Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 123 SonuncuSonuncu
Toplam 30 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 10 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Kerem Alkin

  1. #1
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Kerem Alkin

    PARA & PİYASA

    Demek ki, tek başına iktidar çapası yeterli değilmiş

    28.07.2007 / Kerem Alkin /



    Seçim gecesi dolar kurunun haftaya 1.26-1.27 YTL seviyesinde başlaması gerektiğini ifade ederek, aşırı iyimserliğe temkinli yaklaşılması yönünde uyarıda bulunmuştuk. Nitekim, global piyasalarda iyimser havanın bozulmasıyla ağırlık kazanan hisse senedi ve tahvil satışları doğal olarak, yurtiçi piyasalara da yansıdı ve seçim sonrası hayli abartılı tepki vermiş olan hisse senedi piyasası ve daha sınırlı tepki verdiğini gözlediğimiz bono-tahvil piyasasında kâr realizasyonu amaçlı satışlar gözlemledik.
    Yabancıların bu satışlar sonrasında bir miktar pozisyon kapatması ile dolar kuru 1.23 YTL seviyesinden 1.33 YTL seviyesine kadar bir düzeltme gerçekleştirdi. Demek ki, 22 Temmuz’daki seçimlerden yüzde 46 oyla tek partinin iktidar çıkması, piyasaların istikrara kavuşmasına veya sürekli yükselmesine yetmiyor. Yani, tek parti iktidarı çapası tek başına yeterli gözükmüyor.

    İstikrar için dörtlü çapa

    Yurtiçi ve yurtdışı piyasa aktörlerinin hiç birinin beklemediği bir oy oranı ile yeniden tek başına iktidar olan bir AK Parti, görüldüğü gibi yurtiçi piyasalarda ciddi dalgalanmayı engelleyemiyor. Çünkü, yurtiçi piyasaların global piyasalarla entegrasyonu yoğunluk kazanmış durumda. Yurtiçi piyasaları önümüzdeki dönemde bu tür sert dalgalanmalardan korumanın, en azından global türbülansının etkisini azaltmanın yolu, "dörtlü çapa" modelini sürdürmekten geliyor.
    Yani, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın ifade ettiği gibi, parasal bir anlaşma ve stand-by’a dayalı olmasa da, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yürürlükteki stand-by’ın 2008 yılında tamamlanmasından sonra, "Yakın İzleme Anlaşması" benzeri bir modelle yola devam edilmesi. Yani, IMF çapası bir şekilde olmalı. Nitekim, IMF de, bu ilişkinin şeklinin Türk makamlarınca belirleneceğini vurguluyor. İkincisi, ödünsüz bir "Merkez Bankası bağımsızlığı" çapası.
    Yani, tüm ekonomi aktörleri döviz kuru ve faiz politikası konusunda Merkez Bankası üzerinde bu tür baskılar oluşturmamaya özen gösterecek. Yoksa, emir komuta zinciri ile veya baskılara dayanamayarak kur ve faiz politikasını değiştirtmek ve bu nedenle Merkez Bankası'na güvenin bütünüyle sarsılması telafisi mümkün olmayan başka sorunları beraberinde getirebilir.

    AB ilişkileri hareketlenmeli

    Üçüncü çapa olarak, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin ve tam üyelik müzakere sürecinin piyasalar üzerindeki pozitif etkisinin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Unutmayalım, 2006 yılından bu yana söz konusu Türkiye-AB ilişkilerinin de piyasalar üzerindeki olumlu etkisi söndü. Yüzde 46 oyla tek başına iktidar olan AK Parti, Meclis’te diğer partileri de desteğe zorlayarak, AB ile ilişkilerde kilit öneme sahip reformları sürdürmeli.
    Aksi durumda, ekim ayında yayınlanacak AB Komisyonu’nun geleneksel Türkiye İlerleme Raporu’nun içeriği piyasa aktörlerinin neşesini bozabilir. Son çapa ise, "tek başına iktidar" çapası ve bu konuda da cumhurbaşkanlığı seçiminin seyri büyük bir önem arz edecek.
    Sonuç olarak, saygın ekonomistler tarafından, bir ölçüde seçim ekonomisi sapması göstermiş bir bütçe performansı, halen yeterince toparlanmamış bir cari açık ortadayken, tek parti iktidarı çapasının tek başına "sihirli değnek" olmadığını hatırlayalım.

    ABD büyümesi kilit başlık

    Uluslararası ekonomi yayınlarında son 48 saattir yayınlanan yazılara baktığımızda, ABD ekonomisinin 2007’nin ikinci yarısında ve özellikle son çeyrekte göstereceği performansın önemine değiniliyor. Bu satırları yazdığımız dakikalarda, ABD ekonomisinden gelmesi beklenen büyüme verileri henüz piyasalara yansımamıştı.
    Ancak, global piyasa profesyonelleri, ABD Merkez Bankası FED’in yılın ikinci yarısında enflasyondan çok, büyümeye odaklı bir para politikasına ağırlık vereceğini beklediklerini vurgulamaktalar. ABD’nin konut sektöründe derinleştiği gözlenen durgunluk ve konut fiyatlarındaki gerileme, ABD halkının servet endişeleriyle "bir tüketim yavaşlamasına dönüşecek" endişesi ağırlık kazanmış durumda. Bu durumda, ABD’ye yapılan ithalatın yavaşlayacağı kaygısı, Uzak Doğu ve AB borsalarına satış dalgası getirdi.
    Sadece 36 saatte 1.3 trilyon dolarlık kayıp söz konusu. Buna karşılık, ABD Hazine Bakanı Paulson, piyasalardaki dalgalanmayı eleştirerek, ABD’nin sıkıntılı bir büyüme trendinden sonra, yeniden sürdürülebilir büyüme trendine geçtiğini ve supreme mortgage sorununun ABD’nin büyüme performansı üzerinde tehdit edici bir etkisi olamayacağını vurguluyor.
    Eğer, beklenen veriler iyi çıkarsa, global piyasalar haftayı bir miktar toparlanarak kapatır. Ama, biz seçimin ertesinde, bu yaşananlardan ders çıkarmayı ihmal etmeyelim.

  2. #2
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Kerem Alkin

    2008 için şimdiden geçmiş olsun

    05.01.2008 | Kerem Alkin | Yorum



    ABD verileri, yavaşlamanın daha da sertleşebileceğini gösteriyor. Petrol ve altın fiyatları da dikkate alındığında Türkiye için 2008 zor geçecek.












    Yeni yılın ilk 4 gününü geride bırakırken, piyasalarda gözlenen gelişmeler, 2008 yılı için temkinli iyimserliğin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Petrol ve altın yıla öyle hızlı bir giriş yaptı ki, biri varil başına 100 doları, diğeri de ons başına 869.5 doları test etti ve kırılan bu rekorlar, ham petrolün yıl içerisinde 120 doları, altının ise 1000 doları görebileceğine dair görüşleri yeniden canlandırdı. İktisatçı Ira Eckstein, İran, ardından Venezüella ve Nijerya'da sorunlar yaşanabileceğini ve fiyatların 105-120 dolar aralığına yükselebileceğini belirtmekte. Petrolün fiyatının dolarla ifade edilmesinin, elinde euro olanı kral yaptığını hatırlatan Eckstein, euro-dolar paritesinin etkisiyle, Avrupa pazarı petrolü göreceli olarak ucuza aldığı sürece fiyatların daha da yükselme potansiyeli taşıdığını vurguluyor.


    Enflasyon hedefi zor
    Ectstein'a göre, fiyat 120 dolar seviyesine çıkar ve bu seviyede 6 ay kalırsa, hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ekonomiler üzerinde çok büyük etkisi olacak. Bu durumda, 2008 yılı için yüzde 4 enflasyon hedefinde mutabık kalmış olan Hükümet ve Merkez Bankası'nın, ya şimdiden "Geçmiş olsun" demesi, ya da enflasyonu yüzde 4-6 aralığına çekmek için ek önlemler konusunda yeni adımlar atılması gerekiyor. Bununla birlikte, ek önlemlerin bir ucu iç talep üzerinde baskıya dayanacaksa, ne KOBİ'ler ve genel anlamda reel sektör, ne de bankacılık sektörü iç talep üzerindeki baskıya pek de dayanacakları takatleri kalmamış izlenimi veriyorlar. Çünkü, birinin mal, diğerinin de kredi satmaya ihtiyacı var. Tüm bu gelişmeler ve önümüzdeki periyotta ortaya çıkacak olası gelişmeler dikkate alındığında, 2008 için öngörülmüş olan yüzde 4 enflasyon hedefi ile yüzde 6'ya kadar uzayan sapma aralığının aşılacağı ve yıllık enflasyonun yüzde 8-9 aralığında kalacağı anlaşılıyor. Bu yıl merkez bankamızın işi hayli zor gözüküyor.

    JCR'den uyarı
    2007'yi tamamlarken, 31 Aralık günü Japon derecelendirme kuruluşu JCR'den gelen kimi uyarıları da göz ardı etmeyelim. Türkiye'ye ilk kez uzun vadeli döviz cinsi kredi notu da veren JCR, Türkiye'nin YTL cinsi uzun vadeli kredi notunu BB- olarak teyit etti; ancak görünümü de pozitiften durağana çevirdi. JCR, YTL cinsi notun görünümünü düşürmesinin nedenini, Türkiye'nin yüksek cari açığını finanse etmek için sürekli dış sermaye akışına ihtiyaç duymasına ve iç talebin zayıf olduğu bir dönemde Irak'ın kuzeyine sınır ötesi operasyon başlatmasına dayandırdı.
    JCR, Türkiye ekonomisindeki iç talep zayıflığı ile yüksek cari işlemler açığını 2008'de de yakından takip edeceklerini belirtirken; mevcut stand-by düzenlemesinin, Mayıs 2008'de tamamlanacağından hareketle, Türkiye'nin, IMF'siz yola devam etmesinin ve tek başına reformları sürdürmesinin henüz erken olduğuna da vurgu yapmış. Kuruluş, Türkiye'ye yönelik ekonomik güvenin uluslararası alanda devam etmesi ve yabancı sermaye girişinin sürdürülmesi açısından, IMF ile formatı ne olursa olsun, Mayıs 2008'den sonra, yeni bir anlaşma ile ilişkilerin sürdürülmesi gerektiğine işaret etmekte.
    Bu nedenle, eğer hükümete ve ekonomi yönetimine bir tavsiyemiz olacaksa, IMF'yle yola devam edilip edilmeyeceği hususunu, lütfen Merkez Bankası'na atamalarda olduğu gibi veya kimi zaman görülen uygulamalara benzer şekilde son dakikaya bırakmasınlar. Kanımca, hükümet ve ekonomi yönetiminin, en azından 2007 yılı bitmeden, IMF'yle mutlaka yola devam edileceği ve bunun nasıl bir anlaşma modeliyle gerçekleştirileceği hususunda çalışmalara hız kazandırıldığını açıklaması, söz konusu belirsizliğin sonuçlandırılması açısından yararlı olabilirdi. Ekonomi yönetimi bize kızmasın; sonuçta bunun bir belirsizlik maddesi olduğunu söyleyen yabancı kuruluşlar.

    ABD verileri bekleniyor
    ABD'ye mal satan önde gelen Japon firmalarının 2008 satış beklentilerini aşağı doğru revize etmeleri, Uzak Doğu'da neşeleri kaçırmış durumda. Ayrıca, kasım ayında 173 bin tarım dışı istihdam artışı gerçekleşmiş olan ABD'de, aralık ayında tarım dışı istihdam artışının sadece 40 binlerde kalmasının beklenmesi ve işsizlik oranının yüzde 4,8'e çıkacağı endişesi, Asya borsalarına sert düşüşler getirmiş gözüküyor. Nikkei tarihinin en kötü yeni yıl açılışlarından birisini yaparak, yüzde 4 gerilemeyle, endeks değeri olarak 2006 Temmuz seviyelerine düşerken, TOPİX endeksi de 2005 yılı ekim ayından bu yanaki en düşük seviyesine geldi. Uzak Doğu'daki bu tablo, yeni yılın ilk hafta sonuna, gerek İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, gerekse de Avrupa ve Amerika borsalarının da benzer bir tabloyla gireceğini gösteriyor. Eğer, ABD verileri beklenenin aksine iyi gelirse, borsaların kapanışında düzeltme olabilir. Ama, yeni yıla keyifsiz başlangıç ağır basacakmış gibi gözüküyor.
    ABD verileri, yavaşlamanın daha da sertleşebileceğini gösteriyor. Petrol ve altın fiyatları da dikkate alındığında Türkiye için 2008 zor geçecek. Bu y.....
    #content { margin-top:-140px; ); }#content li { margin-left:25px; }

  3. #3
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    2008'de fırsatlar ve riskler

    02.01.2008 | Kerem Alkin | Yorum


    Yeni yılın bu ilk işgününde, gözümüz her zamanki gibi açıklanacak yurtiçi ve yurtdışı verilerde olacak. Türkiye İhracatçılar Meclisi aralık ayı ihracat verilerini açıklarken, CNBC-e’de aralık ayı tüketici güven verilerini paylaşacak. Yarın ise, Türkiye İstatistik Kurumu’ndan 2007 yılının enflasyon verilerini öğrenmiş olacağız. Bununla, birlikte bir çok makro ekonomik verinin netleşmesi ocak ayının sonunu bulacak. Büyüme verileri için ise, mart sonunu beklememiz gerekecek. Peki, bu yılın fırsat ve risk başlıkları neler? Önce, iyimser ekolden olmamız nedeniyle, fırsatlardan başlayalım.

    Siyasi istikrar önemli
    Uluslararası yatırımcıların Türk ekonomisine yönelik değerlendirmelerinde, siyasi istikrarın sürmesi en önemli olumlu başlıklardan birisi olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte, 301. Madde, Yeni Anayasa ve yeni Genelkurmay Başkanı ataması gibi başlıklar, dikkatle izlenecek. Piyasa profesyonelleri, toplumsal uzlaşıyla ve farklı sivil toplum örgütlerinin görüşü alınarak hazırlanmış ve toplumca kabul görmüş bir yeni Anayasa’nın sağlayabileceği toplumsal huzur ortamının öneminin farkındalar. Ayrıca, son 1-1.5 yıldır bir ölçüde ihmal edilmiş olan yapısal reformlara hız kazandırılması ile, ekonomik istikrarın güçlendirilmesi önemli. Ayrıca, Türk reel sektörünün küresel rekabet becerisini arttıracak mikro reformlar da gecikmemeli. KOBİ’lerin enerji ve finansman sorunları giderilmeli.

    Reformlar hız kazanmalı
    Bu yıl, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) fiyat istikrarının sağlanması boyutunda daha başarılı bir performans ortaya koyması ve mikro reformlara bağlı olarak, cari açıktaki genişlemenin durması, Türkiye’nin kredi notunda olası artışa bağlı olarak, reel faiz yükünün daha da azalması ve uluslararası kredibilite açısından önemli bir fırsat doğuracaktır. Ayrıca, bölücü terörle mücadelede kalıcı sonuç elde edilmesi ve yeni açılımlarla sağlanacak toplumsal barış ortamı da önemli.
    Fransa ve Almanya’nın tutumlarına nispet, Türkiye’nin hukuki alanda Avrupa Birliği (AB) reformlarına yeniden hız kazandırması ve AB’nin ekonomik kriterlerine ulaşmada kararlılığın güçlendirilmesi, ayrıca ekonomik beklentilerin güçlendirilmesi önemli. Nitekim, Türkiye’ye çağdaş bir ekonomik yapı kazandıracak Türk Ticaret Kanunu ve onunla uyumlu olması gereken Borçlar Kanunu’na yönelik düzenlemelerin Meclis’te tamamlanması ve onaylanarak, en geç 2009’dan itibaren yürürlüğe girmesi, Türk iş dünyasına küresel bir vizyon kazandıracaktır. Bu noktada, Sosyal Güvenlik Reformu'nun tamamlanmasının sağlayacağı kredibilite de unutulmamalı.

    Riskin merkezi ABD
    2008’de ABD hem ekonomisiyle, hem de başkanlık seçimiyle, belirsizliğin merkezi olacak. ABD’nin hane halkının mortgage borçları nedeniyle sıkıntılarını giderememesi halinde, resesyon tehlikesi artabilir. İlk 4 ay İran’a olası hava saldırısı ihtimali gündemde olacak. Irak ve Kerkük referandumu başlıkları takip edilecek. PKK ile mücadele gündemdeki önemini koruyacak. Fransa’nın AB dönem başkanlığı ise ikinci yarı için siyasi risk başlığı için de yer alıyor.
    Son bir nokta olarak, küresel yatırım iştahının seyri, Türkiye’nin büyüme trendinde yavaşlama sürecinin kalıcılık göstermesi, yapısal reformlar ve mikro reformlarda gözlenen gecikme, yeni Anayasa, 301. Madde, etkin pişmanlık ve DPT’nin kapatılması gibi başlıklar ve bu başlıkların yanı sıra, büyümesini sürdüren bir cari açık ve Türkiye’nin kredibilite notunun yükselmemesi diğer risk başlıklarını temsil ediyor. Umarım, 2008 "fırsatlar yılı" olur.

  4. #4
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Dolar 'stratejik ortaklık'la 1.14 YTL'yi görür

    Dolar 'stratejik ortaklık'la 1.14 YTL'yi görür

    12.01.2008 | Kerem Alkin | Yorum



    Türkiye-ABD ilişkilerinde son 2-3 aydır gözlenen yeniden yapılanma süreci, 1 Mart tezkeresi öncesi dönemi anımsatan sıcak ilişkilere işaret ediyor. Türkiye'nin artan kredibilitesi kur üzerinde baskının devamı anlamına gelecek.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün iki ay arayla Washington'a gerçekleştirdikleri ziyaretler sonrasında, Türkiye-ABD ilişkilerinde gözlenen seri iyileşme, pek çok konu başlığına bağlı olarak Türkiye'nin öneminin yeniden perçinlendiğini gösteriyor. ABD'de başkanlık seçimlerinin gerçekleşeceği bu yıl, Beyaz Saray Irak'tan bir miktar asker ve askeri mühimmat çekecekse, Irak'ta şu an var olan konjonktürde olumsuz yönde bir sapma arzu edilmiyorsa, İran'ın Ortadoğu coğrafyasındaki siyasi etkinliği baskı altında tutulacaksa ve Türkiye Rusya'nın enerji oyunundaki etkinliğini dengeleyecekse, Türkiye-ABD ilişkilerinde gözlenen ilerlemeyi doğal karşılamak gerekiyor. Ayrıca, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesi için Türk halkının ABD yönetimine duymakta olduğu kızgınlığın ve hayal kırıklığının da giderilmesi gerekiyor. Bu nedenle, ABD'nin terörle mücadele konusundaki tutumu iyileştirici bir etkiye neden olabilir. Ayrıca, Başkan Bush'un Ortadoğu turundan hemen sonra, Cumhurbaşkanı Gül'ün benzer başkentlere yapacağı ziyaretler de dikkatle izlenmeli.

    Çapalar çok önemli
    Türkiye-ABD ilişkilerinde gözlenen iyileşme, Türkiye'nin uluslararası kredibilitesine önemli katkı sağlayacaktır. Bu noktada, Başbakan Erdoğan'ın perşembe günü 2 saati aşan bir zaman dilimi içerisinde 60. Hükümet'in Eylem Planı'nı açıklarken, IMF'yle ilişkileri muallakta bırakmaması arzu edilirdi. Mevcut stand-by'ın tamamlanmasına 4 ay kala, Başbakan Erdoğan'ın henüz Hükümet'in IMF'yle yola nasıl devam edileceğini belirlemediklerini söylemesi, piyasalar açısından belirsizliğin sürmesi anlamına geliyor. Oysa, hükümet, birçok haklı gerekçeye bağlı olarak, stand-by yerine, farklı bir düzenlemeyle IMF'yle bir süre daha yola devam etmeyi düşünüyorsa, bu modelin ne olması gerektiği çoktan netleştirilebilirdi. 4 ay kısa bir süre ve uluslararası finans piyasalarının da hayli volatil, yani çalkantılı olacağı bir dönem. Bu noktada, Başbakan Erdoğan'ın perşembe günkü basın toplantısında, IMF'yle ilişkileri netleştirmemiş olması ve hükümetin zaten bilinen yol haritasına yönelik tekrar anlamına gelebilecek açıklamalarda bulunmuş olması dikkatle izlenmeli. Önümüzdeki aylarda, Avrupa Birliği çapası, IMF çapası ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığı çapalarına yönelik olarak ortaya konacak kararlılık ve güçlü irade Türkiye'nin kredibilitesine önemli katkı sağlayacaktır.

    Kredi notu yükselebilir
    Başbakan Erdoğan söz konusu çapalar konusunda, ekonomik reformlara yönelik yol haritası konusunda bir kararlılık ortaya koydu. Bu arada, Türkiye'nin Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) büyüklüğü de önümüzdeki günlerde hesaplama metodunu değiştirdiğini açıklayacak olan TÜİK tarafından yukarı doğru revize edilecek. Bu revizyon sonrası, Türkiye'nin bütçe açığı oranı, kamu borç stoku oranı, hatta cari işlemler açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) oranı küçülecek. Bu noktada, Türkiye'nin Avrasya Bölgesi'nde giderek perçinleşen önemi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının devam etmekte olduğuna dair haberler ve yeni yatırım kararları, Türkiye-ABD ilişkilerinde gözlenen iyileşme, ekonomik çapalar konusundaki kararlılık ile birleşirse, Türkiye'nin uluslararası derecelendirme notu bir kez daha yükseltilebilir. 2008 yılının küresel finans piyasaları için hayli dalgalı olduğu bir dönemde, Türkiye'nin kredibilitesinin bir kademe daha artması, uluslararası yatırımcıların ilgisine bağlı olarak, dolar-YTL kurunu 1.14 YTL seviyelerine kadar getirecektir.

    İstanbul Finans Merkezi
    İstanbul'un önümüzdeki dönemde Avrasya Bölgesi'nin en öncelikli finans merkezi olmasına yönelik hedefler doğrultusunda, Başbakan Erdoğan kamu bankalarının genel merkezlerinin ve Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınacağını açıkladı. Burada kritik olan soru, bu derece önemli sayıda kamu ekonomi bürokratını İstanbul'a taşımanın maliyetinin nasıl karşılanacağı. Çünkü, söz konusu ekonomi bürokratları aldıkları makul seviyedeki maaşla, Ankara'da geçinebiliyorlar. Ancak, söz konusu olan İstanbul olduğunda, tüm bu kurumlarda çalışan ailelerin çocuklarının okul durumundan, İstanbul'da taşınmak için bulunacak eve kadar bir dizi sorun var. Ankara'da kendi konutunda oturan bir bürokrat, bağlı olduğu kurum İstanbul'a taşındığında, Ankara'daki evinin değeri ile İstanbul'da bir ev alabilecek mi? İstanbul'da kiraya çıkarsa geçinebilecek mi? Dolayısıyla, Sayın Başbakan'ın Merkez Bankası'nın sadece para politikası boyutunda bağımsız olduğunu, ama hükümetin taşınma kararına uyması gerektiğini belirtmesi, sonuçta İstanbul'a taşınacak bürokratların çok temel ihtiyaçlara dair sıkıntıları giderilmezse, hayli tartışmalı gelişmelere neden olabilir. Bu nedenle, Hükümet'in meseleyi her boyutuyla ele alarak, kurumları İstanbul'a taşıması yararlı olabilir.

  5. #5
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Küresel dalgalanmada 'kirli' savaşlar

    Küresel dalgalanmada 'kirli' savaşlar


    11.02.2008 | Kerem Alkin | Yorum







    Uluslararası finans kurumları, birbirlerinin hisse senetlerinde ağırlığın azaltılmasını öneren ‘kirli' bir oyuna girdiler. Bu taktik, herkesin kaybettiği bir girdaba da dönüşebilir.


    Yıllar öncesini hatırlıyorum, Türk bankacılık sektörünün sorunlarla baş etmeye çalıştığı dönemde, bankalar el altından birbirleri hakkında şüphe uyandıracak davranışlar gösteriyorlardı. X bankasında işlem yapan bir tanıdık müşteriye, şube personeli, "Y bankası için tatsız bilgiler duyuyoruz, o bankada mevduatınız varsa, bize getirin" diyebiliyordu. Yani, Türk bankacılığında rekabet kirlenmişti. Bugün, çok şükür, bu tür olayları ve süreçleri geride bırakmış durumdayız. Türk bankacılık sektöründe mükemmel bir centilmenlik anlaşması süreci gözlenirken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) sektörü denetleme ve gözetleme işlevi açısından çok başarılı bir performans ortaya koyduğu vurgulanmalı.

    Türk bankacılık sektöründe, uluslararası risk standartlarına uyum dahil olmak üzere, temel bankacılık ilkelerine hassasiyet yerine otururken, dünya bankacılığında, bir zamanların Türkiye'sini anımsatan bir aymazlığın yaşanmakta olduğunu görmek insanı hayrete düşürüyor. Temmuz sonundan bu yana etkisini sürdürmekte olan mortgage krizi nedeniyle zaten uluslararası finans kurumlarına güven sıkıntılı bir süreçten geçerken, yabancı bankaların birbirlerine yönelik olarak dedikodu çıkarmaktan çekinmedikleri gözlenmekte.


    ‘Piyasa raporu' oyunu

    Dünya finans çevrelerinde dolaşan söz konusu dedikodular, dedikodusu yapılan banka için ciddi nakit sıkıntısı ve iflas iddialarına kadar varıyor. Fakat, esas ilginç olan nokta, söz konusu bankaların kendi yatırımcılarına yönelik olarak çıkardıkları günlük ve haftalık raporlarda, rakip bir diğer bankanın hisse senedinden uzak durulmasını tavsiye etmeleri. Ayrıca, yine tanınmış bankaların 2008 yılı kâr hedeflerini tutturamayacakları iddialarının veya bir ABD'li sermaye piyasası kurumundan Avrupa bankalarının hisselerinden uzak durulması (underweight) tavsiyesinin gündeme geldiği görülmekte. Finans kurumlarının müşteri raporlarında, bu tür iddia ve dedikodulara yer verilmesi ise zaten yeterince sarsılmış olan hisse senedi piyasalarına yönelik güveni daha da sıkıntılı bir noktaya getiriyor.


    G7'ler devrede

    Zaman zaman görüşlerimizi paylaştığımız Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Saltoğlu, geçtiğimiz haftasonu Tokyo'da gerçekleşen G7 ekonomilerinin maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplantısından sonra, büyük umutlarla gündeme getirilmiş olan Basel II'nin şimdiden kadük olduğuna işaret etmekte. Bizim de katıldığımız bu görüş, yeni bir Basel düzenlemesini, bankaların uymaları gereken yeni likidite düzenlemeleri ile yeni denetim ilkelerinin gündeme gelmesi gerektiğine işaret ediyor. Nitekim, G7 maliye bakanlarının zirve sonrası açıkladıkları ortak metinde, mali otoritelerin kredilendirme kuruluşlarıyla ilgili potansiyel karışıklıkları gündeme getirmeleri gerektiği vurgulanmakta. Ayrıca, küresel dalgalanmanın bu ölçüde global piyasaları sıkıntıya soktuğu bir dönemde, bankaların 3 ayda bir bilanço açıklamalarının doğru olmadığı da düşünülüyor. Yani, bankaların mali durumlarını gösteren tabloları her ay açıklamaları gereği yakında gündeme gelebilir. Bu noktada, G7 maliye bakanları, bankaların piyasa aktörlerini bilanço pozisyonları konusunda daha fazla bilgilendirmeleri gerektiği hususunda hayli kararlı gözüküyorlar. G7 ekonomileri, IMF'nin de erken uyarı kapasitesini geliştirmesi gerektiği uyarısını da dile getirmekteler.


    Faiz indirimi petrole bağlı

    Haftasonu gerçekleşen G7 Zirvesi'nde gündeme gelen bir diğer başlık, önde gelen merkez bankalarının küresel dalgalanma için nasıl bir tutum takınacakları. Esasen, dünya merkez bankaları açısından, küresel enerji ve emtia fiyatlarındaki artış baskısı sürecekse dünya borsalarındaki ateşi söndürmek için faiz indirimi ihtimali zayıflıyor. Bu nedenle, merkez bankalarının küresel çalkantıyı sakinleştirmek için faiz indirmeleri ve ekonomilere likidite vermeleri gerekiyorsa bunun için öncelikle enflasyon baskısının azalması gerekmekte. Enflasyon baskısının azalması için de petrol ve emtia fiyatlarının gerilemesi gerekiyor.

    Bu nedenle, G7 Zirvesi'nden Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı'na (OPEC), petrol fiyatlarının düşürülmesi için devreye girmesi talebinde bulunulmuş olması şaşırtıcı olmamalı. Ancak, son toplantısında OPEC'in de şu an için petrol fiyatlarının düşmesine katkı sağlayacak adımlar atmayı gerekli görmediğini açıkladığı da unutulmamalı. G7 maliye bakanları bu noktada, dünyanın en önemli yedi ekonomisinin küresel mali kriz için şu ana kadar ortaya koydukları işbirliğinin yetersiz kaldığında hem fikirler. Bu nedenle, bir koordinasyon mekanizması oluşturulmaması halinde, krizin daha da derinleşmesine seyirci kalınması riskinin büyüyeceği vurgulanıyor. O halde, dünyanın önde gelen finans kurumları birbirlerine yönelik kuşkuları artıracak dedikoduları çığırından çıkarmadan ve herkesi içine çekecek bir girdap oluşmadan veya tanınmış bir finans kurumu iflasını açıklamadan, enflasyon riskini azaltacak ve tüketicileri yeniden tüketime teşvik edecek adımlar seri olarak atılmalı. Aksi durumda, Türkiye, bu derece yüksek bir cari açık nedeniyle, ciddi yara alabilir.

  6. #6
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Ciddi tespitleri olduğunu düşünüyorum...

  7. #7
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Kötü haberler out olduğunda piyasa çıkışa geçecek

    Kötü haberler out olduğunda piyasa çıkışa geçecek

    23.02.2008 | Kerem Alkin | Yorum


    Küresel ve yurtiçi piyasalar 16 Ocak'tan bu yana süregelen dönemde, her iyi ve kötü habere güçlü tepki veriyor. Duygusal tepkiler söndüğünde, piyasa için dönüş süreci başlayacak.


    2006 yılından bu yana 5 küresel türbülansı geride bıraktık. Bununla birlikte, 16 Ocak'tan bu yana devam eden son küresel türbülansın etki periyodu henüz tamamlanmış değil. Nitekim, piyasalara akmaya devam eden iyi ve kötü haberlere tepkiler hala sert ve abartılı. En ufak bir iyi haberde dünya borsalarına ve doğaldır ki İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na (İMKB) alım geliyor. Tersine, tek bir kötü haberde bile, derhal borsa endekslerinde gerileme, yurtiçinde ise faiz ve döviz kurlarında bir miktar yükseliş gözlemliyoruz.
    Ya da, euro-dolar paritesinde 1.45 ile 1.48 dolar arası sert dalgalanmalar görülmekte. Bunun anlamı, önümüzdeki nisan ayı sonuna kadar, olası yeni kötü haberlere yönelik beklentiyle piyasaların sert dalgalanma sürecini sürdüreceğidir. Söz konusu olası kötü haberler içerisinde en öncelikli olanı ise, tanınmış bir uluslararası finans kurumunun ya da Batılı ülkelerden her hangi birindeki bir finans kurumunun iflasıdır.

    Yurtiçi aktörler ihtiyatlı
    Doğrusunu söylemek gerekirse, yurtiçi piyasa aktörlerinin daha dikkatli ve tepkilerini daha dengeli vermeye çalıştıkları vurgulanabilir. Bu nedenle, 16 Ocak'tan bu yana süregelen küresel dalgalanmanın üstüne, hayli tartışmalı bir Türban konusu ve Irak'ın kuzeyine yönelik askeri operasyonlarla ilgili haberler gelmiş olsa da, döviz kurlarında iyimser senaryo üst sınırı olan 1.22 YTL kalıcı olarak aşılmadı ve Hazine kağıtlarının 2. el faizleri de yüzde 17'in üzerini görmedi. Nitekim, Türkiye, perşembe akşamından itibaren bir Irak'ın kuzeyine yönelik bir kara harekatı başlatmış olmasına rağmen ve Uluslararası Para Fonu (IMF) 7. Gözden Geçirme çalışmalarının onaylanması için reformların tamamlanmasını bekleyeceğini belirtmiş olmasına rağmen, yurtiçi piyasalarda her hangi bir anlamlı tepki gözlenmedi.

    Yabancı sermaye etkili
    Söz konusu tepkilerin sınırlı kalmasında, Türk bankacılık sektörünün mevcut küresel dalgalanmayı iyi bir pozisyonda geçiriyor olması ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) sektöre yönelik çok titiz bir çalışma ortaya koyması öne çıkıyor. Ayrıca, kamu maliyesi alanında, geçen yıl genel seçimler nedeniyle bir miktar gevşeyen disiplinin yeniden sağlandığı ve Hazine'nin de yaptığı geri ödemelerden daha az borçlanarak, programa sadık kaldığı gözlenmekte. Yani, yurtiçi aktörler açısından, küresel dalgalanma sürecinde tek bir sorun oluşturan başlık var. O da cari açık. Bu noktada, Migros'un satışı başta olmak üzere, özelleştirmeler ve gayrimenkul yatırımları boyutunda yabancı sermayenin Türkiye'ye ilgisi devam ettiği müddetçe, yurtiçi piyasa aktörlerinin cari açık meselesini Türkiye için ciddi bir risk olarak algılamayacakları anlaşılıyor. Ancak, küresel piyasaları yeni ve daha sert bir dalgalanmaya sürükleyebilecek bir haber, Türkiye'ye sermaye girişini de olumsuz etkiler ise, yurtiçi piyasa aktörlerinin tavrında hızlı bir kırılma gözlenebilir.

    Ajandadaki öncelikler
    Türkiye'nin 2008 yılına yönelik öncelikleri arasında, ekonomik reformlar ve IMF'le ilişkiler konusundaki kararlılığın tazelenmesi öne çıkıyor. IMF'le, nisan sonunda bitecek 19. stand-by sonrası, yola nasıl devam edileceği merak konusu. Hangi anlaşma modeli ile devam etmeli; bu konunun ivedilikle netleştirilmesi gerekiyor. Türkiye'nin IMF'le birlikte yola devam kararı, uluslararası alanda ekonomik reformların tamamlanması yönündeki kararlılığın bir göstergesi olarak algılanacaktır ki; bu Türkiye için olumlu bir sinyaldir. Bu noktada, 7. Gözden Geçirme'nin tamamlanması için IMF'in sosyal güvenlik ve vergi reformunun tamamlanmasını talep etmesi de, IMF'in de reformlar konusunda artık tolerans göstermeyeceğini teyit etmekte. IMF'in gözden geçirmeyi geciktirmesine yabancı aktörlerin tepkisi olacak mı, beraberce izleyeceğiz.
    Türkiye için ajandadaki diğer bir madde ise, Merkez Bankası'nın bağımsızlığına gereken duyarlılığın gösterilmesi olarak tanımlanabilir. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın başkan yardımcılıkları ve Para Politikası Kurulu üyeliklerini bir an önce doldurmak adına girişimlerinin boşta kalması, sonuçsuz kalması hükümet veya ekonomi yönetimi açısından doğru bir strateji olarak gözükmüyor. Söz konusu atamaların ivedilikle tamamlanması hükümetin 2008 ajandasında önceliğe sahip olmalı.

    AB kriterleri ihmal edilmemeli
    Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri ve teknik müzakerelerin seyri de diğer bir öncelikli gündem maddesi olarak belirlenebilir. Avrupa Birliği başlığı için yeni bir heyecan ve tazelenmeye ihtiyaç gözükmektedir. Kopenhag ve Maastricht Kriterleri'nin Türk halkı için neden önemli olduğu ve Türkiye'ye küresel ekonomide bir cazibe merkezi olarak, ne tür avantajlar sağlayacağı vurgulanmalıdır. Kopenhag ve Maastricht Kriterlerini yerine getirmiş bir Türkiye, yılda 20 milyar dolarlık bir doğrudan yabancı sermaye yatırımını da istikrara kavuşturur ve Türkiye'nin istihdam sorunu ciddi ölçülerde azalacaktır.
    Türban başlığı altında işleyen süreç dikkate alındığında, siyasi istikrar önemli gündem maddeleri içerisinde bir diğer başlık olarak öne çıkmaktadır. Siyasi istikrar, ekonomik güç ve yeniden yapılanma süreciyle doğrudan bağlantılı gözüküyor. Bu nedenle, Hükümet'in siyasi istikrar ve toplumsal uzlaşı boyutunda her olumlu adımı, yerli ve yabancı sermayenin yatırım kararları açısından önemli bir gösterge teşkil edecektir.

  8. #8
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    ABD'yi bırak, esas Çin'in yavaşlamasına bak

    08.03.2008 | Kerem Alkin | Yorum

    Son 7 aydır ABD'nin resesyon riskini tartışıyoruz. Ancak, dünya emtia fiyatları gerilemediği müddetçe resesyon riskine çözüm zor gözüküyor. Bu nedenle, Çin'in yavaşlaması çok daha önemli.

  9. #9
    Üyelik tarihi
    19.Temmuz.2007
    Yaş
    66
    Mesajlar
    437
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Kerem Alkin
    Yatırımcıya sağdan 'global güven krizi', soldan 'kapatma davası' vuracak
    17.03.2008

    Arka arkaya açıklanan olumsuz ABD verilerinin üzerine, ‘Bear Stearns Operasyonu' geldi. Global yatırımcı ‘kriz 2008 sonuna sarkar' derken, üstüne bir de kapatma davası geldi.

    Global piyasa aktörleri geçtiğimiz haftayı, açıklanan ABD makro ekonomik verilerinin ‘resesyon' riskine daha kuvvetle işaret etmekte olduğu yönündeki değerlendirmelerle kapatmaya hazırlanırken, Bear Stearns'ün iflasın eşiğine geldiği haberleri moralleri tam anlamıyla sıfırladı. Mevcut tabloya bakan global yatırımcılar, ağustos başından bu yana varlığını sürdüren ve 16 Ocak'tan bu yana yeni bir aşamaya geçmiş olan ‘global finans krizi'nin mayıs ayı ortasından itibaren zayıflayabileceğine dair beklentiyi artık sıfırlamış durumdalar. Yani, global yatırımcıların ve profesyonellerin yeni beklentisi söz konusu türbülansın 2008 yılı sonuna kadar etkisini sürdüreceği yönünde.

    Bu nedenle, FED New York ve JP Morgan'ın Bear Stearns'ü iflastan kurtarmak için ortak operasyonu girişmeleri dahi, dolardaki kan kaybını durdurmadı.

    Kriz yılsonuna kadar sürecek
    Uzmanlar, ABD ekonomisindeki karanlık tablonun ve dolardaki değer kaybının yılsonuna kadar devam edeceği yönündeki beklentinin güçlenmekte olduğunu vurgulamaktalar. Oysa, geçtiğimiz kasım ayından bu yılın şubat ayına kadarki zaman diliminde, global piyasa aktörlerinin genel beklentisi, ABD başkanlık seçimi sürecinin hız kazanacağı mayıs ayı ortalarından itibaren, ABD ekonomisinin ve global piyasaların toparlanma sürecine gireceği ve doların yeniden değer kazanmaya başlayacağıydı.

    Ancak, bu beklenti son 10 gündür, ‘subprime morgage' krizinin etkilerinin gerek ABD kredi piyasasında, gerekse de uluslararası finans piyasalarında yıl sonuna kadar hissedileceği ve bu kriz nedeniyle dünyanın tanınmış finans kurumlarının zararlarının, ilk tahmin olan 350 milyar doların çok üstünde, 450-500 milyar dolara ulaşabileceği şeklinde değişime uğradı.

    ABD'li piyasa değerlendirme kuruluşlarının raporları, Bear Stearns, Deutsche Bank ve Lehman Brothers gibi tanınmış yatırım bankalarının 2005 ve 2006 yıllarında sattıkları ‘subprime mortgage' bazlı yatırım araçlarının bedelinin 1,2 trilyon dolara ulaşmış olabileceğini gösteriyor. Fannie Mae and Freddie Mac gibi, ABD konut kredisi piyasasında kredi sigortalaması gerçekleştiren şirketlerin talep ettikleri sigorta bedelleri ise, son 22 yılın en yüksek seviyesine çıkmış durumda.

    Ünlü İsviçre'li finans kurumu UBS'nin analistleri, kredi piyasasındaki kayıpların 600 milyar dolara dahi ulaşabileceği tahminini paylaşmakta. Bu nedenle, tüm bu sıkıntılı tablo, krizin en erken 2008 sonu etkisini kaybedeceği ve finans kurumlarından iflas haberlerinin gelebileceği yönündeki beklentiyi güçlendirmiş durumda.

    Nitekim, ABD menşeli bireysel varlıklar şirketi Carlyle tarafından yönetilen sorunlu bir yatırım fonunun, aldığı kredilere ilişkin bir anlaşmada başarısız olması ve kreditörlerinin bu fona ait varlıkları devralacağını açıklaması kötümser beklentileri doğrulayan bir haber oldu. Carlyle Capital Corporation 17 milyar dolarlık kredi borcunu zamanında ödeyemediğini açıklaması, piyasaları zaten tedirgin etmeye yetmişti. Üstüne gelen ‘Bear Stearns' haberi tam tuz-biber oldu diyorsanız, size AK Parti'ye yönelik kapatma davasını hatırlatalım.

    Kapatma davası ve ‘çapa'lar
    Yurtiçi piyasalar açısından durum iyice karışmış durumda. Geçtiğimiz 2003-2005 döneminde, yurtiçi piyasaları uçurmuş olan dört temel sacayağı da şimdi zedelenmiş durumda. Merkez Bankası bağımsızlığı ile kur ve fiyat istikrarı, IMF'le ilişkiler, Türkiye-AB ilişkileri ve siyasi istikrar başlıklarının tümünde darbeler ve kırılganlıklar var. 22 Temmuz'daki seçim sonuçlarından sonra, en sağlam duran ‘siyasi istikrar' sacayağı, kapatma davası ile önemli bir zedelenme gördü. Gerek, tarafların olası karşılıklı sert açıklamaları, gerekse de uluslararası basında haberin ‘flash' olarak verilmesi, Türkiye'deki pozisyonlarını değerlendirmekte olan yabancı sermayeyi hayli tedirgin edebilir. Bu nedenle, bu sabah piyasaların güne hayli sıkıntılı başlayacağını tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

    Altın 1000 doları aştı

    13 Mart perşembe günü ise, New York Emtia Borsası'nda nisan vadeli ham petrol fiyatı, petrol işlemlerinin başladığı 1983'den beri ilk kez 110,33-111,00 dolar seviyesini test etmiş durumda. Petrol fiyatının rekor kırmasında, 1995 yılından beri ilk kez doların yen karşısında 100 yen ve bir miktar altını test etmesinin etkisi göz ardı edilmemeli. Üstelik bu fiyat rekoru, ABD'de ve daha geniş anlamda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) üyesi olan gelişmiş ülkelerde petrol stoklarının arttığı bir dönemde kırılıyor. Petrol stoklarındaki artış, söz konusu dünyanın önde gelen ekonomilerinde, ekonomik hayatın kısmen yavaşladığı ve/veya enerji tasarrufuna yönelik adımların etkisi olarak yorumlanabilir. Ama, bu tür değerlendirmelerin fiyat artışını durduramadığı anlaşılıyor.

    Altın ise, ABD Merkez Bankası FED'in geçtiğimiz eylülde faiz indirimlerine başladığı periyottan bu yana yüzde 40'a yakın değer kazanarak, 14 Mart cuma günü ons başına 1009 doları test etti. FED Minneapolis'in internet sitesinde yer alan bir istatistiki veri, enflasyon etkisi de hesaba katılarak, altının bir onsunun bugüne kadar gördüğü en yüksek fiyatın, bugüne çevrilmiş olarak, 21 Ocak 1980'de ons başına 2,284 dolar olduğunu gösteriyor. 2007 yılında yüzde 31 değer kazanan altının, üçte bir oranında bir artışı 2008'de de göstermesi çok şaşırtıcı olmamalı.

    Bir başka rekora doymayan değer de euro-dolar paritesi. Parite, 14 Mart cuma günü 1,5688 dolarla yeni bir rekoru test etmiş durumda. Euro'daki yükselişi kaygıyla izlediğini belirten Avrupa Merkez Bankası Başkanı (ECB) Trichet, petrol ve diğer emtia fiyatlarının yükseldiği bir dönemde orta vadeli fiyat istikrarının sağlanmasının önemine işaret etmekte.

    Trichet, başta ECB olmak üzere, önde gelen merkez bankalarının ve otoritelerin fiyat istikrarını sağlama konusunda hane halkının güvenini kaybetmeleri halinde, finans piyasalarının da enflasyonun orta vadede belirsizliğinden rahatsız olacakları için daha çok çalkantı yaşayacağını hatırlatmakta. Bu nedenle, ‘güçlü dolar'dan yana olduğunu vurgulayan Başkan Bush ve Beyaz Saray'ın daha fazla adım atması gerekecek.

    http://www.referansgazetesi.com/habe...&HBR_KOD=92552

  10. #10
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Kerem Alkin

    Global kriz Türkiye için 6 risk demek

    22.03.2008 | Kerem Alkin | Yorum


    ABD yönetiminin finans kurumlarına yönelik operasyonu ve beklenenden iyi çıkan kârlar piyasaları toparlasa da, Türkiye için 6 temel riskin ihmali, son 5 yılın makro başarılarına gölge düşürebilir.

    16. Ocak'tan bu yana 5. aşamaya geçmiş olan ve neredeyse son 2 yıldır süregelen global türbülans, Türkiye açısından, mevcut konjonktürün bir fırsata dönüştürülmesi için, Türkiye'nin uluslararası kredibilite notunun yükseltilmesini gerektiriyor. Yani, S&P, Moody's ve Fitch'i Türkiye'nin rating notunu artırmaya ikna etmek veya zorlamak, Türkiye'ye önemli getiriler kazandırabilir. Global sermayenin "güvenilir liman" aradığı bir dönemde, Türkiye'nin rating notunun yükselmesi, global sermaye tarafından doğru adres olarak algılanmasını sağlayacaktır. Ancak, notumuzun yükselmesinin önünde önemli engeller söz konusu. Bu engelleri, global krizin neden olduğu 6 temel risk olarak da tanımlayabiliriz. Bu risklerin başında da, ekonomik reformların seyri ve Uluslarası Para Fonu (IMF)ile ilişkiler geliyor.

    devamı...
    http://www.referansgazetesi.com/habe...978&YZR_KOD=78

Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 123 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193