Sayfa 2 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu
Toplam 25 adet sonuctan sayfa basi 11 ile 20 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Servet YILDIRIM

  1. #11
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Diyarbakır'da da Frankfurt'ta da aynı endişe

    07.06.2008 | Servet Yıldırım | Yorum
    Haftanın son gününü Anayasa Mahkemesi'nin türban kararını konuşarak geçirdik ama aslında bu hafta piyasalara damgasını vuran enflasyon oldu. Sadece bizde değil dünyanın neresine bakarsanız bakın herkes enflasyona karşı yüksek seviyede alarm pozisyonuna geçmiş, bekliyor. Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası'nın karar vericileri Frankfurt'ta toplandı ve enflasyonun ne kadar tehlikeli bir tehdit haline geldiğini konuştularHaftanın son gününü Anayasa Mahkemesi'nin türban kararını konuşarak geçirdik ama aslında bu hafta piyasalara damgasını vuran enflasyon oldu. Sadece bizde değil dünyanın neresine bakarsanız bakın herkes enflasyona karşı yüksek seviyede alarm pozisyonuna geçmiş, bekliyor. Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası'nın karar vericileri Frankfurt'ta toplandı ve enflasyonun ne kadar tehlikeli bir tehdit haline geldiğini konuştular.


    http://www.referansgazetesi.com/habe...674&YZR_KOD=98

  2. #12
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Lehman'ı kurtarmak

    13.09.2008 | Servet Yıldırım | Yorum


    İnsan bir kere düşmeye görsün. Ondan sonra toparlanmak gerçekten de zor oluyor. ABD'nin dört dev yatırım bankasından biri olan Lehman Brothers'ın hali de biraz bu deyişe uyuyor. Bir zamanların gözdesi, herkesin çalışmak için can attığı kuruluştu. Yatırımcılar dört gözle onun raporlarını bekler ve ona göre yatırımlarına yön verirdi. Oysa şimdi Lehman "Dünya yuvarlaktır" dese herkes şüpheyle bakıyor. Geçen hafta CNBC-e New York muhabiri Selim Atalay'dan dinledim. Lehman Brothers'ın araştırma bölümü 22 Ağustosta bir rapor yayımlamış. Konu Arjantin ekonomisi. Kelimeler farklı olabilir ama Lehman içerik olarak demiş ki: "Emtia fiyatları düşüyor. Arjantin ekonomisi de emtialara dayalı bir ekonomi. Dolayısıyla emtia fiyatlarındaki düşüş nedeniyle Arjantin dış borçlarını ödemekte zorlanabilir."
    Arjantinlileri kızdıracak bir rapor. Hatırlayın, 2000'li yılların başında Türkiye üzerine yazılan bu tip raporlar bizi ve ekonomimizi yönetenleri nasıl deli ederdi. Aynı şekilde Arjantilileri de deli etmiş ve ülkenin devlet başkanı çıkıp "Lehman Brothers Arjantin ile uğraşacağına kendi hesaplarına baksın" demiş. Ve kuruluşun bundan yedi yıl önceki raporunu hatırlatmış. O raporda Lehman Arjantin'in kamu maliyesini övmüş, ancak bu raporun kısa bir süre ardından Arjantin ekonomisi çok derin bir krize girmişti. Sonuçta Lehman'ın "Kamu maliyesinde sorun yok" dediği Arjantin, dış borçlarını ödeyemez duruma düşmüştü.

    İtibar krizi dorukta
    Lehman'ın itibar krizi şu anda dorukta. Şirket geçen hafta içine girdiği krizden kurtulabilmek için bir kurtarma ya da yeniden yapılanma planı açıkladı ama yatırımcıların neredeyse hiçbiri bu planı ciddiye almadı. İş geldi dayandı, klasik kurtulma noktasına. Klasik diyoruz çünkü tarihin her döneminde bu yönteme başvurulmuş ve bu yöntem de çalışmıştır. Dışarıdan biri gelip, diplere düşmüş olan şirketin kontrolünü alır ve şirket biraz da otorite zoruyla kurtarılır. Şimdi de Bank of America'dan Nomura'ya, Kore Kalkınma Bankası'ndan Barclays'e kadar birçok bankanın sadecec yılın ikinci çeyreğinde 3.9 milyar dolar zarar eden Lehman'ın kurtarıcı adayı olarak adı geçiyor. Bu yazıyı yazıdığım sırada yani cuma günü öğleden sonra isimler havada uçuşuyor ancak belirgin bir isim yoktu. Fakat tahminler pazartesi gününe kadar bu arayışın sonuçlanarak Asya piyasalarının açıldığı pazartesi sabahı bir kurtarıcı bulunması yönündeydi.

    Batmasına izin verilmez
    Bank of America'nın adının biraz daha öne çıktığını da belirteyim. New York Borsası'nda hisseleri 33 dolar dolayındaki fiyattan işlem gören Bank of America'nın, hissesi 4 dolara kadar düşen Lehman'ı alması sadece sorunlu bankayı değil, sorunlu Amerikan finans sistemini de kurtaracak. Sistem Bear Sterns, Freddie Mac ve Fannie Mae gibi şokları bu yöntemle aştı. Lehman'ı da aynı şekilde aşmak zorunda. Batmasına kolay kolay izin veremez, çünkü sistemik bir risk haline dönüşmesini Amerikan otoriteleri kolay kolay göze alamaz. 1844 yılında Henry Lehman adlı bir Alman göçmeninin açtığı küçük bir dükkan olarak hayata başlayan ve 2007 yılında rekor düzeyde kâr eden bir kuruluş mertebesine ulaşan Lehman giderken yanında başkanlarını da götürür. Bahsedilen kuruluş 2004-2007 döneminde Londra Borsası'nda en yüksek işlem hacmini gerçekleştiren yatırım bankasıydı. Onun yokluğu sadece ABD'de değil Avrupa'da, Asya'da ve hatta bizim gibi piyasalarda bile rahatsızlık yaratır. Lehman Brothers Amerikan yönetiminin yanlış poilitkaları ve kontrol eksikliği ile global ekonomiye bıraktığı bir bombadır.

  3. #13
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Daha çok şirket batar mı

    20.09.2008 | Servet Yıldırım | Yorum


    Amerikan Hazinesi her krizde, her otoritenin duvara çarpma anında yapmak zorunda olduğu şeyi yaptı. Elini taşın altına koydu. Maliyeti üstlendi. Yapılmakta olan şey, birçok üyesi batma noktasına gelen finans sistemindeki sorunlu alacakları devralmak. Böylece hem bu bankaların bilançoları rahatlamış olacak hem de karşılık ayırmak zorunda kaldıkları kötü kredilerden, moda deyimiyle "zehirli aktifler"den kurtulunca yeni kredi açma imkanına kavuşacaklar. Bu ilk defa yapılmıyor, daha önce de çok kez başvuruldu. Türkiye'den İsveç'e kadar daha önceki benzeri bir çok örnekte görülmüştür ki, böylesi bir manevra sistemi ciddi şekilde rahatlatabiliyor.

    Cerrahi müdahale yapıldı
    Amerikan bankaları emlak balonunun sürdüğü uzun dönem boyunca ciddi boyutta ipoteğe dayalı araçlar çıkardılar. Zamanında çok kârlı olan bu araçlarla rekor kârlar elde ettiler ama aynı zamanda farkında olmadan zehirlendiler. Zehiri bünyeden atmak ise o kadar kolay değil. İşte Amerikan Hazinesi şu anda, kendi bünyelerini kendileri temizlemekten aciz duruma düşen ABD finans sistemine dışarıdan cerrahi bir müdahale yapıyor. Sistemin başarısızlığını kabul ediyor. Kısa bir süre öncesine kadar herkese örnek gösterilen gelişmişlik sıralamasında ilk sırada yer alan Amerikan finans sisteminin aslında ne kadar aciz durumda olduğunu ortaya koydu bu müdahale. Bu yapılanın önceki çözümlerden farkı daha çok sistemik krizi önlemeye yönelik olmasıdır. Yani daha kalıcı ve doz olarak daha şiddetli. Oysa bugüne kadar atılan adımların çoğu geçici nitelikteydiler. Geçici önlemlerle finansal sisteme kaybolan güvenin tekrar sağlanması mümkün olamazdı, bu adım bile o güveni kısa sürede geri getiremeyecektir.

    Öncelikli hedef istikrar
    ABD'de bunlar olurken, diğer ülkelerde de olağanüstü kriz adımları atıldı. İngiltere açığa satışı sınırladı. Düşünebiliyor musunuz, Avrupa'nın en gelişmiş finans merkezinde dört ay süreyle açığa satış yasak. Aynı şeyi ABD de yaptı, ama o ilk etapta bu yasağa 10 günlük bir süre için başladı. Rusya 130 milyar dolarlık bir önlemler paketi devreye soktu. Japonya ve Uzakdoğu'daki diğer ülkelerde merkez bankaları sisteme para pompaladılar. Çin borsaya destek için hareket geçti. Hepsinin amacı aynı: Yeter ki finansal piyasalar istikrara kavuşsun, ödemeler sistemi aksamadan çalışsın. Çünkü biliyorlar ki, bunlar sağlanamazsa ekonomileri düzeltmek mümkün olmaz.
    Sonuçta cuma günü itibariyle önlemlerin piyasalardaki serbest düşüşü durdurmaya yettiğini görüyoruz.

    Yeni iflaslar sürpriz olmaz
    Ancak başlıktaki sorunun yanıtı o kadar kolay değil. Sırf bu adımlar atıldı diye "Daha yeni şirket batışlarını artık görmeyiz" diyebilecek babayiğit şu anda yok. Çünkü krizin hem finans hem de reel sektörde yarattığı zararın boyutunu hala bilmiyoruz. Daha kısa bir süre öncesine kadar krizden göreli olarak en az etkilendiği yorumları yapılan Morgan Stanley harıl harıl ortak arıyor. Goldman Sachs'ın adı bile ortak arayanlar arasında dolaşıyor. Oysa herkes Goldman'a en güçlü yatırım bankası gözüyle bakıyordu. Havacılık sektöründe Alitaia gibi başka zorda olan firmalar olduğu tahmin ediliyor. Ekonomilerin yavaşlamakta olduğu, finans kuruluşlarının kredi verme kapasitelerinin zayıfladığı bir dönemde reel sektörün hiçbir şey olmamış gibi faaliyetlerini sürdürmelerini beklemek yanlış olur. Daha yeni iflaslar sürpriz olmamalı.

  4. #14
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Japonya'ya dikkat

    27.09.2008 | Servet Yıldırım | Yorum



    Dünya finans sisteminde taşlar yerinden oynuyor. Amerika'da Wall Street tarzı yatırım bankacılığının sonuna gelinirken, bundan birkaç yıl öncesine kadar batış senaryoları yazılıp çizilen Japon finans şirketleri şimdi New York'ta uygun fiyatlı banka arıyorlar. Thomson Financial'ın verilerine göre Japon finans şirketlerinin denizaşırı yatırımlarının toplamı bu yıl 2007'yi dörde katlayarak 12.5 milyar dolara yükseldi. Japonya'nın en büyük bankası Mitsubishi, Japon bankacılık tarihinin en büyük denizaşırı yatırımını gerçekleştirerek Morgan Stanley'in yüzde 20'ye kadar hissesini 8.5 milyar dolara satın alacağını açıkladı.


    Japonya'nın en büyük brokeri Nomura Holdings, Lehman Brothers'in Asya birimini 525 milyon dolara satın almak için anlaştı. Nomura ayrıca Lehman'ın Avrupa'daki hisse senedi ve yatırım bankacılığı faaliyetlerini de alacak. Japon finans şirketlerinin ABD şirketlerine gösterdiği ilgi, Goldman Sachs-Sumitomo yakınlaşmasını da gündeme getirdi. Japon basını, Japonya'nın üçüncü büyük bankası Sumitomo'nun Goldman Sachs'a yatırım yapmayı planladığını yazıyor.

    Japonya hala sorunlu
    Bundan bir kaç ay öncesine kadar, bırakın Amerikalıları Japonların kendileri bile Amerikanın finans devlerininin kısmen de olsa Japonların eline geçeceğine ihtmal vermiyorlardı. Peki ne oldu da böyle oldu? Japonya'nın ABD'deki yatırımlarının artması Japon bankalarının güçlenmesinden değil, Amerikalıların zayıflamasından kaynaklandı. Yoksa Japonya hala aynı sorunlu Japonya ve Japon finans sistemi hala aynı sorunlu sistem.
    Japon bankalarının şansı ABD'deki krizden henüz çok fazla etkilenmemiş olmak. Bu da aslında şanstan çok Japonların son dönemde yüksek riskli yatırımlardan kaçınmalarından kaynaklanıyor. Oysa aynı dönemde Amerikan bankacılık devleri yüksek risk-yüksek getiri cazibesine kapılarak çok iyi kârlar elde ettiler. Japon bankaları bu dönemde yüksek riskten kaçındılar çünkü Japonya'nın kendi finansal krizi sırasında ayakta kalabilmek için zoraki sermaye artırımları yapıldı, muazzam boyutta kamu fonları kullanıldı. Bu deneyim hafızalarda taptaze olduğu için Japonlar riske mesafeli durdular. Aynı bizim bankacılık sistemimizin bu dönemde yaptığı gibi.

    Resesyon tehlikesi var
    Tüm bu gelişmeler Japon ekonomisinin hala sorunlu bir ekonomi olduğu gerçeğini değiştirmedi. Japonya hala resesyonun kıyısında dolaşan bir ekonomiye sahip. Yüksek petrol ve emtia fiyatlarından olumsuz etkileniyorlar. Gayri safi yurtiçi hasılanın 1.5 katına ulaşan kamu borcu hala önemli bir tehdit. Ekonomi yılın ikinci çeyreğinde yıllık bazda yüzde 3,3 daraldığı için bozulan kamu maliyesi ve borç rasyosunu düzeltmek amacıyla kemer sıkma esneklikleri de yok. Enflasyon ise Japon ölçeklerine göre yüksek ama bu durum karşısında kolay kolay faiz artıramayan bir ülke Japonya. Çünkü resesyon tehlikesi var. Dolayısıyla Japon bankalarının sorunlu Amerikan bankalarına yatırım yapmalarına bakıp Japonya'nın iyi bir durumda olduğunu sanmayın. Japonya ekonomisi de Amerikan bankacılık sistemi kadar sorunlu.

  5. #15
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Piyasalarda düzeltme sürecek

    11.10.2008 | Servet Yıldırım | Yorum



    Hiçbir kriz sonsuza kadar sürmez. Son küresel kredi krizi de bir noktada son bulacak bulmasına ama ne zaman? Ve sonrasında neler olacak? Yaşananları basitleştirelim: 2002 yılından sonra likidite bolluğunun da etkisiyle her alanda balonlar oluştu, fiyatlar artmanın ötesinde şişti. Amerika'daki bir konuttan Ukrayna'daki bir şirket hissesine kadar neredeyse yeryüzündeki tüm varlıkların fiyatları arttı ve kimsenin öngöremeyeceği seviyelere yükseldi. Finans sisteminde karşılığı olmayan "birşeylere dayalı menkul kıymetler" çıkarıldı. Kısacası her alanda balonlor oluşturuldu. Yüksek prim avcısı yatırım bankacılarının icatlarıyla bu balonlar daha da şişti. Şiştikçe onlar daha fazla prim sarhoşu oldular. Şimdi sıra geldi bu balonların sönmesine.



    Dow Jones çok önemli
    Bu sürecin yaşanılması kaçınılmazdı. Nasıl ki hiçbir kriz sonsuza kadar sürmez, aynı şekilde hiçbir balon da sonsuza kadar şişmezdi. Arzulanan bu düzeltmenin zamana yaygın ve yumuşak bir şekilde olmasaydı, kriz şeklinde değil. Ancak öyle olmadı. Sert bir düzeltme görüyoruz. Şimdi dünya beş-altı yıl süren bir şişme sürecinin ardından ciddi bir düzeltme yaşıyor. Mesele bu düzeltmenin nereye kadar süreceği. Farklı değerlendirmeler var. Mesela yıl başından bu yana yüzde 35 dolayında düşen Dow Jones Endeksi'nin daha ne kadar düşeceği önemli. Dow Jones'daki serbest düşüşün durduğu nokta bence küresel kredi krizinin dip noktasının tesbitinde önemli bir aşamadır. Endeksin 8.300 dolayında istikrar kazanacağını öngörenler var ama ben 7.500 gibi bir Dow Jones seviyesini de çok uzak ihtimal görmüyorum.

    İMKB'de panik hareketi yok
    Bu arada bizim para ve sermaye piyasalarımızda da önemli düzeltme yaşanıyor. İMKB Endeksi geçen hafta yüzde 10,6 geriledi. Bu düşüş diğer birçok piyasa ile karşılaştırıldığında düşük kalıyor. Mesela Rusya yüzde 26, Japonya yüzde 24,2, Macaristan yüzde 21,3, Brezilya yüzde 16,7 gerilemiş. Şansımız bizdeki hareketin bir panik hareketi değil, global hareketin bir parçası şeklinde gelişmesi. Aslında bu tür bir düzeltmenin olması eğer işin ucu paniğe varmazsa çok olumsuz bir gelişme olarak da görülmemeli. Örneğin YTL'nin değer kaybı Güngör Uras'ın dediği gibi "hazmediliebilir boyutta" kaldığı sürece dış dengesizliğin düzeltilmesi ve zordaki bazı sektörlerinin önünün açılması anlamında işimize yarayabilir. Piyasaların sağlığı açısından düzeltmeler gerekiyordu. Ama içerideki yatırımcıların bir panik havasına girmemeleri önemli. İçerideki yatırımcıları panikten uzak tutacak davranış ise otoritelerin tavrı ve atacakları adım olacaktır.

    IMF işimizi kolaylaştırır
    Bu nedenle Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi bir kuruluşu yanımıza almanın bu aşamada işimizi kolaylaştıracağını söylüyoruz. Bu nedenle yerel seçimler öncesi yerel yönetim harcamalarının şişirilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Bu nedenle kamu maliyesinde dikkatli davranmanın önemini vurguluyoruz. Bir de geçmiş birikimlerden ve derslerden faydalanmak gerektiğini tavsiye ediyoruz.
    Türkiye ekonomisi 2001 krizinde ciddi tecrübeler kazandı ama bunun da ötesinde krizden çıkmak ve bir daha krize girmemek için her alanda önemli adımlar atıldı. Mesela, Ecevit hükümeti döneminde atılan bu adımların faydasını bugün görüyoruz. Ve o dönemi yaşayanlar hatırlarlar; bu adımların çoğu dönemin bürokratları, ekonomi bakanı Kemal Derviş ve IMF'nin zorlamasıyla atılmıştı. Türkiye bugün krizin uzağındaysa bugün neredeyse hiçbiri görevde olmayan bu teknisynelerin çok büyük katkısı var.

  6. #16
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Toparlanma için üç ay yeter mi

    22.11.2008 | Servet Yıldırım | Yorum



    Dr. Marc Faber önemli bir adam. Söyledikleri dinlenir, tahminleri ciddiye alınır biri. "GloomBoomDoom" diye bir sitesi var. Paralı abonelik karşılığı yorumlar, tahminler ve sıradışı yatırım tavsiyeleri yapıyor. Haziran ayında yayınladığı bültende Amerikan ekonomisinin içinde bulunduğu acıklı durumu, ABD hükümetinin o dönemde halkın talebini canlandırmak için uygulamaya koyduğu 160 milyar dolarlık paketle çok güzel açıklamıştı. Demişti ki İsviçreli Dr. Faber: "Hükümet her birimize 600 dolarlık vergi iade çeki gönderiyor. Eğer biz bu parayı Wal-Mart'ta harcarsak para Çin'e gidecek. Benzin almakta kullanırsak para Araplar'a gidecek. Eğer bilgisayar alırsak Hindistan'a gidecek. Meyve-sebze için harcarsak o zaman da Meksika, Honduras ve Guatemala'ya akacak. Araba almamız halinde Almanya'ya, işe yaramaz ıvır-zıvır alırsak ise Tayvan'a. Bunların hiçbirinin Amerikan ekonomisine katkısı olmayacak. Parayı içeride tutmanın tek yolu onu biraya ve fahişelere harcamak. Çünkü artık sadece bunlar ABD'de üretilir hale geldi. Ben de kendi payıma düşeni yapıyorum."



    Sıradışı bir tahmin
    İşte bu Dr. Faber geçen hafta CNBC'ye yaptığı açıklamada gelecek üç ayda varlık fiyatlarında güçlü bir geri dönüşün başlamasını beklediğini söyledi. Sıradışı bir tahmin. Çok iyimser görünüyor. Çünkü piyasada var olan tahminler böylesi bir toparlanmanın 2009'un üçüncü çeyreğinden önce başlamayacağı noktasında yoğunlaşıyor. Benim de itibar ettiğim görüş 2009'un son çeyreğinde ABD ve diğer bazı batılı ekonomilerde dönüşün başlayacağı şeklindeydi. Piyasalarda ve aktif fiyatlarında toparlanma ise 2009 ortasında başlayabilir. Ama Dr. Faber üç ay içinde bu dönüşün başlayabileceğini öngörüyor. Tabii bu dönüş, güvenli liman olarak görülen Amerikan devlet tahvillerinde ve dolarda satışı da beraberinde getirecek. Yani son birkaç ayda yaşananın tam tersi olacak.

    Hiçbir düşüş sonsuz değil
    Son aylarda ne olmuştu: Herkes elindeki varlığı konutu, hisse senedini, emtiaları satıp bu parayla dolar alıp Amerikan hazine kağıtlarına girmişti. Şimdi ise Faber'e göre bu sürecin tersi yaşanmaya başlanacak ama hala düşüş safhasındayız. Yani birinci aşamada. Amerika'nın en büyük ikinci bankası Citigroup'un piyasa değerinin bir haftada yarıya inip, hisse fiyatının 5 doların altına gerilediği bir dönemdeyiz. Koca grubun değeri bir ayda yaklaşık 50 milyar dolar düştü. Aktif fiyatlarındaki düşüş süreci bundan daha hızlı yaşanabilir mi? S&P 500 endeksi 1997'den bu yana en düşük değerine indi. Dow Jones geçen hafta 8.000'in altını gördü. Otomotiv devlerinin piyasa değerleri diplerde sürünüyor. Yani aktif fiyatları düşüyor, hem de serbest düşüş şeklinde iniyor. Ama serbest de olsa hiçbir düşüşün sonsuz olmadığını biliyoruz. İnişlerin ardından bir seviyede fiyatların istikrar kazanıp, tekrar yukarı harekete başlaması işin doğasında var. İşte bu doğal hareket ne kadar çabuk olacak.

    Likidite etkisini göstermezse
    Faber gibi yakın zamanda bu hareketin başlayacağını söyleyenlerin öngörüleri altında gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerdeki hükümetlerin finansal sisteme son birkaç ayda pompaladığı yüz milyarlarca dolar yatıyor. Sağlanan bunca likidite eninde sonunda etkisini gösterecektir. Ama hangi sürede? Üç ay bence çok kısa bir süre ama 2010'a kadar bu düşüşün süreceği tahminleri de hiç gerçekçi görünmüyor.
    Faber'in dediği gibi gelecek üç ayda mı, yoksa daha ilerideki bir dönemde mi? Faber diyor ki; hareket bir defa başlarsa beklenenden daha hızlı sonuç verecek, çünkü finansal kurumlar muazzam miktarda nakdin üzerinde oturuyorlar. "Sizi temin ederim ki, sisteme bu kadar para koyarsanız, eninde sonunda onu tekrar şişirirsiniz, özellikle ABD" diyor Faber. Peki ya bu kadar para enjeksiyonuna rağmen bu öngörü gerçekleşmez, yani aktif fiyatları artmaya başlamazsa ne olur. Onu da yine Faber'in öngörüsüyle yanıtlayalım: "Dünya 1929-1932 depresyonundan daha derin bir depresyona girer."

  7. #17
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Resesyonda mıyız neyiz IMF çare olur mu



    06.12.2008 | Servet Yıldırım | Yorum


    En sonda söyleyeceğimi başta söyleyelim: Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılacak bir düzenlemenin Türkiye'nin önümüzdeki dönemde ya da şu anda bir resesyon yaşama olasılığını dikkate alması gerekiyor. Program buna göre dizayn edilmeli. Klasik IMF yaklaşımı ile hazırlanacak bir program resesyon sürecinin daha sancılı geçmesine neden olur. Bir önceki yazının başlığı "Resesyon bize ne kadar uzak?" tı. Ve cuma günü açıklanan sanayi üretim rakamları da gösterdi ki, resesyon çok uzağımızda değil. Hatta şu anda teknik olarak resesyon içinde bile olabiliriz. Yılın üçüncü çeyreğine ilişkin büyüme rakamı yakında açıklanacak. Sanayi üretim rakamları üçüncü çeyrekte de çok parlak çıkmamıştı.



    Resesyon riski yüksek
    Sadece sanayi üretimine bakarsak üçüncü çeyrekte ekonominin daralacağını söyleyebiliriz ancak Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) hesaplamasında tarımın da önemli payı var. Tarım kesimindeki iyi bir performans üçüncü çeyrekte GSYH'yı daralmaktan kurtarabilir. Ama dördüncü çeyrek için negatif bir büyüme rakamı ciddi olasılık. 2009'un ilk çeyreğinde de ekonominin daraladığını görebiliriz. Bu durumda teknik olarak şu an itibariyle resesyonda olma olasılığımız ciddiye alınacak boyuttadır.
    Peki hükümet bu olasılılığa karşı ne yapıyor? Şu an itibariyle daha çok para politikası eksenli Merkez Bankası tedbirleriyle bu noktaya kadar geldik. Hükümet tarafından şu ana kadar bir paket şeklinde ortaya konulan birşey yok. Alınan ve açıklanan önlemler var, ama bunlar şok etkisi de yaratacak bir paket şeklinde sunulmadı. Hükümetin tedbir almaktan mahcubiyet duyar bir hali var. Kamuoyu uzun süre bu durumun nedenini anlayamadı ama artık tebdir konusu ile IMF görüşmelerinin birlikte ele alınması gerektiğini kavradık.

    IMF farklı noktada
    Hükümetin manevra kabiliyetini IMF ile yürütülen süreç ve 2009 martındaki yerel seçimler kısıtlıyor. Ekonominin daraldığı, fabrikaların kapandığı, insanların işini kaybettiği bir ortamda seçimlere gidecek olan AKP, harcama yapma imkanının bir de IMF tarafından kısıtlanmasını istemiyor. Siyaset ile realitenin daha önce de çok defa örneğini gördüğümüz çatışması bu. Son beş yılda AKP hükümetine karşı samimi ve hoşgörülü davranan IMF şimdi çok daha farklı bir konumda. Dünya çapında kurtarma operasyonlarının altına girmiş durumda. Ve Türkiye'ye 20 milyar dolar dolayında bir kaynağı verirken kendince sağlam güvenceler almak istiyor. Seçime giden bir hükümet ile pazarlık yaptığının farkında. Harcamaların kısılmasını ve kamu maliyesinde gedik açıcı vergi indirimlerinden kaçınılmasını istiyor. Vergi indirmek bir yana cuma günü Reuters'tan Hatice Aydoğdu ve Orhan Coşkun'un haberine göre yüzde 8 olan bazı ürünlerdeki KDV'nin yüzde 18'e çıkarılmasını istiyor. Bütçede 8-10 milyar YTL'lik harcama kısıcı önlemlerin alınması da IMF'nin hükümetin canını sıkan taleplerinden. Ve IMF bu adımların sonunda 2009 büyüme oranının ciddi biçimde düşeceğinin ve hatta büyümenin söz konusu bile olmayacağının farkında. Bu nedenle 2009 büyüme oranını yüzde 0 olarak öngördüğünü Reuters haberinden öğreniyoruz.

    Normal stand-by
    Hükümet bu acı tabloya IMF'den sağlanacak olan paranın hatırına katlanacak. Oysa hatırlarsınız, hükümetin ilk pozisyonu "IMF'ye ihtiyacımız yok"tu. Daha sonra bu söylem "IMF'nin parasına ihtiyacımız yok ancak yanımızda olması güveni artırır" oldu. Şimdi ise açıkca ifade edilmese bile "IMF'den ne kadar çok alırsak o kadar iyidir. Bu para bizi rahatlatır"a döndü. Reuters haberinde 25 milyar dolar dolayında bir rakam telafuz ediliyor. Benim duyumlarım IMF'den gelecek kısmın 18 milyar dolar dolayında kalacağı şeklindeydi. Diğer kaynaklardan da 15 ila 35 milyar dolar arasında rakamların geldiğini görüyoruz. Tüm bu farklı rakamlara rağmen tek bir gerçek var o da paranın önemli olduğu ve yine yakın zamana kadar üzerinde çalışılan seçenek denilen ihtiyati stand-by yerine işin normal stand-by'a dönmekte olduğu.

  8. #18
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Faiz indirimleri devam eder

    17.01.2009 | Servet Yıldırım | Yorum



    Merkez Bankası sürprizlerine devam ediyor. Piyasanın en fazla bir puanlık bir indirim beklediği toplantıdan iki puanlık tarihi bir indirim çıktı. Dünyadaki bütün merkez bankalarının faiz indirdiği bir dönemde bizim merkez bankası da "uluslararası kabul görmüş" reçeteyi uygulamaya niyetli görünüyor. Bundan sonraki toplantıda da faiz indiriminin devam edeceğini Merkez Bankası'nın açıklamalarından anlıyoruz ancak bu kadar yüksek boyutta olmayacak. Merkez Bankası açıklamasında "Kurul, önümüzdeki aylarda yapılması öngörülen faiz indirimlerinin önemli bir kısmını erkene almanın, finansal koşullardaki ek sıkılaşmanın telafi edilmesine katkıda bulunacağını düşünmektedir" deniliyor.

    İndirimler öne alındı

    Tercümesi şu. Merkez Bankası aslında ölçülü 0.5 puan dolayında indirimlerin yer aldığı bir süreci başlatmak istiyordu. Ancak ekonomi öylesine olumsuz sinyaller vermeye başladı ki, daralma Merkez Bankası'nın dört-beş ay önce öngördüğünden çok daha sert olacaktı. Bu durumda önümüzdeki aylarda yapmayı umduğu indirimleri de öne alma gereği duydu. Başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarının gerilemesi ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile arkasında kredi desteği de olan bir düzenlemeye gidilecek olması faiz indiriminin boyutunu abartma imkanını Merkez Bankası'na tanıdı. Merkez Bankası'nın gelecek iki ay boyunca faizleri en az bir puan daha indirdiğini görebiliriz. Ekonomide ses getirici iflasların görülmesi ya da verilerin çok daha kötü çıkması halinde Para Politikası Kurulu'nın rutin toplantılarının beklenmeden faizlerin indirilmesi bile söz konusu olabilir. Kaldı ki, faiz indirdiği zaman toplumun geniş kesimleri ve hükümet tarafından alkışlandığını gören bir merkez bankası çok da eli sıkı davranmak istemeyebilir.


    Etki yıl sonunda görülür

    Peki bu indirimler durgunluk trendini tersine çevirmeye yeter mi? Burada iki farklı görüş var. Birincisi bize, Merkez Bankası faizlerinin ekonomideki diğer faizleri etkileme ve iç talebi uyarma etkisinin gittikçe zayıfladığını söylüyor. Diğer görüş ise tek başına Merkez Bankası faizleriyle bu etkinin sağlanamayacağını ve talebi uyarıcı ve kredi kanallarını açıcı diğer adımlarla desteklenmesi halinde sonuç verebileceğini öngörüyor. Bence "Merkez Bankası faizleri etkisiz eleman haline gelmiştir" diyebilecek durumda değiliz. Ancak ekonomik aktivite üzerindeki etkisi bir gecikmeyle gözlenecektir. Dolayısıyla bugün yapılan faiz indirimlerinin etkisi bu yılın sonlarına doğru görülecektir.


    Merkez'i bekleyen tehlike

    Burada Merkez Bankası'nı bekleyen iki önemli tehlike var. Birincisi, şu anda alkışlanan Merkez Bankası bu faiz indirimlerine rağmen işsizliğin daha da artması ve ekonominin dramatik boyutta daralması halinde "faiz indiriminde geç kalarak ekonominin daralmasına neden olan ve geleceği göremeyen kurum" olarak ağır eleştirilerle karşılaşabilir. Zaten son üç yılda ciddi itibar şokları yiyen Merkez Bankası için bu durum bardağı taşıran damla olacaktır. Bu duruma düşmemenin yolu ise Merkez Bankası'nın kendisini iyi anlatmasından geçiyor. Sadece faiz indirimleri ile hiçbir ekonominin resesyondan döndürülemeyeceğinin anlatılması gerekiyor. Hükümetin atması gereken adımlar olduğu açık şekilde ortaya konulmalı. Eğer bir gecikme olduğunu ya da yanlış yapıldığını görüyorsa mahçup ifadelerle uyarmak yerine açık ve sert uyarıyı yapabilmeli. Yoksa masadaki kötü yemeğin faturası ona kalabilir.

    Diğer tehlike ise kamuoyundan ve siyasilerden gelen alkışın sarhoşluğuna kapılıp faiz indiriminde ölüyü kaçırmak. Bu Merkez Bankası'nın ekonominin kıpırdamaya başladığı dönemde enflasyon sorunu ile karşı karşıya bırakabilir. Böylesi bir durumda faizi yükseltmenin kolay olmadığını önceki örneklerden biliyoruz. Ölçü ne derseniz, onu Merkez Bankası bilecek. Elindeki geniş veri seti ve araştırmalarla bu öngörüyü ancak merkez bankaları yapabilir. Eğer öngörüde yanlış varsa hemen ortaya çıkar.

  9. #19
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Servet Yıldırım

    İdeal kur ne olmalı


    07.03.2009 | Servet Yıldırım | Yorum



    Başlıktaki soru aslında dokuz yıldır cevabını bulamadığımız ama sürekli tartıştığımız bir soru. Benim en sevdiğim yanıt ise herkesin ideali kendi çıkarına göredir. İthalatçının ideali farklı, kiracının ideali farklıdır. Özellikle kurların çok oynak olduğu böylesi günlerde ideali bulmak zordur. Ancak birilerinin ortaya çıkıp bir seviye telaffuz etmesi kurda çapanın kaybolduğu böylesi günlerde işe yarıyor. Özellikle sözü dinlenir bir profesyonel ya da bir ekonomi yetkilisinin ağzından çıkan söz fizikssel olmasa da psikolojik bir etki yaratıyor. Kafalarda bir üst seviye fikri doğmasına yardımcı oluyor. Kurun daha önce fırladığı 2006 yılını hatırlayın.

    Tüzmen çıtayı belirledi

    Herkesin "Bu kur nereye gider" dediği bir dönemde bankacılık dünyasının sözü dikkate alınır isimlerinden Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen çıkıp 1.55 lira gibi bir seviyeyi telaffuz etmişti. Özen 2006 Mayıs sonunda kurun yukarı doğru hızla gittiği dönemde "1.55'li seviyelerinin zorlanması halinde Merkez Bankası'nın müdahale edeceğini düşünüyorum. Merkez Bankası'nın piyasaya döviz likiditesi, dolar-YTL likiditesi vermesi gerektiğine inanıyorum" diyerek o sisli ortamda bir seviye ortaya atmıştı. Kur bu seviyeyi geçti ama çok kalıcı olmadan tekrar kademeli olarak aşağıya ve hatta belli bir zaman diliminde çok daha aşağılara geri gelmişti. Şimdi ise böylesi bir seviye açıklaması Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'den geldi. Tüzmen cuma günü CNBC-e'ye yaptığı açıklamada dış ticaret açısından en ideal seviyenin 1.60-1.80 lira bandı olduğunu söyledi. Böylece kurun 1.80'in üzerine çıkmaması yolunda bir anlamda hükümet çapında ilk açıklama gelmiş oldu. Bence önemlidir.


    Milli gelir azalır

    Dolar 1.80 liraya dayandığında durup bir düşünmek lazım, bu denge ekonomiyi nasıl etkiler diye? Tabi burada dolar kurunun cuma günü ulaştığı seviyelerin kalıcı olacağı gibi bir varsayım yapmamız gerekiyor. İşte bu kur seviyesinde makro ekonomik büyüklükler eskisi gibi olmayabilir. Mesela Türkiye'nin gayrisafi yurtiçi hasılası, diğer adıyla zenginlik göstergemiz. Biliyorsunuz 2001 krizinde bu rakam 200 milyar doların altına inmişti. Yani iyice fakirleşmiş, neredeyse Pakistan gibi ülkelerle birarada anılır olmuştuk. Zaman içinde ekonomideki düzelmeye bağlı olarak milli gelirimiz arttı ve 700 milyar doların üzerine çıktı. Bu düzeye ulaşmada kurun da etkisini gözardı etmemek gerekir. Türk lirası değerlenip, kur 1.20'nin altına gelince Türk lirası ölçülüp cari ortalama kurla dolara dönüştürülen milli gelir rakamı da haliyle yüksek çıkıyor. Eğer kur bu seviyelerde kalırsa bunu birinci etkisini milli gelir üzerinde görebiliriz. Global kriz nedeniyle miktar olarak zaten üretim geriliyor. Buna bir de Türk lirasının hatırı sayılır devalüasyonunu eklerseniz bu yıl sonunda milli gelir rakamında dörtte bir dolayında gerileme görürsek şaşırmayalım. Diğer etkiyi reel sektörün bilançolarında görebiliriz. Yakında şirketlerin ilk çeyrek bilançoları açıklanmaya başlanacak. Kur farkından doğan zararları yazmaya başlayacaklar. Özelikle döviz borcu yüksek firmalar için önümüzdeki birkaç çeyrek o anlamda biraz zorlu geçebilir.


    Faiz indirimi yavaşlayabilir

    Bir de işin enflasyon boyutu var. Her ne kadar iç talebin durgun olması nedeniyle enflasyon süratle hız kesmekteyse de kur-fiyat geçişkenliği hala devam ediyor. Geçen ay üretici fiyatları endeksinde görülen beklenenin üzerindeki artış bunun göstergesi değil mi? Kurdaki artışın fiyatlar üzerinde kalıcı etkisinin olabilmesi için gelinen seviyelerin de kalıcı olması gerekiyor. Kur 1.80 lira dolayındaki bir seviyeye yerleştiğinde fiyat ayarlamaları da buna göre eninde sonunda yapılacaktır. Şu anda stoklardaki eski kurlardan alınan ürünler satıldığı ya da ara malları üretimde kullanıldığı için satıcıların kur değişikliğini yansıtmama gibi bir esneklikleri var. Ancak sıra taze kurlardan ithal edilen mallara geldiğinde bu kadar esnek olunamayabilir. Zararına satmak yerine hiç üretmemek daha anlamlı olmaz mı? Piyasalardaki muazzam durgunluk dikkate alındığında kur artışlarının enflasyon üzerindeki etkisinin enflasyonu artırıcı etki yapsa bile yıllık hedefin çok üzerine taşıması beklenmiyor. Ancak bu etki her ne kadar enflasyon hedefini tehdit etmese de Merkez Bankası'nın faiz indirim hızını yavaşlatabilir ya da durdurabilir.

  10. #20
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart



    Borçlanıyoruz ama nasıl

    30.05.2009 | Servet Yıldırım | Yorum



    Anlaşılan o ki Uluslararası Para Fonu (IMF) meselesi rafa kalkmış bulunuyor. Ne zamana kadar? En azından bizim piyasalarımızda yeni sert bir dalga gelinceye kadar. Yani ucu açık görünüyor. Eğer TL hızla değer kaybeder, faizler sıçrar, borsa düşerse eminim IMF ile anlaşma olasılığı tekrar hükümet tarafından hızla ortaya sürülecek ve yine IMF beklentisi yaratılacaktır. Ama şu anda hükümetin IMF ile bir anlaşma iştahının yüksek olmadığı görülüyor. Ya da diğer bir deyişle bu kanı yaygınlaşıyor. Son bir haftada yapılan bazı açıklamalara bakınca artık herkesin kendisini IMF'siz bir Türkiye'ye alıştırmaya çalıştığı görülüyor. Baksanıza dünya finans piyasalarının önemli oyuncusu olan JP Morgan bile "IMF ile yakın dönemde anlaşma olası görülmüyor" diyor.

    Borçlanma cesaretlendirdi
    Öte yandan Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer IMF ile anlaşmanın eylüle kalmasında sakınca olmadığını belirtiyor. Her sabah NTV'de beraber program yaptığım ve IMF konusunda yayımlanmış bir kitabı bulunan Hazine eski müsteşarı Mahfi Eğilmez'e göre IMF ile bırakın eylülü, hiç anlaşma olmaması olasılığı bile bir hayli yüksek. Türkiye'de yaygın bir inanç var: "IMF ile ortak bir düzenleme olmamasına rağmen Türkiye dışarıdan rahatça borçlanabiliyor. O halde IMF'ye ne gerek var." Örneklere bakıldığında gerçekten de hem Hazine'nin hem de bankaların dışarıdan borçlanmalarını sürdürdüklerini görüyoruz. Hazine en son mayıs başında 1.5 milyar dolarlık eurobond sattı, hem de 10 yıl vadeli. Üstelik bu kağıtlara gelen talep beş katı gibi yüksek bir düzeyde. Bu ihraçla birlikte yılın ilk beş ayında 2.5 milyar dolar borçlanabilmek Ankara'daki karar vericileri cesaretlendirmiş olsa gerek. Öyle ya IMF'ye ne gerek var, Hazine piyasaya çıktığı zaman rahatça borçlanabiliyor. Bankalar tarafında da durum aynı. Garanti Bankası, Yapı Kredi ve İş Bankası gibi bankalarına ardarda gelen sendikasyon kredilerine bakın.

    Maliyetler yükseliyor
    Bu resmin bir de diğer tarafı var. Evet dışarıdan borçlanabiliyoruz ama hangi maliyetlerle. Dünya piyasalarında artık kaynak eskisi kadar bol değil. Ve daha uzun bir süre de böyle olmaya devam edecek. İş Bankası bu hafta 570 milyon dolarlık bir sendikasyon kredisi aldı ama bu krediye ödediği toplam maliyet Libor artı 250 baz puan. Oysa eylülde aldığı bir önceki sendikasyon kredisinin maliyeti Libor artı 75 baz puandı. Bu kredi iki yıl önce alınan ve bu mayısta vadesi dolan 900 milyon dolarlık kredinin yenilenmesi olarak görülmeli. Böyle bakınca İş Bankası kredisinde yüzde 63 gibi bir yenileme oranı var. Yani krziden önce olduğu gibi yüzde 100 ve üzerindeki oranlar artık yok. Son dönemde kredi imzalayanlardan bir tek Garanti Bankası yüzde 100'lik bir oranda vadesi gelen kredisini yeniledi.

    Koşullar sıkılaşabilir
    Diğer bankalar hep ödediklerinden daha az borçlandılar. Ya ihtiyaçları olmadığından ya piyasa koşullarından böyle oldu ama sonuçta dış borç çevirme rasyoları geriledi. Hazine borçlanmalarında da maliyet arttı. Son tahvillere ödenen spread benzer Amerika hazine kağıdının faizinin 448 baz puan üzerinde. Şu anda Libor faiz oranları çok düşük seviyelerde. Bu nedenle spread artışı çok önemli görülmeyebilir ancak 2009 sonu ya da 2010 başında uluslararası piyasa koşulları daha da sıkışabilir. IMF ile anlaşma yapmak bu koşullarda belki çok cüzi iyileşme sağlayacaktır ama IMF'den sağlanacak fon kamunun dış kaynak ihtiyacını azaltabilir. IMF'nin hem kamu maliyesine getireceği disipline hem de sağlayacağı paraya ihtiyacımız olabilir.

Sayfa 2 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193