Artık, öncelikli gündem cari açık
04.08.2008 | Kerem Alkin | Yorum
Şekli tartışmalı da olsa, siyasi belirsizlik başlığı gündemden düştü. Hükümet'in saniye bile kaybetmeden ekonomik konulara yoğunlaşması gerekiyor. Cari açığa net bir çözüm bulamazsak, zor günler bizi bekliyor.
ABD Merkez Bankası'nın (FED) yarın Türkiye saati ile 21:15'de açıklayacağı faiz kararının olası etkilerini çarşamba günkü yazımıza bırakarak, parti kapatma davasını geride bırakmış Türk ekonomisinin öncelikli meselelerine eğilelim. 14 Mart'tan bu yana, zaten "Kan kusup; kızılcık şerbeti içtim" diyen Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler'in (KOBİ) durumu, siyasi belirsizlikle daha da bunaltıcı hale gelmişti. Merkez Bankası'nın, enflasyonu dizginlemek adına yönettiği süreç, siyasi belirsizlikle birleşince, iç talepte gözlenen daralma, perakende boyutunda ticaret kesimini hayli hırpaladı. İhracat yapabilme imkanı olan veya var gücüyle kendine ihracat imkanı oluşturabilmeyi başaran KOBİ'ler, yurtiçi piyasalardaki sıkıntıyı dış satımla gidermeye çalıştılar ve bunu da sürdürüyorlar. Bununla birlikte, döviz kurlarının seviyesi, ekonominin TL cinsinden maliyetlerindeki artışla uyumsuzluk gösterdiğinden, iç piyasadaki daralmayı telafiye yönelik ihracatın da firmalara bir kâr bıraktığını söylemek zor.
İhracat 130 milyar $'a koşuyor
Mart ayından bu yana, kapatma ve Ergenekon davaları nedeniyle iç piyasa ciddi anlamda durgulaşınca, Türkiye ihracatta yeni aylık rekorlara imza atmaya başladı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, 2007 yılı kasım ayında 11.1 milyar dolarla yeni bir aylık ihracat rekoru kırmış olan Türk ekonomisi, geçtiğimiz mayıs ayından itibaren bu rekoru 12 milyar doların üzerine taşımış durumda. Yani, ABD ekonomisi ve dünya ekonomisiyle ilgili durgunluk ve resesyon tartışmalarına rağmen, Türk iş dünyası ihracatta rekorlara doymuyor. Nitekim, yılın ilk 6 ayında Türkiye'nin ihracat hacmi, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 68.8 milyar dolara dayandı. Türkiye'nin 2008 yılı ihracat hedefi 117 milyar dolarsa, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, bu hedefi sonrasında 120 milyar dolara taşımış olsa da gerçekleşme yılsonunda bu tempoyla 130 milyar doları geçecek gibi gözüküyor.
İthalata bağımlılık sürüyor
Ancak, ithalattaki tabloyu da göz ardı edemeyiz. İthalat hacmi, aylık bazda, mayıs ayından bu yana 19 milyar doların üzerine çıktı ve kümülatif bazda, yıllık ithalat hacmi 198 milyar doları aştı. Hükümet'in 2008 için öngördüğü 182 milyar dolarlık hacim çoktan aşılmış durumda ve bu tempoyla ithalat hacmi, 208-212 milyar dolara, dış ticaret açığı da 77-81 milyar dolar aralığına doğru gidiyor. Madem ki, mart ayından bu yana iç piyasada, siyasi belirsizliğin de etkisi ile halkın tüketimi önemli ölçüde yavaşladı; peki, nasıl oluyor da, yılın ilk 6 ayında tüketim malı ithalatı, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 40 artarak, 11.2 milyar dolara aşmış durumda. O halde, döviz kurlarının mevcut seviyesi, Türk şirketlerini hem iç piyasada, hem de küresel rekabet ortamında iki kez örseliyor. Ve böyle bir kur seviyesi ile Türkiye'nin hem hammadde ve ara mamul, hem de tüketim malı ithalatına olan bağımlılığı sürüyor. Bu arada, yüzde 22,4 oranında artışla, yatırım malı ithalatının 14.3 milyar dolara ulaştığını da hatırlatalım.
Cari açık 54 milyar dolar
Bu şartlar altında, en iyimser tahminle, 52 ile 54 milyar dolar arasında bir seviyeye ulaşacak bir cari açıktan söz ediyoruz. 37.7 milyar dolardan, 54 milyar dolara sıçrayan bir cari açık, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) oran olarak da yüzde 6,75'e geliyor. Yani, IMF ve Dünya Bankası'nın tehlike sınırı olarak kabul ettiği yüzde 6'nın üzerindeyiz. Üstelik, 2006 ve 2007'de, söz konusu cari açığın yüzde 50'den fazlası doğrudan yatırımlarla finanse edilmişken, bu yıl bu oran yüzde 30'u geçemez. O halde, 2008 yılında 54 milyar dolara ulaşabilecek bir cari açığın yüzde 70'ini sıcak para ve dış borçlanmayla finanse etmeye çalışacağız. Nasıl bir konjonktürde? ABD ekonomisinin ve bankacılık sisteminin ciddi anlamda yalpaladığı, Avrupa Birliği (AB) ekonomilerinden sıkıntı sinyallerinin yükseldiği ve küresel yatırımcıların gelişmekte olan ekonomilere yatırım iştahının dalgalandığı bir dönemde.
Hükümetin, bu şartlar altında birinci öncelikle konusu cari açık sorunudur ve eylül başına kadar çözüme yönelik eylem planı tamamlanmazsa, bizi aralık ayı başında çok sıkıntılı günler bekliyor olacak.
Enflasyon hedeflemesi bir hata mı?
Döviz kurlarını yükselterek, ihracatı desteklemek ve cari açığı azaltmak şeklindeki tartışmaları artık geride bıraktığımızı tekrarlayalım. İyi de döviz kurlarının seyri böyle devam ettikçe, Türkiye'nin ithalata bağımlılığını nasıl azaltacağız. Yeni bir rekora ulaşacağı netleşmiş olan cari açığın finansmanını, yine sıcak para ve dış borçlanmayla mı sağlayacağız? Belki şunu tartışmamız gerekebilir; Merkez Bankası, 2006 yılında enflasyon hedeflemesi modeline erken mi geçti? Bugün, Merkez Bankası'nın üstlendiği sorumluluk, döviz kurlarına yönelik alternatif tedbirleri de kitliyor mu? Ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadelede Merkez Bankası'nı yalnız bırakmışsa, bedelini büyüyen cari açıkla mı ödüyoruz? Cari açığın çözümü, enflasyon hedeflemesi modelini askıya almaktan mı geçiyor? Daha, bir hayli tartışmayı sürdüreceğiz.