Ýnsan ve hayvan zekásý arasýnda ne fark var? Zeki hayvanlarla ilgili birbirinden ilginç öyküleri zaman zaman büyük bir merakla izliyoruz. Matematikten anlayan attan tutun da felsefe yapan gorile kadar ne ararsanýz var. Televizyon ve daha sonra internetin ortaya çýkmasýyla birlikte birbirinden akýllý hayvanlarla ilgili haberler tüm dünyada, sanatçý dedikodularý kadar hýzlý yayýlmaya baþladý.
Bilim hayvanlarýn zihinsel yetilerini gerçi çok araþtýrýyor, fakat bilim adamlarýnýn elde ettikleri sonuçlar o kadar "çýlgýn" deðil. Buna raðmen yine de yeterince sürpriz var. Kaliforniya Üniversitesi Deniz Memelileri Enstitüsü’nde yaþayan fok Rocky, 90 kadar sembolü aklýnda tutabiliyor. Hatta bunlarý belli gruplara göre sýnýflandýrmayý bile öðrenmiþ. Üstelik bir fok için üçgen, otomobil veya muz gibi resimlerin hiçbir anlamý yok. Rocky buna raðmen özelliklerin deðiþebileceðini de kavramýþ. Yani ayný topun bazen küçük bazen de büyük olabileceðini biliyor.
Uzun yýllardan bu yana Rocky ile birlikte çalýþan psikolog Ronald Schusterman’a göre bu yetenekler, dilin koþulu. Ýnsanlar sadece bu düþünce sürecini yerine getirebildikleri için gerçek topu, "top" sözcüðüyle tanýmlayabiliyorlar.
Bununla birlikte hiçbir bilim adamý "geliþkin" hayvanlarda, bilinçli bir düþünme yetisinin varlýðýndan söz etmez. Birçoklarý, "kurnazlýðý" çaðrýþtýrdýðý için "zeka" yerine "kavrama" veya "idrak kabiliyeti" sözcüðünü tercih ediyor.
Çýkmaz yol mu?
Hayvanlarýn zihinsel iç yaþamlarýyla ilgili tartýþma adeta bir çýkmaz yola saplanmýþ gibi. Zihinsel durumlarý ve yetileri ya da duygularý anlatan terimlerin hiç biri bilimsel olarak tanýmlanamamýþtýr.
Kelimelerin anlamý sürekli deðiþmekte. Zeka (intelligence) genelde sorunlarý çözme ve baðlantýlarý görme yetisi olarak açýklanmakta.
Fakat her problem düþünülerek çözülmüyor, hayvanlarda zekayý yansýttýðý sanýlanlarýn bir çoðu genlerinde programlanmýþtýr. Ayrýca zekanýn farklý biçimleri söz konusu. Teknik görevlerde, sosyal görevlerden farklý yetenekler gerekli. Ýnsanlar arasýnda da mesela yabancý dil öðrenmekte zorlanan matematik dahileri vardýr.
Konu, iþin içine "bilinç" de girince iyice bulanýklaþmakta. Sözlüklere göre bilinç, düþünce veya aný gibi zihinsel koþullar gerektirmekte. Fakat bilinç için de aslýnda baðlantýlý bir açýklama var sayýlmaz. Alman nörobiyolog Andreas Kreiter, bilinç kelimesinin arkasýnda hatalý bir konseptin bulunduðunu söylüyor ve bilinç belki de belli bir bilgi iþlem tipinin bir yan ürünüdür diyor.
Ýmkansýz olan
Ýnsanýn kendisini bir hayvanýn yerine koyabilme imkansýzlýðýna dikkat çeken bilim adamý Amerikalý filozof Thoman Nagel idi. Mesela bir yarasa gibi yaþamanýn ne olduðunu asla tahmin edemeyiz.
Sadece rutubetli bir ortamda baþ aþaðý sarkarak yaþamanýn bizim için hiç de dayanýlýr bir durum olmayacaðýný bilebiliriz. Dahasý baþka bir insanýn bilincini bile öðrenemeyiz sadece hissedebiliriz. Fakat yine de tüm insanlarýn bir iç dünyaya sahip olduklarý kabul edilmekte.
Yarasalar, yönlerin, ses yansýmalarýna göre bulunduðu bir dünyada yaþýyorlar. O halde yarasanýn bir ultrason bilinci mi var? Köpekler idrar koklayarak yaþadýklarý bölgenin sosyal topografisini çýkarabiliyorlar. Buna göre köpeklerde idrar kokusu bilincinin bulunduðunu söyleyebilir miyiz?
Hayvan olmanýn nasýl bir þey olduðunu öðrenmek isteyenler, algýlamalarýndaki farklýlýklarý kavramalý. Yarasalara, köpeklere sorulanlarý sormak imkansýz. Bu, körlerin önüne kaðýda basýlý bir zeka testi koymak gibi olurdu.
Bochum’daki Ruhr Üniversitesi nöro ve davranýþ biyologu Guido Dehnhardt, foklarýn duyu dünyasýný araþtýrýyor. Bizimkinden bir milyon kez duyarlý olan koku duyusu sayesinde havadaki en küçük orandaki dimetil sülfiti bile koklayabiliyorlar foklar.
Foklarýn yeteneði
Yosunlar, minik planktonlarýn besinidir, bunlar ise balýklarýn besini oluþturur. Foklar da balýklara bakarak planktonlarla beslenmeyi öðrenmiþler. Foklar ayrýca suyun toz içeriðine göre en ince nüanslarýn tadýný bile alabiliyorlar. Bu foklar açýsýndan büyük bir avantajdýr, çünkü foklarýn besinleri genelde okyanus sularýnýn üst üste bindiði sýnýr bölgelerinde yaþýyor. Ayrýca foklar, tuzun mesajlarýný gayet iyi okuyabiliyorlar.
Hayvanlarýn diðer canlýlarla iletiþim kuramamalarý, içteki yaþama bakýþý engellemekte. Foklar, suyun içinde insanlar dünyasýnda var olmayan izleri kaydediyorlar.
Þöyle, son derece duyarlý býyýklarýyla, bir balýðýn suda býraktýðý titreþimleri üç dakika sonra bile algýlayabiliyorlar. Bir fok olmanýn nasýl bir þey olduðunu insanlar, bedenen bile hayal edemezler. Bir fokun duyularý algýlayýþ þekli bile bu kadar farklýyken, iç deneyimi ve bilincine nasýl yaklaþabiliriz diyor uzman.
Ama buna raðmen foklarýn da bilincin bir ön safhasýna sahip olduðundan emin. Mesela bir hayvanat bahçesindeki bir havuzda yaþayan foklarýn hepsi erkek olmasýna raðmen, farklý kiþiliklerden bile söz edilebilir, diyor Dernhardt. "Her hayvan görevlere farklý yaklaþýyor ve bireysel stratejiler geliþtiriyor".
Bir tür bilinç var
Hayvanlarýn "bir tür bilince" ya da en azýndan "basit ön biçimine" sahip olduklarýna Ýsviçreli zoolog Heini Hediger de inanýyor. Hatta primat araþtýrmacýsý biraz daha ileriye giderek þöyle diyor:
"Eðer bilinç, kiþinin kendi davranýþlarý ve kararlarý üzerine düþünmek demekse, o halde hayvanlar buna muhakkak sahipler" diyor. Nörobiyolog Andreas Kreiter, ise hayvanlardaki bilincin insandan farklý olduðunu, insan ve hayvanýn ortak yönlerinin spesifik olmayan korku, acý, doyum ya da iyi hissetme gibi temel duygular olduðunu vurgulamakta.
Doðabilimciler, diðer canlýlarýn beyninde tam olarak nelerin yaþandýðýný bulamadýklarý için tartýþma, filozoflar arasýnda da hararetli bir þekilde sürmekte.
Descartes, hayvanlarý belli bir mekanizmaya göre iþleyen saat gibi tarif etmiþti, ancak bu tanýmlamayý kabul eden kalmadý artýk. Günümüzde örneðin John Searle gibi filozoflar, insan ve hayvan bilinci arasýnda bir sýnýr koymanýn doðru olacaðýný savunuyorlar.
Bilincin en basit formu olan kendi bedeninin farkýnda olma yetisinde bile farklý bulgular elde edilmiþ. Avusturyalý hayvan psikologu Heini Hediger, her yýl düþüp, yeniden büyümesine raðmen, geyiklerin, boynuzlarýnýn geniþliðini bildiklerini ama buna karþýn kafalarýnda ömür boyu taþýdýklarý boynuzlardan birinin kýrýlmasý halinde antiloplarýn bunu fark etmediklerini saptamýþ.
Ulusal karakter?
Bize çok yakýn olan türlerde bile hayvanlar hakkýnda kesin açýklamalarda bulunmak neredeyse imkansýzdýr. Bertrand Russel, Amerikalý ve Alman bilim adamlarýnýn çalýþmalarýný okuduktan sonra alaylý bir þekilde hayvanlarýn, gözlemleyenin ulusal karakterine uygun bir biçimde davranmadýklarýný söylemiþti. Amerikalýlarýn deney hayvanlarý inanýlmaz bir gayret sarf ederken, Alman araþtýrmacýlarýn hayvanlarý, hareket etmeden oturuyor ve problemi nasýl çözeceklerini düþünüyorlardý.
Bir davranýþýn bireysel biliþsel süreçlerle mi iþlediði yoksa Descartes’in saati gibi otomatik olarak mý çalýþtýðýný bulmak çok zordur. Karmaþýk davranýþ biçimleri, genelde kalýtýmda programlanmýþtýr. Bunlar rastlantýsal olarak oluþtuktan sonra evrimsel rekabet sürecinde kalýcý olarak kalýtýma iþleniyorlar diyor bilim adamlarý.
Nasýl bir zeka
Hormonlar veya çevresel bir uyarý istediðinde, bu davranýþlar otomatik olarak yerine getirilmekte. Mesela karýncalar ölü hemcinslerini yuvalarýndan dýþarý taþýrlar. Hijyen açýsýndan aslýnda gayet mantýklý bir davranýþ. Fakat bu iþi yaparak tamamen robot gibi davranýyorlar.
Bilim adamlarý, normalde yalnýzca ölü karýncalarda salgýlanan bir asidi, canlý karýncanýn üzerine döktüklerinde, karýncalarýn canlý olan hayvaný da dýþarý taþýdýklarýný görmüþler. Bu gibi davranýþlardan yola çýkan davranýþ biçimcisi Conwy Lloyd-Morgan, bugün bile geçerliliðini koruyan bir ilkeyi formüle etmiþti: Refleks ya da içgüdü gibi daha "kolay" açýklamalar dururken, hayvansal davranýþlar zeka olarak yorumlanmamalý. Akýllý bir davranýþýn mutlaka bilinçli olarak yerine getirilmesi gerekmiyor.
Münster Üniversitesi’nden Norbert Sachser de mesela sincaplarýn kýþa hazýrlýk olsun diye yiyecek depolamalarýný, genetik bir programa baðlýyor. Kimi bilim adamlarý bunu "ekolojik zeka" olarak açýklayarak, Wolfgang Wickler gibi þu iddialý soruyu soruyorlar:
Zeki olmak için gerçekten beyne ihtiyaç var mý? Ve buna yanýt olarak da arýlarýn dansýndan, böceklerdeki alet kullanýmýna kadar minik beyinlerle ne kadar zor davranýþlarýn yerine getirildiðini gösteriyorlar. Ancak "ekolojik zeka" tezini destekleyenler yine de bunlarýn planlý ya da refleksle gerçekleþtiðini iddia etmek yerine, evrimsel süreçlerin, bilinci gerektirmeyen çözümler getirdiðini kanýtlamaya çalýþýyorlar.
Neresi içgüdüsel?!
Tabii bireysel zihinsel yetiler ve zeka programý arasýndaki farký görmenin kolay olmadýðý istisnalar da var. Mesela bilimsel adý Ýndicatoridae olan bal kuþu, arý larvalarýyla beslenir. Kuþ, arýlar tarafýndan korunan yuvaya ulaþamadýðý için buraya girmenin yollarýný arar.
Çözüm þudur: Kanatlarýný çýrparak ve tiz bir þekilde öterek balla beslenen bir porsuk türünü baþtan çýkarak yuvaya gitmesini saðlar. Porsuk kovanlarý parçalayarak balý yer ve artaný da kuþa býrakýr. Bunun içgüdüsel bir davranýþ olduðunu söylemek zor diyor uzmanlar. Kaldý ki kuþ bu stratejisini insan da uygulayabiliyor. Örneðin bir arýcý, çalý býçaðýyla aðaca vurduðunda da kuþ uçup geliyor.
Ve benzer davranýþlarý bilim adamlarý þebeklerde de gözlemlemiþler. Yavru þebek, yetiþkin bir þebeðin çýkardýðý kökleri elde etmek için sanki caný yanýyormuþ gibi avazý çýktýðý gibi baðýrýr.
Yavrusunun sesini duyan anne þebek koþa koþa gelir ve sözde yavrusuna zarar veren þebeði kovalar. Böylece yavru þebek lezzetli köklere kavuþur. Bunun bir rastlantý olduðunu söylemek imkansýz çünkü, uyanýk maymun bu davranýþý sürekli tekrarlýyordu diyor bilim adamlarý. Burada ilginç bir þekilde maymunun yalana baþvurduðu görülmekte. Maymun yalan söylemesini biliyorsa, düþünebilir de.
Peki fark ne?
Peki bu durumda insan ve hayvan arasýnda ne gibi fark kalýyor geriye? Mizah olabilir mi? Fakat Hediger bazý hayvanlarýn mizah anlayýþý ya da en azýndan baþkalarýna gelen zararlara gülmek gibi davranýþlar sergilediklerini görmüþ.
Bilim adamý Kenya’daki Milli Parký’nda bir step þebeðinin vahþi köpeklerle nasýl dalga geçtiðini anlatýyor. Köpek sürüsü bir akasya aðacýnýn gölgesinde uyumaya çalýþýrken, þebek aðacýn tepesinden atlayarak köpekleri rahatsýz ediyordu. Þebeðin her atlayýþýnda köpekler, maymunu yakalamak için yerlerinden kalkýyor ama maymun yeniden aðaca çýkýveriyordu.
Maymun ayný þeyi beþ altý kez tekrarladýktan sonra yabani köpekler, hayvanýn peþinden gitmekten vazgeçmiþler. Burada þebeðin amacýnýn sadece köpekleri kýzdýrmak olduðunu anlamak için bilim adamý olmak gerekmiyor. Baþkalarýný kýzdýrabilmek için hayvanýn, kendisini baþkasýnýn yerine koyma yetisine sahip olmasý gerekiyor.
Bir ekonomi anlayýþýyla ilgili gözlemler de bilinçli davranýþ için kanýt olabilir aslýnda. Jersey hayvanat bahçesindeki orangutanlar ilginç bir þekilde bakýcýlarla bir tür alýþveriþ sistemi geliþtirmiþler.
Eþyaya deðer biçme
Ziyaretçiler kafese, þemsiye, anahtar, kamera ve vb gibi eþyalar düþürdüklerinde, maymunlar bunlarý yakýndan incelemek için topluyorlar. Bakýcý bu eþyalarý geri alabilmek için onlarý yiyeceklerle ödüllendirince, maymunlar kýsa bir süre sonra eþyalar için belli bir deðer biçmeye baþlamýþlar.
Mesela bir çocuk eldiveninin karþýlýðý iki tane kuru üzüm, anahtar ise bir muz deðerinde olmuþ. Bu davranýþý sergileyen maymunlar, kendilerini bit pazarýnda alýþveriþ yapan insanlar gibi mi hissettiklerini anlatabilseydiler ne iyi olurdu.
Bazý zoologlar ve filozoflar bu yetinin yokluðunu insan ve geliþkin hayvanlar arasýndaki fark olarak açýklýyorlar. Konuþamayan canlýlar belli bir zeka seviyesini asla ulaþamazlar.
Bu tezin en ateþli savunucularýndan biri de Noam Chomsky. Dilbilimci, evrensel gramerin tüm insanlarda doðuþtan var olduðunu ve insanlarýn bu sayede konuþmayý hýzlý bir þekilde öðrendiklerini ve yaratýcý bir dil geliþtirdiklerin söylüyor.
Chomsky aslýnda bu iddiasýyla haksýz da sayýlmaz. Bilim adamlarý maymunlara konuþmayý öðretmek için on yýllar boyu uðraþsalar da hiçbir zaman düþünce alýþveriþini yansýtan bir diyalog ortaya çýkmamýþtýr. Yani Chomsky’nin dediði gibi maymunlar yaratýcý bir dil geliþtirememiþti.
Yetenek tek yönlü ve deðiþmez mi
Sorun sadece dil de deðil. Guido Dehnhardt, yunuslara üçgen, daire ve dörtgen arasýndaki farký öðretmek için üç ay boþu boþuna çabaladýðýný anlatýrken, nörobiyolog Andreas Kreiter de Rhesus maymunlarýna optik sinyalin yer deðiþtirmesinden sonra öðrendikleri bir görevi yeniden öðretmesi gerektiðini söylüyor. Oysa insanlar bildikleri bir þeyi yeni bir düzenlemede tanýmakta hiç zorlanmazlar.
Tüm doðanýn postlu ve tüylü Einsteinlarla dolu olduðuna dayanan ünlü bir kurgu, büyüleyici olabilir belki ama neredeyse hiç gerçek bir yaný yoktur.
Tamam bazý kargalar yeme ulaþmak için alet yapabiliyorlar, bazý ahtapotlar ve fareler ise karmaþýk labirentlerde hayatta kalabilmek için belli baþlý görevleri yerine getirebiliyor, ama tüm hayvanlarýn yetenekleri yine de tek yönlü ve deðiþmezdir. Hem zaten doða gerçekten de dahilerle dolu ise niçin sadece insan bu kadar geliþebilmiþtir?
Zeka ve öðrenme yetisi ayný þey deðil, diye açýklýyor Andreas Kreiter. Hayvanlarý doðru yerde yakaladýðýnýzda, arý bile inanýlmaz konumlamaya yetisiyle þaþýrtýcý davranýþlar sergileyebilir. Ama bu tür tek yönlü beceriler için reflekslerin baðlantýsý yeterlidir.
Zihinsel duvar mý var
Evrim dehasýnýn iþ baþýnda olduðu yerde, zekaya ve bilince gerek duyulmaz bile. O halde insan ve hayvan arasýnda zihinsel bir duvar mý söz konusu? Gerçi memelilerin duygulara sahip olduklarý kesin diyen Norbert Sachser da önemli farklýlýklarýn bulunduðuna inanýyor. Mesela þempanzeler sadece o anda kendisine yarayacaklarla uðraþýyorlar.
Ancak Leipzig Max-Planck Evrimsel Antropoloji bilim adamlarýnýn bir süre önce Science dergisinde yayýmlanan araþtýrmalarý ilginç bir þekilde orangutanlarýn ve þempanzelerin bile plan yaptýklarýný gösteriyor. Hayvanlar, saatler sonra iþlerine yarayacak bir aleti 14 saat kadar önce yanlarýna almayý öðrenmiþler.
Sachser, insan ve hayvan arasýndaki genel farkýn alýnan kararlardaki özgürlük derecesi olduðu kanýsýnda. Ýnsan, evrimsel liyakatine karar verebiliyor. Mesela çocuk yapmama, sarhoþ olma ya da uç sporlar yapma gibi seçimler yapabilmekte.
Oysa bir hayvan her zaman evrimin üreme kuralýný yerine getirmek için çabalar hatta bu uðurda acý ve ölümü bile göze alýr. Baþka bir seçimi yoktur. Bilincin varlýðýyla ilgili soru sadece geliþkin omurgalý hayvanlar için geçerli olabilir. Solucanlar ya da salyangozlar için günümüzde de Descartes’in saat modeli pek hatalý sayýlmaz.
Aslan konuþsaydý
Ama kim bilir belki kendi kavrama yeteneðimiz yetersiz olduðu için omurgasýz hayvanlardaki kavrama yeteneðinin de yetersiz olduðunu düþünüyoruzdur.
Z.Wissen’de yer alan araþtýrma yazýsýna göre (04/2006) "Hayvan olmak nasýl bir þey" sorusu daha uzun bir süre sadece hipotezler ve teorilerle yanýtlanabilecek. Ayrýca Ludwig Wittgenstein’ýn diðer canlýlarýn sübjektif deneyimlerini anlamamanýn imkansýz olduðu kanýsý da bir süre geçerliliðini koruyacaktýr. "Bir aslan konuþabilseydi, bizler onu zaten anlayamazdýk" demiþti Wittgenstein.
Yoksa bilim adamlarý olaylara gereðinden çok daha karmaþýk mý yaklaþýyorlar? Norbert Sachser, çocuklara tavuklar ve köpeklerle ilgili bir film göstermiþ: Bakýcýlar çitin önüne yem koymuþlar. Tavuklar çitin arkasýndan yeme ulaþmak için boþu boþuna çabalarken, köpek bir iki metre ilerdeki açýklýktan çýkarak yeme ulaþýr. Çünkü köpekler, çocuklara göre düþünebiliyorlar. Kim bilir belki de olay bu kadar basittir? !