya ile Yunanistan'ın benzer tarafları çok. Her iki ülke de oldukça yüksek borç rasyosuna sahip. Kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı açısından İtalya'nın Yunanistan'dan geri kalır yanı yok. 2008 yılında GSYH'nin yüzde 106'sı dolayında olan borç stoku 2009'da 116'ya yükseldi. Bütçe dengesi açısından ise 2009'daki bozulmaya rağmen Yunanistan'dan daha iyi durumda. Yunanistan'da yüzde 10'u çoktan aşan bütçe açığının milli gelire oranı İtalya'da halen yüzde 5 dolayında. Tek başına ele alındığında bu rakam İtalya için oldukça yüksek. 2008'de yüzde 2,7 imiş ve bir yılda tam iki katına çıkmış.

    İstatistikleri güvenilir
    Ekonomi ise geçen yıl yüzde beş daralmış. Kolay değil, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en sert daralmayı yaşamış İtalya. Bu yıl ise yüzde 1 dolayında bir rakam ile tekrar büyümeye dönülmesi bekleniyor. Ama İtalya'nın Yunanistan'dan temel bir farkı var: İstatistikleri güvenilir. Eğer İtalyanlar açık falanca seviyede diyorlarsa herkes biliyor ki açık o seviyededir. Yunanistan'ın istatistiklerine ise kimse güvenmiyor. Rakamlar bu haliyle kısa vadede İtalya için bir Yunanistan sendromu yaşanmayacağını gösteriyor. Üstelik İtalyan halkının ve şirketlerinin borçluluk oranları diğer Avrupa ekonomilerine göre daha düşük. Kamu borcu yüksek yüksek olmasına ama vade yapısı açısından daha dengeli. Dün CNBC'nin konuştuğu Bocconi Üniversitesi Dekanı Guido Tabellini bu durumu "1990'lardan alınan ders"e bağlıyor. Aynı dersi 2001 krizinde biz de almıştık.

    Nüfuz hızla yaşlanıyor
    Bütçe açığı var ama İtalyan ekonomisi faiz dışı fazla üretebiliyor. Bu da Yunanistan'a göre önemli bir fark. Ve en önemlisi birçok Avrupa ülkesinin başına bela olan emlak balonu İtalya'da yok. Ama orta vadede kimse emin olamıyor. Geçmişte değeri düşük tutulan liret ile desteklenen İtalyan üreticileri euroya geçildikten sonra 2000'li yıllarda değerli euronun acısını çok çektiler ve hazırgiyim gibi bazı alanlarda Asya rekabeti karşısında geri çekilip, strateji değiştirmek zorunda kaldılar. Dolayısıyla euronun değerlenmesi orta vadeli bir tehdit olmayı sürdürüyor. Ama en büyük tehdit İtalyanın hızla yaşlanan nüfüsundan geliyor. Bu yapı İtalyan sosyal güvenlik sistemini kısa vadede olmasa da uzun dönemde ciddi bir krize sürükleyebilir.
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  4. #24
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Devalüasyonu tartışmanın zamanı mı

    Devalüasyonu tartışmanın zamanı mı
    17.03.2010

    Güngör Uras bu hafta bir tartışma başlattı ama tartışmaya katılan şu an itibariyle çok fazla değil. "Devalüasyonu tartışmanın zamanıdır" diyor Güngör Uras. "Gerçekçi olalım. TL'nin bugünkü aşırı değeriyle ithalat yavaşlamaz, artar. İhracat dövizi girişi görünürde artsa da net döviz girdisi giderek azalır. Katma değer yaratamayız" uyarısını yapıyor. Bu uyarıya ilişkin görüşümü belirtmeden önce Türk Lirası'nın mevcut düzeyine bakalım. TL'deki değerlenmenin boyutu farklı endekslere ve ölçütlere göre belirlenebilir. Benim takip etmeye çalıştığım Merkez Bankası'nın reel efektif kur endeksidir. 1995 yılını baz alan bu endeks Uluslararası Para Fonu (IMF) tanımına uygun olarak ticaretimizde ağırlığı olan 19 ülkeye göre hesaplanmıştır.

    TL ilk iki ayda değerlendi
    Fiyat endeksi olarak ise tüketici fiyatları kullanılıyor. Endekste artış Türk Lirası'nın reel değer kazancını gösteriyor. Endeksin son değeri şubat ayı için 182.8. Bu rakamı farklı birkaç tarih ile karşılaştıralım. Böylece Türk Lirası'nın o zaman dilimlerindeki değerlenmesini görebiliriz. Mesela 2009 sonunda endeks 170 düzeyindeymiş. Dolayısıyla bu yılın ilk iki ayında belirgin bir reel değerlenme var. Krizin etkisinin en fazla hissedildiği 2009 Martı'nda ise 160 imiş. TL'nin en fazla değer yitirdiği an olan krizin dip noktasından bu yana reel değerlenme 22 puan ya da yüzde 13,7 olmuş. Ama ekonominin nispeten en iyi durumda olduğu ve Türkiye algılamasının zirvede bulunduğu 2007 sonu ile karşılaştırdığımızda ise 8 puanlık ya da yüzde 4,2'lik bir değer kaybı var. Yani o tarihe göre Türk Lirası reel olarak değer kaybetmiş.

    İhracat katlandı, enflasyon düştü
    Karşılaştırmayı AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 Kasımı ile yaptığımızda ciddi bir reel değerlenme olduğunu görüyoruz. AKP seçimleri kazanıp, ilk hükümetini kurduğunda endeksin değeri 124'müş, bugün ise 182.8. Yani puan olarak 58 puanlık ve yüzde olarak ise yüzde 47'lik bir değerlenmeden bahsediyoruz. Peki bu değerlenme ihracatı engellemiş mi? Hayır, 2002 ile 2008 dönemindeki bu muazzam değerlenmeye rağmen ihracat 36 milyar dolardan 132 milyar dolara yükselmiş. Enflasyon ise yüzde 30'dan yüzde 6,5'e kadar gerilemiş. Yani TL değerlenmesi Merkez Bankası'nın önceliği olan enflasyonu aşağı çekme amacına hizmet etmiş. Ekonomi ise bu dönemde neredeyse kesintisiz 30 çeyrek büyümüş. Ama değerli TL'nin de yardımıyla ithalat da aynı şekilde katlanarak artmış, birçok firma kullandığı girdileri içeriden temin etmek yerine dışarıdan ithal eder hale gelmiş. Bu dönemdeki parlak performansa rağmen 2002 yılında yüzde 10,3 olan işsizlik 2008'i yüzde 11 ile tamamlamış.

    Tartışmanın zamanı değil
    Farklı yorumlar yapılabilecek bir tablo ile karşı karşıyayız. Güngör Uras'ın önerdiği TL değer kaybının ekonomiye etkisi konusunda farklı değerlendirmeler yapılabilir. Böyle bir gelişme ihracatı ve büyümeyi olumlu etkileyebilir, istihdamı artırabilir. Ama mevcut ekonomi ve kur politikası çerçevesinde çok mümkün olmadığını düşünüyorum. TL'nin değerinde belirgin bir düşüşe yol açacak ciddi bir devlüasyon ancak yeni ve kapsamlı bir programın parçası olmalıdır. Enflasyon hedeflemesi yapan bir Merkez Bankası şu anda bu önerinin adresi olamaz. Serbest kur rejimine karar vermiş bir hükümet ise devalüasyonu ciddi bir araç olarak kolay kolay kullanamaz. O halde Güngör Uras'ın başlıktaki "Devalüasyonu tartışmanın zamanı mı?" sorusunun yanıtı bence "Hayır zamanı değil" olmalı.
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

  5. #25
    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2009
    Nereden
    başkent
    Yaş
    40
    Mesajlar
    274
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Enflasyon mu, büyüme mi

    Enflasyon mu, büyüme mi
    20.03.2010

    Yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 6,5. Şubat ayı yıllık enflasyonu ise yüzde 10,13. Arada dört puanlık bir fark var. Hedefe göre çok ciddi bir sapma bu. Merkez Bankası'nın yakından takip ettiği çekirdek enflasyon ise yüzde 4 dolayında seyrediyor. Çekirdek enflasyonun düşük seyretmesi, Merkez Bankası'nı rahatlatıyor rahatlatmasına ama genel enflasyon rakamının yüksek seyretmesinin yarattığı ciddi bir tehdit var. Tüketiciler ve toplumun geniş bir kesimi için çekirdek enflasyon bir anlam ifade etmiyor. Bu kesimler enflasyon rakamının yüzde 6,5'lik hedefin çok üzerinde seyretmesine bakıp "enflasyon yükseliyor" duygusuna kapılmaları çok kolay.

    Merkez Bankası kaygılı
    Sonuçta bu duyguyla insanların kira kontratlarından ücret sözleşmelerine, çocuklarının harçlıklarından sattıkları ürün ve hizmetlerin fiyatlarına kadar her şeyde ayarlama yaparken yüzde 6,5'lik hedef enflasyonu dikkate almayıp, yüzde 10 civarındaki mevcut enflasyonda ısrar etmeleri Merkez Bankası için hayatı zorlaştıracak gelişme olur. İşte bu kaygı ilk defa bir Para Politikası Kurulu (PPK) kararına yansıdı. "Yakın dönemde enflasyon beklentilerinde gözlenen artışın genel fiyatlama davranışlarında bozulmaya yol açması halinde ise Merkez Bankası, Enflasyon Raporu'ndaki baz senaryoda öngörülen duruşa kıyasla daha erken bir parasal sıkılaştırmaya gitmekte tereddüt etmeyecektir" diyor Merkez Bankası perşembe günkü Para Politikası Kurulu kararında. Daha önceki kararlarda böyle bir uyarı yapma ihtiyacı hissetmemişti.

    Hükümete de görev düşüyor
    2007 ve 2008 yıllarını hatırlayalım. Her iki yılda da yüzde 4 olarak belirlenen hedeflere yaklaşmak mümkün olmamıştı ve Merkez Bankası ikinci yılda anlamını yitiren hedefi revize etmek zorunda kalmıştı. Bu yıl da aynı durumla karşılaşılabilir mi? Enflasyon hedefini hükümet ile Merkez Bankası birlikte belirliyor. Çünkü bu hedefe sadece Merkez Bankası'nın kontrolünde olan para ve kur politikası ile ulaşmak mümkün değildir. Hedefe ulaşılması için bu hedefle uyumlu maliye ve ücretler politikaları da uygulanmalıdır. Makro politikalar aynı ahenkle işlemelidir. Para politikasını yüzde 6,5 hedefe ama ücretler politikasını yüzde 10 enflasyona göre uygularsanız, taraflardan birinin bir ayarlama yapması gerekir. Yani hedefe ulaşmak için ya Merkez Bankası başlangıçta öngördüğünden daha sıkı bir para politikası izleyecektir ya da hükümet başka yerlerden kısacaktır. Anlayacağınız çok zor bir denge. Şu anda Merkez Bankası'nın önünde enflasyon hedefine ulaşmaktan ve buna uygun politika izlemekten başka seçenek yok. Yasası ona fiyat istikrarını sağlamasını emrediyor, uyguladığı enflasyon hedeflemesi ise bir sapma olduğunda hesap vermesini gerektiriyor.

    Revizyon tartışması
    Hükümetin önünde ise iki seçenek var ya büyümeye odaklanacak ya da enflasyon hedefini gözetecek. O da zor bir karar ile karşı karşıya. Seçime giderken enflasyon hedefine ulaşmak için politikaları biraz sıksa, büyüme ve zaten kötü durumda olan istihdam tarafında başı ağrıyacak. Seçim kaygısı ile büyüme pahasına enflasyonu boşlasa, seçime enflasyonda başarısız olmuş bir hükümet olarak gitme riski var. Geçmiş örnekler de göstermiştir ki, bu durumda yani bir enflasyon-büyüme tercihi yapma durumunda kalan siyasi iktidarlar seçim arefesinde hep büyümeyi olabildiğince yüksek tutmayı tercih etmişlerdir. Bu noktada bir süre sonra anlamını yitirecek ve sürekli olarak hükümetin karşısına çıkarılacak enflasyon hedefinin revizyonu gündeme gelebilir mi? Şimdi değil ama yılın ilerleyen döneminde böyle bir tartışmanın başlaması bana çok olasılık dışı gelmiyor.
    darağacında olsak bile son sözüm FENERBAHÇE........

Sayfa 3 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193