Uluslararası finans kurumları, birbirlerinin hisse senetlerinde ağırlığın azaltılmasını öneren ‘kirli' bir oyuna girdiler. Bu taktik, herkesin kaybettiği bir girdaba da dönüşebilir.
Yıllar öncesini hatırlıyorum, Türk bankacılık sektörünün sorunlarla baş etmeye çalıştığı dönemde, bankalar el altından birbirleri hakkında şüphe uyandıracak davranışlar gösteriyorlardı. X bankasında işlem yapan bir tanıdık müşteriye, şube personeli, "Y bankası için tatsız bilgiler duyuyoruz, o bankada mevduatınız varsa, bize getirin" diyebiliyordu. Yani, Türk bankacılığında rekabet kirlenmişti. Bugün, çok şükür, bu tür olayları ve süreçleri geride bırakmış durumdayız. Türk bankacılık sektöründe mükemmel bir centilmenlik anlaşması süreci gözlenirken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) sektörü denetleme ve gözetleme işlevi açısından çok başarılı bir performans ortaya koyduğu vurgulanmalı.
Türk bankacılık sektöründe, uluslararası risk standartlarına uyum dahil olmak üzere, temel bankacılık ilkelerine hassasiyet yerine otururken, dünya bankacılığında, bir zamanların Türkiye'sini anımsatan bir aymazlığın yaşanmakta olduğunu görmek insanı hayrete düşürüyor. Temmuz sonundan bu yana etkisini sürdürmekte olan mortgage krizi nedeniyle zaten uluslararası finans kurumlarına güven sıkıntılı bir süreçten geçerken, yabancı bankaların birbirlerine yönelik olarak dedikodu çıkarmaktan çekinmedikleri gözlenmekte.
‘Piyasa raporu' oyunu
Dünya finans çevrelerinde dolaşan söz konusu dedikodular, dedikodusu yapılan banka için ciddi nakit sıkıntısı ve iflas iddialarına kadar varıyor. Fakat, esas ilginç olan nokta, söz konusu bankaların kendi yatırımcılarına yönelik olarak çıkardıkları günlük ve haftalık raporlarda, rakip bir diğer bankanın hisse senedinden uzak durulmasını tavsiye etmeleri. Ayrıca, yine tanınmış bankaların 2008 yılı kâr hedeflerini tutturamayacakları iddialarının veya bir ABD'li sermaye piyasası kurumundan Avrupa bankalarının hisselerinden uzak durulması (underweight) tavsiyesinin gündeme geldiği görülmekte. Finans kurumlarının müşteri raporlarında, bu tür iddia ve dedikodulara yer verilmesi ise zaten yeterince sarsılmış olan hisse senedi piyasalarına yönelik güveni daha da sıkıntılı bir noktaya getiriyor.
G7'ler devrede
Zaman zaman görüşlerimizi paylaştığımız Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Saltoğlu, geçtiğimiz haftasonu Tokyo'da gerçekleşen G7 ekonomilerinin maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplantısından sonra, büyük umutlarla gündeme getirilmiş olan Basel II'nin şimdiden kadük olduğuna işaret etmekte. Bizim de katıldığımız bu görüş, yeni bir Basel düzenlemesini, bankaların uymaları gereken yeni likidite düzenlemeleri ile yeni denetim ilkelerinin gündeme gelmesi gerektiğine işaret ediyor. Nitekim, G7 maliye bakanlarının zirve sonrası açıkladıkları ortak metinde, mali otoritelerin kredilendirme kuruluşlarıyla ilgili potansiyel karışıklıkları gündeme getirmeleri gerektiği vurgulanmakta. Ayrıca, küresel dalgalanmanın bu ölçüde global piyasaları sıkıntıya soktuğu bir dönemde, bankaların 3 ayda bir bilanço açıklamalarının doğru olmadığı da düşünülüyor. Yani, bankaların mali durumlarını gösteren tabloları her ay açıklamaları gereği yakında gündeme gelebilir. Bu noktada, G7 maliye bakanları, bankaların piyasa aktörlerini bilanço pozisyonları konusunda daha fazla bilgilendirmeleri gerektiği hususunda hayli kararlı gözüküyorlar. G7 ekonomileri, IMF'nin de erken uyarı kapasitesini geliştirmesi gerektiği uyarısını da dile getirmekteler.
Faiz indirimi petrole bağlı
Haftasonu gerçekleşen G7 Zirvesi'nde gündeme gelen bir diğer başlık, önde gelen merkez bankalarının küresel dalgalanma için nasıl bir tutum takınacakları. Esasen, dünya merkez bankaları açısından, küresel enerji ve emtia fiyatlarındaki artış baskısı sürecekse dünya borsalarındaki ateşi söndürmek için faiz indirimi ihtimali zayıflıyor. Bu nedenle, merkez bankalarının küresel çalkantıyı sakinleştirmek için faiz indirmeleri ve ekonomilere likidite vermeleri gerekiyorsa bunun için öncelikle enflasyon baskısının azalması gerekmekte. Enflasyon baskısının azalması için de petrol ve emtia fiyatlarının gerilemesi gerekiyor.
Bu nedenle, G7 Zirvesi'nden Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı'na (OPEC), petrol fiyatlarının düşürülmesi için devreye girmesi talebinde bulunulmuş olması şaşırtıcı olmamalı. Ancak, son toplantısında OPEC'in de şu an için petrol fiyatlarının düşmesine katkı sağlayacak adımlar atmayı gerekli görmediğini açıkladığı da unutulmamalı. G7 maliye bakanları bu noktada, dünyanın en önemli yedi ekonomisinin küresel mali kriz için şu ana kadar ortaya koydukları işbirliğinin yetersiz kaldığında hem fikirler. Bu nedenle, bir koordinasyon mekanizması oluşturulmaması halinde, krizin daha da derinleşmesine seyirci kalınması riskinin büyüyeceği vurgulanıyor. O halde, dünyanın önde gelen finans kurumları birbirlerine yönelik kuşkuları artıracak dedikoduları çığırından çıkarmadan ve herkesi içine çekecek bir girdap oluşmadan veya tanınmış bir finans kurumu iflasını açıklamadan, enflasyon riskini azaltacak ve tüketicileri yeniden tüketime teşvik edecek adımlar seri olarak atılmalı. Aksi durumda, Türkiye, bu derece yüksek bir cari açık nedeniyle, ciddi yara alabilir.