Sayfa 4 Toplam 7 Sayfadan BirinciBirinci 1234567 SonuncuSonuncu
Toplam 67 adet sonuctan sayfa basi 31 ile 40 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Yiğit Bulut

  1. #31
    Üyelik tarihi
    08.Ocak.2008
    Mesajlar
    742
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    sn simurg yiğit bulutun aynı haberinin topikte iki defa ardarda çıkması ne anlam ifade ediyor?

  2. #32
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart Döviz borçlarını şimdi kapatmak doğru olur mu

    Döviz borçlarını şimdi kapatmak doğru olur mu

    13.05.2008 | Yiğit Bulut | Yorum



    Türkiye'deki dalga içinde kıpırdamadan durabilenler, ödedikleri toplam taksit sayısı içinde çok büyük bir çoğunluğu, aldıkları ilk borçta kullandıkları kura göre çok daha düşük bir seviyeden ödedi. Panik halinde kredi kapatmak için ,elde yeterli veri yok.

    http://www.referansgazetesi.com/habe...?HBR_KOD=96818

  3. #33
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Erken seçim piyasaları bozar mı

    07.06.2008 | Yiğit Bulut | Yorum



    Kesin sonucu ilk cümlede öğrenmek isteyenler için hemen arz edeyim: Bozmaz. Hatta sıkışmayı çözeceği ve yumuşatacağı için erken seçim dahil TBMM'den çıkacak bütün kararlar, piyasalar açısından rahatlatıcı olacaktır. Kısacası, seçim de olsa, başka senaryolar da gündeme gelse, bir parti eksik-bir parti fazla, Türkiye hükümetsiz kalmaz.

    Peki seçimde tek başına iktidar olacak bir alternatif çıkar mı? Nasıl bir hükümet kurulur? Veya soruyu daha değişik arz edeyim, erken seçim kararı alındı ve o arada Türkiye'de çok ciddi bir ekonomik kriz oldu, AK Parti bu dalga sonucunda aynen 2001 krizinde olduğu gibi üç partili koalisyonun akibetine uğrayarak eridi gitti. Ne olur? Mutlaka bir hükümet kurulur ama tek başına iktidar adayı var mı?

    devamı...

    http://www.referansgazetesi.com/habe...?HBR_KOD=98693

  4. #34
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Enflasyon aslında hiç ama hiç düşmedi

    19.07.2008 | Yiğit Bulut | Yorum




    Sevgili dostlar, hatırlarsanız 2003-2007 Kasım arasında yazdığım bütün yazılarda, Türk ekonomisindeki değişim sanılan iyileşmenin, yurtdışındaki konjonktürel yapıdan kaynaklandığını iddia etmiş ve ortaya çıkan sonuçların makro dengelerdeki gelişmelerden değil dünya rüzgarı ile şişen yelken eşliğinde alınan yol olduğunun altını çizmiştim. Hatta şöyle bir örneği kullanmıştım. Yokuş aşağı kayan bir cisme uzaktan bakan biri, içinde motor var mı yok mu anlayamaz, ancak cisim düz alana geldikten sonra kaymaya devam ederse, motoru olduğu yani devinimin içinden kaynaklandığı anlaşılabilir.


    Foyamız ortaya çıktı

    İşte Türk ekonomisi de 2003-2007 Kasım arasında böyle hareket etti ve sonuçlar üretti. Dünya genelindeki yüksek petrolden kaynaklanan devinim, sistemi belli bir noktaya kadar genleştirdi, Türkiye'de "mucize var" pazarlaması yapıldı. 2007 Kasım başında dünya durdu yani bizi hareket ettiren eğim kayboldu, düze geldik, "foyamız meydana çıktı". İşte enflasyon verileri.

    Burada bir detay vereyim. Türkiye'de enflasyon hiç ama hiç düşmedi, yaşanan serbest dalgalı kur sisteminde kura basılması ve suni bir düşen enflasyon görüntüsü yaratılmasıydı. Kur dibe geldi, marj kalmadı, sistemin genleşemediği bir yapıda Türkiye'de enflasyon kıpırdandı, bozulmaya başladı.


    Bas kura, al faizi

    Sevgili dostlar, şimdi çok tehlikeli bir noktadayız. Kur sisteminin kontrolü bizden çıktı, sağ olsun Kemal Derviş, o işi çabuk halletti. İçerideki paramızın kuru kontrol etmede sıcak para ile rekabet etmesi mümkün değil. Para havuzlarımızın büyüklükleri aynı değil. İstedikleri kadar satarlar, bizler o satışı karşılayacak talep yaratamayız. İşin bir de diğer bacağı var, yükselen nominal faiz. Tezleri de çok açık, dünya bozuldu, içeride risk var, artık bu faizle borç vermem!


    Sonuç: Konuyu dağılmasın diye uzatmayacağım. Dünya bir ölçek bozuldu, yüksek petrol fiyatı marjinal fayda sağlamaz oldu, sistemin genleşemediği noktada Türkiye'de faiz 13'lerden 20'lerin üstüne, çok övünülen sermaye piyasası 58 binlerden 32 binlere ve her türlü gelişmeye rağmen kur yeniden 1.20'lere geldi. Bunun anlamı çok açık. Kurulan sistem tıkır tıkır çalışıyor. Bas kura, al dünyanın en yüksek faizini ve o ülkedeki siyasi irade, senin bu oyununu zamanında ekonomik mucize diye pazarladığı için, elini dahi oynatamasın. Ne de olsa "ülke zokayı" yutmuş!


    İpler yabancının elinde

    Son söz: Varolan siyasi yapıyı sistem genleşirken ben ve birkaç isim daha defalarca uyarmaya çalıştık. Rüzgar varken "motoru yeniden kurmayı deneyelim, tamir edelim", dünya bozulmadan "makro dengelerde" sonuç almayı deneyelim diye. Hiç bir şey yapmadılar ve dünya genelindeki 2003-2007 arasındaki genleşmeyi kendi malları gibi pazarlamayı denediler. Geldiğimiz nokta çok acı. Bundan sonra yükselen nominal faizi ve yabancının dalgalandırıp yüksekten sattığı ve sonra yeniden bastığı dolar kurunu göreceğiz. Ve işin en acısı "aman bir şey olmasın" diye çalışıp çabalayıp onlara faiz ödeyeceğiz. İşte kronik tuzak, işte iş bilmezlerin ülkeyi düşürdüğü durum! Biraz "ağır oldu" ama kimse kusura bakmasın!


    Not: Finansal denklem içindeki çıktılar yani faiz-döviz-borsa üçgeninde iyileşmeler olabilir yani algılanan sonuçlar değişebilir ama makro dengelerdeki bozulmalar alarm veriyor. Muhasebeci bir dostum var, ciddi bir müşteri portföyü var ve oldukça iyimser bir insan, kullandığı cümle aynen şöyle; ben böyle bir olay daha önce yaşamadım.

  5. #35
    Üyelik tarihi
    01.Temmuz.2008
    Mesajlar
    47
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Yabancılar oyuncu, biz seyirci

    Saf ve bakir Anadolu çocukları olarak bize de olan biteni seyretmekten başka yapacak iş kalmıyor.

    Yabancılar (1) Anayasa Mahkemesi’nin kararının ne zaman açıklanacağını, (2) Mahkemeden kapatma kararı çıkmayacağını bizden önce biliyorlardı. Hem de 5 gün önceden biliyorlardı. Bu ön bilgiye dayanarak 5 gün keriz silkelediler.

    Dün NTV’nin ekonomi programına katılan Prof. Dr. Ercan Uygur, yabancıların ekonomik ve siyasi konulardaki bilgilere Türklerden önce erişme ayrıcalıklarının yanlışlığına dikkati çekti. Türkiye’de önemli ekonomik ve siyasi bilgilere önce yabancıların, daha sonra da Türkiye’deki büyük ve ayrıcalıklı konumdaki bazı sermaye gruplarının erişmelerinin onlara parasal ve siyasi güç kazandırdığını söyledi.
    Günümüzde bilgi en değerli varlıktır. Başkalarında olmayan bilgi, sahiplerine büyük ayrıcalıklar, avantajlar sağlamaktadır.
    Başkalarında olmayan bilgi piyasalarda kısa sürede, önemli ölçüde manipülasyona ve sonuçta kazanca imkân hazırlamaktadır.

    Yabancı biliyor, bizim haberimiz yok

    Hafta başından bu yana piyasalarda olanlara bakınız... Yabancılar kapatma kararının hangi gün açıklanacağı ve ne şekilde çıkacağı konusunda bir yerlerden bilgi almamış olsalar, bunlar olur muydu?

    - Faizler haftaya yüzde 20.35 seviyesinden başlamıştı. Kararın açıklanmasının öncesinde 19.58’e geriledi. Dün akşam 19.00 idi.

    - Dolar haftaya 1.2050’den başlamıştı. Kararın açıklanmasının öncesinde 1.1815 seviyesine geriledi. Karar öncesinde dolar yüzde 2 geriledi. Dün akşam 1.1600 idi.

    - İMKB haftaya 37.556 seviyesinden başlamıştı. Kararın açıklanmasının öncesinde 41.342 seviyesine yükseldi. Karar öncesinde 3 günlük yükseliş yüzde 10 oldu. Dün akşam 42.200 idi.

    - İMKB’de hafta başından karar açıklanıncaya kadarki dönemde büyük alıcılar 125.3 milyon YTL ile Morgan Stanley ve 121.4 milyon YTL ile EFG Yatırım, 55.2 milyon YTL ile Ekspress ve 52 Milyon YTL ile Raymond idi.
    Yabancılar aldı, Türkler (mahkemeden kapatılma kararı çıkabilir korkusuyla) sattı

  6. #36
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Dünya bilinen ekonomiden 'yeniye' geçiyor

    05.08.2008 | Yiğit Bulut | Yorum

    Bir genetik şirketinin piyasa değeri acaba bir gün exxon veya petrochina'dan fazla olabilir mi? Olur hem de çok uzun sürmez! Dünya genelinde yeni değerlere doğru hızlı bir kayış var. Aslında bu sadece kayış değil, yeniyi yaratma! Neler mi oluyor? Kısaca bazı bilgiler vereyim:

    * Özellikle ABD'de devlet destekli yürütülen "insan genomu" projesine karşı özel sektörde müthiş bir atak var.

    * İngiltere, ABD'den sonra bu konuya özel ve devlet anlamında an fazla fon ayıran ülke. İngiliz araştırmacılar da ciddi yol almış durumdalar.

    * Özel sektör içinde en dikkat çeken firmalardan biri Celera Genomics ve arkasındaki isim devlet gen projesine kafa tutmasıyla öne çıkan Craig venter.

    * Hatta özel şirketlerden biri olan Celera ve bağlaşık şirketler o kadar ileri gitmişler ki, yapay bir hayat formu daha doğrusu sentetik kromozom yapmayı başarmışlar.


    Yapay hayat formu

    * Aralarında Nobel ödüllü Hamilton Smith adlı bilim adamının da bulunduğu 20 kişilik ekip, tamamen laboratuvar kimyasal malzemeleri kullanarak, 580 bin çift genetik şifre içeren 381 geni birbirine ekleyerek yapay kromozomu elde etmişler. Burada önemli bir tartışmayı da aktaralım. Bu yapay hayat formu bir bakteriye enjekte edilip onu ele geçirip, kontrol ederek gelişiyor. Yani beden istendiği gibi şekillendirilebiliyor ama ruh yani canlılık için bakteri kullanılıyor.

    * İnsan genomu projesi 1990 yılında resmi olarak başlıyor. 1990 yılında Türkiye'de nelerle uğraştığımızı lütfen düşünelim. Bugün kamuoyuna açıklanan sonuçlarından bildiğimiz kadarıyla insan genomu tam bir matematiksel tabloya dönüştürülmek üzere. Şöyle izah edeyim, karşınızdakinin yaptığı biyolojik silah hakkında en küçük bir fikriniz dahi olamadan sizi "silebilirler".


    Holdingler bu işin peşinde

    * Aynı şekilde bu çalışmalara paralel olarak Farmakogenomi de yani "insanın gen yapısına uygun ilaç geliştirme" alanında da inanılmaz adımlar atılıyor. Şimdi bunu yine tersten düşünün, biyolojik bir savaşta düşmanınız nerede duruyor?

    * İşin daha da ilginç yanı Amerika ve İngiltere'de bu projelere para yatıran şirketler, genelde ülkenin en büyük holdingleri ve bağlantılı şirketleri. Aklıma bizim büyükler geldi. Daha geçen gün bayan bir holding yöneticisi ne kadar çok market açtıklarını anlatıp, televizyonlarda aferin bekliyordu. Gerçekten aferin, vatandaştan malı vadeli al, rafa koy peşin sat, ürünlerin çoğu ithal olsun, yerli halkı hizmet sektöründe asgari ücretle kullan, sonra çıkıp ne kadar büyük yatırımcıyım de! "Finansal entelektüel birikim" yok ki! Herhalde Türkiye'deki büyük şirketlerden birinin kapısına böyle bir proje ile gitseniz, "arsa yok mu kardeşim üstüne bina yapalım" diyerek kapıdan kovarlar! Biz değil miyiz, elimizdeki bütün teknoloji odaklı Telekom şirketlerini üç kuruşa yabancıya satan!


    Yeni düzen kurgulanıyor

    Sonuç: Dünya genelinde egemenler yeni dünya düzenini kurguluyor ve bizler maalesef çok ama çok geride kalıyoruz. Para edecek dinamikler değişiyor ve ayak uyduramazsak para edecek bir şeylerimiz olmayacak.

    Son söz: "Boş ver bunları kardeşim" diyorsanız, gelin o zaman tartışalım. Laik miyiz, değil miyiz! Kızlarımızı eve nasıl kapatırız! El sıkan kadınlar cehennemlik midir! CHP mi yoksa AKP mi! MHP'ye de dava açılsın mı! Avrupa Birliği ne dedi!

  7. #37
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart 'Kemalizm Türkiye'yi batırmış'

    'Kemalizm Türkiye'yi batırmış'

    25.08.2008 | Yiğit Bulut | Yorum


    'Dünya kapitalist sistemini yönetenler'; Türkiye'ye, bugüne kadar hiçbir dönemde, aldıklarından fazlasını, "hatta aldıklarının onda birini" bile vermediler.


    Bir Amerikan ekonomi gazetesi ve onu okuyup televizyonda yorum yapan bir "akıllı" Türkiye hakkında konuşuyor. Elinde bir belge var. Ekonomi gazetesinin, Türkiye'nin başta siyasi ve ekonomik gelişmeleri olmak üzere çeşitli yönleri ile değerlendirildiği eki. Bu "gazetecikte" aynen şöyle buyrulmuş; "...Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanan Türkiye, dünyayı şekillendiren fikirler ve rüzgarlardan şaşılacak kadar uzak ve yalnız. Bu yalnızlıkta, bizzat kendisi tarafından yaratılan demokratik kurumları modernleştirmeyi başaramayan, hatta onlara kuşkuyla yaklaşmaya başlayan Kemalist ideolojinin önemli bir rolü var..."
    Sevsinler seni Financial Times. Ben senin, daha doğrusu bunu yazan "editörünün" aklından geçeni istersen bir de kendi bildiğim gibi yazayım. Cümlenin doğrusu şöyle; bizler yani "emperyalist dünya düzeni", Türkiye'yi çoktan yutardı ama Kemalist ideoloji, ortaya çıktığı ilk günden itibaren bu gidişe dur dedi. Kemalist ideoloji, Türkiye'yi hala tam olarak ele geçirmemize engel oluyor ve istediklerimizi, her istediğimiz konuma getirmemize rağmen, "Kemalist ideolojinin hakim olduğu Kurumlar, planlarımızı bozmaya devam ediyor..."

    Herşeyi onlar mı verdi
    Bu noktada bu gazeteciğin yani eki çıkaran editöre soralım; Nasıl oldu mu? Gerçek düşüncelerin ortaya döküldü mü. Değerli dostlar, bu noktada aklıma başka bir sahne geldi. Kurtlar Vadisi Irak filminde Amerikalı albay ile kahramanımız arasında geçen ve aynen Financial Times ukalalığına benzer detaylar içeren konuşma geldi. İlk etapta seyretmeyenler veya unutanlar açısından bir sahneyi tarif etmemde yarar var: Kahramanımız Amerikalı görevli ile tartışıyor ve bu sırada Amerikalı'nın ağzından şu tip bir cümle çıkıyor: "...Donunuzun lastiğine kadar biz vermiyor muyuz? Neden üretemiyorsunuz? Habire bizden para istiyorsunuz? Birbirinizi soyuyorsunuz? Ne zaman para istediyseniz gönderdik? Artık size bakmaktan sıkıldık..." İfade çok açık ve Türk halkına doğrudan mesaj veriyor: "... Sizler üretemeyen asalak bir toplumsunuz, biz para veririz, siz harcarsınız üstelik bu parayı da paylaşamaz birbirinizi soyarsınız..." Tespitler örtüşüyor. Kemalist ideolojiniz var ama "asalaksınız" Peki "bize asalak" diyenler ekonomik olarak bugüne kadar bize ne kadar "katkı sağladılar", bizden ne aldılar, iddia ettikleri gibi her şeyimizi onlar mı verdi?

    Yatırım harcamaları artıyor
    Sevgili dostlar, "Dünya kapitalist sistemini yönetenler"; Türkiye'ye, bugüne kadar hiçbir dönemde, aldıklarından fazlasını, "hatta aldıklarının onda birini" bile vermediler. İnanmıyorsanız, elimizde sağlıklı veri seti olan "1980-2006" arası döneme bakalım;
    - Türkiye 1980-2006 sonu arasında 450 milyar dolardan fazla faiz ödedi. 450 milyar faiz ödediğimiz dönemde, sadece 80-100 milyar dolar arası değişen bir yatırım yaparken, 250 milyar dolara yakın da bir personel giderimiz oldu. Bu noktada ortaya çıkan çarpıcı veri personel giderimiz ile yatırım yaptığımız tutarın toplamı ödediğimiz faiz kadar olamadı. Yatırım harcamalarımız son 26 yılda 2.5-3 kat arasında bir artış gösterirken, iç borç faiz ödemelerimiz "75'ten", dış borç faiz ödemelerimiz ise "19 kattan" fazla arttı. İç ve dış borçlara ödediğimiz faizdeki artış oranı, ilk başladığı noktaya göre ortalama 50 kattan fazla bir artış gösterdi. "Batırılan bankaların" (filmde "Birbirinizi soyuyorsunuz o yüzden kalkınamıyorsunuz" dediği kısım) maliyeti 1980-2005 arasında 44 milyar dolar olurken, ödediğimiz faiz 450 milyar dolar ile banka faturasının 10 katından fazla oldu...

    Ödenen faizle neler yapılırdı
    Sevgili dostlar, bunlar sadece son 25 yıl içinde 'bize baktığını' iddia edenlere ödediklerimiz ile ilgili detaylar.
    Son söz: Bu noktada 'Neden kalkınamadınız?' diye soran Amerikalı dostumuza; "Türkiye'nin sadece 2003-2007 arasında haftada bir milyar dolar faiz ödediği dönemler oldu" diyor ve ödediğimiz "faiz ile neler yapabilirdik" detayını sorgulamak istiyorum; bir günlük faiz ile her ilde henüz benzeri olmayan bir hastane yapılabilir. Sekiz haftalık faiz ile hızlı tren; İstanbul'dan Van'a kadar gidebilir. Haftalık faiz ile 10 tane yeni üniversite kurulabilir. Dört haftalık faiz ile İstanbul-Konya arasına sekiz şeritli otoyol yapılabilir. Bir günlük faiz ile her gün 1.000 öğrenciye bilgisayar dağıtılabilir. Her iki haftada bir, İspanyol tipi orta sınıf bir uçak gemisi yapılabilir. Not : Bunları "tespit olarak" daha önce de yazdım ama yazmaya devam edeceğim. Lütfen sizler de herkese ulaştırın. Inanılmaz bir psikolojik savaş ile karşı karşıyayız ve bunu mutlaka alt etmemiz lazım…

  8. #38
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Küresel güçlerle ezilmeden işbirliği

    30.08.2008 | Yiğit Bulut | Yorum

    Başlığa sığmadığı için soru cümlesini tekrar yazmak istiyorum. Küresel güçlerle, ezilmeden, sömürülmeden karşılıklı bir işbirliği olabilir mi? Yoksa işbirliği, aslında "Aşırı taviz ile alınması gerekenin onda birine razı olmak" demek midir? Bu sorulara, Türkiye'nin küresel yapılar ile ilişkilerini düşünen biri olarak, özellikle Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi yapılara sıcak bakmayan bir bakış açısı ile yıllarca cevap aradım. Aynı cevapları John Perkins de aramış. O kim mi? Arz edeyim. Yıllarca global sermayenin kurduğu şirketlerde özellikle petrol yatakları olan üçüncü dünya ülkelerinde çalışmış ve uzun yıllar sonunda kitap yazmış bir isim. Peki yazdıkları doğru mu?


    Büyüme azınlığa yarıyor
    Burada amacım doğruluğu sorgulamak değil, buna hakkım da yok. Amacım, düşünce dünyamızın genleşmesi açısından, bu sayfada size daha önce sunduğum "Türkiye'nin içine düştüğü borç tuzağı" gibi tezleri de desteklendiğine inandığım için, size bu kitaptan bahsetmek ve birkaç satırı da alıntılar yaparak aktarmak. Ne diyor Perkins?
    1- "Birçok ülkede, ekonomik büyümenin nüfusun sadece küçük bir bölümünün işine yaradığı, çoğunluk için ise giderek daha da ümitsizleşen şartlara sebep olduğunu artık biliyoruz. Bu etki, sistemi yönlendiren büyük sanayicilerin özel bir statüye sahip olmaları inancı tarafından da körükleniyor."
    2- "3. Dünya'nın borcu 2.5 trilyon dolara yükselirken, bu borcun faizi 2004 itibarıyla senede 375 milyar dolar. Bu ülkelerin ödedikleri faiz, tüm 3. Dünya'nın ve gelişmekte olan ülkelerin aldıkları yardımdan iki kat daha fazla."
    3- "Bir 3. Dünya ülkesinde özel mülkiyetin ve parasal kaynakların yüzde 70 ile yüzde 90'ı, söz konusu ülkenin nüfusunun yüzde 1'inin elinde."
    4- "Ekvador'daki yağmur ormanlarından çıkarılan her 100 dolarlık ham petrole karşılık petrol şirketleri 75 dolar kâr ederler. Kalan 25 doların dörtte üçü dış borç ödemelerine, kalanın ise ancak 2.5 doları halkın sağlık, eğitim gibi giderlerine ayrılır."
    5- "Ekonomik tetikçiler, yerküre üzerinde ülkeleri trilyonlarca dolar borçlandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Hiçbir zaman ödeyemeyecekleri borçların altına girmelerine yardımcı olmak, aslında ülkelere iyilik yaptıklarını bilimsel olarak ispat ettikleri araçlardır."

    Sürdürülebilir borç dinamiği
    Sonuç: Kitaptan daha birçok alıntı yapabilirim ama sizi etkilememek açısından sentezi size bırakıyorum. Bu kitabı bulup okursanız özellikle petrolü olan Güney Amerika ülkelerindeki darbeleri, İran'da 1950'lerde yaşananları, Irak operasyonunu ve merak ettiğiniz daha birçok sorunun cevabını bulabilirsiniz.
    Bu noktada sizden bir ricam var. Bunları okur ve "Doğru" derseniz lütfen bu arşivde biraz geriye dönüp, Türkiye'ye Dünya Bankası'ndan adam gönderip, sürdürülebilir borçlanma dinamiğini yere düşmeden yeniden kuranlar hakkında o dönem yazdığım yazıları bir kez daha okuyun.
    Sonuç: Amerikan gemileri Montrö Anlaşması'nı delerek boğazlardan geçip, bizi dünya kamuoyuna "yok" ilan ederken, yukarıdaki tespitleri sorgulamak çok daha anlamlı hale geliyor.

  9. #39
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Bu listeyi buzdolabınızın üstüne asın, altını da boş bırakın

    01.09.2008 | Yiğit Bulut | Yorum



    Geçtiğimiz hafta yazdım ama o kadar çok mesaj geldi ki, bugün bir daha yazıp unuttuklarımı da ekleyeceğim.


    Bu liste gerçekten çok ama çok önemli değerli dostlarım.
    Bu liste bizim nasıl "biz" olmaktan "sahip olmaktan" çıkarılıp, sadece "bekçisi" konumuna düşürülüşümüzün özeti.
    Birlikte inceleyelelim;
    Türk Telekom, Araplar'ın...
    Telsim İngiliz'in...
    Kuşadası Limanı İsrailli'nin...
    İzmir Limanı Hong Konglu'nun...
    Araç muayene işi Alman'ın...
    Başak Sigorta Fransız'ın...
    İETT Garajı Dubaili'nin...
    (Alıcı parayı ödemedi)
    Avea Lübnanlı'nın...
    Petkim, Ermeni'nin...
    Rakı, Amerikalı'nın...
    Finansbank Yunanlı'nın...
    Oyakbank Hollandalı'nın...
    Denizbank Belçikalı'nın...
    Türkiye Finans Suudilerin...
    TEB Fransız'ın...
    Cbank İsrailli'nin...
    MNG Bank Lübnanlı'nın...
    Dışbank Hollandalı'nın...
    Şekerbank Kazak'ın...
    Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın...
    Turkcell'in yarısı Finli'nin, Rus'un...
    Beymen'in yarısı Amerikalı'nın...
    Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın...
    Garanti'nin ve Akbank'ın bir bölümü Amerikalı'nın...
    Eczacıbaşı İlaç, Çek'in...
    İzocam, Fransız'ın...
    TGRT (Fox) Amerikalı'nın...
    Demirdöküm Alman'ın...
    Döktaş Fransız'ın...
    Süper FM Kanadalı'nın...
    Alışveriş yaptığınız marketlerin neredeyse tamamı yabancıların...
    Yıllık ödediğimiz 50 milyar doların neredeyse tamamı yabancının...
    Ve daha sayamadığımız yüzlerce küçük şirket, bazı limanlar, oteller ve sahilde büyük arsalar, madenler...

    Yediğimiz herşey yabancının. Ve en önemlisi bugün Türk gençleri asgari ücretle güzel ülkemin her köşesinde sadece ve sadece hizmet sektöründe çalışıyorlar, karar alma mekanizmalarında yoklar.
    2003 başına kadar hepsi yüzde 100'ü Türk sermayesine ait şirketlerdi.
    Merak edenlere aktardım. Yazması-söylemesi benden, düşünmesi sizden.
    Son söz: Bu listeyi buzdolabınızın üstüne asın ve her yemek yeme ihtiyacınızda aklınıza bu liste gelsin. Bu arada lütfen şunu da unutmayın; yediğiniz her şeyin neredeyse tamamı yabancı şirketlerin eline geçmiş durumda.
    Not: Listenin altını boş bırakın, sebebi açık; yeni satışlar oldukça eklersiniz...

  10. #40
    Üyelik tarihi
    10.Mart.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    9,262
    Teşekkür / Beğeni

    Standart

    Kapitalizmin 'çöktüğünün' ilanıdır

    22.09.2008 | Yiğit Bulut | Yorum


    Amerika'da özellikle finans sektöründe "neler oluyor" dikkat ediyor musunuz? Hemen arz edeyim: Amerikan "sigortacılık-bankacılık" dinamikleri hızla devletleşiyor. El konan son iki kurum ile birlikte neredeyse 10 kurum devletleşmiş durumda.


    Bir o kadarı da bu yılı çıkamadan devletin kontrolüne geçecek. İşin daha da vahim ve bana göre kapitalizmin sonunun geldiğini ilan eden detayı; Amerikan devleti kuracağı bir "fonla" bütün finansal kesimin "çürüklerini" temizleyecek. Yani "iş yapan, pozisyon alan, yanlış tercih edenlerin" ne yaptığının "önemi kalmayacak" kapitalizmin "özgür irade ile karar vermenin ve sonucuna katlanmanın" anlamı kalmayacak.

    Liberal yapıya bir şey mi oluyor
    Ne oldu "serbest piyasa ekonomisi ve özgür irade"ye? Sonuç 1) Bu noktada soralım: Ne oldu "her şeyi satın" veya "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" dedikleri "büyük liberalizme"? Yoksa ömrünü dolduran "liberal" yapıya mı bir şeyler oluyor. Değerli dostlar, dünya "Amerika'dan" başlayıp hızla "devletleşirken" farklılaşan tezler ortaya atanlar da var.
    Ünlü düşünür Jacques Attali aynen şöyle diyor: "...para kendisine zarar verecek her şeyin sonunu getirecektir, buna yavaş yavaş yok edeceği devletler hatta Amerika Birleşik Devletleri de dahildir. Dünyanın biricik yasası haline gelen piyasa 'hiper-imparatorluk' diye adlandıracağım yeni bir döneme girmektedir..."

    Enron'u hatırlamak gerek
    İşte yeni bir kavram. Bir tarafta "süratle devletleşen" finansal sistem, diğer tarafta devletleri dahi yıkıp, yarattığı şirketleri kontrol etmeyi deneyen başka bir süreç. Devletleşen piyasa ve ortaya çıkması için zorlanan piyasa devleti.. Peki nedir piyasa devleti? Liberal yapının "devletleşmeye" kaydığı bir noktada kendini aşırı "liberal yapıya" kaptıran Türkiye gibi ülkelere neler olabilir? "Piyasa devleti" kavramı çok yeni değil; ilk versiyonlarını dünya ve özellikle Türkiye, 1980 ve 1989 sonrası tanıdı. Türkiye'ye "Benim memurum işini bilir" sloganıyla yansıyan "yeni imparator" piyasa, Amerika'da daha da açık ifadeler buldu...
    "Piyasa, sivil toplum, herkese eşit şans" gibi kavramlar havalarda uçuşurken "devlet" olduğunu sandığımız birçok "ülkede" inanılmaz skandallar ortaya çıktı. Güzel bir örnek mi istiyorsunuz: Enron skandalı. Bush ailesinin, Enron'un kurucuları ile ilgili söyledikleri cümleleri hatırlayın: "Enerji piyasasının serbestleşmesine yaptıkları katkılardan dolayı onlara teşekkür borçluyuz..." İşte büyük "devlet" Amerika, işte "serbestleşme-piyasa" algılaması altında olanlar...

    Kavramlar hızla yıpranıyor
    Bizle alakası ne? Biz "devlet yapısı güçlü, anti-emperyalist bir süreçle kurulmuş bir ülke" değil miyiz? Geldiğimiz noktada "Benim memurum işini bilir" kavramından daha mı ilerideyiz? Türkiye'de de süreç bütün dünya ile aynı anda başladı ve ivmelendi; 1980 askeri darbesi ile "ulusal devlet"in, piyasa devlerine dönüştürülme "süreci", toplum yeterince "depolitize" edildikten sonra Turgut Özal ve ekibine ihale edildi. Kavramlar hızla yıpranırken "Para en yüce değerdir" anlayışı toplumun ana algılama damarı içine yerleşti.
    1980-2001 arasında "kendi çapımızda" piyasa devleti ile mücadele ettik. 11 Eylül saldırısı sonrası ortaya çıkan "tez-antitez" ve özellikle 2003-2007 arasında dünya piyasalarında yaşananlar, mücadele etme şansımızı ve kapasitemizi neredeyse yok etti, ulus devletin "bileşenleri" süratle "el değiştirdi, yok edildi" ve Türkiye "laik, üniter" bir devletten tam bir "piyasa devleti" haline getirildi.

    Zorunlu devletleşme başladı
    Örnek mi istiyorsunuz? Bir ülkede devletin ana yapısını "korumak ve kollamakla görevli" kurumlar bile "aman piyasa bozulur" korkusu altında görevini yapamaz hale gelmişse, her birim "piyasa sopasıyla korkar" hale gelmişse, orada artık tek bir hâkim vardır: "Yeni imparator piyasa".
    Sonuç 2) Türkiye kendini "aşırı liberal" bir dinamiğe kaptırdı ve "Devlet bankaları dahil her şeyi satarım" havasında. Oysa dünya genelinde "liberal" yapı çöküyor ve ortaya zorunlu bir devletleştirme çıkıyor. Bu noktada "ne yaptığını" bilmeden hâlâ "satarım" diyenlere şunu hatırlatmak istiyorum: Kapitalizm çöktü. Yeni bir sistem ortaya çıkacak ve siz hâlâ eski model aşırı liberal yapıda iş yapmaya çalışıyorsunuz.

Sayfa 4 Toplam 7 Sayfadan BirinciBirinci 1234567 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
YASAL UYARI
Ekonomi, Borsa ve Para piyasaları" bölümünde yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır. Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.keyborsa.com web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.
Google Privacy Policy
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193