Uçtu Uçtu!

“Aklımı tutamadım kafatasımdan uçtu uçtu”
Bulutsuzluk Özlemi
“Bizden bir şey olmaz, bizim millet beceremez” mutlak kulak misafiri olmuşuzdur bu sözlere veya bizzat bize aittir bu talihsiz cümleler. Ve üzücü olan, bu gibi olumsuz pek çok cümle ve duygu toplumumuz içinde bir telkin gibi söylene söylene inandırıcılık da kazanmıştır. Devamı da şöyledir, “bak caponlara, amerkalılara neler yapmışlar...”
Bilimsel bilginin özelliklerinden en ortada olanı, evrensellik ilkesidir. Bilgi millet, sınır toprak bilmez. Bazen bir damlanın, suda genişleyerek ilerleyen halkaları gibi kimi zamanda farklı noktalarda farklı zamanlarda düşen yağmur damlaları gibi başlangıcı tam bilinemeye bilir. Bu noktada bilim tarihi iş başına geçer ve bize kronolojik bir açıklama yapmaya başlar.
Meraklısı araştırsın lütfen. İlk hava şehidi, ilk paraşütçü, ilk uçan, ilk roketi yapan kişiler bu coğrafyanın insanlarıdır, bizim akrabalarımızdır. Da Vinci ve diğer bilim adamlarına ilham verenlerinde bu kimseler olduğu düşünülüyor.
İlk hava şehidi Maveranünehir bölgesinde, tarihe dikkat 1010 yılında uçuş denemesinde, kollarındaki tahta kanatların ona ihanet ederek ölümüne sebep olan Farb’lı İsmail Cevheri’dir. Uçma teorisini pratiğe geçirirken şehit olan bu kişi sizin bizim gibi “normal” insanların “normal şartlarda” deli diyeceği bir bilim insanıydı. Nişabur’un Ulucamisinden boşluğa bırakmadan önce kendini İlahiyat, Edebiyat, Fizik, Tabii Bilimler ve Matematikle ilgili çalışmalar bırakmıştır. Belki de en önemli miras olarak bıraktığı bilgi nasıl uçulamayacağı olmuştur. (Bunu bir Türk yapınca komik oluyor da Edison yapınca neden cesaret oluyor anlamıyorum)
Şehit İsmail Cevheri’den 149 yıl sonra biri daha uçmayı daha doğrusu konmayı planlamış. Siracettin Doğulu ismindeki, hakkında pek bilgi bulamadığım kişi, Bizans dönemi İstanbul’unda, Anadolu Selçuklu Devleti'nin sultanı İkinci Kılıçarslan onuruna düzenlenen şölende kuleden içi havayla şişmiş elbisesiyle inmek istemiş ancak başarılı olmamış ve yaşamını yitirmiştir. (Şimdi ben buraya “yaşamını yitirmiştir” dedim ya aklıma takıldı. Bu olay üzerinden 850 yıl geçmesine rağmen ismi hala anılıyorsa yaşamı gerçekten yitirmiş midir?)
Sunay Akın’ın anlattığına göre ilk önce Galata Kulesinden bugünkü Tahtakale semtine uçmayı amaçlayan Hazerfen Ahmet Çelebi, vaktiyle konmayı planladığı muhitin insanlarından korkup menzilini 4000 metre daha genişletip Üsküdar’ı gözüne kesmiştir. Tarih 1632’dir. Teknoloji tekerin icadından sonra fazla da bir mesafe kat edememiştir henüz. Uzun yılların birikimiyle kuşkanadına benzer sistemi sırlamış ve 6000 metre uçmuştur. Hazerfen sıfatının anlamını merak edenler için araştırdım, Farsçada bin ilim sahibi demekmiş. Muratlardan IV.sü uçuşu çok beğenmiş ama şimdi de Mısır’a uç diye sürgün vermiştir.
Evliya Çelebi’nin aktarmasıyla, bundan bir yıl sonra 1633’te yine IV. Murat yıllarında Lagari Hasan Çelebi yaptığı barutla ateşlediği roket ile 20-25 saniyede 300-350 metre göğe yükselmiş, sırtındaki kanada benzer mekanizmayla da Boğaziçi’ne başarılı bir iniş yapmıştır. Yine padişah ödüllendirmiş ve bizim Lagari’ye Kırım yolları görünmüştür.
Şimdi bu dört cesur insanın “capon” veya “amerkalı” olma olasılığı yüzde kaçtır?

Bora Serhat Çelik