Sonuç: Ekonominin lokomatatifi sizce hangi sektördür?

Katılımcı sayısı
3. Sizin bu Ankette oy kullanma yetkiniz bulunmuyor
  • Bankacılık

    3 100.00%
  • Tarım

    1 33.33%
  • Madencilik

    2 66.67%
  • Sanayii

    3 100.00%
  • Turizim

    1 33.33%
  • Lojistik /Deniz-hava-kara-demir/(Nakliye)

    1 33.33%
Birden fazla seçeneğe oy verilebilir.
Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 12 SonuncuSonuncu
Toplam 18 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 10 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Ekonomi Sektörlerinden Haberler

  1. #1
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Ekonomi Sektörlerinden Haberler

    ekonomi sektörleri ile ilgili haberler....

  2. #2
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Turizim..... :=))))

    Yerli turist seçimden sonra umduğuna değil bulduğuna razı olacak
    11.07.2007 / Sevgi Sayar / Haber





    Yerli turistin tatil planlarının seçim sonrasına ertelenmesi ve bu yıl Rusya ve BDT ülkelerinden gelen turist sayısındaki patlama turizm sektörünü alarma geçirdi. Son iki yılda eklenen 60 bin yeni yatağa rağmen güneydeki otellerde boş oda bulmak şansa kaldı. Seyahat acentaları seçim sonrasına yaşanacak yığılma için güneyde daha fazla oda kapatma yarışına girerken, erken rezervasyon yaptırmayan tatilciler ise umduğuna değil bulduğuna razı olmak zorunda kalacak.


    Otellerden, tur operatörleri ve tatilcilere kadar herkesi seçim sonrası telaşı sardı. Yerli turistin tatil planlarının seçim sonrasına ertelenmesinin yanı sıra bu yıl Rusya ve BDT ülkelerinden gelen turist sayısındaki patlama güneyde boş oda bırakmadı. Seyahat acentaları yerli turistin talebini karşılamak için güneyde daha fazla oda kapatma yarışına girerken, erken rezervasyon yaptırmayan tatilciler ise umduğuna değil bulduğuna razı olmak zorunda kalacak.

    23 Temmuz itibariyle başlayacak olan büyük hareketlilik 2006 yılını durgun geçiren oteller için ise tarihi bir fırsat oldu.

    2007 Temmuz-Ağustos döneminin Türk turizm tarihinin en dolu ve hareketli dönemi olacağı belirtiliyor.

    İç piyasadaki yığılma ile dış piyasalardaki talep artışının aynı döneme denk gelmesi fiyatlara da yansıdı. Geçen sene Antalya'da tatil yapmak isteyen bir Rus turist bir haftalık tatil paketini 580 dolar iken bu yıl aynı pakete 680 dolar ödüyor. Aynı durum yerli turist için de geçerli. Geçen yıl kötü giden sezon nedeniyle oteler fiyatlarında indirim yaparken, bu yıl yüzde 30 ila 40 arasında fiyat artışına gitti.

    23 Temmuzdan itibaren söz konusu olacak yığılmadan Avrupalı tur operatörleri de nasibini aldı. Avrupalı turist erken rezervasyon yatırmakta geciktiği için odaları Rus tur operatörleri kaptı. Şimdi Avrupalı tur operatörleri de Antalya bölgesinde son dakika satışları için oda arıyor.



    Otel sayısı iki katı çıksa hepsi dolar

    İç pazarda hareketliliğin 23 Temmuz Pazartesi gününden itibaren ciddi olarak patlama yapacağını kaydeden Club İremtur İç Pazar Sorumlusu Gürkan Akün, "Bu dönemde Antalya'da 2 katı tesis ve yatak kapasitesi olsa dolar" diyor.

    İç pazarda çoğu kişinin tatiline 22 Temmuz akşamından itibaren başlayacağını kaydeden Akün, "Herkes tatilini bu dönemde başlatmak istiyor. Bu yıl temmuz sonu ve ağustos ayı geçtiğimiz yıllara göre yüzde 70 daha yoğun olacak. Bizim daha önceden ayırdığımız garantili yerler olduğu için şu an için oda sıkıntımız yok. Ama bu dönemde talep artarsa özellikle güneyde oda sıkıntısı yaşanacaktır. Bu nedenle yerli turistlerin elini çabuk tutması gerekiyor. Çünkü elimizdeki kapasite belli" diye konuştu.

    Geçen yıla göre iç pazarda erken rezervasyon oranlarında yüzde 100'e yakın artış olduğunu kaydeden Akün, "Club İremtur olarak bu yıl iç pazarda 50 bin kişiye tatil yaptırmayı hedefliyoruz. Şu ana kadar bu sayı 36 bine ulaştı. Geçen yıl ise 38 bin kişiye tatil yaptırmıştık" dedi.



    Son dakikacılar oda bulamayacak

    Antalya'daki otellerde sadece seçim dönemine kadar bir boşluk olduğunu ama seçim sonrasında bu durumun devam etmeyeceğini kaydeden ETS Tur İç Pazar Sorumlusu Suat Özbek, "Seçimden sonra büyük bir patlama bekliyoruz" dedi. Özbek, şöyle devam etti: "Bu yıl yurtdışından da inanılmaz bir talep var. Antalya'da özellikle Rus pazarı çok iyi gidiyor. Sadece Rus pazarı değil, diğer pazarlar da temmuz ve ağustosta harekete geçecek. Bu nedenle otellerde boş oda bulma sıkıntısı kapıda. Yani bu yıl erken davranan tatilini istediği yerde yapabilecek. Biz otellerle kontratlarımızı daha önceden yaptığımız için şu an için bir sıkıntı yok. Ama bizimde iyi bir planlama yapabilmemiz için tüketicilerin erken rezervasyon yaptırması gerekiyor. Son dakika geldiğinde misafirlerimiz yer bulmakta sıkıntı çekecek. Nisan ve mayısta rezervasyon yaptıranlar çok avantajlı."

    Özbek, özellikle Antalya'daki otellerin doluluk oranlarından mutlu olduklarını belirterek, yeni açılan tesisler boşa açılmadığını dile getirdi.

    Erken rezervasyon yaptırmayan yerli turistlerin seçim sonrasında yer bulmakta sıkıntı çekeceğini kaydeden CNN Tours İç Pazar Sorumlusu Banu Dikmen ise "Ağustos ayı için doluluk oranları çok iyi gidiyor. Şu anda 100 tane tesis varsa bunun 20'sinde yer bulunabiliyor. Yoğunluk bu şekilde devam ederse yerli turist istediği otel yerine boş olan otele gitmek zorunda kalacak. Çünkü bu yıl iç pazarın yanında yurtdışı pazarlarda çok iyi gidiyor. Bu da oda bulma konusunda sıkıntı yaşanmasına neden olacak. Yerli turistin tatilleri seçim sonrasında sadece bir iki aylık bir döneme toplandı. " açıklamasını yaptı.



    Bölgedeki kapasite neredeyse doldu


    Türkiye'de iç turizmde bu tarz sıkıntıların yaşanmaması için artık seyahat acentelerinin ve tüketicilerin erken rezervasyon sistemini daha cidiye alması gerektiğini kaydeden Akdeniz Otelciler Birliği (AKTOB) Başkanı Osman Ayık, "Bu yıl iç pazarda ciddi bir büyüme var. Bunun yanında başta BDT ülkeleri olmak üzere Rusya ve Ukrayna gibi pazarlarda iki haneli büyüme rakamları var. Dolayısıyla yaşanan bu artışlar özellikle bizim bölgede olan kapasiteyi doldurmaya yetti. Bu nedenle seçimden sonra erken rezervasyonunun yaptırmayan iç pazar müşterisine yer kalmıyor. Bunun için artık tüketicilerin erken rezervasyon alışkanlığını elde etmesi gerekiyor" ifadesini kullandı.

    İç pazardaki artışın son iki yılda yüzde 100'e yaklaştığını kaydeden Ayık, sadece Antalya bölgesinde bu yıl 2 milyon yerli turistin tatil yapacağına dikkat çekti. Ayık, "Bu rakamın içerisinde hem kendi kendine gelen hemde acentelerle gelen yerli turist var. Bölgedeki otellerin büyük bir kısmı iki yıldır eklenen 60 bin yeni yatak kapasitesine rağmen dolu" diye konuştu.





    2005'in rakamlarını geçebiliriz

    Türkiye'nin turizmde pik yaptığı sezonların başında 2005 yılı geliyor. 2006 yılında kötü ber sezon geçiren sektörün en büyük hedefi bu yıl için 2005 yılı rakamlarını yakalamaktı. Özellikle Rusya, Ukrayna ve BDT ülkelerinde yaşanan yüzde 30-40'lara varan artışlar bu yıl turizmde 2005 yılı rakamlarının geçilebileceği sinyalini veriyor. Şu anda ilk 6 aylık dönemde geçen yıla göre yaşanan artış oranı yüzde 17. AKTOB Başkanı Osman Ayık, eylül ve ekim aylarında da Avrupa pazarında büyük talep beklediklerini belirterek, "Bu artışlar sürer ve Avrupa pazarı da hareketlenirse 2005 rakamlarını yakalar ve geçeriz. Şu anda bile mayıs, haziran ve temmuz rakamları 2005'in üstünde gidiyor. Bu rakamları Avrupa pazarı da desteklerse 2005 yılının üstünde bir artış gerçekleştiririz" dedi.

    Öte yandan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu hafta içinde açıkladığı verilere göre, Haziran ayında Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17,13 artarak 2 milyon 774 bin 289 oldu. Ocak-Haziran dönemini kapsayan altı ayda gelenlerin sayısı ise geçen yıla göre yüzde 16,61’lik artışla 9 milyon 184 bin 321 kişi oldu. Yılın ilk yarısında gelenlerin sayısı 2006’da 7 milyon 876 bin 001, 2005’te ise 8 milyon 558 bin 25 olarak gerçekleşmişti. Yılın ilk yarısında gelen yabancı ziyaretçilerin ülkelere göre dağılımında Almanya ilk sırada yer alıyor. Ocak-Haziran döneminde Almanya’dan Türkiye’ye gelenlerin sayısı 1 milyon 668 bin 150 kişi oldu. Gelen yabancı ziyaretçilerin ülkelere göre dağılımında Almanya’yı 927 bin 982 kişi ile Rusya Federasyonu izliyor.

  3. #3
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart bankalar...

    4 yılda 14.9 milyon kişi bankalardan kredi aldı
    11.07.2007 / Finans / Haber





    2002-2006 yılları arasında bankalardaki mevduat hesabı sayısı yüzde 26,6 artarak 86.1 milyona çıkarken, kredi müşterisi sayısı yaklaşık ikiye katlarak 30.7 milyon kişiye ulaştı. Kredi kartında ise müşteri artış hızı yavaşladı.

    Ekonomideki yapısal dönüşüm ve sektördeki yoğun rekabet nedeni ile, Hazine'yi fonlamaya ağırlık vermekten vazgeçip tüketiciye yönelen bankaların müşteri sayısı hızla artıyor. Bankaların 20002 yılı sonunda 15 milyon 784 bin olan kredi müşteri sayısı, 2006'da 30 milyon 685 bine ulaştı. Söz konusu dönemde bankaların kredi müşteri sayısında artış yüzde 94,4 olurken, 14.9 milyon kişi kredi kullandı. Bankaların kredi müşterisi sayısındaki artış 2003'te yüzde 18,5, 2004'te yüzde 34,5, 2005'te yüzde 15,8, geçen yıl ise yüzde 5,2 arttı.

    Özellikle son iki yılda kredi müşterisi sayısındaki artışın yavaşlamasında, global piyasalardaki dalgalanma, Türkiye'nin iç siyasi riskleri ve faiz oranlarındaki düşüşün yavaşlaması etkili oldu. 2002-2006 yılları arasında bankalardaki mevduat hesabındaki artış ise yüzde 26,6 oldu. 2002'de 67 milyon 993 bin olan hesap sayısı, geçen yıl 86 milyn 131 bine çıktı. 2003 ve 2004 yıllarında sırasıyla yüzde 15 ve yüzde 67 oranında büyüyen kredi kartı müşteri sayısı ise, 2005'te yüzde 9,4, 2006'da ise yüzde 5,6 arttı.



    Şube ve personel artıyor
    Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) "Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler" raporuna göre, Türk bankacılık sektöründe 2002 yılında 59 olan banka sayısı, yeniden yapılanma süreci ve piyasa koşullarının etkisiyle Aralık 2006 itibarıyla 50'ye düşerken, sektördeki şube ve personel sayısı 2003'ten itibaren artış eğilimine girdi. Sektörün aktif yoğunlaşması, banka sayısındaki azalmaya paralel olarak, 2002-2005 yıllarında yükseldi, ancak rekabetin etkisiyle 2006 yılında azaldı. BDDK bankacılık sektörü ile banka dışı finansal sektörde yaşanan gelişmelerden yapısal nitelikte olanlara dair değerlendirmeleri içeren "Bankacılıkta Yapısal Gelişmeler" adı altında rapor yayımlamaya başladı.

    BDDK Başkanı Bilgin, yayınının amacının, Türk bankacılık sektöründe; genel piyasa yapısı, aracılık faaliyetleri, yeniden yapılandırma süreci, Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere yurt dışı piyasalarla bütünleşme ve sektörün kapasitesine ilişkin göstergeler ile sektörü etkileyen strateji ve politikalara dair gelişmelerin izlenmesi ve değerlendirilmesi olduğunu söyledi. Yayının, yıl sonu finansal tablolar üzerinden hazırlanarak yılda bir kez çıkarılması planlandığını bildiren Bilgin, "Bu sayının ilk olması nedeniyle 20022005 dönemi de dahil edilerek okuyucuların trend analizi yapabilmeleri sağlandı" dedi.



    Küçükler kredide agresif
    Bankacılık sektörünün finansal aracılık fonksiyonunu daha etkili olarak yerine getirmesi sonucu kredilerin toplam aktifler içindeki payının, sektör genelinde bir önceki yıla göre 5.4 puan artarak Aralık 2006 itibarıyla yüzde 43.8'e yükseldiği kaydedilen raporda, "Krediler/mevduat oranında da söz konusu dönemde 9 puanlık bir artış gerçekleşti. Geçen yıl sonu itibarıyla kredi/mevduat oranı, büyük ölçekli bankalarda yüzde 61,6, orta ölçekli bankalarda yüzde 102,5 ve küçük ölçekli bankalarda ise yüzde 119,9 düzeyinde oldu. Toplam krediler içindeki payı 2006 yılı sonu itibarıyla yüzde 31,8 olan bireysel kredilerin yoğunlaşma göstergeleri incelendiğinde, ilk 5 bankanın payının yüzde 63,4, ilk 10 bankanın payının ise yüzde 89 düzeyinde olduğu görüldü. Büyük ölçekli bankaların kredi kartı pazarındaki payı 2006 yılında artış eğilimini sürdürdü ve yüzde 78,6 düzeyine ulaştı" denildi.



    Potansiyel çok yüksek
    Rapora göre, bankacılık sektörünün temel fon kaynağı olan mevduatın toplam büyüklüğü 2006 yıl sonu sonunda bir önceki yıl sonuna göre yüzde 22,3 artış gösterdi. 2002 yılında yüzde 58 olan yabancı para mevduatının toplam mevduat içindeki payı 2006 sonunda yüzde 39,4 düzeyine geriledi. Son dönemde bankaların operasyonel maliyetlerini azaltma ve faiz dışı gelirlerini artırma yönündeki politikalarının önem kazandığı, bankaların işletme giderlerinin toplam gelirlere oranında aşağı yönlü bir eğilim olduğu, ancak işletme giderleri içerisinde en önemli harcama kalemi olan personel giderlerinin toplam gelirlere oranındaki azalmanın 2006 yılında durakladığının görüldüğü kaydedilen raporda, bu gelişmede, bankaların büyüme politikalarına bağlı olarak yeni personel alımlarının etkili olduğunun düşünüldüğü ifade edildi. Raporda, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'deki banka sayısının genel olarak düşük kaldığı, ancak görece yaygın bir şube ağıyla çalıştığının görüldüğü, personel sayısı açısından da Türk bankacılık sektörünün pek çok AB ülkesinin üstünde bulunduğu belirtildi.
    Raporda, "AB ortalamalarına kıyasla Türk bankacılık sektöründe bireysel kredilerin toplam krediler içindeki payının düşük olması, bu alanda önemli bir potansiyeli işaret etmektedir. Türk bankacılık sektöründe mevduattaki büyüme performansı AB'nin oldukça üzerinde bulunmaktadır" denildi.

    Bankacılığın yapısal göstergeleri
    2002 2003 2004 2005 2006
    Banka 59 55 53 51 50
    Mevduat hesabı
    (Bin adet) 67.993 78.790 80.087 82.958 86.131
    Kredi müşterisi
    (Bin adet) 15.784 18.707 25.168 29.153 30.685
    kart müşterisi
    (Bin adet) 11.752 13.518 22.634 25.155 26.673
    Şube sayısı 6.203 6.078 6.219 6.568 7.296
    Personel sayısı 124.009 124.030 127.944 138.724 150.793
    ATM sayısı 12.035 12.726 13.556 14.836 16.513
    POS sayısı (Bin adet) - 662 912 1.141 1.283

  4. #4
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart küçük şirketler

    Küçük ihracatçı firmaların performansı milyar dolarlık şirketleri solladı
    11.07.2007 / Ebru Tuncay / Haber





    Son 4 yıldır Türkiye ekonomisindeki gelişmeler küçük ihracatçı firmaların yüzünü güldürdü. Kur baskısına rağmen Türkiye'nin ihracatı son 4 yılda yüzde 137 oranında arttı. 2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracat 85,5 milyar dolara ulaştı. Türkiye İhracatçılar Meclisi'in (TİM) açıkladığı "İlk Bin İhracatçı" raporuna göre en çok ihracat yapan ilk bin firmanın toplam ihracatı ise 4 yılda yüzde 109 arttı. 4 yıl önce toplam 28,8 milyar dolar ihracat yapan ilk bin firmanın 4 yıl sonraki toplam ihracatı 60,3 milyar dolara ulaştı. İlk 500'ün toplam ihracatı 52,8 milyar dolar, ilk 100'ün 37,5 milyar dolar, ilk 10 firmanın toplam ihracatı ise 18,1 milyar doları buldu.
    Ancak bu büyüyen rakamlar içinde dikkatleri çeken ise büyük firmaların başarısına rağmen, ilk bin içinde yer alan daha küçük firmaların çok daha iyi bir performans göstermeleri oldu. Örneğin 2006 yılının ihracat şampiyonu Tüpraş bir önceki yıla göre sadece yüzde 57 büyürken, 2005 yılında ihracat performansı açısından 459'uncu sırada yer alan ATP inşaat 2006 yılında yüzde 348 oranında büyüdü. "İlk 1000 İhracatçı" listesinde yer alan Sarbak, Best Demirçelik, Etsun Tarım Ürünleri, Kocaer Haddecilik, Sistem Aleminyum, Yolbulan Metal gibi daha küçük firmalar yüzde 160 ile yüzde 350 oranlarında ihracat artışı gerçekleştirerek listede en üst sıralara yerleşti.

    Toplam ihracatın yüzde 79'u bin firmadan
    2002 yılında ihracat yapan ilk 1000 firmanın payı toplam ihracatın yüzde 79'una denk gelirken, 2006 yılında yaklaşık 10 puanlık bir düşüşle yüzde 70,61 olarak gerçekleşti. Aynı şekilde ihracat yapan en büyük 500 şirketin toplam ihracattan aldığı pay 2002 yılında yüzde 71,47 iken, 2006 yılında yüzde 61,84'e, ilk 100 şirketin payı ise yüzde 50,33'ten yüzde 43,91'e geriledi. 2006 yılında ilk 10 firma ise Türkiye ihracatının yüzde 21'ini gerçekleştirdi. 2006 yılının ihracat şampiyonu Tüpraş ise Türkiye toplam ihracatının yüzde 3,5'ini oluşturdu. Ancak firmaların son 4 yılda sergiledikleri performansa bakıldığında listede yer alan küçük firmaların daha büyük bir başarı gerçekleştirdiği açıkça görülüyor. Örneğin listedeki birinci firma son 4 yılda ihracatını yüzde 130,54 oranında artırırken, son sırada yer alan firmanın 4 yıldaki ihracat artışı yüzde 288,18'i buldu.
    Birinci sırada yer alan firmanın 2002 yılındaki ihracatı 1,3 milyar dolardan 2006 yılında 3 milyar dolara çıkarken, 1000'inci firmanın ihracatı da aynı dönemde 2,7 milyon dolardan 10,8 milyon dolara yükseldi.

    6 firmanın ihracatı 1 milyar doları aştı
    Türkiye'den ihracartı 1 milyar doları aşan firma sayısı 6'ya yükseldi. Bu sayı 2002 yılında sadece 2'ydi. 9 firmanın ihracatı 750 milyon doları, 16 firmanın ihracatı 500 milyon doları, 29 firmanın ihracatı 250 milyon doları aştı. 2002 yılında 49 firmanın ihracatı 100 milyon doları aşıyorken, 2006 yılında bu rakam 77'ye çıktı. Yani 2006 yılında 100 milyon doların üzerinde ihracat yapan firma sayısı 77'ye ulaştı.

  5. #5
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart tarım

    Çiftçi, IMF ile AB tarafından ciddi anlamda sömürüldüğünü düşünüyor
    05.07.2007 / Özgül Öztürk / Haber





    Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, Türk çiftçisinin ciddi anlamda bilinçlendiğini ve dünyadaki olaylara karşı kayıtsız kalmadığını belirterek, “Çiftçiler özellikle IMF ve AB’yi dilinden düşürmüyor. Bu iki kurum tarafından ciddi anlamda sömürüldüklerini düşünüyorlar. Bu kurumlara karşı tepki oluşmuş çiftçide” dedi.



    Türkiye Ziraatçiler Derneği (TZD) geçtiğimiz ay Türkiye’nin 16 tarım bölgesinde yaklaşık 7 bin kişiyle yüz yüze görüşmeler yaparak “Seçim Öncesi Gözlem Raporu” isimli özel bir rapor hazırladı. Rapora göre çiftçi mevcut durumundan memnun değil. Özellikle yüksek girdi maliyetlerinden şikayetçi olan çiftçiler ürününün değerinin altında satıldığını ifade ediyor. Çiftçinin bu memnuniyetsizliğini de önümüzdeki günlerde yapılacak seçimde sandığa yansıtmayı düşündüğü belirtiliyor. Raporun dikkat çeken en önemli sonucu ise, çiftçinin IMF, AB ve Amerika’ya karşı ciddi sert bir tutum içerisinde oluşu. Anti Amerikancı bir tutum sergileyen Türk çiftçisinin 22 Temmuz’daki tercihi ise bölgelere göre değişiyor. Karadeniz’deki çiftçiler MHP’ye sıcak bakarken, Trakya ve Ege’de CHP’nin bir yükselişi görülüyor. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise AKP yine ön sıralarda yer alıyor.

    Raporun içeriğiyle ilgili Referans Tarım’a konuşan Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, 22 Temmuz seçimlerinde tüm siyasi partilerin gözünü kırsala çevirdiğini söyledi. Yetkin, seçim sonuçlarını belirleyen anahtar kesimin çiftçi olacağını, bu nedenle siyasi partilerin bu kesime kilitlendiğini belirterek, “Cumhuriyet döneminden bu yana tarım taahhütleri hiç bu kadar yoğun yer almamıştı. Bu da durumun ispatıdır” dedi.

    Derneğiniz tarafından yapılan araştırmadan bahsedermisiniz?

    Biz bu çalışmayı Haziran ayının ilk haftasında yapmaya başladık. Toplam üç hafta süren çalışmamızı Türkiye’nin 16 tarım merkezinde yaptık. Ziraat Odaları temsilcileri başkanları ve şube başkanlarımız aracılığıyla üreticilerle yüz yüze mülakatlar yapıldı. Yaklaşık 7 bin çiftçiyle konuştuğumuz çalışmamızda ilginç verilere ulaştık. Biz bir anketten çok genel bir görüşü ve gözlemi ortaya koymayı amaçladık. Bir nevi gözlem raporuydu. Ancak yanılgı payı çok düşük. Amacımız bir eğilim saptaması yapmaktı. Bunu ürün bazında yaptık. Örneğin, ayçiçeği yetişen Trakya bölgesinde ayçiçeği üreticileriyle yaptık. Siyasetten tamamen arındırılmış bu çalışmamızla 2002-2006 döneminde tarımın genel gidişatı ve çiftçinin görüşünü almak istedik.

    Çiftçiye sorduğumuz sorular arasında, “Ne yetiştiriyorsun, yetiştirdiğin üründen para kazanıyormusun? 22 Temmuz’da bir seçim olacak bu programda hangi partiye sıcak bakıyorsun?” yer alıyordu. Çalışmamızdan elde edilen verilerin doğruluğunu bu bölgelere seçimin nabzını tutmak amacıyla giden gazetecilerle konuştuğumuzda da gördük. Bu gazeteciler de elde ettiğimiz verilerin bölge insanının görüşleriyle bire bir örtüştüğünü söylüyor.

    Çalışmadan elde edilen en önemli sonuçları satır başlarıyla verebilirmisiniz?

    Biz araştırmayı bitirdiğimizde çiftçinin 2002-2006 döneminde ciddi radikalleştiğini gördük. Çiftçinin genel olarak, ‘Ben bulunduğum duruma karşıyım. Bunun da gereğini yapacağım’ diyor. Tüm Türkiye’nin genel fotoğrafı, üretim maliyetleri yüksek olmasına karşın elde edilen ürünün değerinde satılmadığı yönünde. Gübre, mazot, tohum, elektrik ve suyu yüksek fiyata kullandıklarını buna karşın ürünlerini değerinin altında sattıklarını ifade ediyorlar.

    Çiftçinin tavrı ise, “Bu iş artık karlı değil, elimizden başka bir şey gelmediği için bu işi yapıyoruz. Bu durum böyle giderse bu işi bırakırız” şeklinde. İkinci tespitimiz, özellikle orta halli çiftçi ailelerinin tarımla geçimini sağlayamamasından dolayı ailenin bir kısmının büyük şehirlere göç ettiğidir.

    Bir diğer önemli bulgu, sitemlerde ve şikayetlerde bulunan çiftçilerin 2002 yılında bugünkü iktidarı destekleyen çiftçiler olmasıydı. Araştırmadan elde ettiğimiz önemli bir diğer bulgu ise Türk çiftçisinin ciddi anlamda bilinçlenmiş olması. Dünyadaki olaylara karşı kayıtsız kalan bir çiftçi yapısı yok artık. Çiftçiler özellikle IMF ve AB’yi dilinden düşürmüyor. Bu iki kurum tarafından ciddi anlamda sömürüldüklerini düşünüyorlar. Bu kurumlara karşı tepki oluşmuş çiftçide. Ayrıca kırsaldaki kesimin, anti Amerikancı bir tutum içerisinde olması da dikkate değer bulgular arasındaydı.

    Çiftçinin bu tavrının seçimlere yansıması nasıl olacak?

    Araştırmamızdan elde edilen sonuçlara göre, Karadeniz bölgesinde MHP yükselişte. Bunda AKP’nin fındık alım politikalarının etkili olduğunu düşünüyoruz. Trakya ve Ege’de CHP’nin bir yükselişi görülüyor. Doğu Anadolu ve Güneydoğu’da AKP’nin oy kaybı az. Genel görünüm olarak baktığımızda AKP’den kaçan sağ oyların MHP’ye kaydığını görüyoruz. Kırsal kesimin sol oyları da özellikle IMF’ye karşı aldığı tutum nedeniyle CHP’ye kaymış durumda. AKP’nin iktidara gelmeden önceki IMF karşıtı politikaları dolayısıyla ciddi bir oy almıştı. O dönem CHP’de Kemal Derviş’ten dolayı ciddi bir oy kaybı yaşamıştı. Ancak şuanda CHP bu konuda ciddi oy alıyor. AKP ise bu tavrından dolayı kaybediyor. Yine MHP ve GP’de bu konuda çiftçinin taktirini kazanıyor.

    Siyasi partilerin seçim öncesi tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Bu dönemde tüm siyasi partilerin gözü kırsal nüfus üzerinde yoğunlaşmış durumda. Cumhuriyet döneminden bu yana tarım taahhütleri hiç bu kadar yoğun yer almamıştı. Bunun nedeni 22 Temmuz seçimlerinin sonucunu belirleyecek anahtar kesimin çiftçi olmasından kaynaklanıyor. Çünkü kentlerde bir kilitlenme var. Bu kilidi kırsal kesim açacak. Partilerin programlarına tarımla ilgili taahhütleri koyması bizim için çok olumlu bir durum. 10 gündür bu ülkede mazot fiyatları tartışılıyor. Halbuki mazot fiyatları tarımın en önemli girdisi olmasına karşın hiçbir zaman bu kadar yoğun tartışılmamıştı. Şuanda Türkiye’de kullanılan 9 milyon ton mazotun yüzde 25’ini çiftçi kullanıyor. Dolayısıyla mazotun ÖTV’sini bile kaldırsak çiftçi için ciddi bir rahatlama olacak. Aslında mazotun tartışılması bile çok komik. Çünkü çiftçi için çok stratejik bir ürün. Olmazsa olmaz bir ürün. Mazotun ÖTV’si kaldırıldığında bunun ekonomik maliyeti 2 milyar YTL civarında olacak. Mazot 1 YTL’ye satılırsa da 3 milyar YTL’ye mal olacak. Ancak bu rakamı bir gider olarak görmek çok mantıksız. Çünkü mazot fiyatı düşürüldüğünde ciddi bir üretim artışı sağlanacak ve katma değer yaratılmış olacak. Dünyanın en pahalı mazotunu hala Türk çiftçisi kullanıyor. Yanı başımızdaki Yunanistan 50 cente mazot alıyor. AB ve dünyadaki diğer ülkelerle komşularımızla rekabet edebilmenin tek koşulu maliyetleri aşağı çekmektir. Maliyetleri aşağı çekmenin en önemli etkenlerinden biri de mazot fiyatlarını aşağı çekmektir. Geçmişte böyle bir uygulama getirildi. Bugün deniz taşıtlarına mazot ÖTV’siz verilebiliyorsa üreticiye de verilebilir. Çünkü üretim her zaman bir ülkenin önceliği olmalıdır.

    Bu dönemde tarım kesiminin genel fotoğrafını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Son yıllarda uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle tarım nüfusunda 1.5 milyon kişinin büyük şehirlere göç ettiğini görüyoruz. Tarımsal istihdamın fazla olması hiçbir koşulda bizim de isteyeceğimiz şey değil. Fakat bu insanlara başka iş olanakları yaratılmadan onların üretimden çekilmesini istemek ciddi toplumsal bunalımlara neden olur. Bu da ekonomiye büyük bir yük olarak geri dönecektir.

    Çiftçilik ayrı, köylülük ayrıdır. Çiftçilere karlılığa dayalı üretim modelleri uygulanabilir. Şuanda 2 milyon 750 bin kayıtlı çiftçi var. Bunları verimli üretim modellerine kavuşturmak elbette şart. Ancak köylüyü de olduğu yerde doyurma mecburiyetindeyiz. Kırsal kalkınma dediğimiz model de budur. Çiftçiliği daha rasyonel hale getireceksiniz. Bu göçü önlemenin yolu da tarımsal sanayiyi geliştirmekle mümkündür. Dünyada da bu durum böyle olmuş. İngiltere sanayi devrimini yaparak nüfusu oraya kaydırmış. Ancak biz başka hiçbir alternatif geliştirmeden bu insanları yerinden etmeye çalışıyoruz. Bu da son derece yanlış bir uygulamadır.

    Mevcut durum sürerse tarımda çok daha belirgin bir tekelleşme oluşacak. Güçlüler ve güçsüzler olarak sınıflar oluşacak.

    Dünya ile mukayese yaptığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?

    Dünyada gelişmiş tüm ülkeler tarımını had safhada desteklemiş. Örneğin, AB’nin Tarımsal Garanti Yönlendirme Fonu var. Buradan AB ülkelerine tarımsal destekler veriyor. AB, zamanında üreticisini o kadar destekledi ki, ülkede ürün dağları oluştu. Şuanda bu ürün dağlarını az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere satmanın yollarını araştırıyor. Bundan sonra AB, kırsal kalkınma ve çevre politikalarına yöneliyor. AB’nin gerçekleriyle Türkiye’nin gerçekleri ters orantılı. Türk tarımı hala yapısal sorunlarıyla mücadele etmeye çalışıyor. Bu sorunları çözmeden AB ile rekabet etme şansı olamaz. 2007 yılında tarım sektörüne 5.3 milyar YTL kaynak ayrıldı Türkiye bu parayla hem iç yapısını çözecek hem de dünyaya açılıp tarımını rekabetçi bir hale getirecek. Bu mümkün değil.

    Tarımı geliştirmek için sizin çözüm öneriniz nedir?

    Biz üreticiler olarak ulusal tarım politikalarıyla kalkınabileceğimizi düşünüyoruz. Çünkü kalkınma sadece özel sektör mantığıyla sağlanamaz. Tüketici ayağı, üretici ayağı ve özel sektör temelinde tüm ayakları sağlam temeller oturmuş herkes için adil bir sistemin oturması gerekiyor. İthalat yapılsın, peki; ama buradaki insanlar ne olacak, çiftçi ne yapacak? Türkiye’nin yer altı ve yer üstü kaynakları çok yüksek. Bunları kullanırsak dünyaya kafa tutarız. Bir ülkedeki ekonominin temel mantığı, üretim ve ürettiğini katma değer sağlayarak işletip ihraç edilmesiyle olur. Türkiye’nin kendine yeni bir yol haritası çizmesi lazım. Aksi takdirde tüm önemli ürünlerde dışa bağımlı, bir kesimin fakirleştiği, sosyal adaletsizliğin arttığı çökmüş bir sistem hakim olur.



    TÜRK TARIMI AB, DÜNYA ÜLKELERİ IMF ARASINDA SIKIŞTI


    İbrahim Yetkin, tarıma ayrılan bütçe konusuna da değinerek, bütçenin yetersiz olduğu söylemini samimi bulmadığını belirtiyor ve şunları söylüyor:

    “Konuya nasıl bakılırsa o yönden görülür. Öncelikle paraya göre bütçe yapılmaz. Bütçe hazırlanırken o ülkenin öncelikli kalemleri belirlenerek ona göre bu kalemlere dağıtım yapılır. Bizde bütçe de yanlış planlanıyor. Eğitim, sağlık gibi alanlar temel alanlar belirlenirken tarım bütün kalemlerin sonunda yer alıyor. Böyle bütçe hazırlanmaz. Tarım Çerçeve Kanunu’nun çıkışını olumlu gördük. Ancak bu kanuna göre tarıma ayrılması gereken kaynak GSMH’nın en az yüzde 1’i olmalı denildiği halde rakam binde 7 ile sınırlı kaldı. Türk tarımı bir ayağı AB, bir ayağı dünya ülkeleri diğer ayağı IMF arasında sıkışmış durumda. ABD genel politikaları düşünüldüğünde en liberal ülkedir. Ama çiftçisini korumak için inanılmaz destekler veriyor. Türkiye’nin tercihleri ise nedense hep dışa bağımlı politikalara kayıyor.”



    Yabancı gelip valizini doldurup ülkesine kaçıyor

    Tarımda orta sınıf denilen orta ölçekli işletmelerin ortadan kalktığına dikkat çeken İbrahim Yetkin, bu konuda şunları söyledi: “Bu, yeni dünya düzeninin getirdiği bir olgu. Ancak eskiden Güneydoğu veya Doğu Anadolu’da binlerce dönüm arazisi olan çiftçi durumundan şikayetçi değildi. Ege’de 10 bin dönüm arazisi olanın durumuna da iyi diye bakılırdı. Ancak şu anda ister 50 dönüm ister 500 dönüm arazisi olsun toprakla uğraşan herkes çok mutsuz. Burada çok hızlı bir yabancılaşma ve yoksullaşma oluyor. Artık orta kesim bitti. Tarıma dayalı orta büyüklükte işletmeler de sallantıda. Yabancılar için tarım sektörü çok cazip hale geldi. Yabancılar eğer yatırım yapıp katma değer sağlıyorsa ve istihdam sağlıyorsa herkes için ülkemiz için çok iyidir. Ancak bizim gördüğümüz yabancı gelip valizini doldurup kaçıyor ülkesine. Artık dünyadaki mısır stokları azalınca Türkiye’de de azalıyor. O zaman bizim yeni tarım stratejilerine ihtiyacımız var. Dengeleri sağlayacak yeni modellere ihtiyacımız var.”

  6. #6
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart hayvancılık

    Hayvancılıkta destekleme ve finans sorunu
    05.07.2007 / Misafir Yazar : Faik Yavuz / Yorum





    Tarım ve hayvancılık destekleri ile finans sorunu ülkemizde yıllardır tartışılan en önemli konuların başında gelmektedir. Tarımın ve hayvancılığın finansmanında en büyük sıkıntı, bankaların kredi mekanizmasını çalıştırırken üreticilere çıkarttıkları teminat sorununda yatmaktadır. Bankalarımız, kredi talebinde bulunan üreticilerin, çiftliklerini, tarlalarını ve diğer sabit yatırımlarını teminat olarak kabul etmemektedir. Buna karşın, bankaların, büyük kentlerde çabuk paraya çevirebilecekleri gayrimenkulleri teminat olarak istemeleri büyük bir yanlıştır. Ayrıca, öz sermaye adı altında istenen ilave yatırım talepleri de bu işletmelerin altından kalkamayacağı kadar ağır şartlardır. Tarımın ve hayvancılığın finansman sorunu, işletmelerin ölçek büyüklüğünü de etkilemekte, kalite ve verimlilik açısından da olumsuzluklar yaratmaktadır. Burada tarım ve hayvancılık desteklerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Tarım ve hayvancılık, gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi desteklenmelidir. Bugün ABD’ de destekler, için 100 milyar doların üzerinde bir kaynak tarım kesimine aktarılmaktadır. Avrupa Birliği’nin 105 milyar euro’luk bütçesinin içinde tarım destekleri 40 milyar Euro kadardır.

    AB’ de tarım ve hayvancılıktaki destek mekanizması nasıl çalışıyor ? Öncelikle bu konuda kısa bir değerlendirme yapmakta yarar vardır.



    Doğrudan ödemeler önemli bir araç
    AB’ de kamu tarafından müdahale alımları yapılmaktadır. Ortak piyasa düzeni kapsamına alınan ürünlerin pazar fiyatlarında belli bir rakamın altına düşülmesi durumunda, bu ürünlerin satın alınması yoluyla zararın önlenmesine çalışılmaktadır. İhracat Sübvansiyonları da AB’ de önemli bir destek aracı. Yüksek idari maliyetler nedeniyle iç piyasa tüketilemeyen ürünlerin ya da pazar fiyatlarında düşme olmaması amacıyla ihracat yapan üreticilere sağlanan bir desteklemedir. Gümrük tarifeleri de AB’ ye üye ülkelere girecek düşük fiyatlı ürünlerin fiyatları ithalata uygulanan gümrük vergilerinin yükseltilmesiyle sağlanan bir koruma tedbiridir. Ortak tarım politikası içinde yer alan en önemli araçlardan biride doğrudan ödemelerdir. Ekilebilir ürünlerde hektar, hayvancılık sektöründe ise hayvan sayısı esas alınarak uygulanmaktadır. Üretim Kotaları, özellikle üretim fazlası olan üretim grupları için, üretimin azaltılması amacıyla uygulanmaktadır. Kota fazlası üretim yapanlar cezalandırılmaktadır.

    Evet; Avrupa Birliği’nde tarım ve hayvancılık böyle desteklenmektedir. Her şeyden önce belli bir ürün kalitesi ve verimliliği yakalamış olan AB’li üreticiler, ayrıca büyük ek desteklemelerden de yararlanabilmektedir.

    Ülkemizde ise durum yakın bir geçmişe kadar çok farklıydı. Populist politikalarla tarım ve hayvancılık desteklenmeye çalışılmış ancak zaten çok kıt olan kaynaklar sırf oy uğruna heba edilmiştir. Bunun en yakın örneği de hayvancılıkta yaşanmıştır. İsteyen köylüye birkaç baş hayvan verilerek hayvancılık desteklenmeye çalışılmıştır.

    Ancak tarımsal desteklerden gerçek anlamda kaç çiftçi yararlanmıştır? Ya da kaç çiftçinin haberi vardır? Bu desteklemeler amacına ulaşmış mıdır? Bu sistemde bir yanlışlık olduğu belli iken bunda ısrar edilmektedir. Oysa, AB ile tam üyelik müzakerelerinin aksamayla da olsa devam ettiği bu günlerde, tarım ve hayvancılıkta destekler, AB ülkelerinde uygulanan kriterler esas alınarak düzenlenmelidir. Artık, tarım ve hayvancılıkta, bugüne kadar sürdürüle gelen geleneksel aile işletme yapısı terk edilerek, gelişmiş ülkelerdeki gibi işletme bazlı üretim modeli teşvik edilmeli, kalite ve verimlilik için planlı üretime geçilmelidir

  7. #7
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Bankaların yeni hedefi tarım sektöründe büyümek
    28.06.2007 / Ayşegül Sakarya / Haber





    Bankalar, tarım sektöründe hedef büyüttü. Hasat vadeli ve düşük faizli kredi paketleri hazırlayan bankalar üreticiye özel kartlarla da fark yaratmaya çalışıyor.


    Son dönemde küçük ve orta boy işletmelere (KOBİ) yönelik hizmetleri ile dikkat çeken bankaların yeni gözdesi tarım sektörü oldu. Hasat vadeli ve düşük faizli kredi paketleri hazırlayan bankalar tarım sektöründe hedef büyüttü. Kısa bir süre önce piyasaya çiftçiye özel hasat vadeli üretici kartı süren Denizbank’ın ardından Finansbank, üreticiye özel kart çıkarmaya karar verdi. Bankalar arasındaki kart rekabetine katılan bir diğer banka ise Albaraka Türk oldu. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ile işbirliğine giden banka piyasaya Bereket Card isimli bir ürün sürdü.
    Geçen yıl tarım ve hayvancılık sektörüne toplam 570 milyon dolar kredi kullandıran Garanti Bankası ise tarım kredilerinin toplam banka nakit kredileri içindeki payını yüzde 3’ten yüzde 15 seviyelerine çıkarmak için çalışmalarına hız verdi. Potansiyeli gören Halk Bankası tarım kredilerinin payını yıl sonuna kadar 2 kat artırmak için harekete geçerken Türkiye Finans, üretim ve yatırım kredilerine ağırlık vererek tarımsal kredilerin seviyesini yüzde 2’den yüzde 5’e çıkarmayı planlıyor. Türkiye Ekonomi Bankası, tarım kredilerinin yüzde 2 olan payını 2007 sonuna kadar yüzde 10’a çıkararak 100 milyon YTL’lik kredi verme hedefi koyarken İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası da rekabete kayıtsız kalmadı. Her iki banka da tarım sektörüne özel kredi paketleri hazırladı. Tarımsal kredilerin payını yüzde 5’lerden yüzde 25’lere çıkaran Ziraat Bankası, işletme yerine yatırıma yönelik kredi paketlerine ağırlık vermeye başladı. Üreticinin kalkınmasına yardımcı olacak çözümler bulmak gerektiğini ifade eden Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hüsamettin Gülhan, “Çiftçinin üretimini, gelirini hesaplayıp neler yapabileceğini görüp bilinçlenmesi çok önemli. Biz artık işletme kredilerini biraz kısıp, üreticinin çocuğunu evlendirmek ya da alışveriş yapmak için değil de yatırım yapmak için kredi almaya yönlendiriyoruz” dedi. Bankaların bir süre öncesine kadar tarım sektörüne uzak durduklarını söyleyen Denizbank İşletme ve Tarım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Ertürk, “Tarım bankacılara çok uzak bir sektör gibi görünüyordu. Biz Tarişbank’ı satın aldığımız için sektörü ilk keşfeden bankalardan biri olduk. Tüm bankalar bu potansiyeli görerek tarıma girmeye başladılar” dedi.



    Finansbank’ta vadeler 60 aya kadar çıkıyor

    Tarımın toplam KOBİ kredileri içinde kredi hacminden aldığı pay 2005 yılında yüzde 1 iken, 2007 itibariyle bu oran yüzde 2 ile 79 milyon YTL’ye ulaştı. Banka bu rakamı 350 milyon YTL’ye çıkarmayı ve 15 bin çiftçiye ulaşmayı hedefliyor. Kısa bir süre önce “Tarım Destek Paketi”ni yenileyen banka, bugüne kadar 2 bin 859 üreticiye kredi verdi. Finansbank Tarım ve Hayvancılık Destek Paketi çerçevesinde seracılıktan tarla alımına kadar pek çok alanda farklı kredi veriyor. Bazı kredilerde vadeler 60 aya kadar çıkabiliyor.



    TEB, tarımın payını yüzde 10 yapacak

    Toplam kredilerinin içinde tarımın yüzde 2 olan payını 2007 sonuna kadar yüzde 10’a çıkarmayı planlayan Türkiye Ekonomi Bankası (TEB), 100 milyon YTL’lik kredi vermeyi hedefliyor. Banka, bu yıl içinde 3 bin 500 üreticiye kredi vermek istiyor. Bankanın, sektörün farklı vade, teminat yapısı ve geri ödeme gücüne göre hazırlanan “Yeni Mahsul Tarım Kredileri”, ürün ekim süresince çiftçinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırladığı “Hasat Kredisi”; seracıların maliyetlerine yönelik “Sera Kredisi”; traktör ve tarımsal ekipman alımlarını finanse etmek amacı ile “Traktör ve Tarımsal Ekipman Kredileri”; et ve süt besicilerinin bakım giderlerine yönelik “Besicilik Kredisi” ve özel faaliyet alanına yönelik yatırımlar için “Yatırım Kredisi” yer alıyor.



    Halk Bankası’nda hedef 70 bin çiftçiye ulaşmak

    Bankanın tarım sektörüne kullandırdığı krediler, toplam kredilerin içerisinde yüzde 4’lük pay alıyor. 2006 yıl sonuna göre tarım kredi riskinin payını yüzde 40 oranında arttırdıklarını söyleyen Halkbank Perakende Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı Dr. Şahap Kavcıoğlu, yaklaşık olarak 40 bin kişiye kredi verdiklerini belirtti. Tarım kredilerinin payını yıl sonuna kadar 2 kat artırmayı planlayan banka, 70 binin üzerinde çiftçiye kredi sağlamayı hedefliyor. Tohum, gübre gibi ekim öncesi finansman ihtiyaçlarının karşılanması için hasat zamanı ödemeli kullandırılan “Tarım Destek Kredisi”nin üst limiti 25 bin YTL. “Traktör ve Tarım Makineleri Kredisi”nde çiftçiye tarım makineleri için 36 aya, traktör alımı için ise 60 aya varan vade imkânları sunuluyor. Geri ödeme, çiftçilerin hasat zamanına uygun olarak 3, 6, 9 ve 12 ayda bir eşit taksit ödemeli yapılabiliyor. Maksimum 24 ay vadeli, 6 ayda bir taksit ödemeli olarak kullandırılan “Sera Kredisi”nin üst limiti 25 bin YTL. Ayrıca çiftçilere hasat döneminde ödeme kolaylığı sağlamak için sera kredisinin 6 ay ödemesiz dönemi bulunuyor.



    İş Bankası’ndan arazi taşıtına özel kredi

    2007 mayıs sonu itibarıyla tarım kesimine yönelik yaklaşık 470 milyon YTL’lik kredi kullandıran İş Bankası, üreticilere aylık eşit taksit ödemeli veya esnek geri ödemeli, 48 aya varan vadelerde “Traktör Kredisi” ve “Tarım Ekipman Kredisi” kullandırıyor. “Küçük ve Orta Ölçekli Tarımsal İşletmeler Kredisi” ise asgari 50 dekar araziye sahip olan çiftçilerin hasat zamanındaki finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesini teminen azami 10 ay vadeli olarak kullandırılıyor. Diğer yandan, kredilerin toplam vadesi 12 ayı geçmemek üzere, ilave olarak 3 ay vadeli “Hasat Kredisi” kullanma imkânı da sunuluyor. Ayrıca, tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu bölgelerdeki çiftçilerin “pick-up türü arazi taşıtı” alımına yönelik ihtiyaçlarının finansmanı için, aylık eşit taksit ödemeli veya esnek geri ödemeli “Pick-Up Türü Arazi Taşıtı Kredisi” veriliyor.



    Türkiye Finans, yatırım kredilerine ağırlık verecek

    Tarımsal kredilerinin seviyesi yüzde 2 olan banka, bu oranı yüzde 5’e çıkarmak istiyor. Bugüne kadar bin 500 çiftçiye ulaşan banka, kredileri “Tarımsal Üretim-Yatırım” ve “Tarımsal Makina-Ekipman” olmak üzere iki grupta topluyor. Kredilendirme ve ödeme planlarını tarım sektörünün koşullarına göre oluşturan banka, hasat zamanları olması kaydıyla 6 ayda bir ya da yılda tek ödemeli olmak üzere kredi kullandırıyor. Önümüzdeki dönemde mevcut tarım paketini geliştirmeyi planlayan Türkiye Finans, tarımsal makina ekipmanlarının yanında sera inşası gibi üretim ve yatırım kredilerine de ağırlık verecek.



    Albaraka Türk’ten üretici için Bereket Kart

    Albaraka Türk ile Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından çiftçilere yönelik geliştirilen Bereket Card, çiftçilere ürün bedellerini hızlı ve masrafsız olarak tahsil etme imkânı sağlıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) alım noktalarına giden çiftçiler, satış bilgilerini Bereket Card’a yükleterek, ofis tarafından belirlenen ödeme tarihinde ödenen ürün satış bedelini otomatik olarak tahsil edebiliyor. Bereket Card, özellikle hububat, fındık ve haşhaş gibi tarım sanayisinde kullanılan ürünlerin ofis tarafından satın alınmasında, çiftçilere ödemelerini masrafsız olarak tahsil etme avantajını sunuyor.



    Ziraat Bankası’nın faiz oranı sıfırdan başlıyor

    Aktif büyüklüğü ile Türk bankacılık sektörünün yüzde 14’ünü temsil eden Ziraat Bankası, son üç yılda 531 bin çiftçiye kredi verdi. 2006 yılında haftada ortalama 70 milyon YTL’nin üzerinde tarımsal kredi kullandıran banka bugün bu rakamı 90 milyon YTL’ye çıkardı. Banka, 2007 yılı içinse tarım sektörünün finansmanı için 1.25 milyar YTL kaynak ayırdı. 2006 yılında kullandırılan tarımsal krediler 2002 yılına göre, 17 kat artışla 4.2 milyar YTL’ye ulaştı.



    Denizbank’Ta krediler 2 bin YTL’den başlıyor

    2003 yılında 9 milyon YTL kredi veren Denizbank’ın, 2006’da verdiği kredi miktarı 510 milyon YTL’ye ulaştı. Bankanın hedefi sene sonuna kadar bu rakamı 1 milyar YTL’ye çıkarmak. 40 bine yakın üreticiye ulaşan Denizbank, yıl sonuna kadar 100 bin üretici ile çalışmayı hedefliyor. Ürünün yetiştirilmesinden makina ve ekipman yatırımlarına kadar 150 çeşit kredi veren Denizbank’ın faiz oranları yıllık yüzde 20 ila 28 arasında değişiyor. Kredi miktarı ise 2 bin YTL’den başlayıp milyon dolarla kadar çıkıyor. Son dönemde öne çıkan kredilerinden biri “Arazi Alım Kredisi”. Toprağı genişletmek isteyen çiftçilere yönelik olarak hazırlanan kredi, 5 yıla kadar vade imkânı sunuyor ve çiftçi ödeme tarihlerini kendi nakit akışına göre belirleyebiliyor.

    Garanti, 15 bin üreticiye kredi kullandırdı

    2006’da tarım ve hayvancılık sektörüne toplam 570 milyon dolar kredi kullandıran Garanti Bankası, “Tarım Destek Paketi” kapsamında 15 bin üreticiye 43 milyon YTL kredi kullandırdı. Garanti Bankası KOBİ Pazarlama Koordinatörü Cenk Kaan Gür, önümüzdeki dönemde bu rakamı yüzde 15 seviyelerine çıkaracaklarını aktardı. Banka “Kısa Vadeli Üretimin Finansmanı” kredisiyle 11 aya kadar geri ödemesiz, toplamda 12 ay vadeli kredi veren “Temlikli Zirai Kredi”lerle sözleşmeli tarımın finansmanını sağlıyor. “Traktör ve Biçerdöver Kredi”leri, 60 ay vade ve ürün hasat tarihlerine paralel ödeme planları ile dikkat çekiyor. Sera kredileri, 12 aya kadar geri ödemesiz ve 36 aya kadar uzayan vadelerle kullanılabiliyor.

    Bu yıl bin 200 üreticiye ulaşmayı hedefleyen banka ödeme planlarını mahsule göre düzenliyor. Ayrıca banka ekim sonrası çiftçilerin ve sera üreticilerinin ilaç, gübre gibi giderlerinin finansmanı için 12 ay vadeli “Tarımsal Üretim” ve “Seracılık Kredi”si sunuyor. Ayrıca sera yatırımı yapacak olan üreticilerin, yapım için gereken maliyetlerin karşılanması için 60 aya kadar “Sera Yapım Kredi”si veriliyor. Bankanın önemli bir farkı Dünya Bankası’nın (DB) tarımsal yatırım ve tarımsal ekipman başlığı altında sağladığı fonlara aracılık etmesi. Yapı Kredi Perakende Bankacılık Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Sönmez, anahtar teslim projelerin yazımından başvurusuna kadar tüm süreçler için danışmanlık verdiklerini anlatıyor.

  8. #8
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Tarım

    Endosülfan yasağı tarım sektörünü böldü
    28.06.2007 / Aytaç Nallar / Haber





    Tarım Bakanlığı 1 Ağustos’tan itibaren endosülfan aktif maddeli zirai ilaçların kullanımını yasaklıyor. Ziraat Mühendisleri Odası uygulamayı olumlu karşılarken, TİSİT yasağın ilaç sanayisine darbe vuracağını belirtiyor.



    Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü Bitki Koruma Ürünleri Ruhsatlandırma Komisyonu başta pamuk, hububat ve sebze üretimi olmak üzere pek çok kültür bitkisinde, üretimin çeşitli aşamaların kullanılan endosülfan aktif maddeli ilaçların kullanımını önümüzdeki günlerde yasaklıyor. Bakanlık AB uyum yasaları gereğince 30 Haziran 2007 tarihinden itibaren endosülfan aktif maddeli ilaçların imal ve ithaline müsaade edilmemesine, mevcut ilaçların ise 01 Ocak 2008 tarihene kadar kullanılmasına karar verdi.

    Avrupa Birliği ülkelerinde kullanımı 2006 yılında yasaklanan endosülfan aktif maddeli ilaçlar Türkiye’de yaklaşık 50 yıldır kullanılıyor. Türkiye’de endosülfan ihtiva eden ilaçların sadece ruhsat alımları için sarf edilecek toplam para miktarı 300 milyon YTL. İlaç sanayisinin bu satışlardan toplam kar kaybı ise yaklaşık 1 milyar YTL civarında olacak. Uygulama ile ilaç girdi maliyetlerinin yükselerek ilaç fiyatlarını artırması bekleniyor.

    İlaçların eko-toksikolojik testleri yapılmalı

    Avrupa Birliği kanunları çerçevesinde endosülfan üreten firmalardan endosülfan grubu ilaçlar satması halinde ilaçların eko-toksikolojik çalışmaları hakkında detaylı bilgi ve ek rapor vermesi gerektiğini ifade eden Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Özden Güngör, “AB’de bu tür ilaçların kullanımı böyle şartlara bağlanıyor. Türkiye’de ise bu anlamda yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu nedenle bu yasağı olumlu buluyoruz” dedi. Güngör, Avrupa’da hiçbir firmanın böyle bir çalışma içerisine girmediğini belirterek, “Bu ilaçlar toksikoloji açısından birinci sırada ve zehirli olduğu kanıtlanmış durumda. O yüzden 2006 yılı itibariyle kullanımı yasaklandı. Ayrıca bu Avrupa’da kullanımı yasaklanan ilk ilaç grubu da değil. Bundan önce Tamaron ve Fosforin grubuna dahil olan ilaçlar yasaklandı. Bu gruplara dahil olan ilaçlar Avrupa Birliği’nde yasaklandıktan itibaren 1-2 yıl içerisinde Türkiye’de de uygulanıyor. Temennimiz Avrupa’da zehirli olduğu kanıtlanmış ilaçların yasaklanmasından hemen sonra Türkiye’de de kullanımının yasaklanmasıdır” dedi.

    Bakanlık denetçi teklifimizi reddetti

    Endosülfan aktif maddeli ilaçların AB’de kullanımı ve üretimi yasaklandıktan sonra Türkiye’nin bu ilaçları Çin’den ithal ettiğini söyleyen Güngör, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ilaçların temiz olup olmadığını kontrol edecek bir mekanizmasının olmadığını, Ziraat Mühendisleri odası olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığına kendi denetçilerinden de yararlanmaları teklifinde bulunduklarnı söyledi. Bakanlık’tan tekliflerine olumlu yanıt alamadıklarını anlatan Güngör, Ziraat Mühendisleri Odası olarak devletten endosülfan aktif maddeli ilaçlar üzerindeki denetimin sıklaştırılmasını beklediklerini söyledi.

    ‘Gelişmiş ülkeler kullanıyor Türkiye’de uygulama zorunluluğu yok’

    İlaç sanayicileri ise endosülfan yasağına tepki gösterdi. Tarım İlaçları Sanayici, İthalatçı ve Temsilciler Derneği (TİSİT)Yönetim Kurulu Başkanı Harun Kipge, dünyada kullanılan tarım ilaçlarının yüzde 80’inin gelişmiş ülkelerde, geri kalan yüzde 20’lik kısmının ise gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde kullanıldığına dikkat çekerek şunları kaydetti:

    “Türkiye’de yılda ortalama 35-36 bin ton tarım ilacı kullanılıyor. Birim alanda kullanılan ilaç miktarı gelişmiş ülkelere göre çok düşük düzeyde. Türkiye’ye kıyasla Almanya, Fransa, Belçika, Danimarka gibi gelişmiş ülkelerde asgari 4, azami 32 kat daha fazla ilaç tüketiliyor. Tarım politikalarında çok katı kuralları olan ABD ve Avusturalya gibi ülkelerde dahi endosülfan aktif maddeli ilaçlar kullanılabiliyor. Diğer taraftan sadece AB’ye tam üye ülkeler için uygulanan Bitki Koruma Ürününün piyasaya arzı ve ruhsatlandırılması ile ilgili Komisyon kararlarının ülkemizde aynen veya kısmen uygulanmasında hiçbir gerekçe ve mecburiyet bulunmuyor.”

    Yerli sermayeli ilaç sektörünün endosulfan terkipli ilaç pazarındaki payının yüzde 100 ‘ e yakın olduğunu dile getiren Kipge, hazır ilaç ithalat miktarının 50 tonla sınırlı olduğunu söyledi. Günümüzde endosülfan aktif maddeli ilaçların dünyada birçok ülkede yılda yaklaşık 40 milyon litre civarında kullanıldığını dile getiren Kipge, Türkiye’oe bu uygulamanın üretimde ilaç girdi maliyetlerini yükselteceğini sözlerine ekledi.

  9. #9
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Avrupa’nın tercihi “hicaz narı” çiftçinin gözdesi oldu
    05.07.2007 / Anadolu Ajansı / Haber





    Dünyada tüketimi hızla artan ve tek endüstri meyvesi olarak gösterilen hicaz narı, Çukurova yöresinde de pamuk, mısır, buğday ve ayçiçeğinden sonra çiftçinin en önemli alternatifi haline geldi. Geçen yıl bahçede kilosu 80-90 YKr, piyasada 2 YTL’den alıcı bulan, Avrupa pazarlarının da yoğun talep ettiği hicaz narı çiftçinin gözdesi oldu. Son yıllarda kalp hastalıkları ve mide rahatsızlıklarına iyi geldiği, kolesterol ve tansiyonu düşürdüğü yönündeki bilimsel kaynaklı haberlerin çıkmasıyla iç tüketimi de artan meyve, bu yüzden geçen yıl bahçede kilosu 80-90 YKr iken, piyasada 2 YTL’den alıcı buldu.



    Her ülkenin tercihi farklı

    Adana İl Tarım Müdürü Abdullah Keskin, hicaz narının tohumlarının meyve olarak yenildiği gibi, gövde, kök ve dal kabukları ile meyve kabuğunun tıbbi olarak kullanıldığını söyledi. Narın bir başka kullanım alanının suyundan elde edilen ve İstanbul’dan Van’a kadar pek çok ilde salataların vazgeçilmez malzemesi olan ekşi üretimi olduğunu ifade eden Keskin, bu nedenle, nar ekşisi üretimi amaçlı kurulacak tesislerin üreticiden sonra yatırımcıyı da memnun edeceğini belirtti.

    Keskin, en büyük üreticisi Fransa, Tunus, İtalya, Türkiye, İspanya ve Arabistan, en büyük alıcısı da Almanya, Fransa, Bulgaristan ve Romanya olan narın, cennet meyvesi olarak da bilindiğini ifade ederek, şunları söyledi: “İklim ve toprak açısından çok fazla seçici olmayan nar, nem oranının düşük olduğu bol güneşli ve killi topraklarda yetişir. Türkiye’de nar üretiminin yarıya yakını Ege, geri kalanı ise Akdeniz Bölgesinden sağlanıyor. Ancak, son yıllarda Çukurova çiftçisi bizim de teşviklerimizle nar üretimine ağırlık verdi.”



    Ülkelere göre üretim

    Her ülkenin farklı özelliklerdeki hicaz narını tercih ettiğini söyleyen Keskin, “Örneğin, Avrupa’ya ihraç edilecek narların daha kırmızı kabuklu ve mayhoş olmaları isteniyor. Arap ülkeleri ise sıcak ve kurak iklimde yetişen tatlı nar talep ediyor. Bu nedenle üreticilerimizin, pazarın taleplerine uygun çeşitlerle üretim yapmalarını istiyoruz” dedi.

    Hicaz narının dikimini takiben ilk üç yılda ağaç başına 25-30 kilo, dekara 1,5 ton ürün verdiğini vurgulayan Keskin, sert kabuğu ve dayanıklılığı nedeniyle ağaçta ve depoda uzun süre kalabilen narın bu yönüyle ihracata son derece elverişli olduğunu vurguladı. Keskin, Çukurova yöresinde çiçeklenme döneminin Temmuz ayı sonuna kadar sürmesi beklenen hicaz narının yer yer yumrulaşmaya da başladığını, bu sezon yüksek rekolte beklediklerini sözlerine ekledi.

  10. #10
    Üyelik tarihi
    02.Haziran.2007
    Nereden
    ADANA
    Mesajlar
    196
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Organik ekmeğe talep patladı, İHE Marmara’ya açılacak
    05.07.2007 / Misafir Yazar : Mine Özdemir / Haber





    Organik ekmeğin büyük ilgi görmesi üzerine kapasite artırımına giden İstanbul Halk Ekmek (İHE), Marmara Bölgesi’ne açılma kararı aldı. Günlük ortalama 7 bin organik ekmek satan İHE, bu sayıyı 100 bine çıkarmayı hedefliyor.



    Yaklaşık iki yıl önce organik ekmek üretimine başlayan İstanbul Halk Ekmek, organik ekmeğin büyük ilgi görmesi üzerine hedef büyüttü. İstanbul’un ardından Marmara Bölgesi’ne açılma kararı alan İHE, günlük 7 bin olan organik ekmek satışını ise 100 bine çıkarmayı hedefliyor. 3.6 milyon euro yatırımla üç yeni fabrika açmayı planlayan şirket, organik poğaça ve kurabiye üretmek için de çalışmalar yürütüyor. İHE Genel Müdürü Ömer Bilgiseven, 400 gramlık organik ekmeklerden günde 7 bin tane sattıklarını Marmara Bölgesi’nin yanı sıra zincir market ve yemek fabrikalarının da dahil edilmesiyle bu rakamı 100 bine çıkarmayı amaçladıklarını dile getiriyor.



    AB, ile 3 milyon $’lık anlaşma

    Yeni bir yatırım hamlesine başladıklarını ifade eden Bilgiseven, “Gündemimizde yatırımlar var. Çuval sistemini kaldırarak ilk defa silobas ve dozajlama ünitesi kuruyoruz. Artık çuvallı un kullanmayacak ve Türkiye’de ilk kez çelik ve metalin dışında fiber silolar kullanılacak. Dozajlama ünitesi dahil 1.5 Milyon euro’luk bir yatırım yapılacak. İHE, ekşi maya ünitesi de kuran İHE, 3.6 milyon euro maliyetindeki üç fabrikayı ağustos ayında faaliyete geçirecek” diye konuşuyor.

    İHE’nin önemli yatırımlarından biri de otomasyon üzerine. Ambalajlama, istifleme, kasa yıkama, ve sevkiyat sistemlerini tamamen otomasyona çevirmeyi planlayan şirket, bir anda 12 tane robotun çalıştığı bir sistem kuruyor. “Bütün kasaları üretimden sonra sisteme bırakıyorsunuz, yıkanıyor, dezenfekte ediliyor ve istifleniyor” diyen Bilgiseven, tek merkezden kontrol edilen bu sistem için 6.7 milyon euroluk yatırım yapacaklarını söylüyor. Dünyada bu ölçekte bir yatırım olmadığını aktaran Bilgiseven, iki yıl sonra ilaç gibi besin değeri yüksek ekmek üreteceklerini belirtiyor. 2007’de yeni pazarlara açılmak için çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Bilgiseven, AB ülkeleri ile 3 milyon dolarlık ihracat bağlantısı yaptıklarını söylüyor. Ayrıca 2.7 milyon dolarlık vakumlu pakette organik ekmek ihracatına başlayacaklarını anlatan Bilgiseven, böylelikle cironun yüzde 5’ini ihraç edeceklerini vurguluyor.



    Zeytinli ve üzümlü ekmek

    Bir taraftan yeni ürün geliştirme çalışmaları yürüten İHE, zeytinli ve üzümlü organik ekmek üretmeye başlıyor. İleriye dönük olarak organik çeşitleri artırmayı hedefleyen şirket, ürettiği ekmekleri ‘Safekmek’ alt markası ile piyasaya sürecek. Bu yıl içinde beş yeni çeşit ekmeğin piyasaya sürülmesi planlanıyor. İHE, Türkiye’de ilk defa ince bağırsak sindirim sistemi hastalığı olan Çölyak ve kalıtsal bir hastalık olan Fenilketonuri hastaları için reçeteli ve reçetesiz olmak üzere tüm eczanelerde satışa sunulan glutensiz un üretti. 2000 yılında glutensiz ürün çalışmalarına başlayan İHE, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve TÜBİTAK ile işbirliği yaparak hastaların ihtiyacını karşılayacak düzeyde glutensiz karışımı üretmeye başladı. Glutensiz karışım ile Çölyak ve Fenilkefonuri hastalarının arzu ettikleri kek, kurabiye, puding gibi çeşitleri kendi evlerinde yapma imkânına bulacaklarını ifade eden Bilgiseven, “Bu konuda Türkiye’de ilk olan bu çalışma ile çölyak ve fenilkefonuri hastaları, yurt dışından oldukça pahalı fiyatlara ithal edilen benzer ürünlere bağımlı olmaktan kurtulacak” diyor. Glutensiz ürünleri Türkiye’nin neresinden talep edilirse edilsin kargoyla gönderebileceklerini kaydeden İHE Genel Müdürü Ömer Bilgiseven, “Haziran ayından itibaren herkes Türkiye’deki tüm eczanelerden bu ürünlere ulaşabiliyor. Ürünler 3 YTL ve 5 YTL’lik fiyatlarla satılıyor” şeklinde konuşuyor.

Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 12 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193