Merkez bankaları Keynes'in 'likidite tuzağı'na takılabilir
20.12.2007 | Sıla Özçelik | Haber
Ben Bernanke, Jean Claude Trichet ve Mervyn King... Bir dönem piyasaların kurtarıcısı olarak görülen ABD, Avrupa ve İngiltere Merkez Bankaları başkanları yaptıkları müdahaleler işe yaramadıkça iyice "çaresiz" görünmeye başladı. Ağustos ayında ortaya çıkan mortgage krizi sonrası faiz indirerek ve ortak hareket ederek piyasaları rahatlatamayınca, tıpkı 1929 Buhranı öncesinde yaşandığı gibi, piyasalara "para saçmaya" başladı. Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı salı günü 501 milyar dolarlık ihaleye çıktı, FED ve BOE ise 100 milyar dolarlık ortak hareket planını 20'şer milyar dolarlık ihalelerle harekete geçirdi. Yani salı günü piyasaya sürülen para miktarı 501 milyar doları buldu. Bu yaklaşık 10 yıl resesyonda kalan Japonya'nın bile faizleri sıfıra inince piyasaya sürdüğü 280 milyar doların neredeyse 2 katı. Ancak merkez bankalarını bu kez yeni bir tehlike bekliyor. 19'uncu yüzyılın en saygıdeğer ekonomistlerinden biri olan John Maynard Keynes'in 1929 Buhranı sırasında verdiği reçetelerde ortaya attığı "Likidite tuzağı" teorisi, tam da ağustostaki mortgage krizi sonrası dünya merkez bankalarının yaklaştığı noktayı tarif eder gibi. Likidite tuzağı'nın en son örneği Japonya'da görülmüştü. Ülkede 1990'lı yılların başında gayrimenkul fiyatlarında başlayan ani düşüşle başlayan krizi iç talepte daralmaya kadar uzamış, BoJ talebi canladırabilmek için faiz indiriminde gaza basmıştı. 1999 yılına gelindiğinde ise faiz 0'a inmişti. Ancak bu kez de faizlerdeki aşırı düşüş parayı iyice yastık altına kaçırmıştı. Yani sıfır faiz politikası etkisiz kalmış, likidite tuzağına girilmişti. Şimdi ise FED, AMB ve BOE'nin dağıttıkları 541 milyar dolar ve yolda olan milyarlarca dolar para da Keynes'in likidite tuzağına düşebilir ve resesyonun önüne geçmeyi engelleyemeyebilir. Keynes'in o dönemde söylediği şu söz ise kulağa hiç yabancı gelmiyor: "Eğer bankaya 100 pound borcunuz varsa bir sorununuz var demektir. Ancak borcunuz 1 milyon poundsa bankanın bir sorunu var demektir."
Büyük Buhran öncesi FED yine para dağıtmıştı
Keynes'e göre para arzı arttığında faiz oranı düşer, efektif talepte artış görülür ve bu da şu anda merkez bankalarının piyasaya para sürerek amaçladıkları tek şey olan üretim ve istihdam artışı sağlar. Ancak tabii ki tek bir istisnai durum dışında: "Likidite Tuzağı". Keynes'in teorisine göre ekonomide faizlerin en düşük seviyeye inmiş olduğu bir noktada para arzını artırarak faiz oranlarını daha fazla düşürmek imkansız oluyor. Yani ne para arzındaki artış ne de düşük faiz ekonomiyi canlandıramıyor. Piyasaya sürülen para talebe dönüşmüyor, tüketim ve yatırımlar artmıyor.
Bu duruma da "Likidite tuzağı" deniyor. Kısacası likidite tuzağı "Para arzının azami noktaya çıktığı, faizin en düşük noktaya indiği ve bunun sonucu olarak tahvil ve senetlerin satışının durduğu ölü nokta" olarak da gösteriliyor. ABD'nin şu anda yaşadığı durum da oldukça benzer özellikler gösteriyor. Faizler 4,25'te ancak enflasyon faizin de üzerine çıkarak yüzde 4,3'lerde seyrediyor. Bankalar arası borçlanmada kullanılan interbank faizleri ise gösterge faizin bile üzerinde kalıyor ve müdahalelerin hiç biri bu faizleri düşürmüyor. 1920'lerin sonunda da FED'in müdahalesine rağmen kredi sıkışıklığı bir türlü aşılamamıştı. FED yine piyasayı sürekli fonluyordu. Ancak bankalar nakit sıkışıklığı sürdüğü için yine birbirlerine para vermiyor, bankalarda batık krediler çığ gibi büyüyordu. Bu dönemde de FED'in piyasalar üzerindeki gücü tartışılmaya başlanmış ve kurulduğudnan bu yana kurumun gücünün zannedildiği kadar büyük olmadığı anlaşılmıştı.
Asıl sorun güvensizlik müdahaleler işe yaramaz
Uzmanlara göre de şu anda 1930'larda başlayan ve ekonomi kitaplarına da "Büyük Buhran" olarak geçen nakit krizine fazlasıyla benzeyen bir dönemden geçiliyor. Faiz indirimleri işe yaramıyor, 100 milyar dolarlık ihraç ortaklıkları piyasayı rahatlatmaktan uzak kalıyor ve merkez bankaları çareyi artık piyasaya tam tabiriyle "para saçmak"ta görüyor. Marketwatch analistlerinden Irwin Kellner'in yorumuna göre de bugün yaşananlarla 1930'lu yıllardaki durum arasında paralellikler var. Yazısında kredi krizinin bu benzerliklerden biri olduğunu söyleyen Kellner'e göre, FED salı günü merkez bankaları ile ortak olarak açıkladıkları 100 milyar dolarlık nakit paketinin 20 milyar dolarını ihraç etmiş de olsa finansal piyasaları artık rahatlatmayı beceremeyecek. Bunun piyasaların güvensizliğinden kaynaklandığını yazan Kellner'e göre güvensizliği tetikleyen de mortgage piyasası merkezli zararların gerçek boyutunun kimse tarafından tam olarak hesaplanamaması. Son olarak hafta içinde Avrupa Merkez Bankası'nın 501 milyar dolarlık enjeksiyonu ile piyasalara musluktan para aktıma süreci de başladıç. Ancak buna rağmen piyasalarda aşırı bir rahatlama görülmedi. Üstelik halen ABD ekonomisinin stagflasyona sürükleneceği yönündeki beklentiler artmaya devam ediyor.