Gerginliğin yüzde 7 düşürdüğü Borsa'ya ilgi sürdü, yabancılar satış için beklemede
Gerginliğin yüzde 7 düşürdüğü Borsa'ya ilgi sürdü, yabancılar satış için beklemede
Geçen yıl mart ayında toparlanmaya başlayan İMKB endeksi, bir yılda 3 kata yakın bir yükseliş kaydederken krizden çıkan borsaların ilk sıralarına yerleşmişti.
Kredi derecelendirme kuruluşları neredeyse tüm ülkelerde not indirimine giderken Türkiye'nin notunu artırdı. Üstelik IMF ile yeni bir stand-by imzalanmadığı halde.
Yabancı yatırımcılar, çatırdayan Avrupa ekonomilerinin aksine, henüz IMF ile bir anlaşma olmamasına rağmen Türkiye'ye güvenlerini sürdürdü. Ancak geçen hafta kurumlararası gerginliklerin artması ve bunu medyanın sunuş biçiminin etkisiyle işler tersine döndü. Aslında 2006, 2007 ve son olarak 2008 yılında buna benzer gerginliklerle Borsa büyük kayıplarla karşılaşmıştı. Nisan 2006'da Danıştay cinayeti sonrası yargı-hükümet arasında yaşanan gerginlik Borsa'da yüzde 30'luk bir kayba yol açmıştı. 2007'de Genelkurmay'ın internet sitesindeki gece yarısı bildirisi iki günde yüzde 15 kaybettirmişti. 2008'de kapatma davasının açılması haberiyle bir günlük kayıp yüzde 15'leri bulmuştu.
2009 yılında sakin bir siyasi gündemden olumlu etkilenen Borsa tüm yıl en fazla kazandıran borsaların başında geliyordu. Siyasi gerilimin tırmanmasıyla geçen hafta içinde yine yüzde 15'lere varan kayıplar yaşandı.
Kapatma davası korkusu, erken seçim söylentileri panik satışları körükledi. Hatta daha sakin gözüken yabancı yatırım bankaları, raporlarında makro verilerin toparlanmasına ve şirket kârlarının iyi gelmesine karşın artan siyasi riskleri öne sürerek Türkiye'deki ağırlıklarını azaltma, Güney Afrika gibi ülkelerde ağırlıklarını artırma kararı aldı. Belki bu gelişmeler General Elektric'in çok kârlı durumda olduğu Garanti Bankası'ndan çıkma kararında da etkili olmuş olabilir.
Ancak son duruma makro açıdan baktığımızda, bu yaşananların, normalleşmeye gidilen bir sürecin sancıları olduğunu düşünüyorum. Yatırımcılar zaman zaman böylesi durumlarda paniğe kapılsalar da uzun vadeli perspektiflerde Türkiye'nin iyi yolda olduğunu bilmeliler.
Önümüzdeki haftalarda yargı-hükümet gerginliği bahane edilerek satış baskısı, endeksin yükselme potansiyelini sınırlayacaktır. Yurtdışı borsalar şu an için dengeli gözüküyor. Gerilimi azaltacak her girişim ve açıklama ise tepki yükselişinin devamını sağlayacaktır. Özellikle AK Parti'ye kapatma davası açılma korkusunun piyasalar üzerinde etkisi oldukça büyük. Bu açıdan Yargıtay Başsavcısı'nın geçen hafta yaptığı açıklamaların piyasaları rahatlattığını söyleyebiliriz.
Yargı reformu ile ilgili gelişmeler önümüzdeki hafta da gündemdeki yerini koruyabilir. Piyasalar artan gerilimin azalması durumunda kayıpların bir kısmını geri alacaklardır.
Yükseliş durumunda, iyi bilanço açıklayacak şirketler başta olmak üzere, beklentili hisselere doğru geçişlerin başlayacağını göreceğiz. Cuma günü morallerin biraz düzelmesiyle dövizin ateşinin düşmesi Borsa'yı da yukarı taşımıştı. Önümüzdeki hafta gerek yurtdışı borsalarının durumu gerekse siyasetteki anlık gelişmeler fiyatlarda etkili olacaktır.
Borsa'ya dönersek, yatırımcıların 2009 yılı 12 aylık bilanço kârlarını takip edecekleri ve hisse seçimlerini belirleyecekleri bir süreç başlıyor. Bir yandan endeksteki gelişmeler takip edilirken, diğer yandan da bilanço beklentileri hisse bazında ayrışmaları gündeme getirecektir.
Yüksek sermaye artışı beklentisinin yanı sıra yüksek temettü veren şirketler nisan ayı başına kadar belli olacak. Ardından mayıs ayında 2010 yılının ilk çeyrek sonuçları ortaya konacak. Bakalım gerginliğin olumsuz etkilediği Borsa'da toparlanmalar belirli hisselerle mi sınırlı kalacak? Yabancının şimdilik ağırlığını azaltma çabası içinde olmayacağını, yeni gelişmeleri bekleyeceğini tahmin ediyorum.
Dolar, son 9 yılda TL karşısında 6 kez atak yaptı
Uzun vadede, gelişmiş ülke para birimlerinin, gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı değerlenme ihtimalini zayıf görmekle birlikte, 2010'da ABD Doları'nın değer kazanma potansiyelinin yerel para birimlerini etkileyebileceğini düşünüyorum. Geçen hafta Türkiye'de gerilimin yükselmesi, bir süredir yerinde sayan doları 1,558 TL'ye sıçrattı. Aslında bu hareketi gecikmiş bir yükseliş olarak da değerlendirebiliriz. Zira dolar aralık ayından bu yana uluslararası piyasalarda değer kazanıyordu. Euro'ya karşı son 9 ayın en değerli noktasına ulaşarak 1,34 seviyesini test etmişti. Siyasî gerilimin tırmanmaya başlamasının ardından dolar, TL karşısında geciken yükselişine başlayarak cuma günü 1,558'i gördü. Gerilimin azalması ve açıklanan ABD konut satış verilerinin beklentilerden kötü gelmesinin ardından doların uluslararası piyasalarda değer kaybetmeye başlaması, yükselen ateşi bir miktar söndürdü. Gelelim dolar ve TL'nin 2010 yılındaki durumuna. ABD Doları son 9 yılda TL'ye karşı 6 büyük atak yaptı. Ama hiçbirisinde zirvede fazla kalmadı. İşaretler, yıl içinde böylesi bir atağın yaşanacağı yönünde. Güven vermeyen Avrupa ekonomilerindeki çıkmazlar ve sıkılaştırma politikalarının başlayabileceği sinyallerinin hızlanmasıyla bu yıl içinde doların yerel para birimleri karşısında kısa bir süre için de olsa zirve yapması kaçınılmaz.
28/2/2010
Bankaların kârlılığı Borsa'da yükselişi tetikliyor
Bankaların kârlılığı Borsa'da yükselişi tetikliyor
İç gerilimin etkisiyle önceki hafta 48 bin puana kadar gerileyen İMKB endeksi dış borsalardaki toparlanmaların devam etmesi ve bankacılık sektörünün 2010 yılında da kârlılığını artırarak sürdürdüğünün anlaşılmasıyla 52 bin puanın üstüne çıktı.
Haftaya sert bir yükselişle 51 bin puanı aşarak başlayan Borsa, şubat enflasyonunun beklentilerin üstünde gerçekleşmesinin ardından cuma gününe kadar yatay bir seyir izledi. Hatta ABD Temsilciler Meclisi'ndeki sözde Ermeni soykırımı oylamasının tedirginliği ile perşembe günü hafif kayıplarla hareket etti. Cuma günü ise Yunanistan'a verilen desteğin ardından Avrupa borsalarının moral kazanarak yükselişe geçtiği görüldü. Öğle saatlerinde açıklanan ABD tarım dışı istihdam verilerinin olumlu gelmesi gibi dış faktörlerin devreye girmesi, BDDK'nın ocak ayı bankacılık kârının bir önceki yıla göre yüzde 29,4 arttığını açıklaması, Garanti Bankası'nın yoğun bir şekilde alım yapılarak yükselişe geçmesi endeksi 52 bin puanın üstüne taşıdı.
Halbuki bir önceki hafta tam tersi bir durum söz konusuydu. Değişen tek şey iç gerilimin azalması ve dikkatlerin dışarıya çevrilmesiydi. 2009 yılında Borsa'da 2,3 milyar dolara yakın alım yaparak endeksin yükselişinden dolar bazında iki kattan fazla kazanan yabancı yatırımcılar ocak ayındaki 202 milyon dolarlık net alımın ardından şubat ayı sonunda gerilimin tırmanmasıyla satışa geçerek 364 milyon dolarlık net satış yaptılar.
İç gündemdeki gerginlik önceki hafta çok sert düşüşleri beraberinde getirse de bunu alım fırsatı olarak görenler kazançlı çıktı. Bu yükselişte 2009 yılı kârı olumlu beklenen şirketler ön plana çıkarken işlem hacminin daha düşük olduğu da gözlerden kaçmadı. Önümüzdeki hafta Borsa'da konsolide olmayan şirketlerin bilançoları hızlı bir şekilde gelmeye devam edecek. Son çeyrek bilançolarını ve 2009 yılı tamamını önceki yıla göre artıran şirketler ayrışmaya devam edeceklerdir. Zira bu şirketler açıkladıkları bilançoların ardından genel kurullarında ya kâr dağıtımı önerecekler ya da bedelsiz sermaye artırımına gidecekler. Aslında açıklanan bilançoların ardından fiyatlanan hisselerde artık 2010 yılının ilk çeyrek sonuçları da merak konusu olacak. 2009 yılının bilanço sonuçlarının ardından gözler mayıs ayında açıklanacak ilk çeyrek sonuçlarına çevrilecek.
Raporlara göre artan emtia fiyatları ve ekonomilerde başlayan iyileşme sonuçlarının ardından bu dönemde başta demir-çelik sektörü olmak üzere geçen dönemde zarar eden bazı sektörler kâra geçecekler. Bazı bankacıların kârlılıkların eskisi kadar olmayacağı görüşünü tersine çeviren BDDK açıklaması sonrası anlaşılıyor ki finans kesimi de ilk çeyrekte kârını artıracak. Otomotiv sektörü de ilk çeyrekte satışlarını önceki yıla göre artırıyor. Anlaşılan kriz henüz tam manasıyla sona ermedi ama ilk çeyrek kâr rakamları genelde olumlu gelmeye devam edecek gibi. Mart ayı sonunda döviz fiyatlarının aşırı yükselmesi durumunda ise işler değişebilir.
Petrolde 82 dolar takip edilecek
Emtia piyasaları 2010 yılında ilginç bir seyir izlemeye devam ediyor. ABD Doları'nın değer kazandığı bir dönemde petrol fiyatları şimdiden 80 doları aştı. Petrol 11 Ocak'ta 82 dolara ulaştığı sırada Euro/dolar paritesi 1,45 seviyelerindeydi. Parite halen 1,36-1,35 aralığında dalgalanırken petrol fiyatlarının yükselişe geçmesi spekülasyon mu yoksa gerçek bir talepten mi kaynaklanıyor soru işareti. Geçen hafta içinde ABD ham petrol stoklarının beklentilerin üstünde artış göstermesine rağmen ekonomi verilerinin olumlu gidişatı desteklemesi hisse senedi piyasalarını olduğu kadar emtia piyasalarını da olumlu etkiledi. Yılın iki aylık bölümü geçildiğinde dolardaki yükselişe rağmen petrol, altın başta olmak üzere emtia fiyatlarının dolar bazında yükselmesi önümüzdeki ayların bu şekilde fiyat artışlarıyla geçirilmesi, yükselen dolar karşısında daha da güçlenen emtia fiyatları yeni bir sorun teşkil edebilir. Teknik olarak incelediğimizde 11 Ocak'ta 82 doları gören brent petrolü fiyatının bu noktayı aşması durumunda 2008 Ekim'inde görülen 85 dolara kadar yükselmesi sürpriz olmaz. 82,42 dolar geçilemez geri dönüş başlarsa 78-74 dolar aralığına kadar gerilemeler söz konusu olacaktır. ABD Doları'nın yeniden yükselişe geçmesi durumunda bu durum söz konusu olacaktır.
7/3/2010
IMF ile yollar ayrılınca piyasalar neyi gözetecek?
IMF ile yollar ayrılınca piyasalar neyi gözetecek?
16 ay önce Standard-Poor's, Türkiye'nin kredi görünümünü durağandan negatife çevirip 'Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşın' mesajını verdikten sonra başta iş dünyasının önde gelen kuruluşları olmak üzere paniğe kapılarak anlaşmanın bir an önce imzalanması gerektiğini, aksi takdirde Türkiye'nin borcunu döndüremeyeceği gibi bazı tahminlerde bulunmuşlardı.
Geçen zaman içinde aynı kredi derecelendirme kuruluşu Türkiye'nin kredi notunu IMF ile anlaşması olmaksızın yükseltmek zorunda kaldı. Birçok ülke 2008 ve 2009 yılında IMF ile anlaşmasına rağmen huzur bulamadı. Hatta bazılarının kredi notları düşürülürken iç karışıklıklara yol açan kararlar söz konusu oldu.
Türkiye'nin iç dinamiklerinde herhangi bir sorun olmadığı sürece IMF ile anlaşmasına gerek yok. Hatırlarsak 1999 yılında IMF ile 3 yıllık bir program üzerinde anlaşılmasına ve IMF korumasında olmasına rağmen 2001 Şubat'ında gecelik faizler yüzde 7 binlere ulaşmış, dolar bir gecede 3 kat yükselmişti. O halde IMF ile anlaşmak krizi önlemek için yeterli değil. Siyasi istikrar olmadığı sürece IMF ile anlaşmanın kısa süreli heyecan dalgasından ibaret olduğunu 2001 yılında anlamış olmalıydık. Ayrıca büyümeye pozitif etkisi olacağı söylenen anlaşmanın piyasalarda bir rahatlamadan çok gerilim etkisi oluşturacağı zira IMF'nin Batı'da harcamaları artırın mesajları verirken Türkiye'ye farklı bakması ayrı bir konu. Aslında IMF ile ocak ayı başında anlaşılıyor izlenimi verilmesine rağmen ekonomi kurmaylarının mayıs ayını işaret etmesi, bu yöndeki beklentileri azaltmıştı.
Hafta içinde anlaşmanın olmayacağının anlaşılmasının ardından piyasalar herhangi bir panik yaşamadılar. Borsa risk iştahının azalmasıyla dış borsalardan ayrışan bir görüntü çizmesine rağmen haftayı hafif kayıplarla tamamlarken, tahvil ve döviz fiyatlarında herhangi sürpriz bir atak yaşanmadı. Yabancı yatırımcıların böylesi bir kararı bekledikleri, açıklamalarından belli olduğu kadar yaptıkları işlemlerden de anlaşılıyor.
Ancak genelde IMF çıpasının terk edilmesinin ardından 'Türkiye'nin kendi programını başarılı bir şekilde yürütüp yürütmediği sorgulanacaktır' görüşleri ağırlık kazanıyor.
Benim kanaatim, eğer IMF ile anlaşma yapılmış olsa dahi, herhangi bir siyasi krizde bunun etkisinin olmayacağı yönünde. Bu durumda piyasalar önümüzdeki dönemde dünya piyasalarındaki gelişmelere göre dalgalanmasını sürdürecektir. Ayrıca kredi derecelendirme kuruluşları seçimlere kadar kredi notunda herhangi bir artış öngörmüyorlar. Bunun anlamı, seçimlere kadar hükümetin kendi programıyla hareket etmesi en doğal hakkı.
Türkiye ekonomisi her şeye rağmen krizde güven verdi. Önümüzdeki süreçte bazı çalkantılar yaşansa bile olumlu yönde yol alacaktır. Para ve sermaye piyasalarının 2009 yılındaki gibi rahat olmasını kimse beklemesin. Zira dipten yukarı öyle bir hareket oldu ki piyasaların aynı ivmeyi yakalaması için yeni bir dibe ihtiyacı olabilir.
Rüzgâr tersine mi dönüyor?
2009'un Kasım ayında 1,5137 seviyesinde başlayan düşüş trendi Euro/dolar paritesini 23 Şubat 2010 tarihinde 1,3497 seviyesine kadar getirmişti. Bu düşüşün arkasında AB'ye üye Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerin aşırı borç yükü ile karşı karşıya olmaları ve özellikle Yunanistan'ın durumunun belirsizliği vardı. Ama aynı zamanda 2008 yılındaki çöküşün ardından piyasalara akıtılan dolar rezervlerinin faizlerin yükselmesiyle birlikte geri çekilmesiyle ABD Doları'nın teknik yükseliş baskısı da söz konusuydu. Geçen hafta açıklanan önemli verilerden Euro Bölgesi'nde ocak ayı sanayi üretiminin beklentilerin üstünde gerçekleşmesi, hafta içinde 1,3540 seviyelerine kadar gerileyen Euro/dolar paritesini cuma günü 1,3760'a kadar taşıdı. Parite halen alçalan trendi göstermekle beraber 1,3768-1,38 seviyesinin kırılması durumunda durum değişebilir. Haftanın ikinci günü ABD Merkez Bankası (FED) faiz kararının ardından durum netleşecektir. Şu an göstergeler kısa vadede paritedeki yükselişi destekliyor. Orta vadede ise göstergeler halen ABD Doları'nın yükselişini sürdüreceğine işaret ediyor.
14/03/2010
İç siyasî gelişmeler yine ön planda, temkinli olmak gerek
İç siyasî gelişmeler yine ön planda, temkinli olmak gerek
Haftanın ilk yarısında bankacılık sektörü hisselerindeki yükselişin etkisiyle 54.315 puana kadar yükselen İMKB bileşik endeksini, AK Parti'ye yönelik kapatma davası haberi frenledi.
Perşembe gününden itibaren dünya borsalarının yukarı yönlü hareket ettiği sırada endeksin gerilemesinde siyasi istikrarı bozabilecek söz konusu haber etkili oldu. Borsa perşembe günü sabahında 54.200 puan civarında hareket ederken Taraf Gazetesi'nde çıkan haberin kulaktan kulağa yayılmasıyla akşam saatlerine kadar bin puanlık bir kayba yol açtı. Cuma günü banka hisselerindeki canlılığa rağmen genelde kayıpların sürdüğü gözlendi. Para piyasalarında da benzer görüntüler söz konusuydu. ABD Doları biraz da paritedeki düşüşün etkisiyle TL karşısında 1,512 seviyesinden 1,535'e sert bir atak yaptı. Özetle dünya piyasalarında genelde yükseliş eğiliminin hakim olduğu bir dönemde İMKB endeksi yönünü yukarı çevirmişken yine siyasi gerilimlerin piyasaları baskı altına aldığı bir döneme girmiş bulunmaktayız.
Seçimlere yaklaşık bir yıl kala anayasa değişiklik çalışmaları siyasi atmosferi hareketlendirdi. Piyasalar bir yandan dünya ekonomisindeki gelişmeleri takip ederek Türkiye'nin krizden çıkış sürecindeki IMF'siz performansını merakla beklerken diğer yandan 1982 Anayasası'nda değişiklik yaparak daha demokratik bir Türkiye çabasında olan bir ülkenin, iktidar partisine yönelik yeni bir kapatma davası açılmasının an meselesi olduğu konuşuluyor.
Gelecek hafta anayasa değişiklikleri ile ilgili partilerarası uzlaşma zemini konusunda bazı ipuçları alınacak. Anayasa değişikliği konusunda isteksiz gözükecek partiler, bir yıl sonraki seçimlerde önemli puan kaybedebilir. Bu nedenle anayasa değişikliklerinin tümünde olmasa da bazı konularda mutabık kalacaklarını tahmin ediyorum. Kapatma davasına gelince 2008 yılındaki o girişimin ardından ikinci kez yeni bir kapatma davası açılmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu düşünenlerdenim. Ancak yatırımcıların siyasi atmosferin hareketleneceği şu günlerde daha temkinli hareket etmelerini de öneririm.
2009 yılı mali bilançoları konsolide olanların dışında tamamlanmış durumda. Borsa şirketlerinin kriz yılındaki kâr performanslarını olumlu buluyorum. Ancak mevcut fiyatların bu fiyatları yansıttığını, yeni fiyatlamaların 2010 yılı ilk çeyrek bilançolarının ardından gerçekleşeceğini düşünüyorum.
Dünya borsalarındaki gelişmeler IMF beklentisinin sona ermesinin ardından daha da önemli hale gelmiş durumda. Ancak her şeye rağmen geçen haftaki ilk üç günlük hareketine baktığımızda şunu görüyoruz; siyasi gerilim yaşamasa Borsa'nın önümüzdeki süreçte nasıl bir performans ortaya koyabileceği aşağı yukarı belli.
Endeksin 2010 yılı performansı; banka hisselerine olan ilginin devam edip etmeyeceğine, şirketlerin mayıs ayında açıklanacak ilk çeyrek sonuçlarına göre şekillenecektir.
Altın, 1.090- 1.140 dolar arasını sevdi
2010 yılında favori gösterilen altının onsu 2,5 ayda sadece yüzde 1 yükselebildi. Ons fiyatı geçen yıl sonlarına doğru 1.226 dolara kadar yükseldikten sonra 2009 yılını yüzde 24'lük artışla 1.096 dolardan kapatmıştı. Bu yıl içinde ise en yüksek 1.162, en düşük 1.044 doları gören altın onsu son haftalarda 1.090-1.140 dolar aralığındaki bantta dalgalanmasını sürdürüyor. Geçen hafta FED toplantısından uzun bir süre faiz artırılmayacağına dönük sinyallerin alınmasından sonra 1.133 dolara kadar çıkan altın, bu noktada paritenin tekrar dolar lehine dönmesiyle düşüşe geçti. Ons cuma günü 1.101 dolara kadar gerilerken kapanışa doğru 1.107 dolar seviyesine yükseldi. Ancak altında teknik göstergeler satışa döndü. Kısa ve orta vadeli göstergeleri ocak ayından bu yana ikinci kez satışa dönen ons fiyatının 1.098 ve 1.088 seviyelerini test etmesi beklenebilir. Euro dolar paritesinin gerilemeye devam etmesi durumunda yön aşağı gösteriyor. Yükselişlerde kısa vadede 1.118-1.120 satış fırsatı olarak değerlendirilebilir. 2010 yılının genelinde 1.226 doların aşılması zor gözüküyor.
21/03/2010
Bahar havasına girildi, kâr satışlarına dikkat
Bahar havasına girildi, kâr satışlarına dikkat
Geçen hafta ABD şirketlerinden ilk çeyrek bilançoları gelmeye başladı. 2008 yılında krizi en ağır şekilde hisseden ABD finans sisteminin en güçlülerinden beklentilerin üstünde gelen kâr rakamları dünya piyasalarının güven oluşumunda önemli bir katkıda bulundu.
Bu olumlu gelişmeye rağmen borsalarda çok önemli ataklar yaşanmadı. Zira beklentilerin daha önceden satınalınması ve endekslerin doyum noktalarına yaklaşmaları kâr satışlarını da beraberinde getiriyor.
Hafta içinde ABD'nin ikinci bankası konumunda bulunan JP Morgan'ın birinci çeyrekte beklentilerin üstünde 3,3 milyar dolar kâr elde etmesi, dünyanın en önde gelen çip üreticisi İntel'in olumlu bilançosu önümüzdeki haftada devam edecek bilanço akışı öncesi beklenti oluşturuyor. Ancak 'beklentiyi al gerçeği sat' psikolojisi iyi gelen kâr rakamlarına rağmen hisse fiyatlarını şimdilik daha ileri götüremiyor.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası dış borsalardaki gelişmeleri takip ederek rekor seviyelerinden bir miktar geriledi. 60 bin psikolojik sınırında zorlanan endeks kısa vadede yeni bir taban arayışı içinde hareket ederek 56-60 bin puan aralığında dalgalanması söz konusu olabilir.
Mart ortasında başlayan yükseliş hareketi yine bankacılık hisseleri öncülüğünde gerçekleşti. Sanayi hisselerinin bir bölümü ise bu yükselişe yeni yeni katılmaya başladı. Daha önceleri yaptığımız analizlerde artan hammadde fiyatlarından 2010 yılında bilançoları olumlu etkilenecek demir-çelik sektörü hisseleri önemli artışlar yaşarken, perakende ve bilişim sektöründe önemli artışlar oluyor. 2009 yılında spekülatif bir şekilde aşırı değer kaybeden hisse fiyatları artık eskisi kadar ucuz değil. Hisse seçimi bir yıl öncesine göre oldukça zor ve bilanço tahmini gerektiriyor.
Artan emtia fiyatlarının bilançolara olumlu katkı yapacağı sektörler 2010 yılında öne çıkacak sektörler olmaya aday gözüküyor. Mayıs ortasında gelmeye başlayacak bilançolar sonrası bazı hisseler yükselişe devam ederken diğer bölüm hisselerde ise kayıplar kaçınılmaz olacaktır.
Borsada fiyatlar pahalandı. Ancak halen defter değerine göre ucuz kalmış hisseler bulunmakta. 2010 yılında ortaklık görüşmeleri yapacak bazı şirketlerin yanı sıra 2008-2009 yıllarında üretimi durma noktasına gelerek zarara geçen sanayi şirketlerinde ilk çeyreklerde gelecek olumlu bilançolar, hisse bazında hareketliliğin devamını sağlayacaktır.
Endeksin teknik değerlemesine geçecek olursak 60 bin puan sınırına yaklaştıkça gelen satış baskısı hareketli ortalamaların aşağı dönmesine yol açtı. Banka hisselerindeki geri çekilme hareketi sürüyor. Endeksin 5 günlük ortalaması 58.700 puanda bulunuyor. 57 bin 700-56 bin 300 düşüşte kritik noktalar. Düzeltme şiddetlenirse 55.500 puan dikkatle takip edilmesi gereken ana destek noktası. Yükseliş senaryosunda ise öncelikle 60 bin puanın geçilmesi gerekiyor.
2010 yılına girilirken analizlerimizde endeksin bu yıl içinde 60-70 binleri görebileceğini ancak yılın ikinci yarısından itibaren temkinli olunmasını vurgulamıştık.
Şu ana kadar piyasalarda beklentiler doğrultusunda hareketler yaşanıyor. Ancak hemen belirtmeliyim ki dünya borsalarındaki hareketler Türk piyasaları kadar dinamik değil. Geçen ay yabancı yatırımcılar, net 576 milyon dolarlık alımın ardından nisan ayında şu ana kadar alımlarını sürdürüyorlar.
Altın fiyatlarının uzun vadede düşmesi zor
Dünyada altın fiyatlarını belirleyen faktörlerde bir değişiklik olmadığı sürece kısa vadeli düşüşleri bir yana bırakırsak altın ons fiyatının uzun vadede düşmesi zor. Altın ons fiyatı son yıllarda zayıflayan ABD Doları ve Çin, Hindistan ve petrol zengini ülkelerin artan talebiyle önce 1.000 dolara daha sonra 1.215 dolara yükselerek güvenli liman olma özelliğini sürdürdü. 2010 yılına geldiğimizde toparlanmaya başlayan dünya ekonomilerini bekleyen bir tehlike altın fiyatlarındaki muhtemel düşüşü frenledi. Zira 2009 yılında dünya ekonomilerini uçurumun kenarından alan likidite önlemleri başta Avrupa ekonomilerinin bütçelerine büyük açıklar verdirirken başta Euro olmak üzere önemli para birimlerinin güvenilirliğini zedeledi. IMF zora düşen ülkelere para bulmak için altın satışı yaptığında eskiden olduğunun aksine altın fiyatları yükseldi. Zira Çin ve Hindistan gibi yüksek dolar rezervi olan ülkeler, merkez bankalarındaki şişikliği altın alarak gidermeye çalışıyorlar. Bu alımlar sürdüğü ve rezerv para sorunu devam ettiği sürece altın fiyatlarının önemli ölçüde gerilemesi zor gözüküyor. AB ve ABD ekonomilerinin gelişmekte olan ülkelerin büyümesine ayak uyduramadığı sürece uzun vadede ne petrol fiyatları ne de altın fiyatları eski dip fiyatlarına gerilemez. Orta vadede ise ekonomilerdeki toparlanma sürecinde faiz oranlarındaki artışın başlayacağı sinyallerinin alınmasıyla ABD Doları değer kazanmaya başlarsa altın 1.030 dolara doğru bir geri çekilme yaşayacaktır.
18 Nisan 2010, Pazar